Akılsız ve ahlaksız bir kalabalığa karşı mülayimler uzlaşısı 

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Sokak röportajında AKP sonrası ne güzel özgürce doktor dövebildiklerini söyleyen kadın profilini karikatürize etmeyin. Toplumun bir kesiminin tomografisidir! İnsanoğlu gördüğü, gözlemlediği, yaşadığı, tanık olduğu olayları ve olguları rasyonel bir biçimde anlamlandırmaya çalışır. Bu nedenle Aristo insan için “düşünen hayvan” tanımını uygun bulur. Descartes da “cogito, ergo sum”, yani düşünüyorum, o halde varım, tespitiyle insan ve kognitif yeti arasında bağ kurar. İnsanın düşünebilmesi, yani bunun açılımı olarak rasyonel davranması, nomotetik sosyal bilimlere temel oluşturur. Eğer insanlar rasyonel olmasalardı, sosyal bilim disiplinleri de olmazdı. Çünkü rastlantısal ve gelişigüzel hareket eden insanların yaşadığı bir toplum veya toplulukta düzenli ve anlaşılır bir örüntü tespiti imkânsız olurdu. 

Yine aynı şekilde, davranışları herhangi bir normatif değere dayanmayan gruplar hakkında da öngörülerde bulunmak imkânsızdır. Normatif değerler, etik (ahlak) olgusuna temel oluşturur. Stabil ahlaki normlara sahip olmayan topluluklarda da ciddi çöküşler kaçınılmazdır. Elbette apış arasına indirgenen ataerkil sözde ahlaktan bahsetmediğim açık olsa gerektir. Gerçek ahlakın temelini, kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına yapmamak ilkesi oluşturur. Koca bir ahlaki normlar silsilesini, bu basit ama temel önermenin üzerine inşa edebilirsiniz. Tüm evrensel dinlerin de ahlak anlayışı bu ilkeye dayanıyor. Bu nedenle, asgari normlarda uzlaşmış insanların dindar, seküler veya ateist olmaları da bir şeyi değiştirmez. Önemli olan etik ölçütlerin pusulasını herkese doğru tutmak, doğru ve eşit uygulamaktır.

Kafanızı felsefeyle veya sosyal bilimlerin kurgulanış temelleriyle bulandırma niyetim gerçekten yoktu, bu yazıyı yazmak için masamın başına geçtiğimde, inanın. Fakat yukarıda değindiğim sosyolojik tomografi, sandığınızdan çok daha fazla ilintilidir, içinde bulunulan seçim süreciyle. Daha doğrusu Türkiye’nin raydan çıkması veya rotasını yitirmesi, salt yanlış bir takım politik kararlarla, satılmış siyasetçilerle, çapsızlıkla veya eğitimsizlikle ilgili değildir. Toplumda belli bir oranda temsil edilen çok ciddi bir rasyonalite sorunsalı, içinde bulunduğumuz Türkiye vakasının temel izahı olmak durumunda. Bu ciddi bir patoloji ve bunu ihmal eden hiçbir analizin ayakları yere basamaz. 

Erdoğan’ı tanrılarıyla eş görüyorlar ve kendilerini buna karşın ana kimlik bağlamında Müslüman olarak tanımlıyorlar. Seçimlere giren Erdoğan alternatifi siyasetçilerin Türkiye’de yaşanan bir takım sorunların karar alıcı sorumlusu zannediyorlar. Dünyadaki gelişmiş refah toplumlarının Türkiye’yi kıskandığına inanıyorlar. Avrupa’da süpermarketlerin raflarının boş olduğunu söylüyorlar. Karşılarına çıkan kim olursa olsun, söylediklerine değil, kim olduğuna göre değerlendirmede bulunuyorlar. Sürekli “hata” veren bilgisayar gibiler. Sanki programlarına bir bilgisayar virüsü girmiş ve tüm mantık silsilesini altüst ederek programı mahvetmiş. 

Rasyonel olmayan, yani düşünme yetisine sahip bulunmayan bir geniş grubun sayıca meşrulaştırdığı bir çoğunluk diktasının rehineleri durumunda olan normal insanlar, doğal olarak bir bıkkınlık ve moral bozukluğu yaşıyorlar. Bu kitlenin karşısına makul ve mantıklı argümanlarla çıktıkları halde neden ikna edici olamadıklarını görüp, hayıflanıyorlar. 

Ekonomik çöküntüye, dünya basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 165’inci olma durumuna, korkunç insan hakları karnesine, hapishanelerinin düşünce suçlularıyla dolu olma durumuna falan bakıp, ülkenin hak ettiği yerin bu olmadığını söyleyen insanların karşısında “cumhurbaşkanını soğana ve patatese kurban etmeyin” diyen bir mentaliteyle mücadele etmek olanaklı mıdır? 

Twitter’a düşen bir fotoğrafta Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal, bir teknede “kuzu çevirirken” görülüyor. Bunda şaşılacak bir şey yok diyebilirsiniz belki. Fakat çevirdikleri kuzu değil domuz. Normalde insanların yediklerine içtiklerine hiç karışmam. Bana ne? Ama karşınızda yıllardır insanların yaşam biçimlerine göre siyasi ayar veren bir zihniyet var. Bu zihniyet, insanları Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar, ya da dindarlar ve dinsizler şeklinde kutuplaştırmış. Bu kutuplaşmadan siyasi rant devşirmiş. Bu “en Müslüman” İslamcı çetenin domuz çevirme yapması, elbette geçiştirilecek bir mesele değil bu nedenle. İnsanların içtiklerine, yediklerine, aile yapılarına, değerlerine, etnik kökenlerine, kıyafetlerine ve bilimum başka özel tercihine saygı göstermeyenler, karşınıza domuz ızgara yaparken sırıtıyor. Bunun ortaya çıktığı günün birkaç gün öncesinde, dahi Bilal’in babası insanları dinsizler falan diye itham ediyordu. Şimdi bu yaşanan tezat da tıpkı “Bakara makara” diyen rüşvet zanlısı eski bakan Egemen Bağış’ın büyükelçilikle ödüllendirilmesi gibi sırıtacak. Geçtiğimiz günlerde Bekir Bozdağ seçim sonucunu “şampanya patlatarak kutlayacaklar” demişti, muhalifler için.  Bunların karşısında, domuz kızartan “çakma halife oğlu” dahi Bilal fotoğrafı var şimdi. Zannediyor musunuz ki AKP veya MHP seçmeni şimdi hipnozdan çıkacaklar? 

Düşünme yetisini kaybetmiş bir kitlenin Erdoğan’a oy verirkenki motifleri ne olabilir? Yani evet, nakit ödemelerle veya avantalarla kendilerine bağladıkları parazitlerin motiflerini anlamak kolay! Ya ezilen kitleler? Evine et girmeyen, çocuklarını iyi besleyemeyen, birikimsiz, eğitimsiz, işsiz, ya da boğaz tokluğuna çalışan geniş yoksul kesimlerin Erdoğan’ı seçmelerini nasıl okumalıyız? Erdoğan giderse devletin çökeceğini düşünen insanlara devletin zaten çökmüş olduğunu nasıl anlatmalı? 

Birine bir şeyi anlatabilmeniz için o kişide mantık yürütebilme kabiliyeti gerekir. Kişi eğitimsiz bile olsa, mantık yürütme kabiliyeti sayesinde noktaları birleştirebilir veya yapbozun eksik parçalarına karşın resmin ne olduğunu anlayabilir. Ancak görünen o ki, çok garabet bir durumla karşı karşıyayız. 

Rasyonel düşünme yetisinin yanında, ahlaki pusulanın şaşmış olması da benzer kalibredeki diğer bir arazdır. Doğru ve yanlışa dair tüm algıları şaşmış, partizanlaşmanın etkisiyle (varsa!) ahlaki ölçütlerini kendinden olmayana layık görmeyen, ötekileştirdiklerinin kolektif zulme uğratılmasından sadistçe zevk alan ve bu davranışlarından zerre kadar utanmayan kitle de, en az düşünemeyenler kadar ciddi bir soruna işaret ediyor. Bunlar garabeti görmelerine karşın garabet yokmuş gibi yapanlar. 

Akılsızlarla ahlaksızlar birleşmişler Erdoğan da Erdoğan diye tempo tutuyorlar.  

Türkiye bu iki grubun arasında kalmış durumdadır. 

Hem ahlaksız hem de akılsız olanlar, akıllı olup ahlaksız olanlar, ahlaklı olup akılsız olanlar karşısında, normal ve iyi insanların elleri kolları bağlıdır. Çoğunluk diktasını meşrulaştıran, bu çöp kitledir. Bu berbat denklemi sonlandırmanın tek yolu vardır, o da iyilerin konsensüsü! Maksimalist olmadan, temel ilkeler üzerinde uzlaşarak kötüye karşı birleşmek! Bunu yapan, görece daha az kötü bile olsa, aklın ve normatif ortak iyinin tercihi, önce en kötünün bitirilmesi olmalı. Daha az kötünün biraz daha iyi olduğu unutulmamalı. Akılsızlardan ve ahlaksızlardan kurtularak, iyiyi maksimize etmeye çalışmak, yegâne alternatif. İğneyle kuyu kazmak zaman alır. Kimse yapılacak olanın kolay olduğunu söylemiyor. Mülayimler uzlaşısı dışında bir alternatif bulunmuyor. 

Aynı gemideysen beraber kürek çekeceksin. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

8 YORUMLAR

  1. Biz de sizi bilimadami diye okuyoruz. Sosyal medyada ‘kuzu degil o domuz’ diye yayilinca atlamissiniz. Insaf yahu. Ortada yat var cevirme var bunlari herkes gibi gorduk ama muslumanlara aciktan domuz kizartma yedi demek de kusura bakmayin tam bir dezenformasyon. Domuz olduguna dair delilin nedir arkadas? Bir kavme ya da sahsa olan ofken hakikatten ayrilmana sebep oluyor kendine gel. Sizi daha da okumam. TR724 u de okumuyorum bundan boyle. Iyice zivanadan ciktiniz

  2. Bu sefer müslümanlara hak vereceğim. Sorun Devlet ile müslümanların arasındaki problem. Birbirleri ile bütünleşemiyorlar. Şehit oluyorlar, askerlik yapıyorlar ama Devlet ile güvenli, kalıcı, insana ve Devlete yakışır şekilde bağ kuramıyorlar. Adeta Devletsiz gibiler, bana göre. Bu bağın kopukluğu duygu ve düşünceye yansımaktadır. Ve müslüman bir Devlete sahip olma şuurunu hissedememektedir. Kişisel gelişimin bir tarafı hep yetim gibi yoksunluk içinde oluyor. Sağlıklı bir ilişkinin yokluğu aslında suistimali beraberinde getiriyor. Bu ilişkiden travmalar çıkıyor. Bunlar dıştan bakınca anlaşılmaz. Çoğu kişi yaşadığı bu travmanın bile farkında değildir. Hayatın böyle olduğunu sanıyor yani Devletsiz. Bu travmatik ilişkiden zamanla değerlerini yitirmiş sakat insanlar çıkıyor. Onların sakatlığı ile alay etmek onların hakkı değil. Bu insanların değerlerini yitirdiklerini yaşayarak görüyoruz.

    Muhatap ile sağlıklı ilişki kurulamaması ve çatışma ortamı olması insanları zamanla düşünmekten uzaklaştıracaktır. Çünkü Devlet ile sağlıklı ilişki kuramayıp çatışırsan terörist oluyorsun. Ebeveynlerini, Allahı sorgulayabilirsin ama onları sorgulayarak da çatışma içine giriyorsun. Sorgulamazsan rahat yaşıyorsun. O yüzden insanlar düşünmeyi bıraktılar ama değerlerini de yitirdiler. Hasta birisi ile sürekli muhatap olduğunu düşün, yada iş yerinde üstünün sürekli baskısına maruz kaldığını düşün. Artık gittikçe çocuksulaşırsın. Yani regrese olursun. Halbuki ilerlemek için düşünmek gerekir. Bence Bilim adamları bile Türkiyede düşünemez. Yani adamın işi düşünmek ama o mecburen aptalı oynayacak. Sadece bir soru bile ortamın buz kesmesine yeter. O yüzden Türkiyede bilim adamları değersiz gibi gözükür.

    Mesela biri geldi birini tokatladı. Oradaki hiç kimse sesini çıkarmaz. Ama orada bir yabancı olsa neden tokatladı? diye çok basit bir soruyu sorar. Ama oradakiler bı basit soru kadar beyin faaliyetlerini çalıştırmaz. Yani insanlar Devlet karşısında ezilmektedir. Tıpkı problemli baba, öğretmen karşısında gibi. Mesela ben Türkler neden bu kadar eziliyor diye düşünürken, Türkler bunu kabul etmiyor. Yani ezikliği kabul etmiyor aslında ret ediyor, yokmuş gibi davranıyor, hayatın böyle olduğunu düşünüyor.

    Peki bu pis kokuları nasıl anlıyoruz? O kadar yok saymışlar ki yok saymak Milli savunma mekanizması olmuş. “İşte biz kahramanız, düşmana karşı vatanımızı koruyoruz” cümleleriyle yarayı düşman üzerinden pansuman ediyorlar.

    İşte bu noktada herşey değersizleştirilir ki kendi değersizliklerini görmezden gelsinler. Herkes ya terörist, ya hain oluyor. İnsanları değersizleştirmek için yalan, iftira serbest. Haramlar sulandırılmış durumda. Doktorlar değersizleştirildi, istediğimiz zaman dövebiliyoruz diyor.

    Fakat dikkat ettim herşeyi değersizleştirdiler sırf kendilerini az da olsa değerli hissetmek için ama sanki mutlu değiller. Sanki birisi onları aldatıyor gibi. Devlet sizin, artık eski yaralar kapandı, bitti diyor. Ama bu süreç sadece değerli olan şeyleri yıktı, götürdü ama müslümanlara bir değer katmadı. Hatta harama bile değer vermedikleri, yalan ve iftiralara sahip çıktıklarını gösterdi. Yani sorunlarını düzeltmedi. Vazgeçen vazgeçti vazgeçmeyen de 20 yıl sonra hala ya bu sefer değer kazanırsam diye aynı kaynaktan beklentiye giriyor. Muhtemelen bu beklenti yani değerli olacağım beklentisi ile yaşamaya bile razılar gibi. Çünkü Kılıçdaroğlu ve arka planından onlara ufacık bir değer olmayacak. Adam bu şartlarda bile müslümanlığa sahiplenmiyor. Yani yalandan bile sahiplenmiyor. Helalleşmede nokta atışı cümleler kurarsın. Bu bütün sorunları tek cümlede helalleşti, bitirdi gitti.

    Tayyip bence Devlet ile müslümanlar arasında bir bağ kurmadı. Zaten sağlıklı bağ kurduracak kadar sağlıklı bir psikolojisi yok o adamın. İnsanlar sadece ona daha fazla güç verdi o kadar. O da Devleti şahsı adına kullandı. Yani yine bir çarpıklık yaşandı. Bu çarpıklıkları düşündüğünde konuşamıyorsun çünkü başın belaya giriyor. Hain, terörist, ajan oluyorsun. Türk düşmanı, müslüman düşmanı oluyorsun. O yüzden Türklerin düşünmeye imkanı yok. Yurt dışından rahat rahat düşünmüş bir Hocada Türkiyeye geldiğinde mecburen diğer Türkler gibi aptalı oynamak zorunda. Kısacası bize aptalı oynatıyorlar, konuşanı ya öldürüyorlar yada düşünmeyen ve değer yargılarını yitirmiş travmatik sürülere saldırtıyorlar. Ve bize gülüyor, eğleniyorlar.

  3. Bahsedilen fotoğrafı gördüm.
    Domuz olduğu kanaati oluşmadı bende.
    Olduğunu da sanmıyorum.
    Haram olduğundan değil.
    Bizim kültürün insanlarında domuz konusunda bir tiksinti var. Ondan yemez.
    Alkol de haramdır içer, hırsızlık mali da haramdır, hatta kul hakkına girdiği için daha kötüdür, yer.
    Domuz yememesinin sebebi dini hassasiyet değil, başka bir şeydir.
    Mehmet Efe bey, keşke o bilgiden kesin olarak kanaat getirerek yazsaydı bunu.
    Umarım öyledir.
    Değilse, böyle bir iddia diğer tezlerimize de zarar verir.

  4. Domuz oldugundan eminmisin? Evet Tereyagi bozulursa yenmez, yogurt bozulursa belli bir süre yenebilir. Bunlar bozulmus tereyag, biz ama yogurt olmak istemiyoruz. Biz kendi Medeniyetimiz diyoruz, tabiki ilim nerdeyse gider alirsin o ayri.
    Ahlak iki türlü diyebiliriz. Batida birinci Ahlak genel manada bozulmaya yüz tutmustur yüzde %70-80, ikinci Ahlak yönetiminde yardimiyla ve yaptirimlarla %70-80 düzgündür.
    Türkiyede bu oran yakalsik tam tersidir, birinci Ahlak belkide %50 dir.
    Bati Roma imparatorlugu gibi, eger tercih degistirmesse, cürümeye ve sonrasinda batmaya mahkumdur

    Biz iki Ahlaki da bütün olan kendi Medeniyetimizi istiyoruz.

    PS: Birinci ve ikinci Ahlak ile ne demek istedigimide Arif olan anla.

  5. Aman Allahim nelerle ugrasiyoruz. Bunda sizinde sucumuz var Sayin Efe. Erdogan in oğlu kuzu ceviriyormus, yok domuz seviniyormuş, yok kurt ceviriyormus. Biraz ciddi olun lütfen. Dünya nelerle ugrasiyor, sizler nelerle ugrasiyorsunuz. Sayin Efe sizde sosyal medyanın tuzağına düştünüz. Bilimsel olmayan tek yazınız bu. Maalesef burada öz eleştiri yapma olanaginiz yok. Bu konuya aciklik getirirseniz iyi olurdu. Okurlarınızda rahat ederdi. Hangi hayvan çevriliyor anlardık. Hayvan cevrilen degil onu çeviren aslında.

    Herkezi ciddi olmaya memleket ve dünya konularına dönmeye cagiriyorum.

  6. Mehmet Kortegin , Ismail, Namik, Karınca!!
    Bu kadar saf olmaniza ben sasiriyorum, bal gibi adamlar domuz kizartiyor, Kirgizistan ( teknenin sahibi kirgiz )da da oldukca cok tuketilir.
    Mehmet Efe nin bunu belirtmesi son derece “relavant” ayrıca.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin