Ali Yerlikaya, Erdoğan’ın ta kendisi!

M. AHMET KARABAY | HABER YORUM

Kabinedeki bütün bakanlar, Beştepe Sarayı’nda oturan zatın birer izdüşümü. Lakin bunlar içinde biri var ki, kendisi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın zatı ile özdeşleşmiş durumda: Ali Yerlikaya. Üstelik bu kişinin “Ben yokum, o vardır!” tavrı, bakan koltuğuna oturduktan sonra başlamadı. Bu özelliği, mutemet adam olarak İstanbul Valiliği emanet edildiği günden itibaren geçerli.

Şimdilerde İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturan Ali Yerlikaya, bakanlığa ilk başladığı günlerde, Saray’ın dışarıdan para gelir umuduyla çetelere karşı giriştiği operasyonlarla çok konuşuldu. Bu operasyonların Türkiye’nin Gri Liste’den çıkması için planlı ve ölçülü adımlardı.

Nitekim Haziran ayında Türkiye’nin “uluslararası kara para aklama ve terörün finansmanı” konusundaki suçlamalardan dolayı yer aldığı Gri Liste’den çıktıktan sonra çetelerle mücadele “bu kadar yeter!” denilerek rafa kaldırılmış durumda.

Ne var ki Erdoğan’ın “Gülen Cemaati mensubu” iddiasıyla kendi gibi düşünmeyen insanlara karşı giriştiği soykırımın sonu gelmiyor. Dahası bunun sonunun geleceğine inanan varsa onların aklı ile düşünüp ben de rahatlamak isterim. Erdoğan ve İslamcı takım iktidarda olduğu sürece bu saldırıların sonu gelmeyecek. Bakan Yerlikaya, 14 Eylül’de “FETÖ’cülere göz açtırmayacağız!” diyerek 17 ilde cemaat mensubu iddiasıyla 39 şüphelinin yakalandığını duyurdu.

Yayınladığı videoya bakarsanız polis, operasyon yaptıkları yerde silahla karşılık verilecekmiş gibi donanımla ilgili adreslere gidiyor. Beni de yıllar önce 7 polis aracı almaya gelip yaşadığım evimin etrafını sarmışlardı. Tahliye olup çıktıktan sonra komşular, sokağın farklı yerlerinde uzun namlulu silahlı polislerin de konumlandığını anlatmışlardı. Gelenler evimin her tarafını didik didik aramışlar ve kitap ve kullandığım bilgisayar ve telefon dışında bir şey bulamamışlardı. Bunlar da “dijital materyal” olarak kayda geçirilmişti.

YERLİKAYA’NIN SUÇLAMALARI

Yerlikaya’nın iddiasına göre, gözaltına alınan 39 kişi, “Askeri Mahrem Yapılanması, Emniyet Mahrem Yapılanması, Güncel Yapılanması ve Finans Yapılanması” faaliyetleri içindelermiş. “Cemaat mensubu” yaftasını boynuna astıklarınızı düşmanlaştırdınız. Toplumun bütün kesimlerinin öcü gibi bakmasını sağladınız. Bu insanlar Nasrettin Hoca’nın tabiriyle ancak damdan düşmüş olanların kendilerini anlayabileceğini var sayarak yolu cezaevlerine düşmüş ya da KHK ile işinden atılmış olanlarla bir araya gelip sohbet edip hemhal oluyor.

Kendileri gibi olan dışında kimseye hayat hakkı tanımayan bu zihniyet, böyle bir araya gelenleri de “yeniden yapılanma” adı altında yeniden yakalayıp hapse tıkma yoluna gidiyor.

17-25 Aralık operasyonlarını yapan polis şeflerine yönelik “zamanlama” ayarı, o günden bu yana neredeyse hiç ihmal edilmedi. 22 Temmuz 2014’te polislere yönelik operasyon “sahur operasyonu” ile başlamıştı. Dünkü operasyon da Mevlit Kandiline denk getirildi.

ABD’nin, Irak lideri Saddam Hüseyin’i bilerek Kurban Bayramı’nda denk getirip idam ettiğini iddia edenler, Türkiye’de masum insanlara yönelik operasyonları aynı mantıkla gerçekleştirmeye devam ediyor. Yerlikaya, bu insanları birer suçluymuş gibi paylaşıyor. Yarın bu insanlar takipsizlik aldığında ya da beraat ettiğinde de masumiyetlerini paylaşır mı acaba?

YAFTALANANLARI İNSAN YERİNE KOYMUYORLAR

En tepeden öyle güçlü bir rüzgâr estiriliyor ki son 8-10 yıldan bu yana “cemaat mensubu” diye yaftalanan biri, toplumun diğer kesimleri tarafından maalesef insan yerine konulmuyor. Bir iki istisna dışında insan hakları savunucuları da farklı bir tutum içinde değil.

Bu videoda haksızlığa sessiz kalmanın ne olduğu bütün yalınlığıyla sergilenmiş. Adaletin ne anlama geldiği, haksızlığa ses çıkarmamanın ne anlama taşıdığı ortaya konmuş.

Bizim toplumun haksızlığa ses çıkarmaması yeni değil. Tarih boyunca devam edip gelmiş. Daha 109 yıl önce bu toprakların en kadim toplumuna karşı yönetimin giriştiği “tehcir” adı altında imha operasyonlarını, en demokrat geçinenlerimiz bile hâlâ kırk dereden su getirerek kılıf uydurmaya çalışır.

Bir toplum, binlerce yıllık tarihi boyunca aynı coğrafyada yaşamış ve sonra bir olay sonrasında, canını kurtarabilenler dünyanın dört bir yanına dağılmışsa orada çok ciddi şeyler yaşanmış demektir.

Bugün Türkiye’de Gülen Cemaatine gönül verenler, doğup büyüdükleri topraklardan kopup dünyanın farklı ülkelerine dağılmışsa, bu ülkede 109 yıl önce yaşananların bir başka versiyonu sergileniyor demektir.

YÜZ YILLIK DÖNEMİN EN BÜYÜK DEJENERASYONU

Yazılarımı sık okuyanların çok iyi hatırlayacaklar. Din ve milliyetçiliğin satılmayacağı pazar dünyada yok. Her ülkede bu iki kavramdan birisi veya ikisi birden pazarlanır. Türkiye gibi eğitim seviyesinin en altlarda olduğu ülkelerde ise genelde ikisi birden pazarlanıyor.

Maalesef kötülük kutsal değerlerden birine bürünmeden gelmiyor. Bizde önce din kostümü, son 7-8 seneden bu yana da buna ilave olarak milliyetçilik elbisesini giydi.

Bütün bunların sonunda olan bu ülkeye ve kalifiye insanlara oldu.

  • Ülkeyi terk etmek zorunda kalanlar mı kaybetti, ülke mi?
  • Ülke kaybetmediyse niçin toplumun yüzde 73’ü imkanı olsa yurt dışına gitmek istiyor?
  • Türkiye tepedekilerin iddia ettiği “barış adası” gibi bir yer ise niçin insanlarda huzur kalmadı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gittiği her ortamda maneviyat pompalamasına inat, iktidar yanlısı İslamcı yazarlardan Yusuf Kaplan, 13 Eylül’de Yeni Şafak’taki yazısında 8 yaşındaki Narin Güran cinayeti üzerinden toplumdaki kokuşmuşluğu yazdı.

Narin cinayetinin tesadüf olmayacağına dikkat çeken Kaplan, “Narin cinayeti ilk ve son çocuk cinayeti değil, ne yazık ki. Türkiye, çocuk cinayetleriyle sarsılıyor son yıllarda… Cehennemin dibine doğru yuvarlanıyoruz topyekûn!” ifadesini kullandı.

Kaplan’a göre, “Türkiye çok büyük değerler yozlaşması ve ahlâkî çürüme yaşıyor… Yüzyıllık tarihimizde yaşadığımız en büyük dejenerasyonu yaşıyoruz.”

Ne yazık ki toplum, bu çürümeyi ve kokuşmuşluğu İslamcı bir iktidar döneminde yaşadı. Eserleriyle övünebilirler.

KÖTÜLER İYİLERİ KOVDU

Şeref Oğuz, ekonomistlikle bilgeliği birleştiren bir kişi. Türkiye’de son dönemde yaşanan ve yaşatılan demografik değişimi “kötülerin iyileri kovması” olarak niteliyor. Bunu da ekonomik terminoloji ile dile getirip, “kötü paranın iyi parayı kovması” ile örtüştürüyor.

Faşizm, maalesef insandan önce merhameti, hemen ardından da aklı alıyor. Merhameti ve aklı olmayan ne yaparsa faşizmin pençesindeki insanlar da onu yapıyor.

25 günden bu yana Narin’in katillerini bulamayan devleti yöneten takım, 15 Temmuz gecesi bir günde 2 milyona yakın insanın terörist olduğunu tespit etti.

Buna da toplum inandı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. “25 günden bu yana Narin’in katillerini bulamayan devleti yöneten takım, 15 Temmuz gecesi bir günde 2 milyona yakın insanın terörist olduğunu tespit etti.

    Buna da toplum inandı.”

    İnandı mı, işine mi geldi, bilemiyorum. Ama şundan eminim; ideolojik nefret, çıkar ve korku nedeniyle sesiz kaldı.

  2. Bilgi çağınında etkisiyle şunu rahatça yazabiliriz; toplum hiçbir zaman bu kadar pislenmemişti. Eskiden bişeyler bi yerlerde olunca orada kalıyordu. Bu zamanda ise başka yerlere kötülüğün transferi oluyor. Kötülüğün iyiliği nakavt ettiği bir ülke oldu. Hergün ağzında salya akan gürühün lideri olunca daha ne bekleyebilinirdiki? Tüm emeklere yazık oldu. Ülkede şişman fareler dışında mutlu olan kimse olduğuna inanmıyorum. Narin bu ülkenin gerçeği. Düşensenize hergün evladını bir yere feda eden bir toluluktan ne beklenir ki? Evladına tecavüzde eder, katledede bilir.

  3. Hocam bu ermeni olayini yazilarin icine yedirmek son donemde moda gibi birsey oldu. Bu is cok karisik, ABD kaynaklari da var, Ermeni kaynaklari da, TR de vs. vs. ama fiili olarak savasin devam ettigi, pek cok sehirde su anki PKK benzeri ermeni yapilarinin oldugu bir donemden boyle cok rahat konusmak bence dogru degil. Ama bir insana bile haksizlik yapildiysa elbet hesabi mümkünse sorulmali ve Allah ta elbette soracaktir. Vesselam.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin