AHMET KURUCAN | YORUM
Geçen yazımda “ahretlik” “ahret kardeşliği” kavramlarına açıklama getiren Enes Ergene’nin notlarından aktarmada bulunmuştum. Yahya er-Razi’nin bir sözüne atıfta bulunuyordu orada. “Ne kötü dosttur o dost ki, ona ‘bana dua et’ deme ihtiyacı hissedersin! Ve yine ne kötü dosttur o dost ki, sürçtüğünde ondan özür dileme ihtiyacı hissedersin!”
Bana göre de çok önemli bu tespitin ilk yarısının tahlilini bitirmiş sıra ikincisine gelmişti. Devam ediyorum…
“Evet, diyor ki Yahya er-Razi, “Ne kötü dosttur o dost ki, sürçtüğünde ondan özür dileme ihtiyacı hissedersin!”
Oysa özür dileme ahlaki bir erdemdir, fazilettir bizim kültürümüzde. Amerika’da daha da yaygın bu anlayış. En küçük ters bir hareket özür dilemeye neden olur. Bu hem kibarlığın hem de insana verilen değerin ifadesidir aslında. Mesela siz bir mağazadan çıkarken bir başkası içeriye giriyor ve kapıda karşılaşıyorsunuz. Sizden önce içeri girdim, kapıyı açıp ‘önce siz buyrun demedim’ diye hemen özür diliyorlar. Hatta özürün bu noktaya gelmesi bize fazla bile gelebilir; ama dediğim gibi erdemli bir davranış, insana verilen değerin bir ifadesidir bu. Maalesef bu tür erdemli davranışları İslam dünyasında göremezsiniz.
Yalnız Yahya er-Razi’nin bu ifadesini başka bir zaviyeden de anlamak mümkün. Diyor ya da demek istiyor ki er-Razi, “Allah için yapılan dostluklarda özür ihtiyacı bir kusurdur. İnsan kendisinden özür diler mi hiç? Halbuki yakın dost insana kalbi kadar yakındır. Şöyle de izah edebiliriz; çiğ bir davranışınızda dahi olsa özür dileme ihtiyacı duymadığınız dosta ancak kalbinizi, gönlünüzü açar ve sırdaş olursunuz. Çünkü o gerçek dosttur.”
Bu demek değildir ki yukarıda örneğini verdiğim türden meselelerde toplum içinde karşılaştığınız insanlardan özür dilemeyelim! Hayır, onu demiyorum, Amerika’da yapılanlar toplum ahlakı açısından, sosyal ilişki ahlakı açısından doğru, önemli ve büyük bir erdemdir. Fakat Allah dostluğunun kriterleri başkadır.
Geçen haftaki yazımın sonunda söylediğim şeyi bir kez daha söyleyeyim, şimdi elimize telefon rehberini alıp tüm dostlarımızı gözden geçirelim. Kaç tane böyle dostumuz var? Gelin, “Allah için biz birbirimizi seviyoruz!” türünden beylik lafları bir kenara bırakarak dostum dediklerimizle dostluk ilişkilerimizi bir kez daha bu kriterlere göre gözden geçirelim. Evet, dostluk dünya hayatı ile sınırlı olmamalı. Ahirete kadar uzamalı ve devam etmeli. Zaten “ahretlik” tabiri de bunu ifade ediyor.
Yeri mi bilmiyorum ama geçenlerde ‘Hatırdan Satıra’ kitabımın üçüncü cildini yazarken eski notlarımda Hocaefendi’nin bizlere yıllar önce anlattığı bir fıkra ile karşılaştım.
İki arkadaş ormanda gezmeye çıkmışlar. Yolda karşılarına iri bir ayı çıkmış. O iki kişiden biri hemen ağacın üzerine tırmanmış ve kendini kurtarmış. Diğeri ayı ile karşı karşıya kalmış. Ama o biliyormuş ki ayı onurlu bir hayvandır ve kendi öldürmediğini yemez. Onun için yere yatmış ve ölü taklidi yapmış. Ayı yerde yatan bu kişinin etrafında dolaşmış, sağını solunu koklamış ve ayrılıp gitmiş. Ayı gittikten sonra ağaçtan inen arkadaşı ona sormuş; “Ayı ne yaptı öyle sana? Sağını, solunu kokladı ve çekti gitti.”
Diğeri de cevabı yaptıştırmış: “Kulağıma şunu söyledi: Tehlike anında seni yalnız bırakan kişilerle dostluk yapma!”
Ahirete kadar dünyada ve ahirete göçünce de orada dost olacak, dost kalacak dostlara selam olsun!
Allah, tehlike aninda seni yalnız bırakanlara irşad ve tebliğ yapmayın diye bı ayet de göndermiş mi hocam? Bizi bir aydinlatsaniz?
Sonra yıllarca kardeşlik propogandasi yapan, peygamberin borç alsa bile insanlara iyilik yapmaya çalıştığını anlatan imamların bu zor süreçte insanları aglamayana meme yok diye karşılaşmalarına dair bı ayet de varsa onu da yazarsanız seviniriz.
Kalb çok kırgın…
Hocam siz fıkhı iyi biliyorsunuz.. Ben bir müslüman olarak, bir insanın “Deccal” olduğunu bilmek/ inanmak zorunda mıyım? Bunu dinen hadis ile kesin bilebiliriz miyiz? Size itimat ettiğim için sordum..
Bir arkadaş (1.25.58) şöyle dedide;
https://youtu.be/bHlKyh4bcDk?feature=shared