15 Temmuz’dan ardından Hizmet Hareketi’ne yönelik soruşturmalar kapsamında tutuklanan ve 22 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen gazeteci-yazar Ali Bulaç, mahkemeye sunduğu savunma metninde 15 Temmuz için, “bir kalkışma, bir darbe teşebbüsü olmak yanında yeter şartları havi tam bir terörist eylemdir” hüküm cümlesi kullandığını, daha sonra etraflıca düşününce bunun yanlış olduğu kanaatine vardığını söyledi.
Aralarında diğer eski Zaman yazarlarının da bulunduğu çok sayıda kişiye yönelik bir operasyon kapsamında 27 Temmuz 2016 tarihinde gözaltına alınan Bulaç, İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği’nce diğer eski Zaman yazarları Ahmet Turan Alkan, Nuriye Akman, Lale Kemal, Mustafa Ünal ve Şahin Alpay’la birlikte “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla 30 Temmuz 2016’da tutuklanmış, 22 ay Silivri Cezaevi’nde tutsak edilmişti.
Sözde yargılama sonrası örgüt üyeliği iddiasıyla 8 yıl 9 ay hapisle cezalandırılan Ali Bulaç’ın bireysel başvurusunu değerlendiren Anayasa Mahkemesi (AYM) hak ihlali kararı vermişti. 2019 Mayıs’ında verilen kararda AYM, Bulaç’ın ‘kişi özgürlüğü ve güvenliği ile ifade özgürlüğü’ haklarının ihlal edildiğine hükmetmişti.
AİHM de 15 Temmuz sonrası hiç bir somut delil gösterilmeksizin tutuklanan ve yaklaşık 2 yıl cezaevinde kalan gazeteci Ali Bulaç’ın ‘ifade özgürlüğü ve güvelik haklarının ihlal edildiğine’ hükmederek Türkiye’nin Bulaç’a 12 bin 240 Euro tazminat ödemesine karar vermişti.
‘TERÖR KAVRAMINI ETRAFLICA DÜŞÜNÜNCE…’
Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunduğu süre içerisinde ‘terör’ kavramı üzerine etraflıca düşünme fırsatı bulduğunu belirten Bulaç, “Vardığım sonuca göre, a. terörün üzerinde mutabakata varılmış bir tanımı yok, b. herkes muhalifini kolayca terörist ilan edebiliyor, c. bazan da ifadeye kuvvet kuzandırmak üzere terör kelimesi mecazi olarak kullanılıyor, d. mecazi de kullanılsa dahi, “terörist” diye damgalanan kişi veya grup genellikle gündelik sosyal hayatta ‘terörist muamelesi’ görüyor.” ifadesini kullandı.
12 Mayıs 2018’de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Ali Bulaç, Serbestiyet‘te yayımlanan “Bir mecaz veya hukuki suç olarak terör ve terörist” başlıklı yazısında, “Zamanımızın en etkili ötekileştirici isim-sıfatı ‘terörizm, terörist’tir. Yöresel ve ulusal iktidar mücadelelerinden küresel rekabet ve güç mücadelesine kadar, “terör ve terörist” en etkili silahtır. Sürüp giden deneylerden anlıyoruz ki, genellikle siyaset söz konusu olduğunda terör veya terörist eylemle suçlananların büyük çoğunluğu gerçekte bu suçlamayı hak etmiyor.” dedi.
‘HAYATINDA ELİNE SİLAH ALMAMIŞ BEN…’
Kendi yaşamından örnek veren Bulaç, “Hayatında eline silah almamış, dört aylık askerlik sırasında mecburi silah kullanımında üç atışı da karavana olmuş, her türden terör eylemine karşı kaç yazı yazmış ve konuşmuş ben de “terör” suçlamasıyla 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet ve artı 15 sene hapis cezası ile yargılandığımda bu konu üzerinde daha etraflı düşünme lüzumunu hissettim.” diyerek yazısını şöyle sürdürdü:
“Vardığım sonuca göre, a. terörün üzerinde mutabakata varılmış bir tanımı yok, b. herkes muhalifini kolayca terörist ilan edebiliyor, c. bazan da ifadeye kuvvet kuzandırmak üzere terör kelimesi mecazi olarak kullanılıyor, d. mecazi de kullanılsa dahi, “terörist” diye damgalanan kişi veya grup genellikle gündelik sosyal hayatta “terörist muamelesi” görüyor.
Bu meyanda 18 Eylül 2017 günü yaptığımı 80 sahifelik savunmamda bu konuyu metne dercettim.
