HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Sivas Madımak yangını, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından birisi olarak zihinlere kazındı. Oysa bizim tarihimize baktığımızda yakma olayları geçmişten bugüne hep varlığını sürdürdü. Türk Tarihini sağlıklı bulmayanlara örnekleri İslam tarihinden vermek daha inandırıcı olur belki.
2 Temmuz 1993 Sivas Madımak katliamının üzerinden 29 yıl geçti. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin organize ettiği aynı adla anılan şenliğe katılmak üzere kente giden aydınlar, kaldıkları otelde ateşe verildi.
Bu katliam, öyle bir iki kendini bilmez gözü dönmüşün giriştiği bir olay değildi. Bu ülkenin yetiştirdiği en büyük aydınlardan birisi olan Aziz Nesin’in kente geldiğini bahane eden gözünü kan bürümüş bir kısım insanlar, günler öncesinden tahriklere başladı.
Bir gün önceden el ilanları dağıtılıp, “dinsiz Aziz Nesin’in” Sivas’ta konuşturulmaması istendi. Daha etkinlik başlamadan saatlerce önce binlerce Sivaslı, aydınların kaldığı otelin önünde toplanmaya başladı.
Pek çoğu Aziz Nesin’in içeride olduğunu ve yaşatılmaması gerektiğini açıkça dile getirmeye başladı. Olayları takip eden İhlas Haber Ajansı kameramanı, öfkeli kalabalığın neler yaptığını ve nasıl tahrikçiliğe kalkıştığını abonelerine ham haliyle servis etti.
Bu ham görüntülerde neler konuşulduğu, otelin ateşe verilmesi için insanların nasıl tahrikçilik yaptığı gayet iyi anlaşılıyor. Bu çıkarılan yangında ikisi otel görevlisi olmak üzere 35 insan yakılarak öldürüldü.
İşin garip tarafı, devleti yönetenler, o günlerde medyanın ilgili birimleriyle kurdukları temaslarla, “Aziz Nesin’in tahrikiyle” olayların yaşandığı bilgisini insanlara servis ettiler.
“Yak! Yak!” diye haykıran binlerce tahrikçi görmezden gelindi, dünyada geniş yankı uyandıran Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” isimli kitabını Türkiye’de yayınlayacağını söyleyen Aziz Nesin, tahrikçi ilan edildi.
Sivas Madımak katliamı, İslam tarihindeki ilk yakmak suretiyle öldürme yöntemi değildi.
Halife Ebubekir döneminde, irtidat (dinden dönme) olaylarının yaşanması üzerine komutan Halid bin Velid’in mürtetler üzerine gönderilip öldürülmesiyle “yakma” tartışmaları başlar. Halid b. Velid’in, mürtet (dinden dönen) sayılan Temimoğulları üzerine yürüyüp, topladığı insanları bir ağılda ateşe verdiği tartışmaları İslam tarihinde yıllardır tartışılıyor.
İsyancıların, toplanıp bir ağılda (bazı rivayetlerde kazılan bir çukurda) öldürüldüğü konusunda bütün tarihçiler hem fikir. Taberi (1), Külâ’î (2), Ya’kûbî (3) gibi isimler, Temimoğlullarının yakılarak öldürüldüklerine ilişkin ayrıntılar paylaşıyor. Vâkıdî (4) ise öldürülme olayını yakma ayrıntısına yer vermeyerek anlatıyor.
KUYUCU MURAD VE KOÇİ BEY
Osmanlı tarihinde örnek ararsak, kayıtlara geçen onlarca büyük diri diri yakma olayı var. Onlardan örnekler vermeye kalkarsam bu yazı “tarihimizdeki diri diri yakma” çalışmasına dönecek.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın geniş bir özet olarak hazırladığı 4 ciltlik “Osmanlı Tarihi” isimli çalışması, dil ve içerik olarak en rahat okunabilecek eserlerden. Osmanlıca’ya hakimiyeti birazcık olan okuyucularıma, Osmanlı’nın ilk resmi vak’a-nüvisi olduğu söylenen Naima Tarihini okumalarını öneririm.
Dilinin ağırlığından yakınanlar, sadece “Kuyucu Murad” unvanlı sadrazamın yaptıklarını okumaları yeterli. Sarayın resmi tarihçisinin yazdığı bir eserden söz ediyorum. İşi, padişahı haklı çıkarmak ve övmek olan bir görevlinin yazdıkları, sergilenen vahşiliği böyle anlatılabiliyorsa varın sahada neler yaşandığını siz düşünün.
Kuyucu Muradların hüküm sürdüğü bir imparatorlukta, bundan dolayı Koçi Bey’in yazdığı eleştirel bapta kaleme alınanlar, hep görmezden gelindi. Kendisine zaferler sunan Kuyucu Murad varken, yapılanları eleştiren IV. Murad, Koçi Bey’in yazdığı “Osmanlı’nın duraklama sebeplerini” anlattığı bugün bile geçerli olan risaleyi ne yapsın.
IV. Murad, Koçi Bey’in, imparatorluğu kemiren “üç illet” olarak irtikap (hile yapma, nüfuzunu kötüye kullanma), zimmet (görevi gereği kendine bırakılmış olanı sahiplenme) ve rüşveti gösterdiği risaleyi okuduktan sonra kendince bir takım düzenlemelerin yapılması gerektiğini savunur. Onu da yanlış yerden tutup sadece içki ve sigara yasağına indirgeyip sonuçsuz bırakır.
SİVAS MADIMAK KATLİAMI SON OLMAYACAK
Tekrar bugüne gelecek olursak…
Sivas Madımak katliamının bu kadar geniş yankı uyandırmasının iki nedeni var. Birisi can verenlerin ülkenin aydınlarından olması, diğeri ise yangının nasıl çıkarıldığının ve gözünü kan bürümüş kitlelerinin nasıl “Müslüman Türkiye” diye sloganlar atarak “Yak!” diye haykırmasının görüntülerinin kayda geçmiş olması…
Yoksa, Aralık 1978’de Maraş’ta yaşanan katliam ondan daha az vahşi değildi. Alevi evleri, önceden işaret konulup belirlendi. Sonrasında da bu evler basılıp içeridekiler, kazma, kürek, balta ne bulurlarsa onlarla vurularak öldürüldü ya da ateşe verildi.
Mayıs 1980’de yaşanan Çorum Olayları diye tarihe geçen vahşet de benzeri bir özelliğe sahip. Sivas’ta İslamcılar, Çorum’da Ülkücüler ve İslamcılar yüzlerce masum insanın kanına girdi.
“Tahrik suçundan ceza indirimi” veren mahkemeleri haklı olarak yerden yere vuranlar, nedense tahrik suçundan toplum nezdinde beraat ettirilen Sünnilerin katliamlarını tartışmayı akıllarına getirmezler.
Sivas’ta Aziz Nesin’in, Hintli yazarın Şeytan Ayetleri’ni yayınlayacağını açıklamasından onlarca kişiyi diri diri yakacak bir sonuca varıyorlar. Sünni yaklaşımıysa, bunu açık yüreklilikle lanetlemek yerine, “ama Aziz Nesin de” diye başlayan hafifletme cümleleri kuruyorlar.
Çorum katliamınaysa orta öğretim çağındaki kız öğrencilerin 19 Mayıs törenlerine katılacakları kıyafetleri gerekçe gösterdiler. “Kurtuluş Savaşında namusunu Yunan eli kirletmektense, ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sızlamaz mı?“ diye halkı galeyana getirenler masum sayıldı, 19 Mayıs törenlerinde kızlara şort giydirerek gösteri yapmak isteyen Milli Eğitim sorumluları suçlu ilan edildi.
Halk, “Ne mutlu canı ile, kanı ile, malı ile CİHAD edenlere” diye savaşa çağrıldı. Savaş da öğrencilerin gösterileri bahane edilerek Aleviler yok edilmeye kalkışıldı.
SÜNNİLERE NİÇİN GÜVENMİYORLAR
Ben de Sünni gelenekten gelen birisiyim. Ne zaman toplumdaki Alevi-Sünni konusu açılsa, Sünni dostlarımdan benzeri yakınmalar duyuyorum. “Aleviler de bize karşı çok önyargılılar”, ya da “Aleviler bize çok mesafeliler, hiç yakınlık kurmuyorlar” tarzında konuşmalar oluyor.
Bu dostlara sadece bir soru sormak istiyorum. Yüzlerce yıldan bu yana yok edilmeye ya da yok sayılmaya çalışılan bir toplumdan daha ne kadar yakınlık görmeyi umuyoruz. Ya da bize nasıl güven duymalarını bekliyoruz?
————–
1- Taberî, Tarih-i Taberî, , Sağlam Yayınevi, c. III, 242.
2- Külâ’î, el-Hilâfetu’r-Râşide ve’l-Butûletu’l-Hâlide fî Hurûbi’r-Ridde, nşr. Ahmed Ğanm, Kahire 1979, 112.
3- Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya’kûbî, Beyrut, t.y., II, 134.
4- Vâkıdî, Kitâbu’r-Ridde ve Nebze min Futûhi’l-Irak, nşr. M. Hamidullah, Paris 1989, 41; ayrıca bkn. İbn A’sem el-Kûfî, el-Fütûh, Beyrut 1986/1403, I, 16.
15 temMUZ BAŞARILI darbenin MADIMAK tan ne farkı
derin devlet Madimakta ne arzu ettiyse elde etti, aynı derin devlet 15 temMUZdan da ne arzu ettiyse onu elde etti, aynı derin devlet 31 MART vakasında da ne arzu ettiyse onu elde etmiş, arada bir sürü madımaklar, 31 martlar, 15 temmuzlar mevcut, anlayabilene… örnek; “ne mutlu türküm diyene” cümlesi; bir 31 mart darbesidir.
Alevi Sunni meselesi değil bu mesele, toplumu parçalara ayırma, birbirine düşman etme, bölücülük yapma, yani Anadoluyu yok etme projesi, bir kaç asırdır acımasızca uygulanıyor
Efsane geri döndü ve yine nerden tutsan elinde kalan bi yazi. Hani kamyon kamyon adam tasirsin Istanbul´a kim bilir ne yalanlarla, inerler kamyondan yakar yikarlar. Hani cuma sonrasi bi grubu galeyana getirirsin, yigarsin bi otelin önüne yakip yikmazlar ama “Yahın la yahın!” dedirtirsin ve sen yakarsın.
İşte o ‘yahın la yahın!’ diyen psikoloji burada, kim kışkırttı bilinmez ama ağır tahrik altında olduğu belli.
Bütün bu saçmalıklara illa cevap vermek gerekirse, Mahmut Akpınar’ın bugünkü yazısının ilk paragrafı izan sahipleri için yeter de artar bile.
Yazara ve fanlarına diyecek tek şey var: Yarım doktor candan, yarım hoca dinden, yarım muhabir her şeyinden edermiş insanı.
Çarpıtma, aldatma, eksik bilgi ile hüküm verme..
Yazar kendi aşırı görüşünü, nesnel bir değerlendirmeymiş gibi sunmuş. Doğrudan nass’lara aykırı olan yakma gibi bir cezalandırmayı Ebubekir’e dayandırmak, ancak aşırı ve cahilce bir Alevilikle açıklanabilir. Kendisine pek çok benzerini bulabileceği şu çalışmayı öneririm: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/52470
Bu çalışmada, Ali’ye atfedilen bir yakma hadisesinden de bahsedilmektedir. Şuradan https://sorularlaislamiyet.com/atesle-azab-etmek-haram-ise-hz-ali-neden-atesle-azab-etti
görülebileceği üzere bu konular tartışmalıdır ve hadisler tevatür değildir. Arapçanın incelikleri de işin ayrı bir boyutu.
Kaldı ki, halifeler zamanında mürted olma konusu sadece “ben inanıyorum arkadaş” gibi kendi halinde bir iman meselesi değil; ben bu devleti tanımıyorum, vergi vermiyorum, bu topraklar benim gibi bir siyasi boyut taşımaktadır. Ebubekir zamanıdaki savaşlar da genel olarak bu sebeple olmuştur. Yakma haricinde öldürme konusunu da böyle değerlendirmek gerekir. Hz. peygamber Mekke’de kimseyi zorla iman ettirmemiştir, kimsenin kanını da helal göstermemiştir. Kendi halinde iman edip etmeme konusunda öldürme hakkının olmaması için başka bir örneğe bile gerek yoktur esasında.
Velhasıl, tarihten ve kesin olmayan kaynaklardan cımbızla birşeyler çekip bugün ve yarın için külli hükümler kurmak en hafif haliyle cahilliktir. O sebeple bir grup cahilin istihbarat eliyle kışkırtılması, ve yine istihbarat eliyle o insanların yakılması olayından topyekun sünniliğe çakmak cahillik değilse artniyetliliktir.
Kaldı ki düşünce ve sloganlarına bakarsanız Sivastakileri Sünni değil belki Harici, Selefi olarak tanımlayabiliriz.
Alevilerin Sünnilere güvenmemesinin arkasindaki tek sebep gecmisteki Sünni yönetimlerin Alevilere uyguladigi baskilar degil sadece. Magduriyet edebiyatinin bir tezahürü olarak o baskilar öne sürülse de bu güvensizligin arkasinda yüzyillara varan bir nefret var ve zamanimiz Alevilerinin bu nefret ile yüzlesmesi gerekiyor.
Bu iflah olmaz muhaliflik öyle berbat bi seydir ki, rakibine ters düsmek icin din, mezhep bile degistirirsin. Böyle beladir bu. Bak simdi Ali diye bi adam şeyhken canı sıkılıyor, biraz da şahlık yapalım üç günlük dünyada diyor ve Timur’un Anadoludan getirdiği 30 bin esirin Erdebil’de bir güzel beynini yıkıyor. Sonra Cüneyddi, Haydardı, İsmaildi derken ülke kurmak yetmiyor.
Napacak, Anadolu içlerine girecek, orda propaganda yapacak. Nasısa orda, devlet ricalinin Balkan taifelerinden olmasını çekemeyen tonla Türkmen taifeleri var. Veriyorlar gazı, veriyorlar gazı. Anladık Ebussuud şunları şunları yapmış da, sen her türlü yarayı kaşıyor, Anadoluda kimin devletle bi derdi varsa veriyor fitne ateşini, elini hiç korkak alıştırmıyor.
Sonra efendim Celali isyanı mı istersin, Babai isyanları mı istersin, yüzlerce yıl terörden vergi memurları işini yapamaz olmuş. Haramilik artmış, eknomik kriz derinleşmiş, tarlasını bırakan ya şehre ya dağlara doluşmuş. Tabii bugün kime sorsan Osmanlı Anadoluyu fakir bıraktı derler. Adam İpek Yolu önemini yitirince zamana adım uyduramamamış, ilk krizde de çelmeyi yemiş.
Aleviler, Sünnilerin ceddiyle çok uğraşıyorlar da, biraz da kendi cedleriyle uğraşsalar hiç fena olmaz. Toplumsal barışımız için bu elzem. Bunu onlara Sünniler yaptıramazlar, kendilerinin yapması gerekiyor. Kardeşim, sırf Osmanlıya rakip olmak için Aleviliği seçerek kurulan bir devletin uzantıları olmuş senin ceddin. Senin ceddinin yapamadığını Sünnilerin ceddi yapınca da ortalığı birbirine katıyorsun. Bu ne kadar ahlaki?
Bilen bilir. Zülfü Livanelinin asıl adı Ömer Zülfü Livaleli’dir. Livaneli gençlik çağlarında bağlamak almak için bir atölyeye gittiğinde adını sorarlar. ‘Ömer’ der. Ne, Ömer mi, çabuk çık bu dükkandan, bizde bu isim yasaktır, kimse duymasın’ diye azar işitir.
Bu tepkileri sadece Alevilerin işkence görme tarihiyle açıklayamayız. Burda yüzyıllardır unutulamayan bir kuyruk acısı var.
Bi de Alevilerin gördüğü işkenceleri kendi hedeflerine ulaşmak için istisma edenler var. Misal Musa Eroğlu diye biri var. Suavi kendisine ‘Ömer’ isminde birini tanıtır. Tepki şudur: ‘Neee, ben bu ismi asla söylemem. Senin adın Öner olsun’.
Bu adam Alevi falan değil, Sünni kökenli bir ateist. Kendisine çok benzeyen biri var. O da Alevilerin gördüğü zulmü istismar ediyor: Bir Hizmet mensubu olan Karabay.
Karabaydaki bu Sünni kini Şia da bile yok!
Yukarıdaki okuyucu yorumları bende şu duyguyu uyandırdı. AKP veya tek adam iktidarının savunucuları ile bu tarafın savunucuları bazı noktalarda birbirine o kadar benziyor ki!
Onlar iktidarı desteklerken birçok olumsuzluğu dış güçlere bağlıyor. Amerika, İsrail, İngiltere, Almanya vs. yapıyor birçok şeyi onların göründe. Bu söylemi kabul eden büyük resmi görmüş oluyor. İktidarın ise hiç bir hatası yok.
Şimdi bu tarafa bakıyorsunuz. Burası da güya milleti ve geçmişini, geleneği savunurken aynı mantığa başvuruyor.
Madımak mı? O derin güçlerin işi. Orada toplananların hiç bir suçu yok. Ya kamyonlarla oraya getirildiler, ya da ağır tahrike uğratıldılar.
Tarihte adam yakılma vakaları mı? Bunu söylemek cahilliktir. Bizim tarihimizde veya İslam tarihinde öyle bir şey olmaz. Bunu söyleyen ya cahil, ya da kötü niyetlidir. Varsa böyle bir olay, mutlaka birtakım haklı sebeplere dayanmaktadır. Bizde adam yakma olmaz, onu yapsa yapsa Avrupalılar yapar.
Asrı saadette dinden dönenlerin öldürülmesi olayları mı? Onun da sebepleri vardır. O dönemde dinden dönme aynı zamanda devlete vergi vermeme ve siyasi otoriteye başkaldırı anlamını taşıdığı için bu yola başvurulmuştur. Bu olaylar dinde zorlama veya zorla iman olmayacağı prensibi ile çelişmez…
+++
Tamam da arkadaşlar, bu mantıkla biz tarihten hangi dersleri alacağız? Ve tarih bizde hep tekerrür etmeyecek mi bu bakış açısıyla?
Geçmişte birtakım hatalar olmadı ise, biz neden geri kaldık? Yök, hatalar oldu ise, biz onları görmeden ve kabul etmeden nasıl ilerleyeceğiz?
Acaba diyorum, bu yaklaşımlar bizdeki özgüvenin oldukça zayıf ve kırılgan olduğu anlamına gelmiyor mu? Yoksa bizdeki aşırı milliyetçilik vurgusunun altında bir tür aşağılık kompleksi yatıyor olmasın?
Yorumlardan okuduğunuzdan bunu anlıyorsanız diyecek birşey yok. Yalnız sizin yazdıklarınızı okuyanlar bari yanılmasınlar diye tekrar yazalım:
> Madımak mı? O derin güçlerin işi. Orada toplananların hiç bir suçu yok.
Yukarıda “orada toplananların suçu yok” diyen yorumu gösterin. O işi yapanlar suçludur tabii ki, hiç birşey yapmamış olsalar bile oturup izlemeleri yeterince büyük suçtur. Ancak kendi kendilerine yaptıkları bir eylem değildir, bir tezgah kurulmuş, bu cahiller de oradaki yığın rolünü oynamışlardır. Burada önemli olan, “Sünni’ler Alevi’lere, ya da inanmayanlara bu denli bir kin duymaktadır ve böyle olaylarda fırsat bulduklarında herşeyi yaparlar” algısı yaratan bu yazıya itirazdır.
> Tarihte adam yakılma vakaları mı? Bunu söylemek cahilliktir.
> Bizde adam yakma olmaz, onu yapsa yapsa Avrupalılar yapar.
Böyle bir yorum da yok yukarıda. Tarih dediğiniz şeyde bir ton Yezid’ler geldi geçti ve dini kullanarak bir ton zulüm ve katliam yaptılar. Kafataslarından tahtlarını kurdular. Burada itiraz edilen, Ebubekir’e bu işi yaptırdı ya da göz yumdu şeklindeki yazarın iddiasıdır. Bunun olduğuna dair kesin bir delil olmadığı gibi, Hz. Ali için de benzer iddialar vardır. Hz. peygamberin cennetle müjdelediği bu insanların dinde açıkça yasaklanan ve de vahşet olan böyle bir işi yaptığını iddia etmek esasında dinin temeline yapılan bir saldırıdır. Mesela, “Bu kadar vahşi bir işi yapanların Kur’an’ı birleştirirken değiştirmediği ne malum?”, ya da “İslam, iktidar için her yolu mübah kılar, dini kabul etmeyen gerekirse yakılır”, daha ötesi “Peygamberin cennetle müjdeledikleri böyleyse bu din benden uzak kalsın” gibi çıkarımlara yol açacaktır.
>Acaba diyorum, bu yaklaşımlar bizdeki özgüvenin oldukça zayıf ve kırılgan olduğu anlamına gelmiyor mu? Yoksa bizdeki aşırı milliyetçilik vurgusunun altında bir tür aşağılık kompleksi yatıyor olmasın?
Doğruyu savunmak; yarım bilgi ile (ya da bilginin yarısı ortaya konularak) yapılan iftira seviyesindeki eleştirilere cevap vermek bir kompleks değil, hakkın gereğidir. “Bizde” derken kimi kastediyorsunuz bilemem ama bu toplulukta aşırılıklar eskiden çok olmadığı gibi artık iyice törpülenmiştir. Tarihi ve özellikle Osmanlıyı daha sorgular yaklaşımlar çoğalmıştır. Ama bu sorgulamak, onları bu yazar gibi hepten kötü görmek şeklinde değil, eskiden “masum” gördüğü ecdadın büyük başarıları yanında hatalarını da görmek şeklindedir.
Herhalde internet ortamından, karşıda muhatabını görmemekten olsa gerek burada bazı yorumlar sivri uçlu olabiliyor. Ben burada hiç kimsenin kötü niyetli olduğuna inanmıyorum. Bütün olay bence şudur: Bir şok ve bunun bir türlü bitmemesi karşısında hepimiz bazı sorgulamaları yapıyoruz, bazılarımız az bazılarımız çok şeyleri sorguluyor. Ve tartışılan konular kimliğimizi derínlemesine ilgilendirdiği için bu sorgulamalar bazılarımızda rahatsızlıklara yol açıyor. Bence buradaki tüm “atışmaların” arkasındaki faktör budur.
Bu girişten sonra şunları söyleyebilirim sizin söylediklerinizle alakalı olarak:
1. Otelin etrafında toplananların bu işi kendi kendilerine yapmadığını, başkalarının tezgahladığı bir oyunda kullanılmışlardır demeye getiriyorsunuz. Tamam da, bunlar çoluk çocuk mu? Neden kendilerini alet ettirmişler bu oyuna? Eğer kullanılma varsa bu insanlar neden böyle kullanılmaya elverişli durumda diye sorgulamak gerekmez mi?
2. Tarihte Yezidler geldi, bir ton zulüm ve katliam yaptılar, ama Sahabeyi bu işin dışında tutalım diyorsunuz. Yukarıdaki yazıda tarihte bu tür iddialar var, tarihçiler tartışıyor deniyor ve kaynak veriliyor. Bunların yazılmasında ne gibi bir sakınca olabilir ki? Adam kesin hüküm vermiyor, sadece tartışma olduğuna atıfta bulunuyor. Diyorsunuz ki, bu işin sonu sahabeleri tartışmaya götürür…
Götürse ne olur ki? Böyle bir tartışmadan din mi zarar görür? Ayrıca: Sahabe arasında neden savaşlar çıktı? Bu kadar örnek insanlar problemlerini neden konuşarak çözemedi diye sormanın ne zararı olabilir ki?
“Bizde adam yakma olmaz, onu yapsa yapsa Avrupalılar yapar” şeklindeki ifadeye gelince. Yukarıda öyle bir ifadenin kullanılmadığını söylüyorsunuz. Ben buradaki yorumcuların öyle bir ifadeyi kullandığını söylemek istemedim. Ama onun arkasında bir tecrübe var. İleri Avrupa ülkeleri bu konuda çok rahattır. Tarihlerinde her türlü olumsuzluğu didik didik ederler, kimse de bundan gocunmaz. Dolayısı ile tarihlerindeki adam yakma olayları da rahatlıkla konuşulur. Ama ben bu tür konular üzerine şu tür ifadeleri çok duymuşumdur bizim çevrelerde: Adam yakma Avrupalıların yaptığı bir şeydir. Bizim tarihimizde böyle şeyler olmaz.
Peki, bu neden böyle? Aslında bunun cevabını siz de veriyorsunuz: Bizler ecdadı eskiden “masum” görüyorduk. Şimdi siz diyorsunuz ki, Karabay gibi eskiyi hep kötülemeyelim, ecdadın büyük başarıları yanında hatalarını da görelim. Bunu nasıl yapacağız? Her hatayı işaret ettiğimizde yanına ecdadın ne kadar büyük olduğunu ifadesini mi koyacağız?
Alevileri takdir etmek lazım. Çok güzel bir algı oluşmuş. Sanırsın Sünni denen bir kitle var ve bunlar kendilerini artık zaptedemeyip Alevileri bir kaşık suda boğacaklar. Düz insanlar bunlar ha. Öyle dolduruşa gelmiş, satın alınmış falan değil.
Efendim ister Çorum-Maraş olayları olsun, ister Celali isyanları olsun, nereye kadar gidersen git, istersen taa Şeyh Ali’ye kadar var, fark etmiyor, fatura düz Sünni’ye kesiliyor. Zaten devletlerin istihbarat şubeleri cumhuriyet kurulduğundan beri bakkala çevrildi, bayramlarda folklorik icraat yapıyorlar. Derin devlet mi? O da ne!
Dünya kurulduğundan beri devletlerin çıkarları olurmuş, bu çıkarlardan her zaman normal halk zarar görürmüş, coğrafya kadermiş dinlemezler. Dikerler darağacını, uzat derler boynunu. Yav arkadaş sen bana niye bu kadar öfkelisin, sen bunu mahalle çocuklarının kavgası mı sanıyorsun, ben sana Çorum’da, Maraş’ta niye saldırayım, bunu sana yapıp benim üstüme atan senden ziyade bana düşman desen de önünü alamazsın. Neden mi? Sünnisin arkadaşım sen, ders almalısın geçmişinden.
Desen ki arkadaşım bak ben Başbağlar köyündenim, Madımaktan üç gün sonra bizim köyümüzde 33 kişi cami önüne toplanıp öldürüldü, öldürenler Sivasta ölenleri ağzına dolayarak propaganda yaptı, birimiz de kalkıp bunu bize komşu Alevi köyler yaptı demedik. Hatta katliamdan önce köyümüze jandarma gelip Alevi köylerini basın diye bize teklifte bulundu, hiçbir zaman oyuna gelmedik desen umursamazlar.
Bu geçmişten ders almak sanırım şöyle oluyor. Olaylar nasıl gelişirse gelişsin, kimin üzerinden ilerlerse ilerlesin, ders alması gereken her halukarda sen oluyorsun. Yav arkadaş Alevi de Sünni de bu ülkenin vatandaşı, şu işin fotoğrafını çekelim o anı her şeyiyle yakalayalım ve hep birlikte ders alalım diyemezsin.
Neden mi? Çünkü sen bir Sünnisin, bu ülkede çoğunluksun, özür dilemek, velev ki istihbarat eliyle olsun, sana düşer, faturayı sen ödeyeceksin. Yav bak Alevilerin ceddi bildiğin IŞİD gibi ortalığı birbirine katmış, din üzerinden siyaset yaparak sınırlarını genişletmeye çalışmış. Genişlettiği sınırlarda bir tane Sünni bırakmamış, ekonomik krizleri bahane edip ortalığı karıştırmış…. desen boş duvarla konuşmuş olursun. Sen Osmanlıyı anlat, onları boşver! Kardeşim o cepte anladık, çok matah dedelerimiz yokmuş zaten.
Yoo hayır, bazı arkadaşlar şunu istiyorlar. İlla önce bir Alevilerin çektiklerinden dolayı edelim, özür dileyelim, yani anlayacağınız önce abdest alalım, besmele çekelim, mümkünse tüm Alevi canlara dua edelim, ondan sonra varsa bir ufacık meramımız lafı fazla uzatmadan söyleyelim veya mümkünse susalım. Hiç kimse madalyonun öbür tarafını görmesin.
İyi de nerden biliyorsun ders almadığımı? Bunu nereden biliyorsun? Hizmet insanları maalesef Alevilerin geçirdiği mağduriyet süreçlerini aynısını yaşıyorlar ve bir kısmı itibariyle kör bir nefretle her şeyi görmek istedikleri gibi görüyorlar, gerçekten uzaklaşıyorlar.
Bundan çok değil 5 sene öncesine kadar ne zaman Ermeni Soykırımı’ından laf açsam Hizmette tanıdığım istisnasız her insandan nefret dolu sözler duyardım. Şimdi maşallah herkes kraldan fazla kralcı oldu. Allah akıl, fikir, izan, basiret, metanet versin.
Duydunuz mu, Aziz Nesin ülkenin yetistirdigi en büyük aydinlardan birisiymiş
Hizmet´te özenle bir “muhalif” kimlik olusturulmaya calisiliyor. Burda da yine muhalif gruplarin yaninda görünerek güc kazanmak gibi temelde iyi bir niyet olabilir. En iyi senaryom bu simdilik.
Fakat yasadiklarimiz gösteriyor ki, bu cok yanlis bir yol ve öncelikle bizim profilimize de uymuyor. Anlasilan o ki artik Hocaefendi´nin bu konuda bize bu zamana kadar gösterdigi konumlanma politikasi isletilmiyor. Önümüzde kocaman bir 28 Subat süreci var.
Cok bariz bir sekilde görüyoruz ki, Hocaefendiye ragmen ilerletilen bir sürec var. Bizlerden artik geldigimiz ülkelerde muhabbet fedaisi olmamiz istenmiyor, magduriyeti iliklerimize kadar hissetmemiz, öfkeyle dolmamiz, nefretle soluk alip vermemiz bekleniyor.
Hocaefendi devre disi birakilarak olusturulan bu atmosferde; risalelerle, pirlanta serisiyle temsil sorumluluguyla bastirilan sabik huylar birer birek mesruiyet kazaniyor ve sirazesinden cikmiscasina tel tel saciliyor ortaya, mesruiyet kazaniyor adeta.
Bu kusma süreci daha ne kadar sürer bilinmez fakat bütün dünyanin yara aldigi bir dönemde, kasiniyor ve biz de yara almak istiyoruz. Eski Kemalistler ateist, eski AKPliler deist olduguna göre artik biz de Ankara ekolüne göz kirpabiliriz yavastan.
E simdi olacagi o cünkü. Eger gökteki yildizlar gibi olan ve hangisini kendimize örnek aldiysak kurtulacagimiz söylenen insanlar böyleyse o zaman akli olan Peygamberi de elestirir cünkü. Is oraya gidiyor sonucta. Ya da oraya götürülüyor.
Su yukaridaki yazilanlarda bir Mustafa Öztürk samimiyeti, don kisotlugu görsem yine agzimi acmam da, öyle degil, maalesef öyle de degil. Bu bildigin ucuz, cok cok ucuz bir angaje olma hali, biz de muhalifiz cocukcaligi, simarikca ben oldum diye bagiran bir olmamislik, özensiz, gercegi bulma gayretin yoksun, aksine kafasindakini bulma gayretiyle acul acul bir seyleri bir araya getirip kusma hali.
Kus bakalim, biraz daha kus, mideni hisset, bagirsaklarini hisset, bogazini hisset, dilindeki aciligi hisset, olur da belki acziyetini de hissedersin.
Sunu anliyor insan. Osmanli degil, Türkiye Cumhuriyeti degil, Kemalistler, Ergenekon, PKK, Amerika, Rusya, Cin degil. Bir insanin en amansiz düsmani kendi nefsi, en büyük deccali kendi seytaniymis.