11 ilde büyük yıkıma ve on binlerce insanın can verdiği Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından ‘kader planı’na sığınan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sert tepki gösteren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ‘‘Kendi beceriksizliğini, “kader planı” diyerek, perdeleyemezsin Sayın Erdoğan. Kurduğun yağma düzeninin, ağır faturasını, “kader planı”na yükleyemezsin. Devletimizi yönetemediğin gerçeğini, “kader planı” diyerek gizleyemezsin. Hiç kadere sığınma. Bu beceriksizliğin arkasındaki, tek sorumlu sensin sen.’’ dedi.
42 binden fazla vatandaşın hayatını kaybettiği depremlerin ardından AKP iktidarından kimsenin istifa etmediğine dikkat çeken Akşener, “Hiç kimse, hesap vermiyor. Bir Allah’ın kulu bile, istifa etmiyor. Ne diyeyim. Yazıklar olsun. Onlar zerre utanmıyor ama ben utanıyorum. Onlar adına utanıyorum. Bu ciddiyetsizlikten utanıyorum. Bu yüzsüzlükten utanıyorum. Bu arsızlıktan utanıyorum” ifadelerini kullandı.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Akşener’in konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:
‘‘Özellikle ilk 3 gün boyunca, bölgede yaşanan organizasyon krizi, vatandaşlarımızın canını yakan, başlıca konulardan biri oldu. 5’inci günde bile, hâlâ arama kurtarmanın ulaşamadığı enkazlar vardı.
O enkazların başında, binlerce insanımız, yakınlarının, enkaz altında, gün geçtikçe azalan seslerini dinlediler. Evlatlarını çıkarma ümidiyle, günlerce beklediler. Kimisi, evladının sesini duymuş. Enkaz altındayken, onunla konuşmuş. Yüzlerce kiloluk betonları, elleriyle kaldırmaya çalışmış. Ama beklediği yardım gelmemiş. Acısına, bir de bu çaresizliğin getirdiği acı eklenmiş.
Enkaz altından kurtulan vatandaşlarımızın, çektiği çile de ayrıydı. Cenazesine, kefen bile bulamayan, insanlarımız vardı. Depremin, 7’nci gününde bile, çadır bekleyen aileler vardı. Dondurucu soğukta, barınma, ısınma ve hijyen ihtiyaçlarını karşılayamayan, günler boyunca tuvalet sorunuyla uğraşan, vatandaşlarımız vardı.
”RANT SEVDASININ, HIRSIZLIĞIN, YOLSUZLUĞUN, ACI REÇETESİYLE YÜZLEŞTİK”
Ez cümle; biz, 1999 depreminin üzerinden geçen, 24 yılın ardından, 6 Şubat’ta, sadece deprem gerçeğiyle yüzleşmedik. Biz aslında, 24 yıl sonra, hiçbir dersin alınmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle yüzleştik. Yapı denetim sisteminin, işlemediği gerçeğiyle yüzleştik. Rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun, acı reçetesiyle yüzleştik. İmar affının, çözüm değil, tam tersine, ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Tedbirsizlikle, iş bilmezlikle, liyakatsizlikle yüzleştik.
Ülkemizin içine hapsedildiği, tek adam sistemiyle, devletimizin kurumsal yapısının, nasıl can verdiğini, senelerdir anlatıyoruz. Ancak ne yazık ki, bu gerçek, kendisini, kriz anlarında daha net belli ediyor. Ormanlarımız yanıyor; söndürecek uçağımızın olmadığını, yangın sırasında öğreniyoruz. Paramız, ani kur ataklarıyla pul oluyor; Merkez Bankamızda para kalmadığını, dolar, 3 katına çıktığında öğreniyoruz.
”ERDOĞAN VE EKİBİNİN, ACİZLİĞİNİ GÖRÜYORUZ”
Ve maalesef, deprem oluyor. Binlerce vatandaşımız, enkaz altında yardım bekliyor, soğukta çadır bekliyor, tuvalet bekliyor, aş bekliyor ve biz, iktidarın hiçbir ciddi hazırlığının olmadığını, afet yönetiminin çöktüğünü, Sayın Erdoğan ve ekibinin, acizliğini görüyoruz.
Mesela; ülkemizde, deprem sonrasında, arama kurtarma için, vinç olmadığını; “10 tane vinç kiraladık.” diye övünen, Cumhurbaşkanı yardımcısından öğreniyoruz. Mesela, yine aynı kişinin; yerle bir olan, Elbistan’a; 20 kişilik bir ekip gönderdiğini açıklamasıyla, arama-kurtarma ekiplerimizin, ne kadar yetersiz olduğunu görüyoruz.
Mesela; Kahramanmaraş’ta depremzede vatandaşlarımız, geceleri, eksi 18 derece soğukla, mücadele etmeye çalışırken; Teknoloji Bakanı’nın; 1 milyon battaniye üretmekten duyduğu, gururu izliyoruz.
Mesela; bir yandan, iktidar mensupları tarafından, yol şartlarından ötürü, gecikme yaşandığı söylenirken, diğer yandan; Ulaştırma Bakanı’nın; “dayanıklı yollar sayesinde, ulaşım kesintisiz sağlanmış oldu” dediği, yaman bir çelişkiye, şahit oluyoruz.
Mesela; depremin ertesi gününde, birçok ilimizden, doğru düzgün haber bile alamazken; Türk Kızılayı Başkanı’nın; “Ulaşılamayan bir nokta yok” diyerek, kendini bile inandıramadığı, yalanına maruz kalıyoruz.
”ESKİ BAKANIN TELEFONUYLA OYNADIĞI, AYMAZLIĞA ŞAHİT OLUYORUZ”
Mesela; bir vatandaşımız; “Yardım edin, bir vinç gelsin, bir ekip gelsin” diye feryat ederken; eski bir bakanın, acılı babanın yüzüne bile bakmadan, telefonuyla oynadığı, aymazlığa şahit oluyoruz.
Mesela; binlerce insanımız, enkaz altında can verirken, Hazine ve Maliye Bakanı’nın; tek sıkıntıyı, sosyal medyadaki haberlerden ibaret gördüğü ve kamera kadrajına girme peşinde, eski başbakana omuz attığı, bir büyük kepazeliği izliyoruz.
”BU ARSIZLIKTAN, YÜZSÜZLÜKTEN UTANIYORUM”
Oysa iktidar, karar mercii olduğu kadar, aynı zamanda, sorumluluk merciidir. Ancak AK Parti iktidarında, hiç kimse sorumluluk almıyor. Hiç kimse, hesap vermiyor. Bir Allah’ın kulu bile, istifa etmiyor. Ne diyeyim. Yazıklar olsun. Onlar zerre utanmıyor ama ben utanıyorum. Onlar adına utanıyorum. Bu ciddiyetsizlikten utanıyorum. Bu yüzsüzlükten utanıyorum. Bu arsızlıktan utanıyorum. Vatandaşını en zor anında, yalnız ve çaresiz bırakan, bu liyakatsizlikten utanıyorum.
Tüm bu ciddiyetsiz, yüzsüz ve liyakatsiz açıklamalara, neden maruz kalıyoruz biliyor musunuz? Sadece ama sadece, kriz üreten, felaket üreten; tek adam sistemi yüzünden. Nitekim, bu ucube sistemin, tek adamı Sayın Erdoğan; tüm süreç boyunca, yine her zaman olduğu gibi, sınırsız yetkiyle donatılmış, kocaman bir sorumsuzluk hali içindeydi…
2020’deki Elâzığ depreminde, IBAN numarası paylaşıp; “Bu tür afetler, bizler için büyük bir imtihan” demişti. Hatırlayın; 2021’de, Rize’deki, sel felaketinin ardından, vatandaşlarımıza, keyif çayı dağıtmıştı. Hatırlayın; 2022’de Marmaris’teki orman yangını mağdurlarına da; paket paket çay fırlatmıştı.
Yıl oldu 2023…
Biz, “Acaba ders almış mıdır?” diye, düşünürken; Bu sefer de, depremden 1,5 gün sonra çıktığı, ilk televizyon yayınında; “Günü geldiğinde, şu anda tuttuğumuz defteri açacağız” diyerek, milletimizi tehdit etti.
”YANİ YİNE ‘KADER’ DEDİ, YİNE ‘TEVEKKÜL’ DEDİ… GERÇEKTEN İBRETLİK…”
Enkaz altındaki insanlarımızın, yerini bildirdiği ve iktidarın yapamadığını yapıp; organize olarak yardım istediği, sosyal medyaya kısıtlama getirdi. Sonra da çıktı, ve her felakette tekrarladığı gibi, yine utanmadan; “Bunlar, kader planının içerisinde olan şeyler.” dedi. Yani yine ‘kader’ dedi, yine ‘tevekkül’ dedi… Gerçekten ibretlik…
Sayın Erdoğan; Sana daha önce de söylemiştim. Sen istediğin kadar, duymazdan gel. Sen istediğin kadar, kulaklarını tıka. Gerçekleri değiştiremezsin.
Tevekkül; Her türlü tedbiri aldıktan sonra, bir işi, nihayetinde, Allah’a havale etmektir. Ancak, her tür tedbiri aldıktan sonra…
”KADER, SORUMSUZLUĞA UYDURULACAK BİR KILIF, HİÇ DEĞİLDİR”
Hamdolsun hepimiz, kadere iman edenlerdeniz. Hamdolsun hepimiz; “Hayrıhi ve Şerrihi Min Allâhû Teâlâ” diyerek, hayrın ve şerrin, Allah’tan geldiğine inananlarız. Ancak, tevekkül, tembelliğe açılan bir kapı değildir.
Sorumsuzluğa uydurulacak bir kılıf, hiç değildir. Yaşadığımız felaketlerin altında yatan, büyük sorumsuzluğu, gizlemek için, imanımızı sömürmeye kalkmak; kimsenin haddi de, hakkı da değildir. Tedbir almayıp, sorumluluğunu yerine getirmeyip, milletimizin enkazdan uzanan elini tutamayıp, üstüne de, tevekkülden bahsedip, meseleyi kadere havale etmek; şuursuzluktur, aymazlıktır, terbiyesizliktir.
”BU BECERİKSİZLİĞİN ARKASINDAKİ, TEK SORUMLU SENSİN SEN”
Kendi beceriksizliğini, “kader planı” diyerek, perdeleyemezsin Sayın Erdoğan. Kurduğun yağma düzeninin, ağır faturasını, “kader planı”na yükleyemezsin! Devletimizi yönetemediğin gerçeğini, “kader planı” diyerek gizleyemezsin! Hiç kadere sığınma! Bu beceriksizliğin arkasındaki, tek sorumlu sensin sen.
”KIZILAY’IN İÇİNİ BOŞALTIP, AFAD’I ARPALIĞA ÇEVİREN SENSİN SEN”
Kızılay’ın içini boşaltıp, AFAD’ı arpalığa çeviren; devletin en kritik kurumlarının, tepelerini, çapsız, birikimsiz, yetersiz kadrolarla dolduran sensin sen. Bilim insanlarının, jeologların, jeofizikçilerin, televizyonlarda, yıllardır bağıra bağıra anlattıkları, “Kahramanmaraş’ta, 7 buçuk şiddetinde deprem olacak.” sözüne, kulak asmayan sensin sen!
”ÇÜRÜK BİNALARI AKLAYAN SENSİN SEN”
Deprem için toplanan paraları, çarçur edip, kanal projesi peşinde, yılları heba eden sensin sen! Milletimiz, kapıdaki depremi, çaresizlik içinde beklerken, imar affı ile para toplayıp, çürük binaları aklayan sensin sen!
Sayın Erdoğan; Sen istediğin kadar, “kader planı” diyerek, kendi beceriksizliğine, kılıf ara…
Bu felaketin, yegane sorumlusu sensin, sen! Çünkü sen, milletimize hizmet etmek yerine, Saray’da sefa sürmeyi seçtin. Çünkü sen, binlerce insanımızın hayatını kurtarmak yerine, yandaşlarına, ihale dağıtmayı seçtin.
Hatırla; 2003’teki, Bingöl depreminde, “deprem kader diyerek geçiştirilemez” diyen, bizzat sendin.
Hatırla; “Deprem felaketi, kötü yönetimin sonucudur. Tüm sorumlulardan, hesap sorulmalıdır” diyen de, bizzat sendin.
Ne oldu Sayın Erdoğan? O günden bugüne, ne değişti? Geçtim sorumlulardan hesap sormayı; felaketin, daha 3’üncü gününde, utanmadan çıkıp, “Bugün daha rahatız, yarın daha da rahat olacağız.” dedin.
Bugün, depremin 16’ncı günü. Söylesene, rahat ettin mi, Sayın Erdoğan? Tarihimizin, en büyük felaketlerinden birini yaşadık. 42 bin 310 kardeşimiz can verdi. İnsanlarımız, koordinasyonsuzluktan, organizasyonsuzluktan, enkaz altından kurtarılmadığı için, soğuktan donarak öldü.
Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Hatay yok oldu, Maraş harap oldu. Adıyaman’da, Malatya’da, Kilis’te, Osmaniye’de, Diyarbakır’da, Şanlıurfa’da, Gaziantep’te, Elâzığ’da, nice ocaklar söndü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan?
”BU BÜYÜK FELAKETİN MERKEZİ BEŞTEPE’DİR”
Doğrudur, depremler, doğal afetlerdir. Ama bu afetin, felaketle sonuçlanmasının sorumlusu, bizzat Sayın Erdoğan’dır. Doğrudur, kaderde doğal afetler vardır. Ama devletin kurumlarını felç edip, felakete davetiye çıkartan, bu ucube sistemdir. Doğrudur, depremin merkezi, Pazarcık ve İslâhiye’dir. Ama liyakatsiz ellerin neden olduğu, bu büyük felaketin merkezi Beştepe’dir.”