YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Sevgili Ali,
Umarım iyisindir, afiyettesindir.
Kanaatim odur ki toplumun diğer alanlarında olduğu gibi, politika alanında da her şeyin başlangıcı şahsiyet ve etiktir. Türkiye’de sistemsel sorunların varlığını yadsımıyorum elbette. Ama sistemsel sorunlar da dâhil, mevcut insan hakları, hukuk devleti, azınlık hakları, temel haklar ve özgürlükler gibi alanlarda yaşanan birçok problemin kökleri şahsiyet ve etik alanına temas ediyor. Şahsiyet ve etik, siyasal sistemlerden bağımsız olarak, bireysel temellerde aranan özelliklerdir. En baskıcı, otoriter, hatta totaliter rejimlerde bile şahsiyetli ve ahlaklı insanlar vardır. Şahsiyetliler ile şahsiyetsizler arasındaki farklar rejimle falan alakalı olamaz. Aynı şekilde ahlaklılarla ahlaksızlar arasındaki farklar da siyasetle alakalı değildir.
Şahsiyetli ve ahlaklı olmanın dezavantaj oluşturduğu toplumlar, insanları mutlu, özgür ve müreffeh kılabilecek sistemlerde yönetilmezler. Bu tür toplumlarda şahsiyetliler ve ahlaklılar cezalandırılır, toplum dışına itilir. Şahsiyetin ve ahlakın ödüllendirilmediği bir ülkenin iki yakası bir araya gelmez. Bu tür toplumlarda yöneticiler giderek şahsiyetsizleşir ve ahlaksızlaşır. Birçok insan bu gidişata hayret eder, neden bunun olduğunu sorar durur. Oysa siyaset toplumun yansımasıdır. Esas anormallik, şahsiyetsizliğin ve ahlaksızlığın diz boyu olduğu bir toplumda siyaset sınıfı son derece şahsiyetli ve ahlaklı bireylerden oluşsaydı olurdu. Toplumsal çürüme siyaset nedeniyle olmaz. Bizzat toplumsal çürüme nedeniyle siyaset de çürür. Her şey insanda başlar ve insanda biter. Esas olan insan kalitesidir ve buna tekabül eden beşeri sermayedir.
Şahsiyetli olabilmenin temel koşulu birey olmaktır. Toplumun çoğunluğunun beklentilerine göre değil, bireyin kendi muhakemesine göre doğru-yanlış arasında karar verebilmesi olarak özetlenebilecek bireyin özerkliği, Türkiye toplumunda belki de en az değer atfedilen bireysel özelliklerden biridir. Adalet mefhumu da dâhil olmak üzere, bu tür toplumlar normatif değerlerini sağlam bir zemine oturtamazlar. Başkalarının ne diyeceğine endekslenmiş, başkalarının beklentilerini karşılamaya önem veren, toplumla ters düşmekten kaçınan, dışlanmak korkusuyla gerçekleri dillendiremeyen, uyum baskısı altında ezilen, hakikati konuşmaktan korkan insanların çoğunlukta olduğu bir toplum, ahlak ya da gerçek üretemez. Türkiye toplumunda bu durumun ciddi bir sorun oluşturduğunun altını çizmek isterim. İnsanlar kendilerini başkaları olmadan (ya da toplumsal pozisyonlarından bağımsız olarak) tanımlayamıyor. Bu nedenle de ahlak, çok ilkel özneler arası bir bağlamda ele alınıyor. Şekilsel, karşılıklı kontrole dayalı, fizikselliklere odaklı, çoğunlukla cinsel alan gibi yüzeyselliği ön planda olan alanlarda tezahür ediyor. Ekonomi, siyaset, devlet, profesyonel alan gibi hayatın bizzat kendisi olan kolektif alanlar, bu tarz patolojik toplumlarda ahlaktan arındırılmış alanlar haline geliyor. Rüşvet, ve hak yemeyenlerin, görevini kötüye kullanmayanların, olması gerektiği gibi içi dışı bir olanların, yalan söylemeyenlerin, gördüğü sorunlara yokmuş muamelesi yapmayanların, bu tür bir ahlaksal yozlaşma ortamında tutunmaları olanaksızlaşıyor.
Kendine dürüst müsün?
Öyle olmaya gayret ettiğine inanmak istiyorum.
Bu mektubun amacı sana üstenci bir şekilde ahlak ve şahsiyet öğretmek değil. Bu boşa bir çaba olurdu. Bazı şeylerin okulu yoktur. Bunu babamdan öğrendim. Önemli bir hayat dersi olduğuna inanırım. Neyin öğrenilebileceğini, neyin öğrenilemeyeceğini bilmek, bir üniversite hocasının mütevazı hayatında oldukça önemli olabiliyor. Ben eksiklikleri olan, kusurları olan biriyim. Ama her gün onları kapatmaya, aşmaya çalışırım – ki kanımca hayattaki en zor ama bir o kadar da vazgeçilmemesi gereken bir mücadeledir. Ben şahsiyetin ve ahlakın öz mücadeleyle edinilebilecek değerler olduğuna inanırım. Sende bu öz mücadeleyi görmüyorum. Bundan dolayı bu açık mektubu kaleme alıyorum.
Hataların itiraf edilmesi, hataların yinelenmesine karşı alınacak önlemlerin birincisidir.
Sen birçok hata yaptın. Bu hataları yapmamış gibi yapman, onları yinelemenden başka bir sonuç vermeyecek. İyi siyasetçi olmak, önce iyi insan olmaktan geçer. İyi bir insan mısın? Dediğim gibi, öyle olduğuna inanmak istiyorum. Yoksa sana bunları neden yazayım? İyi insan olmak öze ilişkin bir şey ve süreklilik garantisi yok. Sosyal çevre iyi insan olmanın ne demek olduğunu unutturabilir. Kişisel hırslar, sosyal çevre seçiminde dikkatli olmama sonucunu beraberinde getirebilir. Bence sen hayatının bir döneminde ciddi yanlışlar yaptın. Şimdi bu yanlışlar yokmuş gibi yapıyor olman, o yanlışları ortadan kaldırmıyor. Bir gölge gibi seni takip eden o yanlışlar, seni hep karanlıkta hapsedecek.
İzah edeyim.
Bak bu ülkenin bugün geldiği bu berbat durumun en önemli kilometre taşı 17 Aralık 2013’tür. Sen bu dönemde AKP’de en üst konumlarda görev yaptın. Başbakan yardımcılığı ve ekonomiden sorumlu bakanlık gibi sorumlulukların oldu. Olanları bilmiyor olamazsın, Ali. Birçok akçalı işler senin imzana bakıyordu. Senin sorumluluk alanındaydı. Belki bilmiyordun, ama bu senin o dönem sorumlu olduğun gerçeğini değiştirir mi? Sen en iyi ihtimalle olanları bilmiyordun ve bu görevi ihmal, Türkiye’ye çok pahalıya mal oldu. Olaylar patlak verdikten sonra eminim ki araştırdın, ne olup bitiyor merak ettin, birçok bulguya ulaştın. Sonuçta zamanla AKP’den kopuş sürecine girdin ve bu nedenle olanların seni rahatsız ettiğini düşünüyorum. Bu birinci senaryo! İkinci senaryo ise daha ciddi. Buna göre, belki de olanları sen de başından beri biliyordun. Fakat bir nedenle sustun. Bu işlerin içinde olmak, ille de o yolsuzluklar zincirinden menfaat elde etmen demek değildir. Görüp de başını öte yana çevirdiysen de bu suça ortaksın.
Hangi olasılık gerçek? Bunun fazla önemi yok. Önemli olan, bildiklerini anlatmaman, Ali!
Sakın bilmediğini söyleme. Ya olaylar meydana geldikten ve ortalığa saçıldıktan sonra öğrendin ve o dönem icrai ve sorumlu bakan olarak bunlar seni bağlar, ya da zaten en başından beri olanları bitenleri biliyordun, sustun. Şimdi bunları anlatma zamanı. Özeleştiri yapma zamanı. Konuşmalısın. Bildiklerini tüm ayrıntılarıyla kamuoyuyla paylaşmalısın. Bu rejimin inşa ediliş yolunda gördüklerini, bildiklerini, duyduklarını anlat.
Bunu yapmazsan, her zaman inandırıcılık sorunuyla boğuşacaksın. Benim gibi bunları karşına çıkıp söylemeye cesareti olmayanlar çoğunlukta da olsa, yukarıda dediğim gibi, gerçekleri senin bilmen yeterli.
İhtiyacın olan, hemen, şimdi şahsiyet ve ahlakı siyasete öncelemendir.
Seni frenleyen toplumsal/kolektif safraları at. Siyaset de boş bir iş. Esas olan insanlıktır. Şahsiyetine kavuş. Bir miladın olsun. Temizlen ve arın. Daha değerli olursun. Yanında sana sakın ola bildiklerini anlatmamanı salık veren sülüklerden kurtul. Bunlar ailenden kişiler bile olsa emin ol senin iyiliğini istemiyorlar, kendi menfaatlerini düşünüyorlar. Onlara de ki “ahlaksız siyaset olmaz”. Onlara de ki “şahsiyetim her şeyden önce gelir”. Onlara de ki, “onay beklediklerim salt çocuklarım”. Emin ol, belki başta zorlanacaksın. Ama bu seni özgürleştirecek. Senin Türkiye siyasetindeki rolün bu, Ali! Bunu yapmadan, ülkenin makûs tarihine ihanet edenlerin tarafında kalacaksın. Bunu yaparsan, ülkene en büyük hizmeti yapmış olacaksın. Bu rejimi yıkmak için en kilit tuğlayı çekmek senin elinde.
Makam ve mevki inan boş işler. Dediklerimi düşün. Ülkeni düşün. İnsanlarını düşün. Çekilen acıları düşün. Çocuklarını düşün. Gelecekte torunlarının seni nasıl bilmelerini istediğini düşün. Ve yapman gerekeni yap: konuş. Bu toplum yiğitlik yapanları affeder. Onlara her zaman bir şans daha verir.
Selam ve sevgiler.
Kardeşin Efe.
bu yazi aslinda sadece Ali ye degil, hepimize hitap ediyor. Hepimizin dusunduklerini cekinmeden soyleyebilmesi umidiyle…
Bu fırsatın 17-25 döneminde değerlendirmesi çok önemli ve anlamlı olurdu. Şimdi hem çok daha zor, çünkü rejim değişti; hem anlamı kalmadı! Şahsiyet denince başta Hakan Şükür olmak üzere, o dönem istifa eden iki elin parmakları saysınca saygın siyasetçiyi hatırlıyoruz…diğerleri ise derin bir hüsran ve yozlaşma abidesi olarak tarihe geçtiler!
öyle yürek olsa 2018 e kadar yanında durmazdı, belki vicdanı sızlar diyeceğim ama vicdanı olanın o partide ne işi vardı onca sene ?
Konuşabilmesinin tek bir yolu var, yurtdışına hicret etmek!
Başka türlü rejimin üçlü sacayagı onu anında F.tö den içeri alır,
dolayısıyla asıl demeniz gereken şuydu:
Ali kardeşim,
Hicret et ve sonra konuş!
Merak etme, yurdışında da hayat güzel!
Eğer bugün hicret edersen hem dünyada rahat eder ve tarihte çok iyi anılırsın, hem de inandıgın Peygamberin yolunan gitmiş olursun, iki cihanda kazanırsın.
belki ailen ilk dönemlerde bazı zorluklara katlanır ama çocukların da ilerde seninle gurur duyar,
hem belki ilerde bir gün yine de ülkeni terketmek zorunda kalabilirsin, bugun kahramanca ve şerefinle terket, ilerde mazlum, perişan ve pişman bir şekilde sürülmeden!!!
Ben şahsiyetin ve ahlakın öz mücadeleyle edinilebilecek değerler olduğuna inanırım.
Başta siyasetçiler, etkili konum ve mevkide bulu anlar olmak üzere içinde bulunduğumuz toplumun “Firavun imanının” ne olduğunu ve onun hiçbir şekilde bir değerinin olmadığını cebri de olsa öğrenmesi gerekecek.
“Güneş batıdan doğunca” hakikatleri dile getirmenin ne faydası olacak!?
Efe Hocam yazınız çok güzel, yüreğinize sağlık. Bir sorum olacaktı. Diyorsunuz ki “Şahsiyetli olabilmenin temel koşulu birey olabilmektir” Eğer bir insan bir grubun içerisinde ise o birey olamamış mıdır, yoksa birey olabilmek için herhangi bir mahalleye bağlı olmamak mı gerekiyor, bunun sınırı nedir. Yok eğer böyle değilse birey olmaktan neyi kastediyorsunuz. Eğer cevaplarsanız çok sevinirim. Şimdiden teşekkür ederim. İyi çalışmalar dilerim.
Efe bey yazınız gerçekten etkileyici ve de düşündürücü tabi insani ve vicdani değerlerini yaşamına öncelikli temel prensiplerle sürdürmeye çalışan bireyler için geçerli.Sizinde belirttiğinz gibi Türkiye toplumu bir kokuşmuşluğn içinde ve bir çoğu bunun farkında bile değil ya da farkında ama yapılması gerekenler işlerine gelmiyor bu kısmı da en acı tarafı zaten .Ama bu mektubunuzu çok önemli ve değerli buluyorum tarihe geçecek bir yazı olmuş ,şahsına hatırlattığınız değerler ki eminim kelimesi kelimesine hepsini o da çok çok iyi biliyor ama işte tam burası bam teli Efe bey ,hepsi biliyor ahlakın ,şahsiyetin,vicdanın ne demek olduğunu ve bir tercih yapıyorlar ve yaptılar.Tercihlerini ,kararlarını bir toplumu,kendi ülkesini,çocuklarının geleceğini ,sosyal dokuyu ,hukuku ayaklar altında rezilleştirerek kullandılar,ve hep birlikte de hala devam ediyorlar.Ne fakirlik ,ne ekonomi ,ne intihar eden gençler ,ne hapishanede çocukluğunu geçiren binlerce masum yavru,ne anaların gözyaşları hiçbirinin umurunda bile değil,geceleri nasıl uyuyorlar acaba ,nasıl çocuklarının yüzüne bakabiliyorlar,nasıl hala insanım diye her sabah aynaya bakabiliyor ve de utanmadan o toplumun önünde konuşabiliyorlar.Evet gerçekten vicdanımz kanıyor,bizler o toplumu terkettik ,başka başka ülkelerde kendi hayat mücadelesi içindeyiz ve dışardan tablo çok daha vahim bir halde keşke herkese tek tek yazabilsek bu mektubunuzdan,her bir evin posta kutusuna bıraksak ,her bir şahsın eline tutuştursak ,lütfen insan olun ,açın gözünüzü ,vicdanınızı .İnanın değmez bu hayat çok kısa uzunda olsa farketmez.İnsan gibi ahlaki değerlerle yaşayın,yaşatın.Hayattaki en büyük en önemli değer budur,tercih ve kararlarınızın nelere mal olduğunu ,ne kadar güzel değer varsa hepsini el birliğiyle yok ettğinizin bedelini ödemiceğinizimi zannediyorsunuz ,maddenin fizik kuralı bunu kabul etmez semavi kurallara daha gelmeden.Evrende neyi mahvederseniz kendinize yapmış olursunuz ,hayatın gerçeği budur ,er ya da geç.Efe by tekrar teşekkürler ,tarihi anekdotunuz için ,bende hislerimi ifade etmek istedm,sağlıcakla kalın,ayrıca toplumsal duyarlılığınz ve bilim insanı olarak sorumluluğunuzun gereğini elinizden geldiğince yapmaya çalıştığınz için size müteşekkiriz.