Aktivizmden rahatı kaçmak…

VEYSEL AYHAN | YORUM

“AİHM önünde eylem de nereden çıktı?”

“Bizim böyle bir itiyadımız var mı?”

“Hak, sokakta mı aranır?”

Böyle sözler duydum.

Bu tür önemli bir programın arefesinde olunca bazı şeyler yazmak gerekti.

Fıtrat iyi bir öğretmendir. İnsan dikkat kesildiğinde önüne çıkan her engeli onu izleyerek aşabilir. Çocuk aciz bir varlıktır. İhtiyaçlarını kendi temin edemez. Bunu ifade etme şekli ağlamaktır. Çocuk ağlaması kolay dinlenir bir ses değildir. Çocuk gülüşü ne kadar huzur verici ve iç aydınlatıcı ise ağlaması da bir o kadar rahatsız edicidir. Henüz konuşamıyordur. Dili gelişmemiştir. Derdini ağlayarak ifade eder. Ve inatla ağlar. Siz umursamazsanız tonunu yükseltir.

Eğer siz zayıfsanız, hakkınızı alamıyorsanız bunu ifade etmenin yolları var. Yazarsınız, konuşursunuz, duyurursunuz. Ama diliniz bağlanmış, sesiniz kesilmişse, hiç bir platform size yer vermiyorsa ne yapacaksınız? Böyle bir durumda siz ifade yeteneğinden yoksun bir çocuk hüviyetine girmiş olursunuz.

Türkiye’de zulüm kapalı kapılar ardında. Halkın bile büyük ölçüde haberi yok.

Yurt dışındaki ülkelerde yaşayanlar Türkiye’de olanları biliyor mu?

Gazeteler yazmayınca, televizyonlar bahsetmeyince onlar nasıl bilsin!

Tek bir suçu olmayan yüz binlerce insan -kimi kadın bebeğiyle beraber- zindanlarda işkence görüyor.

Hamile kadınlar, dördüncü evre kanser hastaları…

Zindana sokamadıklarına dışarıda işkence ediyorlar. İş verdirmiyorlar. Çeşitli yaftalarla mesleklerine engel oluyorlar. Yurt dışına çıkmak istiyor, yasal hakkı olan pasaport verilmiyor.

Sadece bu yüzden onlarca insan ve bebek Ege’nin ve Meriç’in sularında boğuldu.

26 ayrı suç işleyen bir suç makinası sokaklarda özgürce geziyor ama masum liseli ya da üniversiteli kız çocukları tutuklamak için bahaneler üretiliyor.

Yahudi soykırımı sırasında Almanya’da ne kadar hukuk varsa şu an Türkiye’de o kadar hukuk var.

Sadist cezaevi müdürleri dilediğini tahliye ediyor, dilediğini yasal hakkından mahrum bırakıyor. O mel’un savcı ve hakimleri, isimleriyle dünyaya ilan etmediğimiz için pervasızca zulme devam ediyorlar. O kadar çok örnek var ki…

O halde elimizden bir şey gelmiyor diye olanları kabullenip sakin sakin yerimizde oturmalı mıyız?

DÜNYA KAMUOYU

Dünya üstünde siyasetten izole edilmiş bir hak arama kurumu yok.

AİHM bile siyasi etkilerin altında karar alıyor.

Bu kararları etkileyen en önemli faktörler bağımsız medya, sivil toplum örgütleri ve kamuoyu baskısıdır.

“Sokakta hak aranmaz!” diyenler hatta “Oradaki dostlarımız bundan rahatsız olur.” diyenler yanılıyor. Bu tür protestolar, onlar gerçekten “dost” ise onları rahatlatır. Türkiye’nin satın aldığı lejyoner yargıçlara karşı ellerini güçlendirir.

Çok önemli kuruluşlar var:

Amnesty International,

Human Rights Watch,

International Federation for Human Rights,

International Rescue Committee,

Save the Children…

Bunların da duyarsızlığını kapılarına gidip haykırmak lazım. 10 yılı aşkındır hız kesmeden devam eden zulmün envanterini çıkarıp önlerine koymak lazım.

MEDYANIN İLGİSİNİ ÇEKMEK

Dünyanın önde gelen medya kuruluşları var. Bugüne kadar kaç tane mağduriyet haberi yaptılar?

Frankfurter Allgemeine Zeitung, Die Welt, Le Monde, De Telegraaf, Neue Zürcher Zeitung, Die Presse, El País, Corriere della Sera, Le Soir, De Standaard…

Dünya gündemini belirleyen bu gazetelerin teker teker kapısını çalmalıyız. Yazar ve editörlerinden randevu alıp hepsiyle görüşmeliyiz.

Mesela keşke gidip New York Times’ın önünde eylem yapsak. “Niçin milyonlarca mazlum ve mağdura karşı körsünüz!” diye haykırsak.

Keşke BBC’nin önüne gitsek, “Niçin Türkiye’deki bu mezalimi görmezden geliyorsunuz.” diye sorsak. Zulümleri gözlerine soksak. Çifte standart uyguladıklarını haykırsak.

Kapılarına yüzlerce siyah, sembolik, sitem gülleri bıraksak.

Kreatif, özgün eylem biçimleri geliştirsek, mağdurların haber olmasını sağlasak.

Dünya medyasında çıkan her haber, her yorum Saray ve avaneleri için birer kabûstur.

Bu eylemlerle dünya medyasının gözleri açılır mı?

Bu bizi ilgilendirmez.

Bu eylemleri Allah rızası için yapacağız.

O kardeşlerimize vefa için yapacağız.

Bir gün tarih önünde yargılanırken “Biz bize düşeni yapmaya çalıştık!” diyebilmek için yapacağız

HILFÜ’l-FUDÛL  

Aktivizm bir peygamber sünnetidir.

Hz. İbrahim, tek başına büyük putu yıkarken aslında cesur bir aktivist, kahraman bir eylemciydi. Bu nedenle de “İbrahim (tek başına) bir ümmetti.” (Nahl 120).

Hz. Musa aynı zamanda bir aktivistti. Halkını Firavun zulmüne karşı örgütledi. Ondan kurtardı.

Miladi 590’ların Mekke’sinde dışarında gelen yabancıların can, mal ve namus emniyeti yoktu. İsteyen istediği yabancının malını alıyor, karşılığında tek kuruş ödemiyor, dilediği kadını taciz ediyordu. O nedenle hakperest Mekkeliler Hılfü’l-fudûl’u kurmuştu. Biri haksızlık yaptığında hep beraber kapısına dayanıyorlardı. Efendimiz genç yaşta bu topluluğa katılmıştı. Yıllar sonra bu, kendilerine hatırlatıldığında. “Bugün öyle bir topluluk olsa yine katılırım.” demişti.

Hz. Bediüzzaman 1909’da Divan-ı Harb-i Örfî’de yargılanır. Adaletsizliğine isyan eder. İdamını beklerken beraat eder ama mahkemeye teşekkür etmeyerek, arkasında kalabalık bir halk kitlesi ile beraber Beyazıt’tan Sultan Ahmed’e kadar, “Zalimler için yaşasın cehennem! Zalimler için yaşasın cehennem!” nidalarıyla yürür.

Hocaefendi’nin “Hak, ‘hak benimdir.’ diyenlerin hakkıdır.” sözü çok önemli.

“Kız çocukları davası” hakiminin akşam evine gittiğinde ilk tedirgin olduğu şey Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun twitleri olmuş. Rahatsız olup ertesi gün salondan çıkarıyor.

Kastettiğim rahatsız etme bu!

Düşünün on binlerce insan tek ses olarak işlenen hukuk cinayetlerini dünyaya haykırıyor. Etkisini hesap etmek mümkün değil.

O sebeple keşke her ay bir ülke gönüllü aktivistleriyle Strazburg’a gitse eylem yapsa… Adalet nöbeti çadırları kursa… Bugün “Adalet için sesimizi yükseltme zamanı!” dese…

“Çocuğun ağlaması” örneğiyle başlamıştım. Bu ağlama sürekli ve tonu arttığı için hedefine ulaşır. Belli saatlerde, kısa ve aralıklı ağlamalar ciddiye alınmaz. Çocuk az ağlayıp vazgeçse umursamaz, işinize bakarsınız.

Bundan dolayı barışçıl protestolar devamlılık taşımalı. Adaletsiz karar alan yargıçlar huzursuz edilmeli. Onlara, “Bir sussalar da rahat etsek!” dedirtmeliyiz. Zalimliklerin fark edildiği yerel mahkemelerde ve AİHM duvarlarında çınlamalı.

Yıllardır tutsak edildiği hücresinden dışarıdakilere mesaj gönderen bir yargıcın sözleriyle bitireyim: “Dışarıdakiler, tahliye olanlar ve yurtdışına gidenler…! Bizi burada unutur ve kendinizi kurtulmuş bilmenin rahatlığıyla hayatınıza devam ederseniz, hakkım size haramdır.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Hizmet içerisinde bu şekilde düşünen birinin alenen bunları ifade etmesine çok sevindim. Çoğunluk kendi hayatının kurulu düzeninin peşinde maalesef. Geride kalanları hakkıyla hatırlayan çok az. Ama icraat önemli. Sunulan fikirlerin fiiliyata dökülmesi için organize olunması gerekiyor. Aşırı kalabalık olması da gerekmez. Beş on kara sevdalı vefalı lazım.

  2. “Dışarıdakiler, tahliye olanlar ve yurtdışına gidenler…! Bizi burada unutur ve kendinizi kurtulmuş bilmenin rahatlığıyla hayatınıza devam ederseniz, hakkım size haramdır.”

    10 yıldır unutmadım. Unutursam yüreğim kurusun.

    Kader kalemi tekrar eline verdiğinde zalimin hükmünü yazmada tereddüt etmeyecek.

  3. Sn Veysel Ayhan bey,yüreğinize sağlık, çok önemli ve hassas noktalara değindiniz bizler de iyi organize olabilmeliyiz,umarım bu tekliflerinizi icraata dökebiliriz

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin