Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından ziyaret ettiği Adıyaman’da depremzedelerden ‘helallik’ isteyen AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a tepki gösteren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Hangi yüzle çıkıp helallik istiyorsun? Dün ‘Kader planı’ diyordun, bugün helallik istiyorsun. Dün ‘ahlaksız, namussuz, adi’ diyordun bugün helallik istiyorsun. Dün ‘hain’ diyordun, bugün helallik istiyorsun” ifadelerini kullandı.
Depremde on binlerce kişi sokakta soğukta yaşamaya tutunmaya çalışırken Kızılay’ın elindeki çadırları para karşılığı STK’lara satmasına tepki gösteren Akşener, ‘‘Türk Kızılay’ı; tümüyle yozlaşmış, çürümüş, bir yer hâline gelmiş. Memleketin, yarasını saracağına, çadır tüccarı olmuş. Düşünebiliyor musunuz? Deprem olmuş. İnsanlarımız, 20 gündür çadır bekliyor. Kızılay ise, deposunda, çadır stoklayıp satıyor. Böyle bir kepazelik olabilir mi?’’ dedi.
Partisinin grup toplantısında gündemi değerlendiren Akşener’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
ERDOĞAN SÖYLESENE; YARGININ İŞİNİ YAPMASINA NEDEN ENGEL OLUYORSUN?
”Başkent’in göbeğinde; bir evlada, bir babaya, bir eşe, bir kardeşe, Sinan Ateş’e kıyılmasının üzerinden tam 61 gün geçti. Aşağılık bir suikastın, faillerinin ellerini kollarını sallayarak gezdiği ve hiç kimsenin bu hainleri bulmak için kılını bile kıpırdatmadığı tam 61 günü geride bıraktık. Devleti yönetenlerin mafyalara, simsarlara, uyuşturucu kaçakçılarına bir kez daha boyun eğen acizliğiyle tam 61 gün geçirdik. Geçen bu 61 günde adaletsizlik daha da derinleşti. Hukuksuzluk, daha da belirginleşti. Arsızlık daha da normalleşti.
Daha önce de bu kürsüden söylemiştim: ’14 Mayıs’a kadar, her konuşmamda Sayın Erdoğan’a aynı soruyu soracağım’ demiştim. Sinan Ateş’in katillerinin peşini bırakmayacağıma söz vermiştim. Adalet yerini bulana kadar her hafta Sinan Ateş’i hatırlatacağıma söz vermiştim. Bu adaletsizlik karşısında, asla susmayacağıma, söz vermiştim. Nitekim bugün, ben yine bu sözün gereğini yapacağım. Sayın Erdoğan! Peki ya sen? Haksızlığa boyun eğmeğe devam edecek misin? Adaletsizliğe teslim olmaya, devam edecek misin? Vicdansızlığa sahip çıkmaya devam edecek misin? 61 gün oldu Sayın Erdoğan! Dile kolay, tam 61 gün…
Kuklalar tutuklandı, kuklacılar serbest. Maşalar tutuklandı, maşayı tutanlar serbest. Tetikçiler tutuklandı, azmettirenler serbest… Oysa, yargının görevi herkesin bildiği gerçekleri gizlemek değil, o gerçeklere herkesten önce ulaşıp, hakikati ortaya çıkarmaktır. Ancak maalesef katilleri kaçıranlar telefonla, talimat verenler, suçluları koruyup kollayanlar, henüz davada şüpheli bile değil. Sinan Ateş’in ailesinin bildiği gerçekler, yakın çevresinin bildiği gerçekler, hepimizin bildiği gerçekler, henüz daha yargının gündeminde bile değil… Yazıklar olsun!
Ülkemizi içine hapsettiğin tek adam sisteminde görevini yapabilen tek bir kurum bile kalmadı. Her kurumun amiri de sensin, memuru da sensin, denetçisi de sensin. Hal böyleyken ben de sana soruyorum, Sayın Erdoğan söylesene; yargının işini yapmasına neden engel oluyorsun? Söylesene kimden, kimlerden korkuyorsun! Söylesene sorumluluktan kaçarak, olanları örtbas edebileceğini mi sanıyorsun? Eğer öyleyse şimdiden söyleyeyim, çok yanılıyorsun. Çünkü biz adalet yerini bulana kadar unutmayacağız, unutturmayacağız. Bu cinayetin asıl sorumluları ortaya çıkana kadar unutmayacağız, unutturmayacağız. Banuçiçek’le, Bengisu’nun, göz yaşları dinene kadar, unutmayacağız, unutturmayacağız. And olsun, şart olsun ki Sinan Ateş’i unutmayacağız, unutturmayacağız. Çevrilmek istenen dümenleri kabullenmeyeceğiz! Gerçekler ortaya çıkana kadar bu olayın peşinde olacağız!
HİÇ UTANMIYORLAR, HİÇ YÜZLERİ KIZARMIYOR
Gerçekleşen her artçı sarsıntıda yaşadığımız büyük felaketi tekrar hatırlıyoruz. Ülkemizin bir gerçeği olan depreme karşı nasıl hazırlıksız kaldığını hatırlıyoruz. Kendini devlet yerine koyanlara ne kadar güvenmediğimizi hatırlıyoruz. Depreme karşı hazırlık yapmayanlar felaketten sorumludurlar. Milletimize ev diye mezar yapılmasında payı olan herkes bu büyük felaketten sorumludur. Bir suç mahaliyle karşı karşıya kalmamıza neden olan herkes sorumludur. Saray korkusuyla karar alamayanların, sivil toplumla kavgaya tutuşanların, interneti kesip kapılara polis gönderenlerin hepsi sorumludur. Başımıza ucube sistemi bela eden bay kriz baş sorumludur. Tüm sorumsuzluklarına rağmen hiç utanmıyorlar, hiç yüzleri kızarmıyor. Aralarından bir kişi bile istifa etmiyor. Sorumlu olanlardan beklenen şey budur. Utanmadan kampanya, propaganda yapıyorlar.
HANGİ YÜZLE ÇIKIP HELALLİK İSTİYORSUN?
İktidarın beceriksizliği nedeniyle başımıza gelen her felakette önce Sayın Erdoğan milleti tehdit etmeye başlıyor. Her gün bağırıyor, çağırıyor, hakaret ediyor. Sonra çıkıyor helallik istiyor. Sayın Erdoğan yeter artık. Depremin üstünden 23 gün geçti. Hangi yüzle çıkıp helallik istiyorsun? Dün ‘Kader planı’ diyordun, bugün helallik istiyorsun. Dün ‘Ahlaksız, namussuz, adi’ diyordun bugün helallik istiyorsun. Dün ‘Hain’ diyordun, bugün helallik istiyorsun. Bir idarecinin vatandaşlarıyla helalleşmesi istifayla, sorumluları görevden almakla olur. Cürmün ve haramın helalleşmesi olmaz. Enkazlar bu iktidarın suçlarının enkazıdır. Hükümetin başının cürümlerinin ve haramlarının enkazıdır. Bir Allah’ın kulunun istifa etmediği yerde helallik istemek Allah’ın ‘Adil olun’ emrine isyandır.
SİYASETÇİ MİLLETİYLE SANDIKTA HELALLEŞİR
Meydanlarda sadaka vererek helallik alamazsın. Paranın kölesi olan yandaşların bekçiliğini yaparak helallik alamazsın. Senin bulamadığın vinci getiren ama valinin izin vermediği için ailesini kaybedenlerden helallik alamazsın. Kimsesiz kalan çocuklardan helallik alamazsın. Takdiri çok gördüğün sağlıkçılardan takdiri alamazsın. Cenazesine kefen arayan babalardan helallik alamazsın. Tuvalet için çırpınanlardan helallik alamazsın. Günahına girdiğin masumlardan helallik alamazsın. Böyle yüzsüzlük, utanmazlık, terbiyesizlik olmaz, olamaz. Milletimizden helallik alamazsın Sayın Erdoğan. İlla helalleşmek istiyorsan yolunu söyleyeyim: Siyasetçi milletiyle sandıkta helalleşir. Önce aziz milletin önüne sandığı getireceksin öyle helallik isteyeceksin. Öyle televizyondan üfürmekle olmaz. Madem helallik alacağına eminsin, derhal sandığı getireceksin.
ÜLKEMİZİN YAŞADIĞI EN TEMEL SORUNLARDAN BİRİ, AHLAK SORUNUDUR
Bir ülkede demokrasinin gelişmesinin önündeki en ciddi sorun ülkeyi yönetenlerin ahlaki olarak çökmeleridir. Çünkü, demokrasinin, kavramsal temelinde, erdem vardır, ahlak vardır. Ahlak olmayan yerde, demokrasi gelişmez. Ahlak olmayan yerde, yürütme erki, çürütme erkine dönüşür. Hükümetin Başı da yürütmenin başı değil, çürütmenin başı olur. İşte bugün yaşadıklarımız da, tam olarak budur. Demokrasimizin önündeki en büyük pranga haline gelen, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile birlikte ülkemizin yaşadığı en temel sorunlardan biri, ahlak sorunudur. Mesela; Üç kuruş fazla para kazanmak için, çürük binalar yapılmasına, izin vermek; sadece bir yönetim sorunu değil; aynı zamanda, bir ahlak sorunudur. Mesela; Yardım için, seferber olan belediyelerimize; “Siz kimsiniz?” demek; sadece bir kibir sorunu değil; Aynı zamanda, bir ahlak sorunudur.
BÖYLE BİR KEPAZELİK OLABİLİR Mİ?
Binlerce depremzede kardeşimiz soğukta beklerken, kendi vatandaşına çadır satmak; sadece bir organizasyon sorunu değildir. Bu, düpedüz bir ahlak sorunudur! 155 yıllık Hilal-i Ahmer, yani Kızılay’ımızda yaşananlara bakın. Hilal’e adanmış tüm hayatların anısına çalışan Türk Kızılay’ı bunların elinde zaten, bir ‘naylon bağış’ kurumuna dönüşmüştü. Belli ki bu da yetmemiş olacak, gelinen noktada tam anlamıyla paravan bir şirket olmuş. Ecdat yadigarı, kötü gün dostu, iyiliklerin sembolü, Türk Kızılay’ı; tümüyle yozlaşmış, çürümüş, bir yer hâline gelmiş. Memleketin, yarasını saracağına, çadır tüccarı olmuş. Düşünebiliyor musunuz? Deprem olmuş. İnsanlarımız, 20 gündür çadır bekliyor. Kızılay ise, deposunda, çadır stoklayıp satıyor. Böyle bir kepazelik olabilir mi? ‘Gıda stoklanıyor’ diye, memleketi birbirine kattınız. ‘Soğan stokluyorlar’ diye, depoları bastınız. ‘Patates stokluyorlar’ diyerek milleti suçladınız, ‘terörist’ ilan ettiniz. Peki şimdi çadır stoklayan Kızılay’a ne diyeceksiniz? Kızılay’ın deposunu da basıp, çadırlara el koyacak mısınız? Stokçu diye Kızılay Başkanı’nı da aldıracak mısınız?
ERDOĞAN’IN DÜNYASINDA BU ÜLKENİN SATILIK OLMAYAN HİÇBİR DEĞERİ OLMADIĞINI BİLİYORUZ
‘Ak-Kızılay’ ne yaptı? Milletimizin, topyekûn darda olduğu bir günde; milletimizin, soğuktan donduğu bir günde; tüm Türkiye’nin, seferber olduğu bir günde; alın teri ile emanet edilen, milletin helal yardımlarını, ticari bir şirket gibi, utanmadan satışa çıkarttı. Yabancı ülkeler, hiçbir karşılık beklemeden, arama kurtarma ekipleri gönderdiler. Düşman diye kötülenenler, seferber olup, yardıma koştular. ‘El oğlu’ dediklerimiz, milyarlarca lira, yardım parası topladılar. Ama bu ülkenin Kızılay’ı, utanmadan, kendi vatandaşına, çadır sattı. 85 milyon tek yürek oldu. Ama bu ülkenin Kızılay’ı, kendi vatandaşına, çadır sattı. Bu ahlaksızlığa, bu alçaklığa, bu rezalete şaşıranlar olduğunun farkındayız. Ama biz hiç şaşırmadık. Neden şaşıralım? Geçtiğimiz sene, kendi yargısının bağımsızlığını, ihlal edip Kaşıkçı Davası’nı Suudi Arabistan’a satan yine bu hükumet değil miydi? Memleketi, sığınmacı hendeğine çevirip, Avrupa rahatsız olmasın diye, milletimizin huzur ve refahını, satılığa çıkaran yine bu hükumet değil miydi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını, ev karşılığında, yabancılara satan yine bu hükumet değil miydi? Çukurova’nın tertemiz toprağını, İngiltere’den gelen çöpleri gömmek için satan, yine bu hükumet değil miydi? İşte o nedenle biz; Kızılay’ın, bu ülke insanı için ürettiği çadırları, depremzede vatandaşına satmasına, hiç mi hiç şaşırmıyoruz. Çünkü, Sayın Erdoğan’ın dünyasında, bu ülkenin, satılık olmayan hiçbir değeri olmadığını, çok iyi biliyoruz. Nitekim, bir de çıkıp; ‘Büyütülecek bir hadise değil. Günün sonunda, vatandaşımıza hizmete gitmiş’ diye, utanmadan, açıklama yaptılar. Vatandaşa kim hizmet etmiş? Yine vatandaşın kendisi. Para kimin parası? Milletin parası. İşsizlikten kıvranan gençlerimizin parası. Mutfağı alev almış, annelerin parası. Geçinemeyen, emeklinin parası. Tarlasını süremeyen, çiftçinin parası. Hayatta kalma mücadelesi veren, esnafın, memurun, asgari ücretlinin parası.
Madem hiçbir işe yaramıyorsun bir zahmet istifa edin. Ülke yönetmekten acizsiniz milletin huzurunu bozmayın. Kızılay’ı daha fazla lekelemeyin. Ahlaksız, şuursuz yönetim anlayışıyla tüm kurumları delik deşik ettiniz bari Kızılay’ın surlarında gedik açmayın.
BAZEN GERÇEK KOMUTAN OLMAK İÇİN APOLETLERDEN VAZGEÇMEK GEREKİR
Bugün, bir yol ayrımındayız. Bugün, ateşten bir imtihanla, karşı karşıyayız. Bugün, bir seçim yapmak zorundayız. Ya millet yolunda, başımız dik yürüyeceğiz ya da, milletin geleceğini, kumar masalarında harcayanlara, müsaade edeceğiz. Ya, ateşten bir gömleği eğnimize giyip, bu imtihandan geçeceğiz ya da, yüreksizce, kül olup gideceğiz. Ya Cumhuriyetin yeni asrında, ışıl ışıl yeni bir tarih yazacağız ya da, dayatmalara boyun eğip, Türkiye’ye biçilen trajediyi, en ön sıradan izleyeceğiz. Ya beyaz zambaklara, can suyu vereceğiz ya da, önümüze konan, gazap üzümlerine, razı olacağız. Bu vesileyle, buradan, önümüzdeki bu ateşten imtihanı, parti içi mesele ya da yazıhane muhabbeti olarak görenlere, seslenmek istiyorum. Bunu herkes, üzerine alsın ve çok iyi düşünsün. Ve kimse unutmasın: Bazen gerçek komutan olmak için, apoletlerden vazgeçmek gerekir. Sahici bir mücadele için, önce kendinle barışmak gerekir. Küçük hesapları bırakıp, büyük resmi, gerçek tehlikeyi, görmek gerekir. Bizim seçimimiz, dün de belliydi, bugün de belli. Bizim yolumuz, dün de aynıydı, bugün de aynı.
21 YILDIR HÜKÜMET TÜM KURUM VE KURULUŞLARI YIKMIŞ, YOK ETMİŞTİR
Karşımıza, kim dikilirse dikilsin; önümüze, ne çıkarsa çıksın; bizim itirazımız, bizim mücadelemiz, dün de aynıydı, bugün de aynı. Ve şanlı yumruğumuz dün de havadaydı, bugün de evelallah havada. Çünkü; Kızılay, çadır tüccarı haline gelmiş, yürütmenin başı, çürütmenin başı olmuşsa; Merkez Bankası, kendi ülkesinin hazinesine, para bağışlıyor, televizyonlardan, gerine gerine, yardım yapanlar, daha 1 gün geçmeden, faiziyle teşvik alıyorsa; 21 yılını, beton dökerek geçirenler, beton altında bırakılan, koca bir ülkeye, yeni betonlar vadedebiliyorsa; evladını yitirmiş insanlarımızın, haklı serzenişleri, sarayın, riyakar duvarlarını, aşamıyorsa; hiçbir yapılanın, hesabı verilmiyor, hesap sorandan, hesap soruluyor, iktidar soru soranları, kendi sorgu odalarına alıyorsa; “Devlet nerede?” diyen vatandaşın, önüne soba geleceğine, kafasına sopa geliyorsa artık, başka bir şey söylemek lazımdır. Artık, bir seçim yapmak lazımdır. Artık, kişisel hesapları bırakıp, millet için, memleket için, gerekeni yapma zamanıdır. Çünkü, tüm bu olan bitenler; 21 yıllık bir gafletler zincirinin, bileşkesinden doğan; beceriksizliği ve akılsızlığı, artık aşmış; vicdanla ve insanlıkla ilişkisini, artık tamamen kesmiş; organize bir kötülükle, itinayla yoğrulmuş; devasa bir ihanet şebekesiyle, karşı karşıya olduğumuzu, tüm çıplaklığıyla anlatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, 21 yıldır yöneten hükümet, tüm kurum ve kuruluşları yıkmış, amacından saptırmış ve onları, kendi şeytani emelleriyle, bozarak, yok etmiştir. İktidar organları artık, bu ihanet şebekesinin elinde, terse çalışan bir saat, yanlış yönü gösteren bir pusula, yiyeni şeytanlaştıran, zehirli bir meyve ağacıdır. Ve bugün; 100 yıl sonra, bir defa daha, vatanın bütünlüğü, milletin selameti ve istiklâli tehlikededir. Saray hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getiremez haldedir. Hükümetin Başı, gaflet ve dalalet içinde aldığı her kararla, memleketi uçuruma sürüklemektedir. Ve aynı 100 yıl önce olduğu gibi, bugün de; Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. O karar da; 3-5 kişiyle değil, milletçe verilecek ve uygulanacaktır. Kişilerin kaprisleri değil, milletin iradesi tecelli edecektir. Onun bunun değil, milletin dediği olacaktır. Ve kimsenin endişesi olmasın; kazanan mutlaka Türkiye olacaktır.”