AİHM’den KHK’lı yargı mensuplarıyla ilgili bir ihlal kararı daha; ‘tanık’ ifadeleri somut delile dayanmalı

İLKER DOĞAN | HABER İNCELEME  

Türk yargısının hukuksuz kararları uluslararası mahkemelerde ‘mahkum’ olmaya devam ediyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türk yargısı için bir ‘ihlal’ kararı daha verdi. AİHM, usuli güvencelere aykırı şekilde ve makul bir şüphe olmadan 82 hakim-savcının daha ‘özgürlük ve güvenlik hakkının’ ihlaline hükmetti. Türkiye’yi her bir başvurucuya 5 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti. Bu kararla birlikte, haklarında ihlal kararı verilen yargı mensubu sayısı 959 yükseldi.

Kararda ByLock’un da tutuklama için ‘makul bir şüphe olmadığı’ özellikle vurgulandı. ‘Tanık’ ifadeleriyle ilgili de önemli değerlendirmelerin yer aldığı kararda, “ Mahkeme (…) dava dosyalarında, söz konusu tarihte ilgili başvurunlar aleyhinde, makul bir şüpheye yol açabilecek somut ve açık olgulara atıfta bulunan hiç bir ifadenin bulunmadığını gözlemlemektedir.” denildi.

İnsan hakları hukukçusu Dr. Gökhan Güneş’e göre bu kararı önemli kılan da ‘tanık’ ifadeleriyle ilgili bu değerlendirme. Güneş, “Bu kararı önemli kılan tanık beyanlarının delil değeri. Bunu ilk defa yaptı AİHM ve herkesi ilgilendiren bir husus bu.” diyor.

AİHM, geçtiğimiz ayki kararında da 15 Temmuz sonrası Kanun Hükmünde Kararname ile görevden uzaklaştırılan 427 hakim ve savcının özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiğine hükmetmişti.

AYRI AYRI YAPILAN BAŞURULAR BİRLEŞTİRİLİYOR

İnsan hakları hukukçusu Dr. Gökhan Güneş’in paylaştığı son kararda AİHM’nin ayrı ayrı yapılan başvuruları ‘birleştirmesi’ dikkat çekti. Kararın girişinde, ‘Mevcut başvurular esas olarak, başvuranların 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından, Türk makamları tarafından ‘Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması’ olarak tanımlanan bir örgüte üye oldukları şüphesiyle gözaltına alınmalarına ve tutuklanmalarına ilişkindir.” deniliyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 16 Temmuz 2016 tarihinde yargıda FETÖ/PDY üyesi olduğundan şüphelenilen kişiler hakkında ceza soruşturması başlattığı hatırlatılıyor. Başvuranların da bu kapsamda çeşitli tarihlerde tutuklandığı belirtiliyor.

“Tutuklama kararlarında açık bir ifade yer almamakla birlikte, dosyalardaki bilgi ve belgelerden bazı başvurucuların tutukluluk hallerinden önce hakimlik ve savcılık görevlerinden uzaklaştırıldıkları veya yetkilerinin kaldırıldığı anlaşılmaktadır.” denilen kararda, başvuranların tutuklama kararına karşı ileri sürdükleri itirazların, bir suç işlediğine dair makul şüphe bulunmadığına yönelik beyanların Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildiği kaydediliyor.

AİHM DOSYALARI BİRLEŞTİRİYOR

“Mahkeme, başvuruların benzer konularını dikkate alarak, bunların tek bir kararda birlikte incelenmesini uygun bulmaktadır. Başvuranlar, tutuklu yargılanmayı gerektiren bir suç işlediklerine dair makul bir şüpheye yol açan özel bir delil bulunmadığından şikayetçi olmuşlardır.” denilen kararda, sulh ceza mahkemelerinin tutuklama kararlarının ‘makul şüphe oluşturan fiili’ açıklamadığı aktarılıyor. Başvurucunun ‘tutuklanmayı gerektirecek fiili neden işlediğine dair’ de ilk derece mahkemelerinin bir açıklama yapmadığına dikkat çekiliyor.

BYLOCK DAHİL HİÇ BİR TUTUKLAMA GEREKÇESİ ‘MAKUL’ DEĞİL

Tutuklama kararlarının ‘muğlak ve genel ifadeler’ olduğu, başvuranların tutukluluğunun dayandığı varsayılan şüphenin ‘makullüğünü’ haklı çıkarmak için yeterli delil olmadığı aktarılıyor. AİHM kararında, “Tutuklama kararlarının, başvuranların adli görevden uzaklaştırılmalarını veya ByLock mesajlaşma sistemini kullandıkları iddiasını dikkate almış olabileceği ölçüde mahkeme, bu gerekçelerden hiçbirinin ‘makul’ teşkil edecek nitelikte olmadığına halihazırda karar verdiğini kaydeder. Mahkeme ayrıca, bazı başvuranlarla ilgili olarak, Hükümet’in söz konusu tedbirleri gerekçelendiren tanık ifadelerinin varlığına atıfta bulunduğunu not eder. Bununla birlikte, dava dosyalarında, söz konusu tarihte ilgili başvuranlar aleyhinde makul bir şüpheye yol açabilecek somut ve belirli olgulara atıfta bulunan hiçbir ifade bulunmadığını gözlemlemektedir.” deniliyor.

15 TEMMUZ’DAN HEMEN SONRA AÇIĞA ALINMALARINA DİKKAT ÇEKİLİYOR

AİHM, ‘makul şüphe’ üzerinde özellikle durduğu kararında, hükümetin de bu konuda yeterli ve tutuklamayı haklı çıkaracak tatmin edici belge, delil sunamadığı aktarılıyor. Ardından, “Mahkeme şu sonuca varmıştır: tutukluluğu gerekçelendiren bir şüphenin ‘makullüğüne’ ilişkin 5 § 1 (c) maddesinin gerekliliklerinin yerine getirilmediği, (…) ayrıca, başvuranların darbe girişiminden kısa bir süre sonra tutuklanmış olmalarının, hiç şüphesiz tamamen değerlendirilmesi gereken bağlamsal bir faktör olduğunu düşünmektedir. Sözleşme’nin 5. maddesinin mevcut davada yorumlanması ve uygulanması dikkate alındığında, söz konusu tedbirin kesinlikle durumun zaruretleri tarafından gerekli kılındığı söylenemez. Bu nedenle, Sözleşme’nin 5 § 1 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır.” ifadeleri kullanılıyor.

Ardından oybirliğiyle ‘ihlal kararı’ verilerek Türkiye her bir başvurucuya yasal faiziyle birlikte 5 bin Euro ödemeye mahkum ediliyor.

İnsan hakları hukukçusu Dr. Gökhan Güneş, kararı sosyal medya hesabından değerlendirdi. Güneş’in paylaşımları şöyle:

  • Bu yüz karası kararların mimarı hiç şüphesiz, aynı ihlal iddialarını görmezden gelen @AYMBASKANLIGI ‘dır. Bu kararlar, sıradan ihlal kararları olmayıp “15 Temmuz yargıç-savcılarının” sistematik, yaygın ve örgütlü şekilde işledikleri insanlığa karşı suçların en büyük delilidir.
  • Zira sistematik,örgütlü şekilde ve tek bir merkezden verilen talimatla yapılmasa Edirne’den Kars’a bu kadar hakim-savcının tutuklanması nasıl mümkün olabilirdi? AİHM’de bunun farkında olacak ki, ayrı ayrı yapılan başvuruları talep olmamasına rağmen birleştirmiştir.
  • 959 yargı mensubunun haksız yere tutuklandığının tespiti bir ülke için utanç vesikası olsa da, bu kararlar henüz başlangıçtır ve binlerce kişinin daha haksız yere tutuklanıp haksız yere cezalandırıldıkları uluslararası mercilerce tüm Dünyaya duyurulacaktır!
  • Yine, 17 Ekim’de Avrupa merkezli 4 yargıç birliğinin, bundan önceki toplu ihlal kararlarına atıfla yaptığı açıklamada yer verdiği hususlar tam da Türkiye’deki durumun özeti ve yukarıda söylediklerimizin teyiti niteliğindedir.
  • Zira açıklamada;”Yargıçlar görevlerinden alınıp tutuklanırken ve yürütmenin güdümünde var olma eşiğine getirilirken, herhangi bir vatandaş davasının tarafsız ve bağımsız bir yargıç tarafından görülmesini nasıl bekleyebilir ve umut edebilir?” denilmiştir. Evet, durum tam da budur!

AİHM’DEN TANIK BEYANLARIYLA İLGİLİ ÇOK ÖNEMLİ İFADELER!

  • AİHM, bugün açıkladığı Güngör ve Diğerleri kararında Bylock yanında “tanık ifadelerinin” delil değeriyle ilgili çok önemli ifadelere yer vermiştir ve bu ifadeler, binlerce kişi içinde geçerli olacak niteliktedir.
  • AİHM,daha önce Turan kararının 21. paragrafında “başvurucuların yakalanması ve tutuklanması” başlığı altında sulh ceza hakimliklerinin kararlarını hangi delillere dayandırdıklarını görseldeki ifadelerle anlatmış ve bu delillerden birinin de tanık beyanları olduğunu belirtmişti.
  • Ancak, özellikle tanık beyanının içeriğinin tutuklama için yeterli delil olup olmayacağı konusunda bir değerlendirme yapmamıştı. Fakat, Güngör kararının 8. paragrafın da AiHM, başvurucuların görevden alınmaları ve Bylock kullanma iddiasının tutuklanmalarına yetecek makul şüphe oluşturan deliller olmadığını kaydettikten sonra, tanık beyanını ayrı bir cümlede ele alarak görseldeki değerlendirmede bulunmuştur.

  • Bugün açıklanan kararın 8. paragrafında AİHM kısaca şunları söylemiştir;
  • Delil olarak gösterilen hususların neyi içerdiği ve başvurucuların neden söz konusu suçu işlediklerine dair makul bir şüphe oluşturdukları fiilen belirtmeden, sadece CMK’nın 100. maddesine atıfta tutuklama kararları verilmiştir.
  • Başvurucuların tutuklanmalarına gerekçe yapılan görevden uzaklaştırılmaları veya ByLock mesajlaşma sistemini kullandıkları iddialarının hiçbirisi başvuruculara atfedilen suçla ilgili ‘‘makul şüphe” teşkil edecek nitelikte değildir.
  • Başvuruculardan bazılarıyla ilgili tutuklanma gerekçeleri arasında tanık ifadelerine atıf yapılsa da; başvurucuların dava dosyalarında, suç işlediklerine dair aleyhlerine makul şüphe oluşturacak somut ve spesifik olgulara işaret eden hiçbir tanık ifadesi yer almamaktadır.
  • Hakim ve savcılar aleyhine verilen ifadelerde yer alan hususlar ile tutuklanan binlerce kişi aleyhine olan tanık beyanları arasında bir fark yoktur ve bu ifadelerin hiç birinde somut suça karşılık gelen bir husus bulunmamaktadır.
  • Tanık beyanlarının tutuklama için “makul bir şüphe” dahi oluşturmayacağının kabulü karşısında, bu ifadelere dayanılarak mahkumiyet kararı verilebilmesi de mümkün değildir.
  • AİHM’in, Bylock’tan sonra Hükümetin yan delil olarak ileri sürdüğü tanık beyanlarıyla ilgili kararında yer verdiği bu hususlar çok önemlidir ve benzer durumda olan herkesi yakından ilgilendirmektedir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin