PROF. DR. SALİH HOŞOĞLU | YORUM
Son dönemin tanınmış yazarlarından Alev Alatlı öldü. Bazılarına göre büyük Türk entelektüeli, bazılarına göre sadece bir yandaş… Ölümünün arkasından çok farklı boyutlarda tartışıldı ve tartışılmaya da devam ediyor. Bu yazıda önce Alev Alatlı okumalarımı kısaca özetleyip hakkındaki bazı düşüncelerimi paylaşacağım. Bunu yaparken Alatlı’yı ne övmek, ne yermek ve ne de yargılamak niyetindeyim. Sadece bende bıraktığı izlenimleri paylaşmak istiyorum.
Alev Alatlı’nın adını daha önceleri ‘Aydın Despotizmi’ kitabıyla duymuştum ama yazılarıyla ilk tanışmam ‘Viva la Muerte!’ ile 1993 yılında askerde oldu. ‘Or’da Kimse Var mı?’ serisinin ilk kitabı olarak, büyük bir yankı uyandırmıştı. Daha sonra serinin devamını ve başka kitaplarını da okudum ama ‘Viva la Muerte!’ ile yakaladığı momentumu diğerlerinde bulamadığımı söylemeliyim. Belki de ben öyle hissettim. ‘Kabus- Schrödinger’in Kedisi-1’ bende daha çok ulusalcı bakış açısına yakın, olaylara biraz pesimistik yaklaşan ve kötü beklentileri olan bir Alatlı hissi bıraktı. Belki adı gibi içeriğini de kabus olarak dizayn etmişti.
Alev Alatlı’nın ölümünün ardından iktidara yakın medyada yoğun bir övgü furyası başladı, muhaliflerin çoğunluğu ise eleştirel bir modda kaldılar. Alev Alatlı’yı övmek de yermek de hem çok kolay hem çok zor. İhtiyacımız olan ise sadece anlamaya çalışmak olmalı. Her şeyden önce ne söylediğine ve ne söylemediğine bakmakta fayda var. Alv Alatlı bizim ‘Beyaz Türk’ dediğimiz sınıftan ve gerçekten iddialı biri. İçinden çıktığı mahalleyi de başkalarını da acımadan eleştiriyor, yerden yere vuruyor. Kendisini göklere çıkaran yandaş medya eski röportajlarına ve yazılarına bakarsa pek de mutlu olmayabilir.
Alev Alatlı diğer Beyaz Türklerden farklı olarak ‘Kara Türkleri’ de dikkate alınır gören biri ve belki de kendi mahallesi ile yollarının ayrıştığı yer burası oldu. Gerek kitaplarında gerekse farklı konuşmalarında/mülakatlarında çok sayıda savı ve aforizması var. Bunların içinde hakikaten çok kıymetli tespitler de var, çok eleştirilmesi gerekenler de. İktidarın ve medyasının böylesine sahip çıkmasının birçok nedeni olmalı. Herhalde en önemli neden; kendilerini onaylayacak, düzgün kariyeri olan, başka mahalleden gelmiş birilerine şiddetle ihtiyaçları olmasıdır. Yoksa Alatlı asla bir İslamcı değildi, fikirleri ‘Anadolucu’ diyebileceğimiz bir çerçevede olsa da dini anlama ve kabullenme şekli iktidardakilerle pek de örtüşmüyordu.
Militarist bir devletçi!
Alev Alatlı, 27 Mayıs darbesini yapan ekipteki bir albayın kızı ve babasıyla hiçbir görüş ayrılığının olmadığını her konuşmasında altını çizerek belirtiyor. Bütün röportajlarında babasına olan hayranlığını kerrat ile söylüyor, kendisini şekillendirenin babası olduğunu üzerine basa basa basa vurguluyor. Hatta babaların kızları şekillendirdiğini bir kural olarak vaz ediyor. Bunu özellikle tavzih etmek lazım ki son dönemdeki iktidar desteğini anlamada işimize yarayacak bir husustur. Özetle; Alatlı bir asker kızı olmasını çok önemsiyor. Anlaşıldığı üzere kendisi ciddi şekilde devletçiydi, biraz militarist diyebileceğimiz bir bakış açısına sahipti.
Alev Alatlı’nın önceleri çok daha eleştirel yaklaştığı hususları daha sonra pek dillendirmeyip Erdoğan’ın yanında ‘amasız, fakatsız’ duruşunu nasıl anlamalıyız? Mesela 2011’de Akşam gazetesine verdiği bir beyanatta muhabir soruyor: “Nereye doğru gidiyor Türkiye size göre?”
Cevap çok ilginç: “Arsız bir dünyanın parçası olmaya doğru giden bir Türkiye görüyorum önümüzdeki 25-30 sene. Ama dünya tarihi böyle sarkaç gibidir. Bir böyle azar, arsız tüketimle savrulur. Sonra bir geriye dönüşü olur, muhafazakarlaşır, sola döner. Şu anda sarkaç halen sağa doğru gidiyor. Türkiye onunla beraber sol muhafazakarlığa doğru dönecektir.”
Muhabir tekrar soruyor: “Sağ muhafazakarlık döneminde miyiz şu an?”
“Hayır canım, şimdi muhafazakarlık yok ki, şu anda paçozluk var! Muhafazakar olabilmek için de eğitim ister. Eğitimli olacaksın ki neyi muhafaza ettiğini, değerlerini bileceksin. 3.5 yıllık eğitimle neyi muhafaza edeceksin? Sakın başörtüsünü muhafazakarlıkla karıştırmayın. Tersine, İslamiyet arsız tüketime direnebiliyor mu, bunu sormak lazım. Bence, hayır! Türkiye’de şuan Panteizm’in tüm işaretleri var. Reiki’lerden, plates’lere hepsinde bunun izleri var. Bugün uygulamalarını gördüğümüz İslam ne kadar İslam’a uygun ki? Bu iktidarın evden konuştuğu doğru ama muhafazakarlar iktidarda değil.”
Erdoğan’a neden ‘koşulsuz’ destek verdi?
Alatlı’nın bunları söylediği yıllarda devlet sonraki on yıla göre çok daha eli ayağı düzgün durumda ve işlerlikteydi ama toplumla ilgili böylesine acımasız eleştirileri yapabiliyordu. Gene aynı röportajda, “Örtülü müyüm? Hayır. Örtünecek miyim? Asla. Ama bunlar ayrı. Tabii şu da var: İslamiyet’in bu kadar şartı varken, örtünün başrole çıkartılması hem çıkaran, hem çıkartan açısından kolaycılıktan ibarettir” diyor. Muhabir: “Sarkacının öbür tarafı neden sol muhafazakarlık?” Alatlı “Çünkü emeği ortaya koyacak tek şey o gibi görünüyor. İslamiyet direnemeyecek, emeğe saygıyı beceremeyecek gibi görünüyor kapitalizmle çok iç içe geçtiği için. Mesela Suudi Arabistan Kralı, Katar Emiresi, Ürdün Kraliçesi’nin hallerine bakın. Hızlandırılmış kapitalizmin alternatifini kim getirecek? Mekke’de 5 yıldızlı otel yapan, 5 yıldızlı otellerde devre mülk alan kozmik oda Müslümanları mı? Panteizm zaten kapitalizmin dinidir. Spinoza ile Adam Smith aynı şeyi söyler. Bu nedenle, Türkiye’nin çekiç olması lazım ama bu arada kendi paçasını toplaması lazım”.
İlginç bir şekilde Erdoğan’a müthiş bir güveni vardı.
“… Başbakan expat (yabancı ülkeden gelmiş kişi, SH) değil, bence başarısı oradan geliyor. Evin içinden konuşuyor ve has. Ben köprünün geçilmesi aşamasında hiçbir şekilde sarsılmasını istemedim. Çünkü yeni dünya düzeninde ya çekiç olacağız ya çivi. Türkiye çekiç olmayı seçiyor gibi görünüyor. Bir çivi olmaktansa, ben de doğrusu çekiç olmayı tercih ederim.”
Muhabir, “Röportajın başından beri sorguladığınız sürecin bir kısmı AKP iktidarını kapsıyor. Dolayısıyla onlar da bu sürecin bir parçası, değil mi?” diyor.
Alatlı, bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Tüm bu sürecin bir parçası tabii ki. Ama zaten korkutucu olan tek bir iktidarın çözebileceği şeyler değil bunlar. Olmayan muhalefet, yalaka entelektüeller, yalaka basın… Nasıl çıkacak bu adamlar bu işin içinden? İktidarlar da tedip edilmek (terbiye edilmek) zorundadır. Ama görüyor muyuz bunu?”
Büyük bir talihsizlik!
Alev Alatlı’yı okuduğunuzda müthiş birikimine ve bunu ifade etmedeki becerisine hayran olmamak mümkün değildi. Hayatının son dönemini yukarıda alıntıladığım röportajda eleştirdiği herşeyi en feci şekilde yapan bir siyasinin gölgesinde geçirmesi gerçekten büyük bir talihsizliktir. Sonuç olarak her ne kadar Kara Türklerin tarafında olsa da Kara Türkleri ve Türkiye’nin alt hatta orta tabakasını pek anladığını düşünmüyorum.
Kendisi Anadolu’yu dolaştıklarını ve çok fakirlik gördüklerini söylüyor ama bu fakirliği sonlandıracak ve o ‘Kara Türkleri’ eğitime ulaştıracak mekanizmalara bigane kalması bunu gösteriyor. Mesela Hizmet Hareketi’nin eğitime ve modernleşmeye yaptığı katkıyı fark etmemesi benim anlayabildiğim bir şey değil.
Yine merak ettiğim hususlardan biri Alev Alatlı’nın Hizmet Hareketi ile teması olmasına rağmen (ki buna hiç gerek yok, zaten herşey herkesin gözü önündeydi) Türk Okulları ve Türkçe Olimpiyatları ile ilgili bir değerlendirmesine rastlamadım. Oysa Hizmet’in yurtiçinde ve dışında yaptıkları tam olarak onun hayalleri ile örtüşüyordu.
Belki bu konuda benim ulaşamadığım bir şeyler vardır ve umarım bilen birileri çıkar açıklar.
Herşey akıl ve kalp’de bitiyor. Hangi üniversiteyi bitirirsen, bitir. Hak ve Hakikate amade olmayan, nasipsizlerin diplomalarının, makamlarının ve servetlerinin geçerli bir hükmü yok. Zalime yaslanan hayatların varacağı menzil ebedi azap yurdu cehennemdir. Rabbim muhafaza eylesin.
Evet aynı zamanda herşey aslında nasip işi demek heralde daha isabetli olur diye düşünüyorum, neticede feraset, basiret olmadan eşya ve hadiselerin dilini anlama, çözme öyle kolay değil!..
Tabutu başında çekilmiş fotoğraf, her şeyi anlatıyor. Dilerim Allah’tan, dünyada çok sevip birlikte olduğu hırsız domuzlarla ahirette de birlikte olsun! Allah onu Hırsız Recep çetesinin hırsızlarından ayırmasın.