YORUM | M. NEDİM HAZAR
Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Bilim ve Politika Vakfı (SWP), Türkiye hakkında yeni bir rapor yayınladı. Raporun tam da Erdoğan’ın “Yurt dışındakiler Türkiye’de olanları daha net görüyor” dediği günlere denk gelmesi enteresan aslında.
SWP’nin hazırladığı “İki Buçuk Yıl Sonra Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Sistemi” başlıklı rapor 2018’de yürürlüğe giren “Türk tipi cumhurbaşkanlığı” sisteminin, siyasette ve devletin işleyişinde yol açtığı bozulma, çürüme ve tıkanmayı çarpıcı tespitler ile aktarıyor.
Başlıklar halinde bakacak olursak raporun satırbaşları şöyle:
Türkiye’nin yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi, nüfusun yarısı onaylamamasına rağmen uygulamaya konulmasıyla ulaşacağı söylenen hedefleri gerçekleştiremedi.
İktidar partisinin yeni yönetişim sistemi lehine iddialarının aksine, yürürlüğe girmesinden iki buçuk yıl sonra, parlamento daha zayıf, güçler ayrılığı zayıfladı, yargı siyasallaştı, kurumlar sakatlandı, ekonomik sıkıntılar tırmanıyor ve otoriter uygulamalar hüküm sürüyor…
Yeni sistemin kurumlar üzerinde Cumhurbaşkanına verdiği neredeyse sınırsız ve kontrolsüz güce rağmen, siyasi manevra alanı şaşırtıcı bir şekilde parlamenter sistemdekinden daha dardır.
Aksi halde bölünmüş muhalefete ortak bir direniş çıpası sağlayan Başkanlık Sistemi, istemeden Türkiye’nin siyasi parti ortamının ataletine can verdi.
İktidar partisinden, bir seçimi kazanmak için ittifaklar kurma ihtiyacıyla birlikte değişen seçim mantığının yanı sıra, öncelikle aynı muhafazakar seçmenlere hitap eden parçalanmış partilerin oluşturulması, iktidar partisi ve lideri olan Cumhurbaşkanı için ciddi bir meydan okuma oluşturmaktadır.
Muhalefet ittifakının 2019 yerel seçimlerindeki seçim zaferine rağmen, şu anda, oluşturan partilerin demokratik onarıma yönelik adımlar için ortak bir vizyonu paylaşıp paylaşmadığı belirsiz.
Başkanlık Sisteminin neden olduğu kurumsal yıkımla birlikte, muhalefetin bulanık görünümü, kolay ve hızlı bir pozitif dönüşüm konusunda temkinli olmayı gerektiriyor.
Rapor başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine tavsiyelerde de bulunuyor:
Avrupa Birliği, demokratik reforma yönelik beklentiler konusunda gerçekçi olmalı, ancak karşılıklı fayda sağlayan alanlarda işbirliği ile gerektiğinde Avrupa Birliği ve üye devletlerinin çıkarlarını korumak için Ankara ile yüzleşmek arasında bir denge kurmalıdır.
42 sayfalık raporda, yasama, yürütme ve yargı alanında yaşanan son gelişmeler değerlendirilirken, Türkiye’de demokrasi ve temel haklar alanında gerilemelere dikkat çekiliyor: “Artık meclis daha güçsüz, güçler ayrılığı baltalanmış durumda, yargı siyasallaştı, kurumlar felce uğratıldı, ekonomik sıkıntılar artıyor ve otoriter pratikler hüküm sürüyor.”
Siyasal kamplaşmanın her geçen gün arttığına dikkat çeken rapor, bunun en çok yargıya zarar verdiğini belirterek, “yargı mensuplarının bağımsız karar almaktan korkar hale geldiklerine” dikkat çekiyor ve Türkiye’deki yeni sistemle bürokrasinin de “büyük ölçüde felce uğradığı” aktarılıyor.
Erdoğan’ın geçmişte söylediklerinin de tamamen çeliştiğini vurgulayan rapor, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini’ savunurken, bunun daha etkin bir yönetim anlayışı getireceğini, ‘işlevsiz’ ve ‘hantal’ olmakla eleştirdiği bürokrasiyi de küçülteceğini söylüyordu. Ancak yeni sistemle birlikte atılan adımlar sonucunda bürokrasi küçülmedi, aksine, oluşturulan yeni birimler, kamu çalışanları sayısındaki artışla daha da büyüdü,” şeklinde tespitlerde bulunuyor.
Raporun dikkat çeken unsurlarından biri de ülke genelinde artan işsizlik, kapatılan işletmelerin aksine her geçen gün şişen kamu personel sayısı. Haziran 2020 itibarıyla kamuda çalışan sayısının neredeyse beş milyona yaklaştığına dikkat çekilen raporda, “Kamudaki bu hızlı büyümeye rağmen devlet idaresi felce uğramış görünüyor” gözlemi aktarılıyor.
Rapor kibarca, devlet işe yaramaz bir şişman kedi gibi irileşiyor ama uyuşukluğu da artıyor, diyor.
Bence raporun en ilginç yönlerinden biri de Erdoğan ve gizli-açık ortaklarının yaptığı sosyal kırıma dair çarpıcı tespitler. Rapor, ülkenin nasıl olup da bu hale düştüğünü açıklarken AKP Hükümeti’nin 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Gülen yapılanmasına mensup ya da mensup olduğu varsayılan kişileri tasfiye etmesi, bunların yerine yapılan liyakatten uzak görevlendirmeleri hatırlatılıyor.
Devletin kuralsızlığı, MİT’in hesap vermeksizin at koşturması, AKP bürokrasisinin ülkeyi hallaç pamuğu gibi attırması, devlet kurumlarının batırılması, bankaların tüm itibarlarının tüketilmesi, liyakatten ziyade ahbap-çavuş ya da Erdoğan ailesiyle olan ilişkilerin tercih edildiğini de vurgulayan rapor, maalesef çok umut verici cümlelerle sona ermiyor. Aksine, ülkenin son sürat dibe doğru hızla yol aldığını ve kurtulmasının çok ama çok zor olduğu gerçeğini de gözler önüne seriyor.
Aslında başlı başına düzinelerce yazı konusu olabilecek bu önemli raporun tamamını merak edenler şuradan okuyabilir.