Ana Sayfa Eğitim Ailede duygusal iletişim (1)

Ailede duygusal iletişim (1)

YORUM | CEMİL TOKPINAR 

Aile içi huzur ve mutlulukta duygusal iletişimin muhteşem bir etkisi vardır. Belki de çoğu kimsenin basit ve küçük görüp önemsemediği ayrıntılar eşsiz bir mutluluğun sırlarını taşıyabilir. Bir takdir, bir iltifat, duygu yüklü bir cep mesajı veya bir şiir, eşinizi memnun eden bir sürpriz, küçük bir jest, hayal bile etmediğiniz güzelliklere vesile olabilir.

Çoğu kimselerin ihmal ettiği duygusal iletişim, bedene canlılık veren bir ruh gibidir. Bazen karamsar ruh hâlini coşkuya dönüştürür, bazen bir hatayı affettirir. Neredeyse bedelsiz elde edeceğimiz bu kazançlar için yapacağımız şey, biraz duyarlı olmak, ayrıntılara dikkat etmek, fırsatları değerlendirmektir.

Evliliğimin ilk aylarında eşim ev eşyalarının yerini değiştirir ve benim fikrimi sorardı. İlk zamanlar ev eşyası ve onları düzenlemenin eşimin dünyasında ne denli önemli olduğunu fark edememiştim. Bu yüzden verdiğim cevaplar onun beklentisinden uzaktı.

Kafamda başka şeyler vardı çünkü. İş yerinde aşırı derecede meşguldük. Çoğu kez akşam yemeğine geç geliyordum; bazen iş ve toplantılar gecelerimizi bile dolduruyordu. Hazırladığım yazılar, diziler, yetiştirmek zorunda olduğum araştırmalar başka bir şey düşünemez hâle getirmişti. Bir de maddî sıkıntılar olunca sehpadan, vitrinden bana neydi?

Eşim birkaç ayda bir evde küçük değişiklikler yapıyor, hatta bazen ilk şekline çeviriyordu. Ama artık takdir ve iltifat etmeyi öğrenmiştim. Görüşümü sorduğunda verecek cevabım vardı:

— Ne kadar güzel olmuş, oda daha ferah bir görünüm kazanmış, diyordum. 

Doğru; işim çoktu, zihnim meşguldü. Ama evde bunları düşünmek yerine ailemin duygusal beklentilerine cevap versem daha iyi olmaz mıydı? İlgimi gösteren bir davranış, iki kelimelik bir takdirle ne kaybederdim?

Belki ev eşyaları biz erkekleri kadınlar kadar ilgilendirmez. Zira ev daha çok hanımların ülkesidir. Genellikle erkeklere göre zamanlarının çoğunu evde geçirirler. Ev eşyaları, onların yerleştirilmeleri, ara sıra yapılan değişiklikler onlar için çok önemlidir. Bize düşen de, gelişmelere seyirci olmak değil, katılmak ve takdir etmektir.

Belki bunlar küçük ayrıntılardı, ama insanın huzurunu etkileyen her şey önemli değil midir?

Samanyolu TV’de bir aile programına katılmıştım. Konumuz, ailede romantizm idi. Monoton giden, belki de bazen zevksizleşen hayatımızı bir anda cazip ve neşeli hâle getiren jestler, sürprizler, ilginçlikler ailemiz için gerekliydi. Hediyeleşen ve bunu bize tavsiye eden, hanımıyla koşu yarışı yapan bir Peygamberin (s.a.v.) ümmetiydik. Biz de eşlere, Güneşin doğuşuyla batışını birlikte izlemekten sahil kenarında dolaşmaya, mehtap altında sohbetten yağmurda ıslanmaya, hatta birlikte kartopu oynamaya kadar bir dizi tavsiyelerde bulunduk.

Derken bir hanımefendi telefonla canlı yayına katıldı. 35 yaşındaydı ve evleneli 20 yıl olmuştu. Dört çocuğu vardı. Kocasına romantik tekliflerde bulunduğunu, ancak hep olumsuz cevaplar aldığından yakındı.

— Meselâ bir gün kar yağıyordu, dedi. Eşime dışarıda el ele tutuşup kar altında yürüme teklifinde bulundum. “Yahu hanım, ben soğuktan donuyorum, sen kar altında yürüyelim diyorsun” diyerek karşı çıktı. Bir gün kendisine, akşam sofrasına mumları dizsem ne diyeceğini sordum. “Hayrola, elektrikler mi kesilecek, derim” cevabını verdi. Söyler misiniz, ben ne yapayım?

Biz de eşinin uygun gördüğü ölçüde sürprizlere ve jestlere devam etmesini, belki zamanla onun da bu konuda gelişip ortak bir noktada buluşabileceklerini anlattık. Evet, aşırıya kaçmamak şartıyla romantizm güzel ve gerekliydi; ancak bu yüzden aileyi huzursuz etmek de yanlıştı. Sonuçta dört çocukları ve huzurlu bir yuvaları vardı.

O gün işten çıkınca tatlı alıp eve geldim. Karşılama faslından sonra salona girmeye niyet ettim, ama eşim ve iki çocuğum önümü kesti:

— Şimdi girme, az sonra, dediler.

Acaba az sonra ne olacaktı? Mutlaka bir sürpriz vardı.

Birkaç dakika sonra giriş izni çıktı. Kapıdan içeri girerken oğlum müzikli kartpostaldan “Love Story”nin müziğini dinletiyordu. Salonun lambası kapatılmış, yemek masası mumlarla donatılmış, çiçeklerle süslenmişti. Teşekkür ederek masaya oturdum. Tam yemeğe başlayacaktım ki, hanım önceden yazdığı bir sayfalık sevgi ve duygu yüklü bir yazıyı okudu. Anlaşılan bizimkiler televizyon programından oldukça etkilenmişlerdi. Doğrusu, bu sürpriz benim de hoşuma gitmişti.

— Madem öyle, dedim, durun o zaman, önce bir dua edelim, sonra yemeğe başlayalım. Çünkü nimete şükretmeyi unutursak, Allah bizi unutmadığını bir musibet veya tatsızlıkla gösterebilir.

Gerçekten de, sevinçten uçarken şükrü unuttuğum zamanlar, bazı sorunlar çıkmış ve elimdeki nimet bana zehir olmuştu. Hemen dua edip, bizlere bu nimetleri ve şu mutluluğu veren Rabbimize hamd ettik.

Yemeğimizi afiyetle yiyip cemaatle namazımızı kıldık. O sürpriz yemeğin olumlu etkisi, günlerce devam etti. Demek küçük jestler bazen yeni mutluluklar getirebiliyor.

Psikolog bir arkadaşım anlatmıştı. Eşi de kendisi de çalışıyordu. Bir akşam eve birkaç saat erken gelmiş. Güzel yemekler pişirmiş. Masaya çiçekler koymuş, servis düzenini hazırlamış. Hanımı eve girdiğinde hiç beklemediği bir jestle karşılaşınca sevinçten çığlık atmış.

Eve yorgun gelirken “Acaba bu akşam ne pişirsem?” diye plânlar yapan bir kadının, hem bu zahmetten kurtulup hem de renkli bir sofrayla karşılaşmasının sevincini tahmin edebiliyor musunuz?

Tabiî duygusal iletişim bazen olumsuzlukları görmemeyi gerektirir. Bir arkadaşım anlatmıştı. Sabah basit bir tartışmadan sonra işe gitmiş. Az sonra eşinden sitem ve kahır dolu bir mesaj almış. Hak etmediği bu mesaja karşılık daha sitemkâr ve alıngan bir mesaj yazarken birden şöyle düşünmüş:

“Ben ne yapıyorum? Bu yaptığım yangına körükle gitmek değil mi? Pekâlâ geçici bir alınganlık bu. Eğer cevaplarsam kökleşir, iyi bir mesaj yazarsam düzelir.”

Ancak iyi bir mesaj yazma enerjisini de kendinde bulamamış. Olumsuz mesajdan vazgeçip hiç olmamış gibi davranmış. Akşam eve gittiğinde gülümseyen bir çehre, sevinçli bir hal ve iltifat dolu cümlelerle mutfağa girmiş. Buna şaşıran eşi:

— Sen attığım mesajı almamışsın herhalde, demiş.

O da hiç bilmiyormuş gibi:

— Hangi mesajı, diye sormuş. Yine bana o sevgi dolu enfes mesajlarından mı yollamıştın? Zararı yok. Şimdi ezberden söylersin.

Hanımı açıklamış:

— Senin sandığın gibi değildi mesajım, olumsuzdu.

— Şaka yapma, sen olumsuz mesaj yazamazsın.

— Yani gelmedi mi mesajım?

— Galiba.

Sevinçten gözleri gülmüş:

— İyi ki ulaşmamış, demiş.

Böylece huzurlarını bozacak bir fırtınayı kolayca atlatmışlar. Erkek:

— Beni öfkeden ve kalp kırmaktan koruyup sabır ve anlayışın yolunu gösteren Rabbime hamd olsun, diye dua etmiş.

Hiç aklımızdan çıkarmayalım: Olumsuzluk, olumsuzluk getirir. Arkasından öfke, tartışma, incitme, kalp kırma, bağırma derken mutluluk bahçesi viraneye döner. Şeytanın da istediği budur.

Oysa Rabbimizin ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bize tavsiyesi, af, sabır, sevgi ve hoşgörü değil midir?

7 YORUMLAR

  1. Gargamelin iftar davetinde şirin izdihamı
    Bunlarin hepsi güzel seyler de.. Yazdiklarinizi her cift kendine uyarlayamaz, uyarlasa senaryo daha kötü noktalara da ulasabilir. Bizim asil sorunumuz erkek-kadin rolünün birbirine fazla gecmis olmasi, bu durum en cok saygiyi vuruyor. Halbuki saygi evlilikte sevgiden de önce gelir. Maalesef ilahiyatcilarimizda bu konuya girecek cesaret de yok. Tam aksine sürekli erkekler borclu. Kahvehaneler yine erkeklerle dolu, adam huzuru orda ariyor. Biz de ilgisiz koca, ilgisiz baba ezberlerine devam ediyoruz. Bakalim daha nereye kadar. Erkeklerin nasil yetistirilmesi gerektigi bi hayli konusuldu, tartisildi, kizlarin nasil yetistirilmesi gerektigiyle alakali henüz dogru dürüst bir tartisma yok, arastirma yok. Sadece degisen duruma uyum göstermesi gereken erkekler var artik.
    • Kerim
      Haklısınız. Daha cesur ve adil ayrımları ev içinde yapmamız gerekiyor. Erkek rahatça hissiyatını dökmeli.
    • El insaf
      "Kızların nasıl yetiştirilmesi gerektiğiyle alakalı doğru dürüst bir tartısma, bir araştırma yok" mu???! El insaf!!
      • Gargamelin iftar davetinde şirin izdihamı
        Hanfendi, kizlarin nasil yetistirilmesi gerektigiyle ilgili tonla kitap bulabilirsiniz, bunlarin hepsi genel-gecer seylerdir, cocuk anasina-babasina nasil davranacagini, okula nasil baslayacagini, nasil sosyallesecegini ögrenir ama nasil kadin olacagini ögrenmez, es olarak gelecege hazirlanmaz, bi gün bir erkekle ayni evi paylasacagiyla ilgili olarak egitimli-duyarli bir anne-babaya sahip olmaz. Bu yüzden de 50-60 yasindaki sürekli kocasinin eline baktigi icin kizina iyilik yaptigini düsünen annelerimizin telkinleriyle büyür: Ayaklarinin üzerinde dur, kendini ezdirme. Ezdirmeden kastettigi, patron, ögretmen degildir, kocadir. Bunu herkes bilir, kiz da bilir. Bugün yemek yapmasini ögrenen, ilgi duyan erkek cocuk sayisi artiyor, buna mukabil makarna yapmasini bile bilmeyen kiz cocugu sayisi da giderek artiyor. Aptal Youtuberlerin yemek tarifleri de olmasa su bile kaynatamayacaklar. Sürekli ilgi beklentisi icinde büyüyorlar, cogunda merhamet duygusunu aramak bile bosuna. Bu kiz-erkek sorunu da degil, anne-baba sorunu. Evet bence de insaf!
        • El insaf
          "Hanfendi" diyerek kadin olduguma nasil hükmettiniz? Bir beyfendi sizin bu gorusunuze karsi cikamaz mi?
          • Gargamelin iftar davetinde şirin izdihamı
            cikabilir, ama anlama potansiyeli daha yüksektir. Kadinlarin anlama potansiyeli yok mu diyeceksiniz. Var tabii. Bunu sadece istemeleri gerekiyor. Bircok erkek yazdiklarimi yanlis da bulabilir ama el insaf diye tepki vermez. Erkekler sürekli bir taraf, karsi cephe olarak algilanmaktan zaten rahatsiz oluyorlar, böyle bir tepki vermezler.
  2. Okuyucu
    Aile saadetinde erkek ve kadının duygusal anlamda büyük yeri var elbette karşılıklı yapılmalı. Öğreneceğimiz ve alışkanlık haline getireceğimiz çok şey var. Yazıdan her iki tarafta ders çıkarmalı. Rabbim kaleminize kuvvet versin hocam, bu birinci yazınızın ikinci üçüncü yazısını heyecanla bekliyorum.