YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL
Seçimlere sayılı günler kala, kendileri ve servetlerinde “beka sorunu” görenler agresifliği daha da artıyor. PKK ile ilintilendirilen ve “şeytanlaştırılan” HDP linci üzerinden giden bir seçim kampanyası yürütülüyor. Bu stratejiye öylesine abandılar ki bütün hamleler HDP karşıtlığı üzerinden gidiyor.
Önce korsan bir el ilanı piyasaya sürüldü; HDP ve Millet İttifakı’ndaki partilerin birlikte olduğu, ortak hareket ettikleri algısı oluşturulmaya çalışıldı. En son olarak da Saadet, CHP ve İYİ Parti listelerinde yer alan 340 kişinin PKK kökenli olduğu işleniyor… Özellikle de önceki dönem HDP adayı iken şimdilerde Saadet listesinden meclis üyeliğine aday olmuş birisinin ismi üzerinde duruyorlar ısrarla…
Burada en rahatsız edici taraf, devletin, istihbarat eliyle muhalefetin bütün adaylarını fişletmiş olması ve seçime az bir zaman kala içinden seçtikleri bu 340 ismi seçim meydanı arenasına atmasıdır!
Seçimde kimlerin kazanacağını tam bilmesek de şimdilerde kazanması halinde kimlerin haklarının elinden alınacağını biliyoruz. Nereden biliyoruz? Hükümetin İçişleri Bakanı SS ilan ettiği için: “PKK ile irtibatı bulunan belediye meclis üyesi adayları seçilmeleri halinde açığa alınacak.”
Yani ya kaybedip yollarına devam edecekler, ya da kazanıp hapsi boylayacaklar. İşini yapmaya çalışan binlerce insanın başına gelenler gibi… Hani 32 KHK ile “terörle iltisaklı” gibi ne idüğü belirsiz bir iddia ihraç edilen, ölüme terk edilen yüz binler gibi.
HEP AYNI İTİBAR SUİKASTILIĞI
Şu bahsettiğimiz fişlemeler, liçler vs ne kadar tanıdık değil mi? Şu son 3-4 yıldır Fetö sakızı üzerinden iyi iş yapmıştı bu. Bu şekilde binlerce yargı mensubu, on binlerce sivil insan, toplamda yarım milyondan fazla insan böyle fişlemelerle kamuoyu nezdinde linç edilmiş, infaz edilmişlerdi. Şu an infaz sırası kendilerine gelen muhalefet partileri ise yaşanan bu cadı avı ve düşük yoğunluklu soykırıma seyirci kalmayı, hatta yer yer alkış tutmayı tercih etmişlerdi.
Gündemin bu baş döndüren yoğunluğu arasında AİHM’deki (European Court of Human Rights) çok önemli ve öncelik verilmiş bir başvuru gözden kaçtı: HSK Başkan Vekili Mehmet Yılmaz’ın 13.08.2016’da ‘Darbe sonrası silahlı terör örgütü üyesi oldukları hususu kesin kanıtlanan yargı mensupları hızla görevden uzaklaştırıldı‘ tweeti ile bağlantılı olarak…
Mehmet Yılmaz bu açıklaması ile ihraç edilen her hakim ve savcı açısından masumiyet karinesini açıkça ihlal etmiş, siyasilerin bile ‘İş yargıya intikal etti, sonucu bekleyeceğiz’ dedikleri yerde, HSK Başkan Vekili bir hakim olarak sonucu beklememiş, yargıya güvenmemişti.
Birleşmiş Milletler’den sonra AİHM de Mehmet Yilmaz’ın açıklamaları konusunda savunma istemişti. BM İşkenceyi Önleme Komitesi de kısa bir süre önce Mehmet Yılmaz’ın “itirafçılığı teşvik etmek için yalan söylemiştim” anlamına gelen açıklamaları konusunda Türkiye’den izahat istemişti.
Ceza Hukuku’nun en önemli ilkelerinden olan “masumiyet karinesi” yine şu son 3-4 yıldır neredeyse hemen hiç hatırlanmıyor, dolayısıyla da en çok ihlal edilen ilkelerin başında geliyor. İşte AİHM’in de Türkiye’yi sıkıştırıp savunmasını istediği meseledeki gerekçe de bu: “masumiyet karinesinin ihlali.”
DARBEDE YARGININ DARBE SESLERİ!
Ortada böyle binlerce yıllık ilkeler, kurallar olmasına, sayısız mahkeme içtihatları olmasına rağmen günümüz Erdoğan Türkiyesinde bu kuralların hiç birisi uygulanmıyor. Bu ihlallerde de işin başını- yargının başı sayılan- HSK çekmektedir. İnsanlara savunma hakkı bile verilmeden fişlemeler üzerinden ihraçlar yapılmış, masumiyet karinesi ile hüküm vermeye kalkan hakimlere de dünya dar edilmiştir.
Bunu anlamak için AİHM’in Türkiye’ye sorduğu HSK başkan vekili Mehmet Yılmaz’ın sosyal medya açıklamalarına bakmak yeterli…
O dönemde Adalet Bakanlığı’nın, HSK’da görevli ve yetkili kimselerin sosyal medya paylaşımlarına bakarsanız mesele daha da netleşir. (Gazeteci Ahmet Dönmez’in devam etmekte olan yazı dizilerinde konu ile ilgili bir hayli detaylar var, burada tekrar etmek istemiyorum şimdi.)
HSK Başkanvekili Yılmaz’ın, “2018 yargı yılının sonuna doğru Fetö’nün hem terör örgütüyle ilgili davaları hem de darbe teşebbüsüyle ilgili davalarının büyük bir bölümü bitmiş olacak ve Türkiye’nin gündeminden kalkmış olacak.” sözleri de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bu dosyalara toptancı anlayışla bakan başkan Yılmaz; içeriği ne olursa olsun, hangi aşamada olursa olsun hepsine karar verilmesini doğrudan istemiş ve de bu şekilde baskı da yapmıştır.
Zaten bahsettiği gibi kısa bir süre içinde çok sayıda dosyada karar verildi ve sanıklara genellikle yüksek hapis cezaları verildi. Nitekim HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz A Haber’in 21-11-2016 tarihli “Kararları delillere göre değil Fetö liderinin emirlerine göre vermişler” tweetini RT yapmıştı. Henüz hakim ve savcılar hakkında neredeyse iddianameler dahi hazırlanmadığı dönemde…
Ayrıca 13-8-2016’da kendisi de şöyle bir twit atmıştı: “11/Hain darbe teşebbüsü sonrası, silahlı terör örgütü üyesi oldukları hususu kesin kanıtlanan yargı mensupları hızla görevden uzaklaştırıldı.”
Binanaleyh, “masumiyet hakkı” baştan beri ihlal edilmiş durumda;
Soruşturma yok, savunma hakkı yok, mahkeme kararı yok… Hem açığa alınan hakimleri lekeliyor, hem de görevdeki hakimlere bakacakları dosyalarda bu kişileri suçlu bulmalarını telkin ediyor.
Avrasyacı ekibin onlarca yıldır yaptıkları fişlemeler üzerinden giden bir bitirme hareketi var neticede. Ülkenin yargısı böyle böyle bitirildi işte. Şimdilerde de muhalefet partileri “iltisak” iddiaları ile fişlemeler üzerinden bitirilmeye çalışılıyor. Hatta seçimi kazansalar bile haklarının iptal edileceği, o siyasilerin hapsi boylayacağı açıkça ilan ediliyor.
Bu ortamda hala birileri kalkıp saf saf soruyor: “Yok mu bu hukuksuzluklara dur diyecek, soruşturma başlatacak hakim- savcı? Nerede adil yargı, nerede cesur hakim, savcılar…?”
Nerede (yüzüstü) bıraktıysanız oradalar!
Bari şimdi el uzatın, düştükleri yerden kaldırın da size de bir faydaları olsun.