Savunma metninde “15 Temmuz, “bir kalkışma, bir darbe teşebbüsü” olmak yanında yeter şartları havi tam bir terörist eylemdir” hüküm cümlesini kullanmıştım, lakin sonraları üzerinde daha etraflıca düşündüğümde bunun yanlış olduğuna kanaat getirdim. Şöyle ki; 15 Temmuz kalkışması –ki en yetkili kişiler “bunun bir kalkışma” olduğunu belirtmişti- askeri bir darbe teşebbüsüydü. Terör ise örgütlü bir grubun faaliyetinin tamamını silah kullanarak, masum insanları öldürmek suretiyle yürütmesine denir. 15 Temmuz’da silah kullanılmıştı, kullananlar belliydi, dolayısıyla bunların darbecilik suçlamasıyla yargılanmaları anlaşılır bir şeydi ama yapının tamamı –öğretmen, esnaf, ev hanımı, kamu görevlisi vs.- eline silah almadığı halde “terör ve terörist” suçlamasıyla yargılanıp cezaya çarptırılması hukuki değildi. Ben ve diğer yazar arkadaşlarımın onbinlercesi gibi tutuklanmamız haksızlıktı. Savcı, üzerinden 3,5 sene geçmiş altı yazımı suç nesnesi gösteriyordu. Beni tutuklamaya karar veren Sulh Ceza hakimi gerekçe olarak şunu söyledi: “Gazetenin yayın yönetmeni yurt dışına kaçtığı halde siz gazetede yazmaya devam ettiniz.” İddianameyi hazırlayan savcı ise şu gerekçeyi öne sürdü: “Her ne kadar yazılarında suç unsuruna rastlanmadıysa da duruşundan dolayı…” Önceleri “duruş”tan bir şey anlamadım, sonraları Zaman Gazetesi’nde “durup yazmaya devam ettiğimden dolayı” tutuklandığımı anladım. Hergün resmi ve sivil 14 birimin denetiminde yayınlanan bir gazetede yazdığım için müebbet hapisle yargılandım.
Velhasıl ben de “terörist” olup çıktım.
(Tahliye olduktan birkaç hafta sonra Fatih’te sokak arası bir kafede eşimle çay içiyordum. Yan Masada bir hanım bana dikkatle bakmaya başladı. O kadar ısrarlı bakıyor ki neyi merak ettiğini ben de merak ettim. Acaba zihninden şunları mı geçiriyordu: “Bu Ali Bulaç mı, ne zaman çıktı, niçin çıktı? Bir canlı teröriste daha yakın bakayım vs.” Eşim dayanamayıp hanıma “-Ne bakıyorsun, dedi. Hiç mi terörist görmedin?” Hanımın “işte terörist!” dediği ben oluyordum.)
Siyasetin doğasından kaynaklanan polemik ve mücadelelerden biliyoruz ki, siyasetçiler ifadelerine kuvvet kazandırmak amacıyla mübalağaya, bu arada hayli ağır suçlama içeren metafor ve mecazlara başvururlar. “Hain, hırsız, yalancı, katil”, İslam tarihinde “kafir, mürted, mülhid, zındık”, 12 Eylül’de “anarşist” revaçtaydı; şimdilerde “terör ve terörist” kullanımda.”
‘KARARI MEDYA, TROLLER VEYA İDARİ KURUMLAR DEĞİL, YASALAR VE MAHKEMELER VERİR’
Gülen Cemaati yargılamalarına da değinen Ali Bulaç, “Bugün adına “FETÖ” denen yapının gazetesiyle, okulu, bankası veya derneği ile geçmişte ilişki halinde olmak da aynı şeydir. Devlet madem bu yapıyı “terör örgütü” saydı, yapması gereken, mezkur yapıyla ilişkili her birim ve faaliyete mahkeme kararıyla yasaklamaktı.” ifadelerini kullandığı yazısına şöyle devam etti:
“Hukuk devletinde bir eylemin suç olup olmadığına siyasetçiler, medya, troller veya idari kurumlar değil, yasalar ve mahkemeler karar verir.
15 Temmuz’a kadar bu yapı ile silah arasında bağ kurulamadı; idare terörle suçladı ama faaliyetlerini yasaklamadı. Demek ki idarenin söyleminde “terör” suçlaması ifadeye kuvvet kazandıran bir mecaz idi. Söz konusu yapıyla hakkında yasaklayıcı bir mahkeme kararı alınmadı.”
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.