Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak’tan ayrılmış. Zira aralarında sürdürdükleri ‘akit’ artık yürümüyormuş. O ‘akit’in ne olduğunu biz faniler bilemeyiz tabi. Entelektüellerin böyle tumturaklı lafları vardır, mesela Etyen Mahçupyan da sık sık ‘ahlak’tan ve ‘namus’tan bahseder. Biz gene anlamayız, zira bu gibi isimlerin bu kelimelere yükledikleri anlam bizim okuduğumuz kitaplarda yazmaz. Nerede yazar peki? İşte muktedirlerle yaptıkları o ‘akit’lerde yazar.
Türkiye’nin entelektüel probleminin bir cüzüdür Ali Bayramoğlu ve Etyen Mahçupyan ikilisi. Mahallelerinde verdikleri kavgaları Türkiye’nin meselelerine teşmil etmiş, çocukluktan beri kavgalı oldukları ‘onlar gibi olmamak için’ bin türlü zoru seçmişlerdir. 28 Şubat’ta postmodern darbeye karşı sivil siyaseti savundukları o pozisyondan bir türlü çıkamamış, “sivil siyaset” yerle yeksan olurken, onlar hâlâ aynı ‘ayrıcalıklı’ nehrin kenarında oturup beklemişlerdir.
Her dem mağdurlar, her dem haklılarla kol kola!
Ergenekon ve Balyoz davalarını ateşli şekilde savunup, arada bir itiraz eder gibi görünüp, 17/25 Aralık’tan sonra iktidarın ‘kumpas’ söylemini benimsemeleri hep bu nehrin kenarından ayrılamamaktan. Etyen Mahçupyan, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasına bile meşruiyet üretip ardından Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın damadı Dani Rodrik’e cevap yetiştirip, sonrasında bu pozisyona geldiğinde hâlâ aynı ‘fikir namusu’nu koruduğunu iddia edebiliyor mu? Pekâlâ edebiliyor.
Zaten bu ikilinin ve benzerlerinin en büyük mahareti de bu: Olup bitenlere bakıp buradan bir ‘bahane’ bulmak. Zinhar, yol göstermemek. Bir çeşit ‘skor yorumculuğu’ yapmak. Skora göre maçı analiz etmek.
Mesela 17/25 Aralık olduğunda, “Evet hükümet belli ki yolsuzluk içindeymiş ama darbe de yenilir yutulur bir şey değil.” bahanesine sığındılar. Buradan el alan çevreler, “Hükümeti istediğimiz zaman değiştiririz ama Cemaat’i değiştiremeyiz.” dediler. Hâlbuki “Cemaat korkusu ile” yardım istedikleri ‘Leviathan’, hiç doymak bilmeyecekti.
Eğer 17/25 Aralık sürecinde ortaya çıkan bilgiler doğru analiz edilirse, Erdoğan’ın bu “sivil siyaset oyunu”nu meşru dairede icra etmediği anlaşılır. Medyayı tehditle, devlet imkânlarını tek bir kliğe teslimle, yargıyı ve emniyeti kontrol altına almakla hangi meşru siyasetten bahsedeceksiniz ki?
Eleştirel gazetecilik, yorumculuk havası
Ali Bayramoğlu için bütün bu süreçte Erdoğan’ın “ufak tefek hataları” oldu belli ki. Yazılarından anlaşılan bu. İyi niyetli bir yorumla, “yapıcı eleştiri” diyebilirsiniz bu üsluba. Gelgelelim, esas meselelerin tamamını ıska geçen, yapısal sorunları konuşmayıp sadece Erdoğan’ın kaba sabalığına ya da üslubuna çekinceler koyan yazıların “entelektüel namusu” ile açıklanamayacağı da herhalde açıktır.
Geçen yıl T24’ün Şefi Doğan Akın’la Ali Bayramoğlu arasında, sonrasında Etyen Mahçupyan’ın da dâhil olduğu bir polemik yaşanmıştı hatırlarsanız. Doğan Akın güzel özetlemişti bu tavrı:
“Ve AKP’de gördüğü ‘her’ yanlışı eleştirdiğini, ‘sert’ muhalefet de ettiğini öne süren Bayramoğlu Erdoğan’ın uçağında ağırlanırken Kürşat Bumin’ler, Ali Akel’ler Yeni Şafak’tan niye kapı dışarı edildi, mazileri sınıfta mı kaldı? Cevap; gazeteciliğin-yazarlığın yazmaktan çok ‘yazmamak’la, sormaktan çok ‘sormamak’la, görmekten çok ‘görmemek’le de icra edilen bir ‘sus payı’ mesleği haline getirilmesinde olabilir mi?”
AKP kötü, diğerleri daha kötü!
Evet, Ali Bayramoğlu ve Etyen Mahçupyan AKP’yi her eleştirdikleri yere, şerh olarak, “Ama ötekiler daha kötü, siz en iyisi gene AKP’ye oy verin” notu iliştirdikleri için belki de, AKP bu kadar pervasızlaştı.
Çünkü halkın “hırsızlıkla darbe arasında hırsızlığı tercih ettiğini” yazmakla ahlak ve namusu bir arada zikredebildiler. Burada bir üçüncü yol olduğunu görmediler. Görmek istemediler. Görenleri de “hayalcilikle” suçladılar. Bir topluluğa olan nefretleri onları adaletsizliğe sevk ederken, gazetecilere “tetikçi” demekte bir beis görmezken, etrafı kibirli olmakla suçlama kibirliliğine girerken, herkes kötü, onlar iyiydi.
Nihayet, analizleri dönüp dolaşıp “Ne yapalım, halk bunu istiyor” noktasında tıkandı. Çoğunluğun her istediğinin ‘meşru’ olduğuna dair absürt bir noktaya varıldı. Tarih tezleri yerle bir edildi. Saçma iddianamelere kulp uyduruldu, olmayan suçlar için “Ama Cemaat şöyle böyle” denilerek meşruiyet üretildi.
Sayıştay denetiminin yok edilmesini, yargının ve emniyetin Saray’a bağlanmasını, medyanın tek sesli hâle getirilmesini, masum insanların hapse atılmasını, dalga dalga büyüyen bir radikalliğin marjinallikten anaakıma yolculuğunu hangi “entelektüel namusu” haklı çıkarabilir? Herhalde Ali Bayramoğlu’nun ‘akit’inde yazıyordur bunun cevabı.