AİHM’nin Hidayet Karaca kararı iyi mi kötü mü?

YORUM |  Av. NURULLAH ALBAYRAK

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2014 yılından bu yana tutuklu bulunan ve 2015 yılında AİHM’ye başvuran gazeteci Hidayet Karaca hakkındaki kararını dün açıkladı. İfade özgürlüğü ve ilk tutuklama anında makul gerekçe eksikliği iddialarıyla ilgili ihlal olmadığına; sulh ceza hakimliklerinin tutuklama kararlarının usulsüzlüğü, bağımsız ve tarafsız mahkeme konusunda yeterince güvencenin olmaması ve tutukluluk süresinin uzun olması iddialarıyla ilgili de ihlal olduğuna karar verdi. 

Hukukçular tarafından karar kapsamında yapılan farklı değerlendirmeler söz konusu. Bazı hukukçular kararın adalet ve insan hakları için verilen mücadeleye katkıda bulunduğu gerekçesiyle olumlu olduğunu, özellikle mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda ki ihlalin önemli olduğunu söylerken diğer bazı hukukçular da ‘kararın hükümetin tüm savunma tezlerinin AİHM tarafından kabulü anlamına geldiği’ değerlendirmesi yaparak hukuki mücadeleye hiçbir fayda sağlamayan göstermelik birkaç ihlalden ibaret kötü bir karar olduğunu söylüyor. 

Yapılan bu farklı değerlendirmelerin uzun zamandır değişik vesilelerle dile getirildiği dikkate alınarak Hidayet Karaca kararı perspektifinde kararın olumlu yönlerinin öne çıkartılması gerektiği anlayışına sahip olanlardan birisi olarak AİHM konusunda stratejik çıkarımlar nasıl olmalıdır sorusunu cevaplamak istiyorum. 

Durumun karmaşık ve çok yönlü doğası göz önüne alındığında, yaşanan mağduriyetlerin sona ermesi, hakların geri alınabilmesi ve hiç kimsenin bir daha mağduriyet yaşamaması için AİHM başta olmak üzere uluslararası hukuk mücadelesinde en rasyonel yaklaşımın belirlenmesi için dikkatli bir değerlendirme yapılması gerçeğini esas alarak;

  1. İlk olarak; hukuki mücadele kapsamında, AİHM’nin mevcut duruşuna rağmen, insan hakları ihlallerini ele almak ve adalet aramak için bir araç olarak AİHM başvuruları da dahil olmak üzere yasal süreçler kullanılmaya devam edilmelidir. Bu hareket tarzı, mağdurların hukukun üstünlüğüne bağlılığını ve haklarını savunmak için yasal mekanizmaları kullanmanın önemine olan inançlarını göstermektedir. AİHM’yi yok sayan bir yaklaşım, bir yandan mağdurların mücadeleyi hukuki alanda tutma niyetinin zayıflığını akıllara getirecek, diğer yandan da hukuki mücadele alanını AKP iktidarının savlarının daha rahat karşılık bulduğu bir zemine çevirme riski taşıyacaktır.
  2. İkinci olarak; AİHM’nin kararlarını ve uygulamasını eleştirenler AİHM üzerindeki siyasi baskıları öne sürerek, başvuru yapılmasını savunanların kendilerini gerçek durumdan uzaklaştırdıklarını iddia etmektedir. Aslında bu yaklaşım, gerçek durumu tam olarak okuyamamanın veya bir diğer ifade ile gerçeklik iddiası ile gerçeklikten uzaklaşmanın bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Adalet arayan mağdurlar için AİHM’nin mevcut birkaç uygulanabilir seçenekten biri olmaya devam ettiğini kabul etmek gerekir. Siyasi kısıtlamaları kabul etmekle birlikte, insan hakları ihlallerini vurgulamak ve mağdurlar için hak aramak amacıyla AİHM’den yararlanmaya devam etmek çok önemlidir. Başvuruların sınırlandırılması sadece adalete erişimin daha da kısıtlanmasına ve Türkiye’nin siyasi etkisinin güçlenmesine hizmet edecektir. Asıl yaklaşım başvuruları azaltmak değil, AİHM’yi siyasi etkiden kurtarmak olmalıdır. Mağdurlar ve avukatları, başvuru sayısını artırarak ve daha etkili argümanlar geliştirerek mahkeme üzerindeki etkiye meydan okuyabilirler. Güçlü bir dava grubu oluşturmak ve ikna edici kanıtlar sunmak; siyasi müdahalenin boyutunu ortaya koymaya, bağımsız ve tarafsız bir AİHM için savunuculuk yapmaya yardımcı olacaktır.
  3. Üçüncü olarak, mağdurları AİHM’ye başvurmaktan değişik gerekçelerle caydırmanın iktidarın stratejisiyle uyumlu olduğunu da akılda tutmak gerekir. İktidarın niyetinin farkında olmak çok önemli olmakla birlikte, AİHM başvurularından kaçınmak sadece adalet arayışını engellemeye hizmet edecektir. Mağdurlar başvuru yapmaya devam ederek ve siyasi baskılar konusunda farkındalık yaratarak iktidarın stratejisine meydan okuyabilir ve hukuk sistemini manipüle etme girişimlerini ifşa edebilirler. AİHM sürecine dahil olmak, insan hakları ihlallerinin devam ettiğini ve uluslararası hukuk kapsamında gerekli müdahalenin yapılması ihtiyacınının görülmesini sağlayacaktır.
  4. Dördüncü olarak, istenmeyen ve olumsuz olarak kabul edilen kararların hukuk mücadelesinin reel politiğinin bir parçası olduğunu bilmek de önemlidir. Olumsuz kararlar karşısında alternatif stratejiler ve projeler geliştirmenin elzem olduğu unutulmamalıdır. Hukuki mücadelenin karmaşık ve zaman alıcı olabileceği ve kararların her zaman beklentilerle uyumlu olmayabileceği doğrudur. Ancak bu gerçeği kabul etmek yılgınlığa ya da mücadelenin zayıflamasına yol açmamalıdır. Aksine bu durum, değişen koşullara uyum sağlayabilecek esnek stratejiler ve uygulanabilir projeler geliştirilmesini gerektirir. Hukuk mücadelesinin esnekliği, siyasi baskı sonucu istenmeyen kararlar karşısında uygulanabilir projeler ve alternatif yöntemler geliştirebilme becerisiyle ölçülür. Stratejiyi derinleştirmek yerine mücadeleyi sekteye uğratacak söylemler geliştirmek, hukuki mücadeleye fayda değil zarar getirecektir. 
  5. AİHM tarafından verilen kararlarla ilgili istatistiki bilgilere bakıldığında da hukuki mücadelede bir kazanım elde edildiği söylenebilir. Cemaat bağlantılı dosyalarla ilgili olarak bugüne kadar toplam 1.303 karar verildi. Bu kararlardan 1.017’si ihlal, 146’sı kabul edilemez, 130’u kayıttan düşme ve 10’u da kısmen kabul edilemez şeklinde. Halen karar aşamasında tutukluluktan kaynaklı 4.115 dosya bulunuyor. Diğer ihlal kararlarına bakıldığında 4.115 başvuruyla ilgili de ihlal kararı verileceği söylenebilir. Mahkumiyet kararları sonrası yapılan başvuruyla ilgili olarak da Yalçınkaya dosyasında karar verilmesi bekleniyor. Verilecek bu karar da diğer başvurular açısından emsal oluşturacaktır. Yaklaşık 20.000 bireysel başvuru AİHM’nin önünde. AİHM’nin insan haklarına olan katkısına inanarak ya da inanmak isteyerek yapılan bu başvuruları yok saymak yerine en iyi sonucu almak için neler yapmalıyız çabasının ortaya konulması mücadeleye katkı sağlayacaktır. 
  6. Sonuç olarak, mağdurlar ve savunucuları, AİHM’yi adalet arayışında bir platform olarak kullanmaya devam ederek, etkili argümanlar geliştirerek, siyasi müdahaleleri ifşa ederek ve alternatif stratejiler geliştirerek insan hakları ve hesap verebilirlik arayışında güçlü bir konum elde etmeye devam etmelidir. Ayrıca karmaşıklıkları ve zorlukları kabul etmekle birlikte, AİHM’nin insan hakkı ihlali mağdurları için bir umut kaynağı olmasını sağlayacak her türlü çabayı göstererek adalete olan bağlılığımızı da sürdürmeliyiz.

Hepimizin derdi hukuksuzlukların son bulmasıdır. Bunun için çaba sarf eden, yol gösteren, fikir veren, destek olan, en iyiyi bulmak için eleştiren, ses veren, sesini yükselten herkesin çabası takdire şayandır…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Dünya gerçekten Tayyip ve Devletinden ibaret değil. Dünyaya dertler açıklanmalı. En azından pisliğe onları da bulaştırmalı. Dünyada tıpkı müslümanlar gibi bir sınav vermelerini görmek açıdan uygundur. Bütün dünya kötü ise o zaman süreç dünyanın maskesini de indirecektir. Yani Cemaat bırakın Türkiyelileri, dünyalıların da maskesini indirme fonksiyonu görüyor🤣

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin