Ali Erbaş’a sorular: “Siyer okuyarak Efendimizin (sas) hayatını öğrenen kişiler, haram fiil mi irtikap etmişlerdir?”

Wisdom Islamic Studies & Education (WISE) Enstitüsü İslami Araştırmalar Müdürü Hamdullah Öztürk, 5. İl Müftüleri Toplantısı Sonuç Bildirgesi ve Endonezya’da Hizmet Hareketi aleyhine fetva yayınlayan M. Hanefi el- Rabbani’ye Diyanet İşleri Başkanının (DİB) teşekkür mektubu yazması ile ilgili bir dizi soru yöneltti.

DİB Ali Erbaş’a yönelik soruları içeren ve Hamdullah Öztürk’ün kaleme aldığı metin şöyle:

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NA BAZI SORULAR

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Toplumu Din Konusunda Aydınlatmada Diyanet-İlahiyat İş birliği İmkânları/Stratejileri” üst başlığı ile gerçekleştirdiği 35. İl Müftüleri İstişare Toplantısı’nın sonuç bildirgesinde Türkiye’deki pek çok cemaat ve tarikattan sadece birine, en eğitimli, dünyaya en açık, dini “semha” prensibi üzere yaşamaya çalışan Hizmet Câmiasına özel bir madde ayırdınız. O madde de dile getirilen hususların, ilim, araştırma ciddiyeti ve insaf ölçüleri ile değerlendirildiği zaman ancak “itham” olarak adlandırılabileceği görülmektedir. Kur’an ve Sünnet-i Senniyede, mesnetsiz suçlamaların delaleti de sübutu da kesin naslarla yasaklandığı bilinmektedir. Bunu bir de kamuoyuna ilan etmenin günahı kat kat büyüttüğü de malumunuzdur. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak “zanni” demekte öte bir şey ifade etmeyen konuları ispatlanmış, sabit suçlarmış gibi ilan etmeyi hangi dini naslara bina ederek meşru gördünüz?

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak “İddia eden, iddiasını ispat etmek zorundadır.” temel kaidesini hiçe sayarak, iddiaları gerçek yerine koyup, bütün düşünce ve çalışmalarınızı bu ön kabul üzerine bina ettiğiniz görülüyor.Bu usul sizce de endişe verici değil midir?

Toplantının üst başlığında yer alan “Aydınlatma, İşbirliği, İmkan/Strateji” kelimelerinin anlamlarına dikkat çekerek, bir gerçeği hatırlatmak istiyoruz: 28 Şubatçı geleneğin “Maksadı bizce belli…” cümlesiyle başlayan ve hedefteki dindar grup, cemaat ve partilerin varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bildirilerdeki dayatmacı mantık ve anlayışın, din kisvesine bürünerek Diyanet Teşkilatının rapor ve bildirilerinde tekrar ve aynen ortaya çıktığını gözlemliyoruz. 28 Şubat döneminin en baskıcı zamanlarında bile dikkatli ve temkinli adımlar atan Diyanet Teşkilatının bugün geldiği durum eğer Türkiye’de ifade özgürlüğü olsaydı ve size sorulabilseydi nasıl açıklardınız? Böyle bir mantık ve anlayışla toplantının üst başlığında ortaya konulan hedefe ulaşabileceğinize gerçekten inanıyor musunuz?

Hizmet camiasının anlayış ve prensiplerini benimseyen insanlar itikadî açıdan Mâtüridî ve Eş’arî, amelî açıdan ekseriyet itibari ile Hanefî ve Şafiî mezheplerine mensuptur. Türkiye dışındaki coğrafyalarda Hanbelî ve Malikî mezheplerine mensubu olanlar da vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı’na, 35. İl Müftüleri Toplantısı sonuç bildirisinin ilk cümlesinde yer alan “Hz. Âdem’den (a.s.) son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.s) Allah’ın gönderdiği vahyin ortak adı olan İslam, insanın kendisiyle, Rabbiyle, toplumla, çevreyle ve bütün varlık âlemiyle ilişkisini en ideal düzeyde belirleyen ilkeleri açıklayarak onun dünya ve ahiret huzurunu temin eden ilahi bir nizamdır.” gerçeğini hatırlatıyoruz ve diyoruz ki: Eğer, insanları dini açıdan “aydınlatma ve iş birliği imkanları için stratejiler ortaya koyma” maksadınızda ciddi iseniz, işinizi İslam’ın ilkelerine göre mi, politik durumlara göre mi yapacaksınız? Hizmet mensuplarını itikadi, ameli ve ahlaki yani hiçbir iyi taraflarının olmadığını söyleyerek tadlil ediyorsunuz. Tamamen tefessüh etmiş bir zümre olarak görüyorsunuz. Hizmet mensupları sünni olduğuna göre, bu görüşünüzü Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in itikadi ve ameli mezheplerine göre nasıl ispat ediyorsunuz?

Bu cümleden olarak, Hizmet Hareketi hakkında yaptığınız açıklamalarda, hazırlattığınız rapor ve kitaplarda hedef gösteren, nefreti körükleyen düşmanlaştırıcı bir üslup kullanıyorsunuz. Dinin dili sevgi midir nefret midir? Diyanetin nokta-i nazarı kazanmak mıdır yok etmek midir?

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kitapları, hizmetin prensipleri, kurumları ve hizmet adına yapılan faaliyetler ortadadır. Onlar üzerinde ilmi usullerle, gerçeği ortaya koymak üzere yapılacak her türlü çalışma takdire şayan ve yapılacak tenkitler dikkate değer olacaktır. Ne yazık ki, Diyanet Teşkilatı adına yapılan çalışmalarda Hizmet Hareketi, İslam tasavvufunun en muteber şahsiyetlerine, onların eserlerine ve tecrübelerine yaptığı atıflardan dolayı dalaletle suçlanmıştır. Diyanet bu suçlayıcı tarz ile kültür ve medeniyetimizin temellerine verebileceği zararın farkında mıdır?

Dinimizin temel düsturları, tasavvuf erbabının marifet, haşyet, temkin ve Alemlerin Rabbi karşısında mahviyeti esas alan yolları ile hiçbir şekilde te’lif edilemeyecek açıklamalarda bulunan, kendisini Şeyh ve Ulema Divanı’nın Başkanı olarak ilan eden bir şahsa Hizmet Hareketi aleyhine fetva yayınladı diye teşekkür mektubu yazdınız. Bu şahısın sitesinde “Allah (cc) ya, -haşa- “Eğer varsan bugün kendini bana göster. Aksi takdirde sana inanmayacağım” dediği ve bu meydan okuma ile başlayan süreçte ledünni terbiye görerek velayete ulaştığı yazıyor. Siz bu iddiaları dini temsil makamında bir kurum olarak onaylıyor musunuz?

Bu şahsın “tarikat biatında” bulunduğu Türkiye’deki şeyhi, “Elini öpenlerin cennete gireceğine dair manevi işaret altığı için el öptürdüğünü” iddia etmektedir. Sohbetleri incelendiği zaman tasavvuf mirasını ve o mirasın yüksek dilini, sokak seviyesine indirdiği ve bunun gerekçesini de tinerciler ve uyuşturucu çekenleri irşat (tinercileri irşat gayreti takdire şayan olmakla beraber) olarak açıkladığı görülmektedir. Diyanet Teşkilatı olarak, Hizmet Hareketini ruhi hayat tecrübeleri üzerinden tadlil ederken, bu şahısların arkasında olmayı nasıl açıklıyorsunuz? Çelişkinizin ve tercihinizin doğuracağı sonuçları hesap edebiliyor musunuz?

Sonuç olarak, Hizmet Hareketinin düsturlarını benimseyenler “Sırtındaki akrebi gösterene” minnettar olma geleneklerine bağlı olarak, göremediği kusurları ilim ve insaf dairesinde gösteren olursa, onları, prensipleri gereği, her zaman şükran duyguları ile karşılamak durumundadır. Siz bugüne kadar dini konularda yanlış yaptıklarını tespit edip, doğrusunu ifade ederek Hizmet Camiası’nı resmi olarak uyardınız mı?

Hürriyeti, insan olmanın temel vasfı gören çağdaş dünya açısından baskı, tezyif ve tadlil yolunun cehalet ve ilkellik olarak kabul edildiğini hatırlatıp, temsil makamındaki Diyanet İşleri Başkanlığı’nı İslam’ın evrensel prensipleri ve hukuku ile bağdaşmayacak tutum, davranış ve açıklamalardan kaçınmaya davet ediyor ve soruyoruz:

1. Uşşakî şeyhi sıfatıyla bir şahıs “Elimi öpenlerin cennete gireceğine dair işaret aldım.” diyor. İnsanlar cennete girsin diye el öptürüyor. Bir insanın elini öperek cennete girmeyi garantilemek, İslam’ın “itikadî, amelî ve ahlakî” esaslarına uygun mudur?

2. Bu şahsın tarikat biatı aldığı Endonezya’daki müridi veya proje ortağı Şeyh Muhammed Hanefi el-Rabbani isimli şahsa hizmet aleyhinde yazılı açıklama yaptığı için teşekkür mektubu gönderdiniz;

a. Bahse konu şahsı tanıyor musunuz? Tasavvufi görüşlerini biliyor musunuz? Biliyorsanız onaylıyor musunuz?
b. Endonezyalı şahsın ve oluşumun Türkiye bağlantısını biliyor muydunuz? Biliyorsanız tasavvufi görüşlerini onaylıyor musunuz?
c. Türkiye ve Türkiye dışındaki tarikat veya başka tarzda örgütlenmelerle Diyanet Teşkilatının doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi var mıdır?
d. Eğer bir ilişki varsa, bu ilişkinin Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi ile bir alakası var mıdır?
e. Diyanet İşleri Başkanlığının resmi sitesinde yayınlanan, “Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Asya Sufi Ulema Meclisi’nin yayımladığı “HİZMET’in tüm faaliyetleri haramdır” fetvası için Meclis Başkanı Şeyh Muhammed Hanefi El Rabbani’ye teşekkür etti(1)” Haberinde yer alan “Hizmet’in tüm faaliyetleri haramdır” cümlesi;

e.i. Bu bir hüküm cümlesidir. “Haram” hükmünün verilebilmesi için ne tür deliller gerekmektedir? Sizin “itikadi, ameli, ahlaki” tadiliniz ile “tüm faaliyetleri haram” kılma tecasürü arasında bir ilişki görüyor musunuz?
e.ii. Bir kişinin veya grubun bütün faaliyetlerinin haram olması mümkün müdür? Mümkünse nasıl bir suç işlediğinde bu hüküm verilir? Mesela Hizmet Mensupları tarafından organize edilen siyer yarışmalarına katılıp, siyer kitabı okuyarak Peygamber Efendimizin hayatını öğrenen kişiler bir haram fiil mi irtikap etmişlerdir? Evet diyorsanız, bu hükmünüzün delilleri ve gerekçesi nedir?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin