13 gazetecinin yargılandığı darbe davasında 2 tahliye

Hizmet hareketine müzahir oldukları iddiasıyla yargılandıkları davada tahliye edilen ancak yandaş kalemlerin baskısı üzerine  cazaevi aracında tekrar tutuklanan gazetecilerin duruşmasında ara karar açıklandı. Darbeden yargılanan aralarında Atilla Taş, Murat Aksoy, Abdullah Kılıç gibi gazetecilerden 12’si tutuklu 13 sanıktan ikisi Cihan Acar ve Bünyamin Köseli tahliye edildi.

Ali Akkuş: Aynı konuda 2. kez yargılama yapılamayacağından bu davanın reddini talep ediyorum

İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmanın 3’üncü gününde Zaman Gazetesi Genel Yayın Editörü Ali Akkuş’un savunma yaptı. P24‘ün aktarımıyla Akkuş savunmasını şu başlıklar üzerinden yaptı:

“ByLock kullanıcısı değilim. Yeni iddianamede 5 ByLock kullanıcısı ile görüştüğüm iddia ediliyor.

Konuştuğum kişilerin telefonlarında ByLock olduğunu bilmem mümkün değildir.

Konuştuğum ByLock kullanıcısı kişilerden 4’ü çalışma arkadaşlarım. Birinin ise köylümüz olduğunu babamdan öğrendim, tanımıyorum.

Hakkımda önceki davadan farklı bir iddia yok. Aynı konuda 2. kez yargılama yapılamayacağından bu davanın reddini talep ediyorum.”

Yetkin Yıldız: Gazeteci mesleği gereği herkesle görüşür

Yetkin Yıldız suçlamaları reddetti.  Yıldız şunları söyledi:

Elimde iki iddianame var. Bu iki iddianamenin aynı olduğunu görüyorum.

Aynı suçlamayla bir taraftan örgüt üyeliği ile bir taraftan darbe ile yargılanıyorum.

Hakkımda yurtdışına çıkış iddiaları var. Benim pasaportum bile yok, hayatımda hiç yurtdışına çıkmadım.

Gazeteci mesleği gereği herkesle görüşür. Bu nedenle bir gazeteciye bunları sormak garip.

Cihan Acar: Annem o gece 8 saat kendini kaldırımlarda yerden yere atmış

Ardından ilk olarak tutuklu en genç gazeteci Cihan Acar’ın savunmasına geçildi. Geçtiğimiz günlerde 12 gardiyan tarafından üzerine çullanarak saçları zorla kesilen Cihan Acar savunmasına “Çok yorgunum heyet” diye seslenerek başladı.

Acar, tahliye edilip tekrar tutuklandıkları geceyi anlatırken, “Annem o gece 8 saat kendini kaldırımlarda yerden yere atmış” dedi.

Cihan Acar şöyle konuştu: “28 yaşında bir gazeteci için azımsanmayacak acılar yaşadım. 3 senedir gazeteciyim. Meslek hayatımın yarısı kadar süredir tutukluyum. Tahliye olacağımı duyunca 8 aydır kullandığım tabak çatalı çöpün dibine attım. Tekrar tutuklanınca çıkarıp, onlarla yemek yedim. Evlenecek yaştayım. Sabah kalkıyorum, giyiniyorum, taranıyorum. Karşımda hep aynı kişiyi buluyorum, Yakup!”

Bylock’u olmayan Cihan Acar, iddianameye göre, konuştuğu “bylock’u olduğu iddia edilen kişiler”in kimler olduğunu tek tek açıkladı. Cihan Acar Bylock’u olduğu iddia edilen kişilerle konuşmalarının haber amaçlı olduğunu söyledi.

Hakkındaki darbe davasının sıfır delille açıldığını belirten Cihan Acar, savcının “bylock kullananlarla irtibatlı” ve “çok sayıda yurt dışına çıkışı var” iddiasından başka kendi hakkında hiçbir şey söylemediğini ifade etti.

Acar, “Keşke çok sayıda yurt dışına çıkışım olsaydı” dedikten sonra sadece 3 kere yurt dışına çıktığını bunun da PR şirketleriyle haber amaçlı olduğunu belirtti.

27 yaşında cezaevine girdiğini, 28 yaşını cezaevinde geçirdiğini, Ekim’de 29’una gireceğini belirten Acar, cezaevindeki en genç gazetecilerden biri olduğunu ifade etti.

Zaman’da 1700 lira maaş aldığını, 2350 tl maaşla Bugün’e geçtiğini belirten Acar, “Okul çevresinde satılan bonzai” haberiyle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülünü kazandığını ifade etti.

Savunmasını hazırlarken neyle suçlandığını unutabildiğini de sözlerine ekleyen Acar, şunları söyledi: “Ne zaman TCK’ya baksam irkiliyorum, ‘darbe girişimi’ suçlaması çünkü. Ben daha askerliğini yapmamış, eline silah almamış, darbe girişimini daha ilk saniyeden lanetleyen biriyim. Durum buyken cezaevindeki sekiz ayın sonunda her nasılsa darbecilikle suçlandım. Bir insan nasıl aynı anda iki yerde bulunmazsa bu deliller de bu iddianamenin konusu olamaz. Soruşturmam 31 Mart’ta açıldı ve ben o sırada Silivri Cezaevi’ndeydim. Ben tahliyemle gözaltına alındım, bir saniye bile özgür kalamadım. Bu dosya tahliyemle, sıfır delille açıldı. Hakkımda aynı delillerle iddianame yazıldı. Her bir satırını okudum ama kendimle ilgili bir bağ kuramadım. Zaten 15 Temmuz ile ilişkilendirmem mümkün değil. Sayın savcı sonuç bölümünde ‘algı yönetimi’ diye yazmıştı. Ama bu suçlama benimle ilişkilendirilemiyor. Savcı, terör kelimesinin kökeninden bahsediyor ama isterdim ki Magna Carta’daki masumiyet karinesinden, Voltaire’in ifade özgürlüğü savunusundan, peygamber efendimizin suçun şahsiliğine dair sözlerinden bahsedilmesini isterdim.”

Cihan Acar, gazeteci olduğunu ama basın özgürlüğü adı altında imtiyaz istemediğini, adil yargılanmak istediğini söyledi.

13 aydır özgürlüğümden mahrum olduğunu hatırlatan Acar, “Tutuklu değil, cezaevinde tutulan biriyim. Yaşadığım hiçbir acı, bugün burada terörist olmadığı ispatlamaya çalışırken, sizleri gazeteci olduğuma ikna etmeye çalışmak kadar acı olmadı. ” ifadelerini kullandı.

Acar sözlerini heyete “Aradığınız darbeci ben değilim” diyerek bitirdi.

Cihan Acar’ın savunması bitince Hakim, “zaten açıklamalarını yapmışsın soracağım bir şey yok” dedi ve diğer tutuklu gazeteci Abdullah Kılıç’ın savunmasına geçildi.

 

ABDULLAH KILIÇ DARBE KARŞITI TWEET’LERİNİ SIRALADI

Habertürk eski çalışanı Abdullah Kılıç, 15 Temmuz’da saat 23’ten itibaren attığı darbe karşıtı twitlerini sıraladı.

Kılıç, Bank Asya’daki hesabının kızının okul taksidi ve Meydan Gazetesi’nden aldığı maaş nedeniyle açıldığını söyledi.

Bylock kullanan kişilerle irtibatıyla ilgili Kılıç, “Gazeteciyim, gece yarısı haberden dolayı Başbakan tarafından arandığım da olmuştur” dedi.

Kılıç şöyle konuştu: “Alaattin Kaya Basın İlan Kurumu’ndan haksız kazanç elde ediyordu. 25 bin değil 25 gazete basılıyordu. Bu dosyayı Nadir Alparslan’a gittim. Hala Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı. Bunu yazdım ve Zaman’dan kovuldum bu dosya yüzünden.” dedi.

Hakim’in Kılıç’ın savunmasına yönelik “çok fazla ayrıntıya giriyorsun” demesi üzerine Kılıç “İki kere ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorum. Çok fazla ayrıntıya girmiyorum.​” cevabını verdi.

Kılıç, 11 yaşındaki oğlunun adına kayıtlı telefondan dersane arkadaşını aradığını, bu nedenle Kuzey Irak imamıyla görüşmekle suçlandığını belirtti.​

 

BÜNYAMİN KÖSELİ: ANTİKACI DÜKKANINDA MI DARBE YAPTIM

Abdullah Kılıç’ın savunmasının ardından Bünyamin Köseli savunmaya geçti.

15 Temmuz’dan önceki 6 ayda neler yaptığını anlatan Köseli, Zaman Gazetesi’ne kayyum atanmasından sonra 5 ay boyunca gece gündüz açtığı antikacı dükkanında çalıştığını söyledi.

Boğazı düğümlenerek güçlükle konuşabilen Köseli, “Darbe planlanırken ben dükkanımı çiçek gibi yapmaya çalışıyordum” dedi.

15 Temmuz günü babasının Adana’dan gelerek kendisine antikacı dükkanı için vekelat verdiğini anlatan Köseli; “Ben antikacı dükkanı açarak mı darbeye katkıda bulunmuş oluyorum? Ben o çiçek gibi dükkanı bırakıp Silivri’ye götürüldüm.” dedi. Köseli savunması sırasında zaman zaman gözyaşlarına hakim olamadı.

İddianamede bir yerde “bank asya kredi kartı var,” bir yerde “yok” denildiğini vurgulayan Köseli, 10 yıldır kredi kartı kullanmadığını belirtti.

Köseli, heyete seslenerek; “Tutukluluğa devam diyebilirsiniz. Ama ‘kaçma şüphesi’ demeyin. Polise ben gittim. Gözaltına alınmak için 2 saat uğraştım.” dedi.​

Savcı ve Hakim Bünyamin Köseli’ye de hiçbir soru sormadı.

 

GÖKÇE FIRAT SAVCIYI YALANCILIKLA SUÇLADI

Türk Solu Yayın Yönetmeni Gökçe Fırat savunmasına savcıyı yalancılıkla suçlamakla başladı. Fırat, “Benim için ‘Türk Solu sahibi’ demişsiniz, başyazarıyım. ‘Türk Solu yasaklı yayın’ demişsiniz. Yanlış,yalan!​” dedi.

Fırat duruşmada ilginç de bir çıkış yaparak şöyle dedi: “F..Ö sözünü ilk kullanan benim.. Şimdi bu kadar insan F..Ö derken, ben Fetullah diyorum.​”

Cemaat üyesi olmaktan yargılanan Fırat durumun absürdlüğüne dikkat çekerken şöyle bir örnek verdi: “Fetullahçılar Said-i Kurdi’yle ilgili film yaptı, biz Türk bayraklarıyla bastık. Gazetelerinde bize ırkçı dediler.​”

İdianamede, gazetecilerin maaşlarını aldığı Bank Asya’da hesap açmaları ve para yatırmaları, hukuki bir delil niteliği taşımayan Bylock kullanıcısı olduğu iddiası ve mesleği gereğin bazı kişilerle telefon görüşmeleri yapması delil olarak gösterildi. İddianamede adliye muhabirlerinin adliye de bir araya gelmesi ve meslekleri gereği gazetecilerin haber yapmaları da suç olarak gösterildi.

Gazeteciler hakkında  “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlarından 2’şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor.

 

Erkan Acar: Darbeden birkaç ay önce şimdiki Başbakanımız Binali Yıldırım Ankara’daki muhabirlerimizi kahvaltıya davet etmişti

Daha sonra savunma yapan Gazeteci Erkan Acar yaptığı savunmasında “habercilik dışında bir faaliyetim olmadı” dedi. Acar, P24’ün bildirdiğine göre şunları söyledi:

“22 yıllık gazeteciyim, iki kitabım var. Habercilik dışında herhangi bir faaliyetim olmadı.

Özgür Düşünce için iddianamede terör örgütü yayın organı deniliyor. Ben bunu hiç hissetmedim ki. Çünkü yasal bir kuruluştu.

Hatta darbeden birkaç ay önce şimdiki Başbakanımız Binali Yıldırım Ankara’daki muhabirlerimizi kahvaltıya davet etmişti.

Bank Asya hesabındaki her hareket alt alta konularak toplanmış. Anne babama bile anlatamadım; annem 1 trilyonun varmış diyor.

Bu mali hesaplamayı yapan kişiye hakkımı helal etmiyorum. Bu yüzden aylardır cezaevindeyim.

Ekrem Dumanlı Zaman’da yöneticimdi. Benim yasal bildiğim bir kişiydi. FETÖ basın imamı yardımcısıymış filan bilmiyorum ki.

Üstelik Ekrem Dumanlı Başbakanımızın uçağında onunla, bakanlarla yan yanaydı. Çalıştığım sürede görüşmelerim tamamen iş içindir.”

MURAT AKSOY: NE YAZIK Kİ BİZ BURADA GAZETECİLİĞİ SAVUNUYORUZ, AMA BEĞENMESENİZ DE ELEŞTİRSENİZ DE GAZETECİLİK SUÇ DEĞİL

Gazeteci Hüseyin Aydın’dan sonra Murat Aksoy söz aldı. P24 ve Artı Gerçek’in paylaştığına göre Aksoy savunmasında şunları söyledi:

“Meslek hayatım boyunca yazdığım hiçbir yorum, makale ya da sosyal paylaşım hakkında suçlama olmadı.

Daima üç temel değeri savundum: Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok adalet.

Ne yazık ki biz burada gazeteciliği savunuyoruz, ama beğenmeseniz de eleştirseniz de gazetecilik suç değil.

Bu davalar açılırken, bu iddianameler hazırlanırken, bu kadar özensizlik hukuk açısından acı verici.

Suçlamalara bakınca, 12-13 kişiyle telefon konuşması, çok sayıda denen yurtdışı gezileri ve 7 ay çalıştığım Taraf gazetesi var.

Taraf gazetesine 16 Temmuz 2008’de girdim. 7 ay sonra Şubat ayında bir yazım yalanlandığı için aynı gün istifa ettim.

Bank Asya’da adıma açılan hesaptan hiç bilgim olmadı. Benim tarafımdan açılmadı. Zaten hesapta hiçbir hareket de olmamış.

Bank Asya’da adıma açılan hesaptan haberim olmadığı için kapatmam da mümkün değildi.

Eğer eleştirmek suçsa, suçlanabilirim, tartışılır. Ama ben 13 kişiyle yaptığım görüşmeler nedeniyle 2 müebbetle yargılanıyorum.

Eleştirel yazılarımı ve görüşlerimi Yeni Şafak’tan İMC TV’ye geniş bir yelpaze ile paylaştım.

Yazmış olduğum binlerce yazı, 300’den fazla tv programı ve sosyal medya paylaşımlarından hiçbiri nedeniyle hakkımda dava açılmamıştı.

Yazmış olduğum binlerce yazı, 300’den fazla tv programı ve sosyal medya paylaşımlarından hiçbiri nedeniyle hakkımda dava açılmamıştı.

Benim görüşlerim ve yazılarım yazdığım kurumun yayın politikasına göre değişmedi. Her mecrada eleştirel oldum. Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok adaleti savundum.

Terör örgütüne üye olmamakla yardım ve propaganda”dan tutuklandım. Beş ay sonra iddianamede “terör örgütü üyesi” olarak geçtim. Oysa tutuklanma gerekçeleri aynıydı.

Hiçbir gizli toplantıya katılmadım, kimseden talimat almadım, bir dolarım olmadı, Bank Asya’da hesap açmadım, Gülen’e hiçbir zaman ‘hoca efendi ve muhterem’ demedim. ByLock kullanmadım, çocuklarım onların okuluna gitmedi.

Yedi aylık sürede ne yapmış olabilirim ki, iki müebbetle yargılanıyorum. Üstelik mektup yasak haftanın 168 saatinde sadece bir saat aile 1 saat avukat görüşü var. 14 günde bir 10 dakikalık telefon görüşmesi hakkım var.

“Suç vasfım üç kez değişti” diyen Aksoy, “Bu süreçlerde savcılık neyi soruşturdu?

Bu kadar özensizlik Türk hukuku adına acı verici. Gazetecilikte 5N1K sorusu var. Bu iddinamede, Nasıl sorusu yok. Bu darbe nasıl olabildi sorusu yok.

Cengiz Çandar’ı iyi ki tanıdım. Kendisi ile ilişkimde evet süreklilik vardır. Yılların gazetecisidir. Ama iddianamede ne diye geçiyor Çandar, ‘FETÖ lideri basın halkla ilişkiler müdürü Ali Aslan’ın Türkiye’de irtibatlı olduğu kişi’ olarak geçiyor. Burada suç ve suçlu karma karışık olmuş demektir.

Bir diğer isim gazeteci Fehim Işık, kendisi İMC TV ve Hayat tv’de program yapımcısı. ‘Onursal başkanlığını FETÖ liderliğinin yaptığı toplantıya katılan zat’ diye geçiyor ismi. Bu toplantıyı organize edenler ortada değil katılan Işık iddianamede. Kendisiyle Türkiye sorunlarına dair konuştuğum çay içtiğim insandır.

Oyunculuk eğitimim var. Düşüp bayılsam anlamazsınız, ilk iddianame komikti ikinci trajikomik. Bu iddianame akıl alır gibi değil, diyen Aksoy, iddianame eklerindeki HTS analiz raporuna göre bugüne kadar yaklaşık 5 bin 270 kişi ile temas kurdum, bu 10 yıllık zaman dilimini kapsıyor.

Yalçın Akdoğan ile 153, Cem Küçük ile 98, Bekir Bozdağ ile 53, İbrahim Karagül ile 164, Hüseyin Çelik ile 25 kez görüşmesi oldu. Suçsa bunlarla da mesleki faaliyet kapsamında görüştüm.

Hiçbir haberimden pişmanlık duymuyorum. Ama keşke dediğim anlar oldu o da; FETÖ PYD ile iktisaplı yerlerde yazmasaydım. Sadece kendi fikirlerimi yazdım yazdıklarımdan değildir pişmanlığım ama o noktalarda yazdığım için pişman oldum.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşünde giydiği ayakkabıdan alıp giydim. Siyaset demokrasi ve özgürlüğü sağlar, yargı adaleti sağlar. Adalet bekliyorum.

Tahliyemi ve beraatımı istiyorum.”

GAZETECİ HÜSEYİN AYDIN: MUHABİRLİK YAPARAK NASIL SUÇ İŞLEMİŞ OLUYORUM

İstanbul 25. ACM’de bugün devam eden duruşmada gazeteci Hüseyin Aydın, “Çocuklarımdan ayrı geçirdiğim 389’uncu sabah. Beni anlamanızı rica ediyorum.” dedi.

İstanbul 25. ACM’de bugün devam eden duruşmadan P24’ün aktardığı bilgilere göre Hüseyin Aydın şunları söyledi:

“Çocuklarımdan ayrı geçirdiğim 389’uncu sabah. Beni anlamanızı rica ediyorum.

Tahliye kararı verildikten sonra cezaevinde 20 dakika sonra çıkıyorsunuz dediler. Yeni soruşturma yazılıyormuş haberimiz yok.

Ben Cihan Haber Ajansı’nda çalışarak, muhabirlik yaparak nasıl suç işlemiş oluyorum?

Benim aldığım maaş 2500 TL. Mecbur kaldığım için çalıştım. Bu ağır suçlamayı bana yüklemeyin, kaldıramıyorum.

Ajans maaşları Bank Asya’ya yatırıyordu. İddianamede para artışı diyor. Ben yatırmadım ki. Maaş ödemesi, mesai ödemesi.

Benim bu hain darbeyi gerçekleştirenle bir bağlantım var mı? Yok. İş yerimdeki adam ByLock kullanmışsa nereden bilebilirim?

31 Mart’taki tahliye sonrasını anlatan Aygün, tahliye ve geri tutuklanış sürecinin işkence dönüştürüldüğünü anlattı “Ve o gece yaşama sevincimi kaybettim” dedi. “Yalvardık bizi Silivri’ye götürün diye günlerce işkence muamelesinde, nezaret hanede tutulduk. Yerlerde yatırıldık.

Ben Cihan Haber Ajansı’nda çalıştım ama muhabir olarak. Muhabirin görev tanımı, sokakta çalışmaktır. Ben Feza’nın, Cihan’ın nereye bağlı olduğunu bilmiyordum. Tankta mı görüntülendim, silahlı mı görüntülendim. Nasıl darbeyle suçlanıyorum? Sokaktaki muhabirim ben?

Zaman Gazetesinde Ekrem Dumanlı ve yöneticilerle ilişkimden bahsediliyor benim iddianamemde. Ben Zaman’da çalışmadım bile ilişkilerini bilmem. Ben aldığım 2 bin lira için ekmek parası için çalıştım bu kurumlarda. Bu ilişkileri bilsem kapısından girmezdim.

Bu uğradığım haksızlığı kaldıramıyorum. 13 aydır hapisteyim. Suçlu ile suçsuzu ayırt etmenizi ve beraatimi istiyorum.”

TAŞ’TAN ‘TWEET ATTI DİYE TUTUKLANAN YOK’ DİYEN BOZDAĞ’A: BEN ZEUS’UN KULU MUYUM?

İstanbul 25’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada savunma yapan Atilla Taş, hakkında iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendiğini belirterek şunları söyledi: “Arkanızda ‘Adalet mülkün temelidir’ yazıyor. Orada ‘Adalet zulmün temelidir’ yazması gerekiyor. Ben çok samimi, ruhumun bütün çıplaklığılya burada şunu söylemek istiyorum. Bu hain darbe girişimini yapan alçakları lanetliyor en ağır şekilde cezalandırılmalarını yüce rabbimden, adaletten diliyordum. En ufak bir suçum dahi olsa bir yıldır ayakta dahi duramazdım canıma kıyardım. Vicdanım o kadar rahat ki halen bu yüzden yaşayıp nefes alabiliyorum.”

“Suçsuzum ve bir yıldır suçsuz yere yatıyorum” diyen Taş şöyle devam etti: “Hiç alakam yok. Bir bakan çıktı ‘Tweet’ten yatan bir Allah’ın kulu gösteremezsiniz’ diyor. Ben Zeus’un kulu muyum? Ben de Allah kuluyum. Ben iflah olmaz bir devrimciyim. Ben Atatürkçüyüm. Mustafa Kemal’in askeriyim. En çok gurur duyduğum budur. Beni bu halimle alacak cemaat varsa hemen gideyim. Ama alan cemaat yok. Hayatımın hiçbir döneminde hacı-hoca kovalamadım. Ben kitap, öğretmen peşinde koştum. Hiçbir zaman hurafelere inanmam. Benim aklımı alacak hacı hoca daha anasının karnından doğmadı.”

Darbe girişimi gecesi saat 23.00’te darbe karşıtı tweet attığını dile getiren tutuklu müzisyen, darbecilere ‘bela okudu’“Eski tweetlerimi gören hakim, savcılar o gece attığım tweete sağır kör kalıyorlar. ‘Ne kadar muhalif olursam olayım darbe onaylayacağım bir şey değildir’ diye saat 12.25’te tweet attım. Atilla Taş’ı kültür bakanı mı yapacaklardı darbe yapanlar? TBMM bombalanması ne demek. Bu onuruma dokundu. ‘Böyle saçmalık olabilir mi?’ diye yazdım. Ama darbeyle yargılanıyorum ben. Allah belalarını versin darbecilerin.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin