Alo, ben Hızır! Erdoğan’ı versene telefona

YORUM | UĞUR TEZCAN

İzahı olmayanın mizahı yapılırmış derler, bilirsiniz. Gazeteci Cevheri Güven birkaç gün önce bir ses kaydı yayınladı. AKP cenahının ve Saray eşrafının böyle cinli, büyülü, tılsımlı işlerle iştigal ettiklerini ve bu tarz mevzular ile pek alakadar olduklarını uzun süredir bilirdim. Bunu bilmeme rağmen Cevheri Bey’in yayınladığı ses kaydı, itiraf etmeliyim ki beni bile şaşırttı. Zira mevzuyu bu kadar komik ve tiyatral boyutlara indirgeyebileceklerini tahayyül edemezdim. Ses kaydını dinleyince hayretler içinde kaldım. Tam, oturmuş “Emniyet, Cemaat evinde zaman ayarlı bomba bulmuş, haberi yok” başlıklı bir yazı üzerine çalışıyordum ki bu ses kaydı ortaya düşünce dümen kırmak zorunda kaldım. Mizahtan mizaha atladım anlayacağınız.  

Kaydın detaylarına ve sadede gelmeden evvel şu hususu da belirtmek isterim. 2007’de başlayan Ergenekon davaları sürecinde ortaya dökülen delil kayıtlarından da hatırlayacağınız üzere, kayıtlarda ifşa olunan suçlar kadar beni ‘üzen’ bir başka husus da adı geçen örgüt mensuplarının son derece kırık ve bozuk Türkçeleri ile haberleşmeye çalışıyor olmaları idi ki kasetlerde sesi geçen şahısların önemli bir kısmı kurmay ve okumuş insanlardı. Bir eğitimci olarak bir yandan eğitim sisteminin kalitesine diğer yandan da Ergenekon örgütü adına üzülüyordum. Düşmanı da olsa insan karşısında aklı başında, iki cümleyi bir araya getirebilen birilerini görmek istiyor! 

Bu son ses kaydında da aynı izlenimlerim oldu. Erdoğan’ın en yakınında ona akıl hocalığı, ‘üstatlık’, danışmanlık yapan insanlar bir bütünlük içinde konuşmaktan, soru sormaktan acizler. Neden hamasi sloganlar dışında bir fikir kırıntısı üretemeyen bir oluşum olduklarını bu örnek bile izaha yeter. Nükte yapıyoruz ya; çağırdıkları (sözde) peygamber ruhu gelince heyecandan dilleri dolaşmıştır filan diyerek biraz hüsn-ü zan yapalım bari. 

Evet! Yaklaşık dört yıl önce ölmüş olan ve Erdoğan’ın ‘üstadım’ dediği Kadir Mısıroğlu, AKP rejiminin dinamolarından Erenköy Cemaati lideri Osman Nuri Topbaş ve AKP’li yeni aristokrasinin ve siyasi kültün cinci hocası olduğu anlaşılan Ayhan Altınbaş isimli bir şahıs ve dış işlerinden (ama videoda cin işleri ile ilgilenen) bir veya daha fazla yetkili bir araya gelmişler ve ruh çağırma seansı yapıyorlar. Güya sözde Peygamber Efendimizin, sonrasında da Mahmud Hüdayi Hazretlerinin ruhlarını çağırıyorlar ve onlara saçma sapan sorular soruyorlar. İşleri bitince de hocanın “çıkıver” demesi üzerine de gidiyorlar. Kadının bedeni üzerinden aldıkları cevapların çoğu ipe sapa gelmez, bir bağlama oturmaz cümlelerden oluşuyor. Tam konular derinleşmiş; Tayyip ne zaman ölecek, yerine kim geçecek gibi konular konuşulurken Mısıroğlu pat diye araya giriyor ve oğlunun eski kaynanasının büyü yaptırıp yaptırmadığını soruyor sözde peygamber ruhuna. Cevaben de “evet… o kadın hayasız bir kadın” tarzında bir cevap bile alıyor!

Kurulan sistem de ilginç! Çağrılan ruh öyle sizin bildiğiniz gibi‚ “Ey ruh geldiysen üç kere tıkla, şunu yap bunu yap” gibi teyit alma yöntemleri ile çağrılmıyor. Orada bulunan bir kadının (güya) bedeni medyum (ortam) olarak kullanılıyor. Geldiği iddia edilen ruh, kadının bedenine girip onun sesiyle konuşuyormuş gibi bir tiyatro sergileniyor adeta! Sözde ruhun cevaplarında bir bütünlük yok. Parça parça alakasız sorular, parça parça cevaplarla karşılık buluyor. Birkaç alıntıyı aşağıya bırakıyorum. 

“Yanlış yapıyor (Tayyip), hak yiyor, dünya malına tamah ediyor, şeytanla anlaşıyor, şeytanlarla çalışanlarla çalışıyor. Yanlış yapıyor anlatamıyorum yanlış yapıyor. Hak yiyor. Bilmeyerek yapıyor. O insanlara yanlış yapıyor. Dünya malına tamah yapıyor. İki kişiydi destek veren ondan vazgeçtiler, yarı yolda bıraktılar onu. Fetullah’la bir kişi daha vardı. Kurtuldu ama hala üstündekilerden kurtulamıyor. Üstü dolu. Ölecek. Kendisini bitirecekler. İki senesi var.” 

Topbaş, benim için ne diyorlar diye soruyor: “Allah razı olsun. Eksik var mı? Yok, fazlan var eksiğin yok hocam (sözde peygamber ruhunun Topbaş’a hocam demesi sanki kızın ağzından kaçmış gibi ama çaktırma devam et)… Allah razı olsun. (Tayyip’in) etrafında kötüler var mı? Devlete yanlış yapıyor. Haramları var, kul hakkı var, devleti açık açık satıyorlar, milleti yiyorlar. İsim var mı? Yok, gördüğümde diyeceğim sensin diyeceğim. Hocamızın yapması gereken bir şey var mı? Yardım edecek kurtuluşa.”

Gördüğünüz gibi en az dört yıl öncesine ait olması gereken bu kayıtta “Tayyip’in iki senesi var, ölecek” dendiği halde bu gerçekleşmemiş. Tayyib’i aldatan iki kişiyi bilen ruh, isimlerini bilmiyor! Görünce söylerim diyor. Bu bile oynanan tiyatroyu açık etmeye yetiyor. 

Konuşmaların devamında hoca, “Hızır Aleyhisselam efendimizin Tayyip’le acil görüşmesi lazımmış’’ diyor (yine kadın bedeni üzerinden olacak şekilde). Akabinde de kadın devam ediyor: “Ölecek yoksa. Şeytan öldürecek hastalıktan. Söylediler zaten. Geçen Özgür’e söylediler. Tayyip şeytanla anlaşıyor, şeytanlarla çalışanlarla çalışıyor. Yanlış yapıyor. Ailesi de hastalıktan kurtulmuyor. Devletin içine ettiği için sevmiyoruz onu diyorlar, pardon devletin içine ettiği için seviyoruz onu diyorlar. Müslüman olduğu için sevmiyoruz. Ama yanlış kişilerle çalışıyor… İbrahim Kalın gelebilir mi? Hayır işe yaramaz o adam.” 

Sözde peygamber ruhu gelip bunların önünde ‘hayasız’, ‘işe yaramaz’ gibi lakayt ifadeler kullanıyor ve devlet tapıcısı Ergenekoncularımızı da memnun edecek bir tarzda ‘devlete yanlış yapıyor’ diyerek de kahvehane muhabbeti yaptırılmış oluyor. Akabinde de ivedilikle sözde Aziz Hüdayi’nin ruhunu çağırıyorlar; hocanın, “Aziz Hüdayi’yi çağırsana o gelsin bedene” yönlendirmesi üzerine. Kadın da anında ‘geldim’ diyor. Hoca ‘hoş geldin’ deyince de ‘hoş bulduk’ cevabı alıyorlar. Ardından da sadece ‘Hüdayi Vakfından memnun mu, yeterince hizmet var mı?’ sorularını sorup hemen gönderiveriyorlar gerisin geri ‘ruhlar alemine!’ 

Yani tam ortamı yakalamışsın, Tayyip ölecek mi kalacak mı, yerine kim geçecek vb. soruları sorabilecekken, orada koskoca ‘Hüdayi’ ruhunu bulmuşsun sadece ‘vakıftan memnun musun’ diye sorup geri gönderiyorsun! Şişeden çıkan cine, ‘yarın hava nasıl olacak’ diye sorup şişeye geri göndermek gibi bir durum, anlayacağınız. 

Tüm bu konuşmalar neyi gösteriyor? Büyük ihtimalle orada hazır bulunan bazı kişileri yönlendirmek ve onları bir şeylere inandırmak, teşvik etmek adına bir tiyatro örgütlemişler ve kızımız da dahil ilgili kişiler rollerini oynamışlar. Bunun dışındaki tek opsiyon zaten çocukça bir ruh çağırma seansına gelen bazı cinlerin ortamdakilerle dalga geçmesi ihtimali ki ruh çağırma seanslarında genelde olan da budur. Ya da dediğim gibi, ortada cin filan yoktur da gerçek cinliği tiyatro oynayanlar yapıyorlardır. 

Ayrıca, “Hızır Aleyhisselam’ın Tayyip’le görüşmesi lazımmış” ifadesi bile bir ulaşma, mesaj verme ve belki sonrasında da yönlendirme amacı taşıyor olabilir. Yoksa gerçek Hızır Aleyhisselam’ın ne olduğunu, ne tür kabiliyetlere haiz olduğunu bilseler onun görüşmek istediği kişi ile direk karşısına çıkmak suretiyle görüşebileceğini ve ‘oğlum telefonu babana versene’ tarzında repliklere ve aracılara ihtiyacı olmayacağını bilirler! 

Benim tüm bu ses kaydından sonra tek merak ettiğim konu acaba bu seansta söylenenleri Tayyip’e ulaştırıp ulaştırmadıkları. Muhtemelen hayır, çünkü aksi takdirde “Tayyip yanlış yapıyor, şeytanlarla çalışıyor, hak yiyor” gibi sert suçlamaları yapan sözde ruhların ivedilikle vatan haini ve FETÖ’cü ruh filan ilan edilmeleri gerekiyordu. Bizler aynısını kaç yıl önce söyledik de hepimiz hemencecik terörist ilan ediliverdik, oradan biliyorum!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

17 YORUMLAR

  1. Böyle bir ses kaydını doğru ve İslami bulmuyorum. Kim olursa olsun, kişinin veya kişilerin kendi özel hayatlarında işlediği günahlar böyle ses kayıtlarıyla vesaire yayılamaz, araştırılamaz, irdelenemez. Bu, tecessüstür ve tecessüs haramdır.

    Eğer kamu hakkıyla alakalı bir günahsa onu bilemem ama bu ses kaydında kamu hakkını ilgilendiren bir durum göremiyorum. Evet, konuştukları konu Erdoğan ama yine de ruh çağırma gibi davranışlar daha kişisel günah kavramına giriyor, kamuyu ilgilendirmiyor. Ses kaydındaki kişilerin herkesçe bilinen insanlar olması da bunu değiştirmez. O zaman Baykal’ın kasedi çıkınca “Bunlar ne özeli, bunlar genel genel” diyen Erdoğan’ın durumuna düşeriz. Yani bir kişi herkesçe biliniyor diye onların işlediği her günahı afişe edemeyiz.

    Günümüzde bu ses kaydı veya video kaydı ile ifşa meselesi çok arttı ve bu bence çok ahlaksızca ve gayri İslami bir şey. Ses kayıtlarında yapılan şeyler günah ve ahlaksızca da bunları dinleyip tecessüs yapmak, gıybet ve dedikodu yapmak ve bir de ses kayıtları yalansa iftira atmış olmak çok mu ahlaklıca? Cevheri Güven’in bu yaptığı da çok yanlış, sizin gelip bunu yazmanız da çok yalnış, bu konu üzerine milletin konuşup dedikodu yapması da çok yanlış. Karşı tarafın kötülüklerini görmek için böyle ses kayıtlarına ihtiyaç yok zaten. Herkesin bildiği, açıkça yaptıkları şeyler bize delil olarak yeter. Özel hayatlarında ne yaptıkları beni ilgilendirmiyor.

    Kişilerin ikiyüzlülüklerini ortaya çıkarmak da bizim işimiz değil. Peygamberimiz (s.a.v.) Medinedeki münafıkların kimler olduğunu bilirdi ama bir iki kişi hariç kimseye söylememiştir. Ona da bu bilgi Allah tarafından gelmişti. Bize kim münafık, kim ikiyüzlü, bunla ilgili Allah’tan gelen bir bilgi de yok. Ama buna rağmen haram bir yol olan tecessüs ile, ifşa ile münafık arıyoruz. Bizim cemaatteki bazı insanların da belli açılardan hunharca eleştirdiğimiz karşı taraftan farkı yok. Belki o yüzden bu musibet hala başımızda, gitmiyor. Hocaefendi “Başkalarının avukatı, nefsinin savcısı ol” demişken biz artık herkesin savcısıyız, kendisini eleştiren ise göremiyorum.

    • Baykalın meselesi iki kişiyi ilgilendiren bir mesele, ve Recep’in dediği gibi genel bir durum değildir.
      Üstelik CHP camiası içinde o mesele çok önem arz eden bi mesele değildir. Yani Baykal istifa etmeseydi de bişey değişmezdi.

      Burdaki mesele ise onbinlece insanı söylemleriyle arkasında sürükleyen insanların onları nasıl aldattığı ile ilakalı bir konudur. yani basitçe bir dolandırıcılık konusunun açığa çıkartılma mevzusudur.
      Yani diplomasız doktor, ehliyetsiz şöför gibi kusurlu mallar

      Son olarak burda bu konuyu kaleme alan arkadaş bu haberi ilk ortaya çıkartan yayınlayan kişi değil, Serbest çalışan bir gazeteci bütün dünya kamuoyuna bunu ilan ettikten sonra sonra fikir yürütmüş ve dahi doğru yapmış Allah ondan razı olsun

  2. اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟
    Müminler ancak kardeşlerdir. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkup sakının. Umulur ki merhamete nail olursunuz.
    (49/Hucurât Suresi, 10)

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
    Ey iman edenler! Bir erkek topluluğu, başka bir erkek topluluğuyla alay etmesin. Belki (alay ettikleri) kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınlarla alay etmesinler. Belki (alay ettikleri) kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi nefislerinizi ayıplamayın, birbirinize lakap takmayın. İmandan sonra fasıklık, ne kötü bir isimdir. Kim de tevbe etmezse bunlar zalimlerin ta kendileridir.
    (49/Hucurât Suresi, 11)

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَث۪يرًا مِنَ الظَّنِّۚ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۜ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَح۪يمٌ
    Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının! Çünkü zannın bir kısmı (dahi) günahtır. Tecessüs etmeyin/birbirinizin özelini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın/arkasından konuşmayın. Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemeyi ister mi? (Nasıl da) tiksindiniz! Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah, (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça kabul eden) Tevvâb, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.
    (49/Hucurât, 12)

    Ayetlerden de açıkça anlaşılacağı üzere su-i zan, tecessüs ve gıybet ameliyeleri müminler hakkında olması durumunda günahtır, Ehl-i Sünnet arasında bu hususta tek bir muhalif görüş dahi yoktur zira ayetlere rağmen böyle bir muhalefet mümkün değildir.

    Peki mümin kimdir, kâfir kimdir? Bunun şartları kuralları var mıdır? Kime hangi şartlar altında mümin denilebilir, kime hangi durumlarda kâfir denilebilir? Bir insan ne yapar, ne söyler veya neye, nasıl inanırsa kâfir olur? Bu tanımlamaları kimler yapabilir? Her mümin kimin kâfir kimin mümin olduğu tanımlamasını yapabilmeli midir, yoksa bu sadece kadı, hoca, alim gibi belirli bir zümre tarafından yapılabilecek bir tanımlama mıdır? Veyahut da Rasulullah(sav) sonrasında bu tanımlamaları yapabilecek kimse yok mudur, Sahabe ve Tabiin(rac) bu konuya nasıl yaklaşmıştır? Hangi durumlarda kimlere karşı mümin hukuku, kimlere karşı kâfir hukuku uygulanacaktır? Bu hukuku, bu hukukun hangi hüküm ve kaidelerini, kim uygulayacaktır? Kim ne kadarını uygulayabilir? Her mümin bunu bilip buna göre mi davranacaktır, yoksa bunu sadece belirli bir zümre mi yapacaktır?

    • ünlü topluma mal olmuş , toplumu yöneten insanları eleştirmek gıybet te değildir , günahta . İlmihal bilgini gözden geçirsen iyi olur kardeşim .

      • Mümin ile kâfirin ne olduğunu öğrenmek ve anlamak için yakın tarihlerde yazılmış ilmihallerden önce Kur’an ve Sünnet’e müracaat etmek gerekmez mi? Allah(CC) ve Rasulullah(sav) kimleri mümin kimleri kâfir olarak tanımlamış, Rasulullah(sav) kimler hakkında açıktan kâfir demiş, kimlere lanet etmiş öğrenmek gerekmez mi? Ashab-ı Kiram, Tabiin ve Tebe-i Tabiin bu kavramlari nasıl anlamış ve nasıl uygulamış araştırmak gerekmez mi? Bir insan yakın tarihte yazılmış bir kitaptan dinini itikadini öğrenecek olursa Allah(CC) ile aldatılma olasılığı var mıdır yok mudur? Bir insan Allah(CC) ve Rasulullah(sav) hakkında hangi inanışlara sahip olursa hangi söz ve davranışlarda bulunursa kâfir olur sorusunun cevabı için İslam’ın ilk dönemine hiç bakmamak insani doğru cevaba götürür mü? Ashab-ı Kiram(rac) Allah’ın(CC) Zat’ını anlama hususunda nasıl imtihan olmuş, bununla ilgili hangi ayetler nazil olmuş araştırıp öğrenmek gerekmez mi? Insan bunları öğrenmez ve sonrasında (haşa) Allah(CC) her yerde hazır ve nazirdir gibi, Rasulullah’ın(sav) ruhu kalkar gelir aramızda dolaşır, sonra bir bedene girer de bizimle de konuşur gibi inanışlara sahip olursa bu insan halen mümin midir? Allah(CC) hakkında hiçbir delile dayanmayan, Kur’an veya Sünnet’ten varid olmayan bir inanca sahip olmanın hükmü nedir? Her yerde hazır ve nazirdir inancı ile bir mekan isnat etmek veya etmemek, Allah’i(CC) insansı şekil ve kavramlarla tasavvur etmek gibi inançlar arasında ne gibi farklılıklar vardır? Bu konuları insan kimden ve hangi kaynaklardan öğrenebilir? Ashab-ı Kiram, Tabiin ve Tebe-i Tabiin bu konulara nasıl yaklaşmış, nasıl anlamıştır, İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed bin Hanbel (rac) bu konulara nasıl yaklaşmış ve nasıl anlamıştır? Her yerde hazır ve nazır inancı’nin “mantık çıkarımı” olmayıp da Kur’an veya Sünnet’ten varid olan bir kaynağı var mıdır yoksa bu inanç İslam’a felsefenin bulaşması sonucu ortaya çıkan bir küfür müdür? Allah’in(CC) Zat’ı hakkında bir insanın mantık yürüterek hakikate ulaşma ihtimali var mıdır? Insanin mümin olması için itikadinin da Kur’an ve Sünnet’e uygun olması gerekir mi, yoksa bu olmadan da insan mümin olabilir mi? Bir insan sadece ben müslümanim demekle, namaz kılıp her ibadeti yapmakla mümin olur mu? İlk üç dönemin hayırlı nesilleri bu konuya nasıl yaklaşmıştır? Kimin mümin kimin kâfir olduğu ayrımını yapamazsa insan kime nasıl davranacağını, insanlar arasındaki hukuku nasıl bina edeceğini, insan yakın tarihin ilmihal kitaplarından öğrenebilir mi? Alfabesi öğrenilemeyen bir inanç sisteminde giybetin veya tecessüsün günah olup olmadığı nasıl anlaşılabilir ki?

  3. Bunların kafalarının normal olmadığın, akıllarını seytana ipotek ettikleri belliydi, bu olay bunu netlestirdi. Ama anlamadığım, ne yiyip-içtiler de veya ne yaptılar da kafaları bu hale geldi ?

    Ayrıca fasıklaşan bir grubun ve kişilerin şerrinden uzak olmak için ne mal olduklarını ortaya çıkarmak gerek.

  4. Uğur bey, okuduğum yazılarınızdan beğenmediğim birini hatırlamıyorum. Yazılarınız, yorumlarınız güzel ama yukarıdaki yazınızla ilgili eleştirilerim var.
    İzledinizmi bilmem ama geçenlerde yapay zeka marifetiyle üretilmiş, Hocaefendinin İngilizce konuştuğu bir video dolaşıma sokuldu. Görüntüler ve ses üstüste düşmese de, görüntüsüz olsa Hocaefedinin İngilizce bildiğine inanacak çok insan bulunabilir.
    Cevheri beyin videosunu izledim.
    “Müddei iddiasını isbat ile mükelleftir” düsturu gereğince, ses kasetinin %100 kanıt olarak kullanılıp kullanılamayacağını bilemiyorum.
    “Merkezdeki bir derecelik sapma, muhitte büyük sahalara tekabül eder”, düsturu gereği, böyle bir “saçmalık” yapılıp yapılmadığını bilebilmek için öncelikle adı geçen kişilerin hayatta olanlarına konuyu sormak lazım. Usulen iki tarafı da dinlemeden karar vermek doğru olmadığı gibi, “binlerce taraftarı dinlemiştir, çıkıp cevap verseydi” gibi bir yaklaşımın üzerine kesin karar vermenin doğru olduğunu düşünmüyorum.
    Osman Nuri Topbaş, 81 yaşında bir İslam alimi. Eserleri, yetiştirdikleri insanlar ortada. Yalan söylemez, gittiyse gittim der… Böyle bir hata yapıp yapmadığını, eğer yaptıysa nedenini açıklamasını bekleriz.
    İki gündür medyada herhangi bir cevabını göremedim. Siz görmüş ve kesin kanıtlar üzerine yazdıysanız bu yazıyı, özür dileyip eleştirimi geri alıyorum.

    • Topbasin da cani cehenneme. Hepsi bir avuc cikarci asalak. Bunca zulümü seyreden dilsiz seytanlara hoca alim diyorsaniz bu zulümlere müstehaksiniz demektir

      • Şimdi de Hizmet içinde böyle tipler türedi. Adalet savaşçısı, cellat insanlar; sanki hayatları boyunca haksızlığa karşı mücadele vermişler de herkese karşı “haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır” sözünü bir silah olarak kullanıyorlar. Milleti yargılayacağınıza diğer dünyada kendi vereceğiniz hesabı düşünün. Bıktım Hizmet içindeki bu adalet savaşçılarından. “Canı cehenneme”ymiş. İslam’da böyle bir tabir yok bile, Holywood filmlerinden duyduğunuz şeyleri burada söylüyorsunuz. Nefretin ve düşmanlığın da bir sınırı var. Bu sınırı bilmemek kişinin eleştirdiği karşı taraftan bir farkı olmadığını gösterir.

  5. Bunlar şeytanın oyuncağı olmuş aşağılık insan müsfeddeleridir. Aksini iddia edenin insanlığından şüphe ederim. Bunlar duyduğumuz. Bir de duymadıklarımız var. Duyduklarımız buzdagının görünen kısmı. Allah belalarını vermiyor çünkü diğerlerinin de pek farkı yok. Tencere kapak misali.

  6. Hizmet içinde bazı insanların artık aklı başında düşünemediği bu yorumlardan da belli oluyor. Kişilere İslami düsturları hatırlatıyorsun, hatta ayet ve hadislerle açıklıyorsun, yine kendi kafasından, kendi nefsine göre bir karşı argüman üretiyor. Yani gücü ellerine geçirseler o eleştirdikleri karşı tarafa onların bize yaptıkları zulümleri yapacaklar. Adil olamayacakları o kadar ortada ki. Belki de Allah bizi bu vebal altına sokmamak için bu süreci bitirmiyor. Hizmet’teki insanların bir kısmı İslami prensiplere daha da bağlanması gerekirken travmatize olup da davranış bozukluğu yaşayan hastalar gibi abuk sabuk şeyler söylüyor. Hocaefendi Kur’an ve sünnet yörüngeli yaşamaktan bahsederken bizim işimiz nefret saçmak olmuş; hatta “bunların insan müsveddesi olduğuna inanmayanların insanlığından şüphe duyarım” diyenler var. Bu, aşırılıktır; bunun benzerini Hariciler zamanında yaptı ve milleti din dışı ilan etti. Siz de herhalde insanlık dışı, Hizmet dışı ilan edeceksiniz. Taif’te taşlanan Hazreti Peygamber’in merhametini göstermenizi de istemiyoruz ama en azından şeytani ve aşırı söylemleri bırakın. Dil şehvetine kapılmayın. Sonra “haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır” deyip dururken diğer dünyada kendinizi şeytanlaşmış olarak bulmayın. Allah korusun. Nerede bir sohbete gitsem hep siyaset, hep nefret, hep bir travma. Sohbet-i canan nerede?

    • Çünkü bizle nereye gideceği kararını verememiş hedefi olmayan gemi gibi ordan buraya çaresizce savruluyoruz. buda bizi asabi yapıyor. Sanki kaptansız gemi gibiyiz. Yeni dünyanın şartları karşısında afallamışız, idari kadromuz eskimiş update olamamış, gençleşememiş, tarih ötesi kalmış. onun için hep aldatıldık gibi nefret söylemlerine sarılıyoruz. oysa aldatıldığımız delikleri tıkamamız, o mevzileri gençleştirmemiz/ kuvvetlendirmemiz çağın şartlarına göre tasnif etmemiz gerekiyordu ama bunu başaramıyoruz

  7. Psikolojide şöyle bir yaklaşım vardi hatırladığım kadarıyla. Kendi ruhsal varlığı ve kimliğinin farkındalığına yeterince varamamis bir insan haksız olduğu bir durumda bunu kabul etmemek ve karşısındaki insanı bastırmak için, içgüdüsel olarak bağırıp çağırmak, hakaret etmek, karşısındakiyle dalga geçip alay etmek gibi saldırgan eğilimler sergiler. Buna mukabil haklı olan kişi ise hem kendi haklılığının farkında olmanın hem de karşısındaki kişinin içinde bulunduğu çıkmazın farkına varmanin verdiği güven duygusu ile şahsına yapılan bu hakaretlere misliyle karşılık vermez. Tam aksine sükunetle karşılar. Karşısındaki insan için ise üzüntü duyar.
    Insan tutarsızliklar ve çelişkiler sarmalina kendini kaptırınca gün gelir bir yerde içinden çıkamadığı bir buhran ile karsilasir. Bundan kurtulmanın tek yolu ise düşünce sistematiğini, olayları ve durumları algılayış biçimini yeniden yapilandirip içine düştüğü paradokstan çıkmasıdır. Taşları yanlış döşenmiş duvarlardan oluşan bir bina depreme dayanamaz. Bu binayi yıkıp adam akıllı bir şekilde, hendesesini iyi planlayarak, nasıl yapılması gerektiğinin planlamasını defalarca kontrol edip net bir şekilde belirleyerek, taşları teker teker ve düzgün bir şekilde, aşağıdan yukarıya doğru sıra sıra dizerek binayı en baştan doğru ve sağlam bir biçimde inşa etmek gerekir.
    Öğrencilik yılları döneminde Ayhan Songarin kalıcı etkilerinin olduğu Cerrahpaşa Psikiyatriyi görmüş, farklı saiklerle psikiyatrist olmamaya karar vermiş bir hekim olarak psikoloji okumalarımdan animsadiklarim şimdilik bu kadar.

    • Hanga maslahata binaen bu güzel yorumu buraya yazdığınızı anlayamadım ama benim için güzeldi, sizi bu yorumu buraya yazmaya iten düşünceyi de buraya yazarsanız sevinirim

      • Yıllarını yaptığı (veya yaptığını zannettiği) amellerine rağmen içine saplandığı üstü örtülü küfür bataklığının farkına var(a)mamis, içinde bulunduğu çelişkiler yumağı sarmalından bir türlü haberdar ol(a)mamis ve yasanan malum süreç sonrasında Allah’in(CC) ihsanı ile bulunduğu uykudan uyanmış bir insanın pişmanlıklarindan başka bir şey değil yazdıklarım.
        Birçok insan gibi tubitak olimpiyatlarından yolu geçmiş, fizik ve biyoloji olimpiyatları yanında yıllarca felsefe ile de ilgilenmiş, sonrasında birçok insan gibi İstanbulda tıp okumuş, yıllarca akıl kavramına son derece önem atfetmis bir insanın, “akıl” kavramının bizatihi kendisini sorgulaması ve sınırlarını görmeye başlaması ile çelişkilerini daha fazla fark etmeye başlamış olmasını ifade ediyorum yazdıklarımda.
        Bu süreçte çevresinde kendisi gibi bazı şeyleri sorgulayan başka insanların farklı sonuçlara ulaşabildiğini, ve birçoğunun ulaştığı sonucun hiç de iyi bir gelecek vaadetmedigini görmüş ve buna üzülen bir insanım sadece. Bir süredir farklı yazıların altında paylaşımlar yapıyorum, zamanında kendimin de defaatle düştüğü hatalara başkalarının da düşmemesi ümidiyle.
        Nefsimle beraber herkesi de tartışılmaz tek doğru olarak “sadece ve sadece” Kur’an ve Sünnet’i kabul etmeye, dini sadece Allah’a(CC) has kılarak iman etmeye davet ediyorum.
        Birçok yerinde çarpıklıklar uyumsuzluklar olan duvarım depremlerden zarar gördü, ben de temele kadar yıkıp en baştan yeniden yapmaya başladım. Adım, adım.

        Şurası bir gerçek ki kabirde yapayalnız olacağım. Mizanda da yapayalnız. Kimse benim yerime hesap verecek değil.

        اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ
        Şüphesiz ki hiçbir günah sahibi, bir başkasının günahını yüklenmez.
        (53/Necm Suresi, 38)

        وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۜ اِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ وَمَنْ تَزَكّٰى فَاِنَّمَا يَتَزَكّٰى لِنَفْسِه۪ۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
        Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez. (Günah) yükü ağır olan biri (yükünü) taşıması için birini çağırsa yakın akraba dahi olsa günahı ona yükletilmez. Sen yalnızca gaybta (görmedikleri hâlde ya da kimsenin kendilerini görmediği yerlerde) Rablerinden korkanları ve namazı dosdoğru kılanları uyarırsın. Kim de arınırsa, ancak kendi yararına arınmış olur. Dönüş yalnızca Allah’adır.
        (35/Fâtır Suresi, 18)

        Eğer ki hesapta yalnız olacaksam dinimi kendim öğrenmem lazım, binamin duvarlarını buna göre inşa etmem lazım. Allah(CC) ile aldatmamak için dikkat etmem lazım ki yarın böyle bir mazeret öne süremeyecegim.

        اِذْ تَبَرَّاَ الَّذ۪ينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا وَرَاَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْاَسْبَابُ
        Kendisine tabi olunan (dinî ve siyasi liderler) tabi olanlardan teberrî edip uzaklaştıklarında ve azabı gördüklerinde aralarındaki (dostluk, akrabalık, ticari, dinî tüm) bağlar kopmuş olacaktır.
        (2/Bakara Suresi, 166)

        وَقَالَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا لَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّاَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُ۫ا مِنَّاۜ كَذٰلِكَ يُر۪يهِمُ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْۜ وَمَا هُمْ بِخَارِج۪ينَ مِنَ النَّارِ۟
        Tabi olanlar diyecekler ki: “Keşke bir fırsatımız olsa da, onların bizden teberrî edip uzaklaştığı gibi biz de onlardan teberrî edip uzaklaşabilsek.” Bunun gibi Allah pişmanlık vesilesi olan amellerini onlara gösterecek! Ve onlar ateşten çıkacak değillerdir.
        (2/Bakara Suresi, 167)

        Işte bu sebeple kendi nefsimle birlikte sorgulayan herkese dinini kendisinin öğrenmesini, iyice araştırmasını tavsiye ediyorum. Rabbim herbirerlerimizi hidayet ettiği, sıratı müstakime ulaştırdığı mümin olan kullarından eylesin. Muhakkak ki Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a(CC) mahsustur.

        • Yani siz içinizi dökmek istemişsiniz, yukarda adı geçen konuya ait spesifik bişey yok anladığım kadarıyla, olsun ben yine okudum

          Size hayatta başarılar ve güzel düşünceler temenni ediyorum

  8. Uğur Bey, Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin bu yazıyı yayınlamadan önce (28 Temmuz 2023) kendi sayfasından yayınladığı (https://www.osmannuritopbas.com/kamuoyu-duyurusu-2.html) “Kamuoyu Duyurusunu” okumuş muydunuz?
    Bence sadece ona değil, tr724 okuruna da bir özür borçlusunuz…

    Kamuoyu Duyurusu
    Dünyaʼda İslâmʼa ve Kurʼânʼa saldırıların arttığı, dînî yapıların hedefe konulduğu son günlerde, özellikle yurt dışında tezgâhlanan gayr-i İslâmî ve gayr-i ahlâkî bazı tertipler, kurgular ve montajlarla, hakkımızda birtakım tezviratta bulunulmaktadır.

    Bugüne kadar söylediklerimiz ve yazdıklarımız ortadadır. Kurʼân ve Sünnet hassasiyetimiz de, herkes tarafından bilinmektedir.

    Dolayısıyla şahsımızla alâkalı olarak; kitaplarımız, sohbetlerimiz, resmî internet sitemiz ve sosyal medya hesaplarımızdaki yazılı ve sözlü beyanlarımızın dışında kalan, gayr-i İslâmî, gayr-i ahlâkî ve kurgu olduğu açık olan bu tür beyanat, isnat ve ithamlara îtibar edilmemesini, bu konudaki hukukî haklarımız mahfuz olmak üzere, kamuoyuna saygıyla duyururuz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin