YORUM | VEYSEL AYHAN
-Kendisini eleştirip
kusurlarından pişmanlık duyan nefse
yemin olsun ki –
(Kıyame, 2)
Otomatik bir ‘zeytinyağı refleksi’ var.
‘Yalnız ve güzel ülke’mizi, Akdeniz’i, Karadeniz’i; doğuyu batıyı, yurdum insanını bir güzel sarıp sarmalamış.
Hata yapan bir Allah’ın kulu yok.
Esnaf defosuz.
Memur dakik.
Doktor yanlıştan âri.
Mühendis müthiş.
Çiftçi çalışkan.
Politikacı dürüst.
Yargıç bağımsız.
Asker “en büyük asker”.
Gazeteci hür ve hakperest.
Herkes mükemmel, her iş muazzam….
Ama ülke tel tel dökülüyor.
İnsanı gelişmişlikte Costa Rica’nın altındayız.
HATASIZLIK ÇOK GÜZEL!
Hiç yanlış ve hata yapmıyorlar.
Her söze, her ithama, her hataya bir cevapları var.
Yaptıklarının mutlaka bir izahı, yapmadıklarının bir hikmeti oluyor.
Nedense bir tek ben göremiyorum.
Zeytinyağı bile bu kadar hızlı tepkimeye girmez suyla buluştuğunda.
Biraz afallar, dağılır, karışır nihayet kendini toparlar yukarı çıkar.
Ama zaman alır.
Onlar zeytinyağından hızlılar.
Daha siz bir şey demeden şappadanak cevabı yapıştırıyorlar.
Anında suları kulaçlayıp suyun üstüne kurulup hatasızlıkla ışıldıyorlar.
Gözleriniz kamaşıyor gördüğünüz mükemmellik karşısında.
– Günahlarını almayayım bazen sağa sola bakıp “kime yıkabilirim bunu.” diyerek geciktikleri de olmuyor değil.-
Siz gözünüzü oğuşturuyorsunuz, ‘yanlış mı gördüm’ diye ama yok!
Oysa yanlışlar hatalar, ihmaller gün gibi ortada.
Ne deseniz boş.
Her nasılsa mutlaka herkes üstüne düşeni yapmış oluyor.
Akdeniz fıtratı bu demek ki!
Zeytin ağaçlarının gölgesinde boy atmaktan olmalı.
BİZ FARKLI MIYIZ?
Biz farklı mıyız?
Maalesef değiliz.
Her işimizde, her şe’nimizde mükemmel olduğumuzu, en iyisini yaptığımızı düşündük hatta iddia ettik.
Bir bakıma -haşa- uluhiyet tasladık.
İçten içe çürürken defolarımızı tepikleyip zeytinyağı gibi suyun üstüne kurulduk.
“Biz, biz, biz”lerden “Bizce”lerden fil dişi kuleler inşa ettik.
Ettik de ettik!
Bari şimdi…
Hiç olmazsa şimdi.
SÖZÜM MECLİSTEN İÇERİ
Anlıyorum.
Çok öfkelisin.
Elinde kılıç cihattasın.
O, tiran; bu, diktatör, öbürü Yezit; şurdaki münafık, buradaki de müşrik.
Tamam bir şey demiyorum, dilediğini de!
Ama hiç olmazsa arada bir kendine de bak!
Bak hiç dönüp bakmadığımız için Allah aynayı kafamıza geçirdi.
Ne zaman görsem baba mirası gibi ‘Hz. Hüseyin’ koltuğundasın.
Kırık da olsa bir ayna parçası bul, kendine bak!
Yezit’i andıran gurur emareleri, diktatörlerden kopya ‘dediğim dedik’ efelenmeleri, münafıklık kırıntıları…
Var mı, yok mu diye siretini gözden geçir.
ALLAH AYNAYI KAFAMIZA GEÇİRDİ!
Bari şimdi…
Hiç olmazsa şimdi.
Yalvarırım ne olur bir kere de hata yap!
Tenezzül et, insanların arasına in!
İnsan ol!
“Evet arkadaş bu benim hatam” de!
“Ben dev bir dimağım ama bazen doğru düşünmediğim olabilir.” diye ağır bir ekzersiz yap.
“Her nasılsa bu şeye aklım yetmedi.” de.
Ayda yılda bir, başkalarının dediğinin de doğru olabileceğine ihtimal ver.
Mesela ben öngörü körüyüm.
Senin hayatın ne güzel, “Ben demiştim”lerle geçti.
Hep haklı çıktın!
Ama yetti !
Bir kere de otomatik olarak kendini savunma!
İddialı ve üst perdenden konuşmayı bırak.
“Ben hatasız büyük bir insanım ama bu defa yanıldım” de!
Başını ellerinin arasına al. Bu fevkalade zor varsayımı hayal et.
Gözlerini önüne indir.
Çok zor ama on beş saniye falan mağlup kal.
Dayan!
Haklısın epey güç. Çünkü hiç yapmadığın bir şey.
Kendini buna alıştırmak için tesbih çekerken otuz üç defa “Ben mağlubum, özür dilerim” de!
“Ben şu işe nefsimi karıştırdım”, “Evet bu işi yanlış yaptık” de, itiraf et!
“Doğru diyorlar bu, tamamen benim ihmalimden doğdu.” de, diyebil!
Bırak şark kurnazlıklarını, gösteriş siyasetini, süm’a tiratlarını; müflis bakkallığı, eski defterleri…
Siyaset hokkabazlıklarından vazgeç!
Gündüz külâhlı gece silâhlı gezme!
Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye takma!
Duru ve şeffaf ol!
Duru ve şeffaf olmadan duru ve şeffaf olamazsın.
Hele hiç öyle görünemezsin.
Korkma, bir şey kaybetmezsin.
Peygamberler zellelerini ikrarla bir şey kaybetmediler.
Sen-ben kimiz ki!
ÖZRÜ AZİZ TUTMAK…
Bak, Hz. Adem (as) “Ey bizim Rabbimiz, kendimize yazık ettik. Şayet Sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet buyurmazsan, en büyük kayba uğrayanlardan oluruz!” (Arâf, 23) dedi.
Hz. Yunus (as) ‘’Doğrusu ben (bu hareketimle) kendine zulmedenlerden oldum.’’ diye af dilendi. (Enbiya, 87)
Hz. Nuh (as) “Ya Rabbî, ben mağlubum, artık Sen bana yardım et! ” (Kamer,10) sözleriyle halini Allah’a arz etti.
YENİ DÜNYADA YENİ KIŞLAR YAŞANMASIN!
Allah, onların bu “pişmanlıklarını” “tevbelerini” ve “zelle ikrarlarını” tırnak içinde alıntılayarak Kur’an’da aktarıyor. Bu sözleri kendi kelamı içine alıp onların özürlerini takdis ediyor, şereflendiriyor.
Kendi kelamı içinde bu “özür”lere ebediyet bahşediyor.
Hataları itirafı, zaafların ikrarını yani tevbeyi tekrim ediyor.
Yol, usûl ve âdap öğretiyor.
Kur’an bunu sadece başka coğrafyalara, başka tarihlere demiyor.
Bize de diyor.
Akdeniz’in zeytinyağı tabiatlı çocuklarının “aynı delikten tekrar ısırılmaması” için, diyor.
Yeni dünyada yeni kışlar yaşanmasın, diye diyor.
Ve kış bahara dönsün diye, diyor.