Türkiye’nin Arap Baharı’ndan bu yana hızlı bir çöküş yaşayan dış politikası birçok açıdan ele alındı. AKP’nin Türk azınlıklara ilişkin dış politika tercihleri nedeniyle yaşanan büyük fiyasko. Facialar aslında, son dönemde hem Irak-Suriye’de hem Avrupa’da yaşanan diplomatik krizlerin de temelinde bu sorun yatıyor.
AKP’nin iktidara geldikten sonra Türk azınlıklara ilişkin dış politika tercihleri cumhuriyetin başından bu yana devam eden geleneklerden köklü bir kopuşa işaret ediyor. ‘Eski Türkiye’de hariciyemiz Irak’ta Türkmenlerin Bulgaristan’da Türk azınlığın vs. haklarının korunmasını önceler, gerisine pek karışmazdı. Bugün ise Davutoğlu’nun arzuladığı gibi bölgesindeki bütün sorunlara taraf. Ancak, bu ülkelerdeki Türk azınlıklar hiç olmadığı kadar sahipsiz ve zayıf. Uygur Türkleri, Irak Türkmenleri, Kırım Türkleri, Bulgaristan Türkleri, Yunanistan’da Batı Trakya Türkleri, Batı Avrupa’da yaşayan Türk göçmenler… İstisnasız bütün Türk azınlıklar bugün kendi ülkelerinde ya 5. kol suçlamasına maruz kalıyor, ya da Kırım’da ve Irak’ta olduğu gibi Türkiye’nin ‘değerli yalnızlığının bedelini ödüyor. AKP Hükümetinin, Türkiye dışında yaşayan Türkiye kökenliler açısından kendisine başlıca hedef ilan ettiği “güçlü lobi ve diaspora” hedefi 5 yıllık bir zaman dilimi içinde Türk göçmenlerin 50 yıllık birikimlerini yok etti.
Ankara’nın hedefi Cumhuriyet dönemi boyunca bu Türk azınlıklarla ‘garantörlük’ ya da ‘hamilik’ seviyesinde olan ilişkisini lobi gücüne çevirmekti. 2012’de Hükümetin çıkarlarını koruyacak, stratejik hedeflerini yerine getirecek bir Türk diasporası kurma amacıyla dünyanın birçok ülkesinden 500’den fazla STK temsilcisini Ankara’da buluşturdu. Davutoğlu’nun ‘hayal dünyasında ‘ Türkiye artık kamu diplomasisi konusunda bölgenin lideri olmalıydı. Yunus Emre Enstitüsüyle kültür diplomasisi, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı (YTB) kurumuyla diaspora diplomasisi, TİKA ile dış yardım ve insani diplomasi yürütülecekti. Yunus Emre AKP’li belediyelerin şairlerine yurtdışı gezi kapısı, YTB Avrupa’da iktidarın paravan derneklerine para kapısı, TİKA’da Ankara’nın yurtdışındaki paramiliter faaliyetlerini koordinasyon merkezine dönüştü. Bugün geldiğimiz noktada Türk azınlıklar hiç olmadığı kadar zayıf. Eskiden Türkiye’nin kendilerini başıboş bıraktığından yakınan yurtdışındaki Türkler ‘artık Türkiye bizi rahat bıraksa’ demeye başladı. Kıta kıta Türk azınlıkların durumunu özetleyelim.
BATI AVRUPA TÜRKLERİ
Bugün Almanya’da Türk imamlar casusluk suçlamasıyla gözaltına alınıyor. MİT’in kendi eliyle teslim ettiği suç delili nedeniyle Türkiye aleyhine soruşturma açılıyor. İsveç’te AKP’nin paravan derneklerinin çok büyük suç olan mülteci casusluğu yaptığı ortaya çıkıyor. Ankara’dan gelen bir emirle Avrupa’nın tüm başkentlerinde mitingler düzenleyen UETD’nin tüm yöneticileri istihbari takip altında. Belki güzel sözlerle ve iyi niyetlerle çıkılan yolda AKP’nin Batı Avrupa’da yaşayan 5 milyon Türk vatandaşına verdiği zararın bilançosunu tam çıkarmak mümkün değil. Almanya’dan Fransa’ya İsveç’ten Avusturya’ya kadar tüm AB hükümetlerinin resmi işbirliği yaptığı, başka teşkilatlara örnek gösterdiği DİTİB camileri bugün casusluk ağına dönüştü. Böyle giderse Avrupa’da da uzun bir geleceği kalmadı. Avrupa’da İyi bir eğitim alarak Türk toplumu içinden azıcık sıyrılmış gençleri 5 yıldızlı otellerde ayartarak, makam ve parayla kandırarak Ankara’nın sözcüsü konumuna düşürdü ve geleceklerini yaktı. Aşırı sağcıların bile çekindiği için kısık sesle dile getirerek söylediği “Müslümanlar çok çocuk yaparak Avrupa’yı ele geçirecek” gibi söylemleri bizzat Erdoğan’ın dile getirmesi Türklerin canını yakacak. Avrupa’da yaşayan Türkler bir bir Türkiye dostu siyasetçileri ve entelektüelleri kaybederken, bizzat aşırı sağcı ve popülist siyasetçilerin önüne yemek olarak servis ediliyor.
BULGARİSTAN TÜRKLERİ
Türkiye’deki Bulgaristan Türklerinin oy kullanma hakları kısıtlandı. DOST yüzde 2.8 oranıyla yüzde 4 barajının altında kaldı. HÖH zayıflayıp dördüncü parti olabildi. Bulgaristan Türkleri ‘5. Kol’ pozisyonuna düşürüldü. Türkiye’deki göçmen dernekleri biçare arada sıkıştı. Ankara’ya da Sofya’yı ‘azınlıklarına baskı uygulamakla’ itham etmek kaldı. 1989’daki asimilasyon ve zorunlu göçten sonra büyük mücadeleler vermiş Bulgaristan Türkleri, Haklar ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) ile ülkelerinin siyasetinde etkili konuma gelmiş, hatta koalisyon ortağı olarak iktidara dahi gelmişlerdi. Ancak HÖH 2012’de AKP’nin girişimiyle bölündü. Ankara’yla daha uyumlu ikinci bir Türk partisi iki seçimde de hem başarısız oldu, hem de HÖH’ün oylarını böldü. Son seçimde ise DOST ismiyle AKP’nin yörüngesinde yeni bir parti kuruldu ve Bulgaristan Türklerinin onlarca yılda ettiği bütün hakların kaybedilmesine yol açtı. Türk bakanların ve büyükelçinin açıktan oy istediği parti büyük tepki topladı. Bulgaristan Ankara’nın ülkenin iç siyasetine müdahalesinden sıkılarak Türkiye’de yaşayan Bulgar vatandaşlarının oy haklarını kısıtladı. Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığın imajı hiç olmadığı kadar bozuldu ve halk nezdinde 5. kol konumuna düştü. Bulgaristan büyükelçisini geri çekti. Bakan Müezzinoğlu’na ülkeye giriş yasağı koydu. Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkilerin can damarı olan Türkiye’deki Bulgar göçmenlerin dernekleri Bulgaristan devletiyle bütün bağlantılarını kaybetti.
Yunanistan’da Batı Trakya Türkleri, Makedonya ve Arnavutluk’taki Türk azınlıklar da AKP’nin Bulgaristan’daki benzer girişimleri nedeniyle büyük sorunlar yaşıyor.
TÜRKMENLER
‘Eski Türkiye’nin Irak politikası Kerkük, Musul, Telafer gibi şehirlerdeki Türkmen varlığının menfaatlerini koruma, siyasi oluşumlarını finanse etmekten öteye pek gitmezdi. AKP iktidara geldiği dönemde Türkiye’nin Ortadoğu politikasına burun kıvırmış, proaktif bir dış politikayla Türkiye’nin ‘tarihi mirası’na sahip çıkması gerektiği görüşleri sık dile getirilir olmuştu. AKP iktidarı döneminde Irak’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdaheleye varana kadar bir iç meselesinde söz sahibi olmaya çalıştı. Musul operasyonunda masada olmak için kendi milislerini eğitti. Ancak gelinen noktada Irak politikamız büyük bir enkaz. Daha da kötüsü, ‘monşer’ diye dalga geçilen hariciyenin kısmen başarılı olduğu Türkmen politikası da yerle bir oldu. Türkmenler bölge bir cehennem ateşinden geçerken yalnız bırakıldı, bizzat Ankara tarafından sünni-şii ayrıştırmasına maruz kaldı. 2005’te ABD ordusu Türkmen kenti Telafer’e girmek istediği zaman Ankara nota vermiş ve ABD geri çekilmişti. Bugün Telafer yerle bir olmuş, Musul İŞİD’in elinde ve Türkiye’nin kırmızı çizgisi olan Kerkük’te artık Kürtlerin öncülük ettiği anti-IŞİD koalisyonun bayrağı sallanıyor. Türkmenler ise Şii ve sünni kimliklerine göre bölünmüş halde. Şii Türkmenler İran destekli güçlere destek verirken, Sünni Türkmenlerden “cihatçı” örgütlere katılım önemli seviyede. Ortada ne Ankara’nın hamiliği kaldı, ne de Türkmen kimliği. Eskiden Türkmen şehirleri için ABD’ye rest çeken Ankara, bugün Kürt ordusunun Kerkük’te bayrağını asmasına yarım ağız ‘yadırgadık’ diyebiliyor.
UYGUR TÜRKLERİ
15 yıllık AKP iktidarının Uygur Türklerine ilişkin politikaları çelişkilerle dolu. 2009’da Uygur Türklerinin maruz kaldığı baskıları “soykırım” olarak niteleyen Erdoğan 6 yıl sonra Pekin ziyaretinde Doğu Türkistan’daki “terör eylemlerini” kınayan ilk yabancı lider oldu. ABD’de ve Avrupa’da rahatlıkla vize alabilen Uygur Türklerinin liderlerinden Rabia Kader 10 yıldır Türkiye’ye giriş yapamıyor. Ankara, Çin’in Şangay İşbirliği Örgütü’yle ilgili küçük bir jestinin ardından15 yıldır BM koruması altında Türkiye’de yaşayan Uygur Türklerinin önde gelen isimlerinden Abdulkadir Yapcan’ı Çin’e iade etti.