YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Seçimlerin rekabetçi otoriter sistemlerde sonuç vermesi zaten zordur. Karşılaştırmalı siyaset alanının kuramı da pratiği de bize yüzlerce vaka analizinde bunu öğretiyor. Bunları geçelim tabii. Çünkü biliyorum ki kimse bunlarla ilgilenmeyecektir. Türkiye’de siyasi manevralar kumarbaz içgüdüsüyle yapılır. Makinenin ya da masanın başına oturan kumarbaz, kazanacağından emin, özgüvenle parasını yatırır. Kaybedince de şansına küfreder. Oysa rasyonel akıl, kumar makinesinde ya da masada kazanma olasılıklarını bilimsel ve mantıksal olarak inceler. Ortada esasında şanssızlık yoktur, genelde söz konusu olan aptallıktır.
Türkiye siyaseti uzlaşmazlıklar üzerine kuruludur. Oysa dünyanın ileri demokratik ve refah düzeyi yüksek ülkelerinde ortak özellik siyasetin uzlaşmayı sağlayıcı bir kanal oluşudur. Uzlaşmanın olmadığı yerde bir arada yaşam zorlaşır. Alınması gereken rasyonel kararlar ya hiç alınamaz ya da gerektiği kadar kısa zamanda alınamaz. Dahası, rasyonalitenin egemen olmadığı yerlerde sıklıkla deneme yanılma yöntemi kullanılır. Daha da vahimi, bu yöntem kullanılsa bile, evvelden yapılan hatalar tekrarlanır.
Dediğim gibi, kumarbaz yaklaşımı! Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar ummak zekâ göstergesi değildir. Zaten düzensizliklerin ve öngörü eksikliğinin egemen olduğu karmaşık politik evren, bu tür bariz hataları affetmez, cezalandırır. Cezayı uzun sürede ödersiniz. Zamana yayılmış şekilde, fakirlik, eğitimsizlik, sağlıksızlık, mutsuzluk gibi yaşamınıza doğrudan etki eden etkiler, siyasette yapılan hataların yarattığı koşullarla ilintilidir. Uzlaşı eksikliği bir kader değil bir tercihtir. Uzlaşamayan toplumları aynı anda denize düşüp boğulan iki insan analojisiyle anlatayım. Denize düşen ve iyi yüzme bilmeyen iki kişi eğer debelenir, panikler, birbirlerini engelleyici şekilde hareket eder, gereksiz yere birbirlerine tutunup birbirlerini dibe çekerse, her ikisi de boğulur. Eğer bir uyumla ve yapıcı, serinkanlı iletişimle ortak hareket ederlerse kurtulma olanakları doğar.
Türkiye siyaseti uzlaşıya aç.
Bakın ortada ortak bir rakip var. Bu rakibi yenmek ülke için çok önemli. Fakat risk büyük, çünkü rakip bugüne dek hep galip geldi. Başarısının en önemli sırrı, karşısındaki muhalefetin zafiyetidir. Karşısında ilkeler temelinde birleşen bir muhalefet cephesi çıkmadı. 2016’dan beri bu cephenin gerekliliğinden söz ediyorum. Sonunda Altılı Masa oluşturuldu ve seçimlere yönelik olarak ittifak derinleştirildi. Bu ittifakta belkemiği CHP ve İYİP. Bu ittifaka HDP dâhil edilmiyor. Çünkü bu konuda İYİP veto koyuyor. CHP’de de elbette çatlak sesler var, ama CHP geneli HDP ile ittifakın önemini daha iyi kavramış görünüyor. Daha önce yerel seçimlerde elde edilen başarı da bu yaklaşımın stratejik olarak doğru olduğuna dair kanıt ortaya koyuyor. HDP seçmeni olmasaydı, İstanbul ve Ankara’yı kazanmayı CHP hayal bile edemezdi. Bu açık.
Şimdi önümüzde başkanlık seçimleri var ve bu seçimlere girerken HDP’nin de dâhil olduğu bir muhalefet bloğu oluşturmak her zamankinden daha gerekli. Oysa HDP süreçten tümüyle dışlanmış durumda. Matematiksel olarak Erdoğan karşısında HDP oyları olmadan muhalif bir başkan adayının seçimi kazanması olanaklı değil. Kürtleri tatmin etmeyen bir aday çıkarsa, Erdoğan büyük bir avantaj elde edecek.
Meral Akşener, HDP konusunda gayet sert bir pozisyon almış durumda. Retorik temelde de olsa, bu çok tehlikeli bir durum. Ne diyor Akşener? “HDP’nin masada olması gerektiğini iddia eden bir ekip var. Bu arkadaşlar İYİ Parti’nin engel olduğunu düşünüyorlarsa, diğer 5 parti de kabul ediyorsa, biz kalkarız, HDP oturur”.
Bu rest çekmektir. Bir kumarbaz terimi olan rest çekmek, elinde ne var ne yoksa tek ata oynamaktır. Buna argoda ya herro ya merro derler. Genelde taktik veya stratejik değil, duygusal olarak gösterilen bir reaksiyondur. Bu yaklaşımda bulunanlar ender olarak kazanır, ama bu o denli düşük bir ihtimaldir ki, pek mutlu sonla bittiği görülmemiştir. Siyaset böyle yapılmaz. Sıfır toplamlı yaklaşımlar siyasette çatışmayı körükler, uzlaşı köprülerini ise yerle bir eder. Oysa uzlaşmadan ortak rakibi yenmek olanaklı değil. Meral Akşener elbette aşırı milliyetçi partisinin tabanına mesaj veriyor. Belki kendisi durumun artılarını ve eksilerini tartabiliyor. Belki de bir manevra yapabileceğini düşünüyor. İleride bir manevra yapabileceği ihtimalin dâhilinde şu an tabanını memnun etmeye yönelik böyle açıklamalar, işleri kontrolden çıkartabilir. Seçimlerden önce böyle bir manzara, zaten kritik seviyelerde olan Erdoğan ve muhalefet oy oranlarını olumlu etkilemez.
Muhalefet liderleri farklı partilerden olduklarını unutmamalılar. Elbette ortak bir parti kurmuyorsunuz. Neticede bu sadece bir seçim ittifakıdır, geçici bir işbirliğidir, asgari müştereklerde uzlaşmadır. Ortak amaç öncelikli olarak AKP’nin ve Erdoğan’ın yönetimini bitirmek ve bunu yapmak için birlikte güç birliği yapmaya ihtiyaçları var. İYİP, seçimi tek başına kazanamaz. CHP ve HDP de öyle. Zaten öteki ufak partilere girmiyorum bile. O halde strateji gereği, rasyonel hareket etmek gerekiyor. Bu iş, HDP ya da İYİP meselesi değil. Türkiye zaten çok zor bir dönemeçte. Erdoğan gitse bile ne olacağı belli değil. Gittikten sonra da toparlanma yıllar – hatta on yıllar – alacak. Ama önce gitmesi lazım. Havuzun doldurulması için önce deliklerin kapanması gerekiyor. Akşener, daha havuz kapanmadan su doldurma peşinde. Bu efektif de değil, zekice de değil.
İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri nasıl kazanıldı? İşte size başkanlık seçimlerine ilişkin stratejinin prototipi!
Bugün AKP-MHP-Derin Devlet rejimine karşı mevcut tüm muhalif güçlerin birleşmesi günüdür. Parlamento içi veya dışı, büyük veya küçük, sol veya sağ, Türk milliyetçisi ya da Kürt hareketi, bunların şu an için bir önemi yok. Önemli olan, adil mücadele olanaklarının tesis edildiği anayasal bir düzen olmalı. Önemli olan, devletin demokratikleştirilmesi ve restore edilmesi olmalı. Önemli olan adaletin bağımsızlaştırılması ve tarafsızlaştırılması olmalı. Önemli olan, temel hak ve özgürlüklerin tesisi ve ilerletilmesi olmalı.
Bunları sağlamak için tüm siyasal güçler birleşmek zorunda. Bu bir tercih değil! Ortada bir tercihiniz yok, hanımefendiler ve beyefendiler. Bunu eğer anlayamıyorsanız bu işi bırakın. Eğer anlamanıza karşın sığ çıkarlarınız için inat ediyorsanız, ülkenize ihanet ediyorsunuz demektir. Gene, o halde gölge etmeyin, başka ihsan istemez. Bu işin ikinci bir yolu yok. Bir aşk evliliği değil, bir mantık birlikteliğinden bahsediyorum. Demokrasinin temelleri uzlaşıdır. Uzlaşı kültürüdür. Farklı olanlara alışacaksınız! Farklılıklar içerisinde ortaklıklar bulmaya alışacaksınız.
Yapamıyorsanız, Erdoğan’a veya onun gibi otoriter liderlere ve bu antidemokratik, yarı-otoriter, kleptokratik rejime razı olacaksınız. Karar sizin Meral Hanım. Karar sizin Kemal Bey. Karar sizlerin, tüm vekiller, partililer, vatandaşlar. Kumarı bırakın, rasyonel olun.
Meralin milliyetçi damarı tuttu. Bir aralar bunlar sol ile çarpışırlardı. Bugün sol sayesinde parti kurdular. İyi ki sağ damarı tutmadı. Kendisini var eden sola karşı sağ damarı tutmuyor nedense. Şu anda moda olan Kürt karşıtı milliyetçi damar. Kürtleri ikna etmemiz lazım, onları kazanmalıyız demiyor, Kürtleri yok sayarak HDP nin kucağına atıyor. Sonra kendisi yüzünden var olan ve güçlenen HDP ye cephe alıyor. Yani sorunun bir parçası kendisi de olmasına rağmen konuyu kendisinden kopartıp, bağımsız HDP meselesi olarak değerlendirerek, kendini temize çıkarmış oluyor, sorun ile yüzleşmekten kurtulmuş oluyor, soruna katkı yerine bir suçlu bularak kolay yola kaçmış oluyor. Bu sahtekarlığı milliyetçilik adı altında yutturuyor.
Sorun ne kadar büyüyor ve belirginleşiyorsa bu sorunu yok sayma davranışı da o kadar kuvvetleniyor. Ret etme davranışı kendini sanki milliyetçi duyguların kabarması şeklinde gösteriyor. Milliyetçi damar ne kadar belirginleşiyorsa aslında bu demektir ki ret etme psikolojik savunması o kadar belirgindir.
Tamda Laik Hukuk Türkiye Cumhuriyetinin, güçler ayrılığının, Parlamentonun bağımsızlığının, irticanın, cihatçıların, ekonominin ve bağımsızlığın tehlikeye girdiği dönemde Kürtü ret etme psikolojik savunmasının depreşmesi bize şunu göstermektedir; parti gerçek sorunların büyüklüğü ile yüzleşmekten korkmaktadır. Bu nedenle en iyi bildiği şeyi yapmaktadır. Yani Kürt düşmanlığını. Bu sayede sorunlar karşısında çaresiz olduğu gerçeğini gizlemiş, ret etmiştir, yok saymıştır. Bu sorunlar karşısındaki aciz durumunu ret etme davranışını sanki bu aşağılık tutum yokmuş gibi Kürtlere yansıtmakta ve sanki Kürtleri yok saymaktadır. Aslında yok saydığı şey bağımsız Türkiye Cumhuriyeti karşısındaki sorunları yok saymadır. Kürtleri yok sayarak kaçtığı sorunların üzerini örtmektedir. Yani yok saydığı ciddi sorunları. Ve yok saydığı büyük sorunlar yerine Kürtleri koyarak onları yok saymaktadır.
Bu savunma davranışını neden yapıyor? Çünkü parti büyük problemleri göğüsleyecek durumda değil. Laikliği, tek adamlığı, güçler ayrılığı, demokrasi, hukukun üstünlüğü, ışid terörü, yargı bağımsızlığı, tutuklu gazeteciler, KHK, adam kaçırmalar, muhaberat rejimi, işkenceler gibi çok sayıda başlık dururken bunlardan kaçmak ve kendini savunmak için Kürtlere yada HDP ye sarılmaktadır. Bu sayede sorunlar ile yüzleşmekten kurtuluyor ve sanki tek sorunun HDP ve çiftçinin mazot parası olduğunu varsaymaktadır. Artık bu noktadan sonra en iyi bildiği şeyi yapmaktadır. Çünkü bu alan bir milliyetçinin en iyi aslında o da en berbat oldukları alan ama kendilerini en güçlü hissettikleri bir alan. Bu alanda artık Kürt ile istediği gibi oynayabilir. Çünkü PKK terör örgütüdür ve PKK Kürt işe ilişkili görülmektedir. Sanki Kürt Türkiyeden kopmak istemektedir algısını PKK oluşturur. Bu büyük haksızlık karşısında parti kendini üstün konuma yerleştirir ve Kürtler ile oynamaya başlar. Mesela Kürt yoktur der, dili yoktur der, onlar aslında Türktür der, yoksa sen PKK lımısın diye Kürte dayatmada bulunur ve bunun gibi yalan argümanlarla keyfini çıkarır. Yani şu anda sorunlardan kaçmanın keyfini Kürt yoktur diyerek çıkarmaktadırlar.