15 Temmuz Darbe girişimine ilişkin Ahmet Nesin Artı Gerçek’te bir yazı kaleme aldı. Yazısında darbenin kimin sorumululuğunda olduğuna dikkat çeken Nesin, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın görevini yapmadığını bu yüzden insanların öldüğünü söyledi.
Ahmet Nesin’in yazısı şu şekilde:
“NİYE” diye sormak istiyorum hep, 15 Temmuz 2016 gündüzünden başlayarak 16 Temmuz 2016 öğlenine kadar yaşananları ve buna neden olan kişilerin tavırları dolayısıyla, herkese “NİYE” diye sormak istiyorum. Ciddi bir yanıt verirler mi, hiç sanmıyorum, çünkü bu sorular ifadelerde ve duruşmalarda sorulmuyor.
Mesela neyi sormak istiyorum bu kişilere, hepsine ortak bir sorum var: “Bu darbe girişimini kimin başlattığına inanıyorsunuz, böyle bişeyin başlaması için kimler zorladı ve önayak oldu?” Bu sorumun içinde Ergenekoncular, NATO’cular, Gülenciler, Erdoğancılar, Ulusalcı Kemalistler, SADAT’çılar, haybeden terfi etmek isteyenler var. Herkesin birbirini suçlayacağından adım gibi eminim ama buluşacakları ortak nokta cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olacaktır. Bundan emin olmamın tek bir nedeni var, Erdoğan bir darbe girişimi olması için herşeyi çok istedi ve zorladı.
Bunu neden yaptı sorusunun yanıtı çok basit, tek başına iktidar olmak isteyen birisi bunu seçimle yapamayacağını bilir, işte o zaman seçim dışında herşeyi zorlar. Bu arada tek başına iktidardan hükümeti kastetmediğimi anlamışsınızdır, yoksa seçimle iktidar olunabilinir ama “HEPSİ BEN” dediğinizde iş zorlaşır, hatta olanaksızlaşır ve Erdoğan gibi başka partilere karşı dik duruyormuş gibi yapıp yalvarır noktasına kadar gelirsiniz. Daha önce de yazmıştım, AKP yada Erdoğan MHP’ye en fazla 20 vekil verir ama Bahçeli “40’tan aşağı desteklemem” dediğinde yapacağı bişey yok. Tamam, MHP meclise giremez ama Erdoğan da avucunu yalar.
Neyse, gelelim darbe girişimi gecesine, 7-8 değişik rütbe ve sınıftan ihraç edilmiş komutanla konuştum, hepsinin ortak bir noktası var, o da genelkurmay başkanının, anlayamadıkları bir nedenle haber alır almaz orduya hakim olamadığı üzerine. Genelkurmay başkanı dediğimizde herkes böyle durumlarda tek yetkili sanıyor ama durum hiç de öyle değil. Genelkurmay başkanı hem başbakana, hem de cumhurbaşkanına bağlı, yani bu durumda ilk haber vermesi gereken 2 kişi var. Daha önce yazmıştım, MİT’te başbakana bağlı (Şimdi cumhurbaşkanına) ama o da darbeyi yapan askere gidiyor.
Hem MİT’in, hem de genelkurmay başkanının böyle davranmasının tek bir nedeni olabilir, o da ikisinin de darbeyi Erdoğan’ın yaptığını düşünmeleri. Başbakan da her koldan ona bağlı olduğundan, ikisi bir araya gelip darbeyi çözmeye yada sonlandırmaya çalışıyor.
İkinci bir olasılık var, o da hem Hulusi Akar, hem de Hakan Fidan gizliden tartışma ortamı yaratıp kimin yanında yer alacakları konusunda zemin arıyorlar. Esasında bunun en güzel örneğini MHP genel başkanı Devlet Bahçeli veriyor. Herkes sırasıyla her türlü darbeye karşı olduğunu açıklarken, Bahçeli “Ben halkımın yanındayım” diyerek, halk darbeye olumlu bakar ve başarılı olursa, onlarla beraber olacağını açıklıyor.
Üçüncü olasılık, bence genelkurmay başkanı Hulusi Akar Fethullah Gülen ekibinin darbe yapabileceğine inanmıyor. Girişimde bulunsa bile başaramayacağını biliyor. Bunun da 2 gerekçesi olabilir, birincisi bürokratlarla hükümeti ve devleti ele geçiren bir tarikat darbe girişiminde bulunarak bunu heba etmez. Burada bişey çok önemli, tamam Erdoğan bu kişileri yavaş yavaş tasfiye etmeye başlamıştı ama hem bilmedikleri vardı, hem de nedensiz bu kadar insanı memuriyetten almak çok inandırıcı olmazdı. İkincisi de, Hulusi Akar, Gülen ekibinin askeriyede darbe yapacak kadar bir gücü olmadığını biliyordu.
Dördüncü olasılık, Akar görüş olarak dindarla dinci arasında birisi olsa bile, Erdoğan’ın tek adam olma düşüncesine karşıydı. Bu tartışmaların içine 2 konu daha sokmalıyız ki bence bilhassa askeri açıdan çok önemli, o da Erdoğan’ın Kürt illerine yaptığı zulüm ve Suriye’ye savaş açılıp açılmayacağı. Bu konuda da konuştum komutanlarla, bilhassa neden Suriye savaşına karşı çıktıklarını rapor olarak vermişler ve bu raporlar Akar’ın önünde. Bu raporlarla ilgili kısa da olsa bilgim var ama açıklamayacağım, bir ajanlığım kalmıştı, o da biraz uzak dursun.
Bütün bu yazdıklarımdan sonra yine başa gelmek istiyorum, “NİYE”… “NİYE” genelkurmay başkanı MİT’ten darbe girişimi haberini alır almaz, silahlı kuvvetlerin bütün ama bütün birimlerine bir emir gönderip, en ufak bir motorlu aracın bile çalıştırılmayacağını söylemedi.
Bunu yapsaydı çok şey değişir miydi, evet çok şey değişirdi… Birincisi bu emre karşın motorlu araçları çalıştırmak isteyenler açığa çıkardı. O zaman darbecilerle, karşı çıkanlar iyot gibi açığa çıkardı. Neden böyle olurdu, çünkü en üst seviyeden gelen bir emir olurdu ve kimse kimseye “Acaba hangi gruptan” diye kuşkuyla bakmazdı. Bu durumda darbe yapmak isteyenler kendi birimlerinde gözaltına alınır ve olay kısa sürede çözülürdü. Çatışma çıkar mıydı, çıkardı, ölen yada yaralanan olur muydu, olurdu ama Boğaz Köprüsü olayı yaşanmaz, olaydan haberi olmayan asker yada askeri öğrenciler boğazlanmazdı.
Hulusi Akar ifadesinde “Darbeyi önlemek için elimden geleni yaptım” diyor, bence hayır, ihraç edilen komutanların söylediği gibi bu emir verilmeyince herşey çığırından çıkıyor. Hulusi Akar tek tümceyle verilmesi gereken emri vermiş olsaydı kimi darbe heveslileri bile geri çekilirdi.
Hulusi Akar bişey daha yapmadı, o da deniz ve hava kuvvetleri komutanlarıyla temasa geçmedi. Erdoğan 15 Temmuz dendi mi konuşuyor da konuşuyor, soruyor da soruyor ama bişeyi bitürlü açıklamıyor. Hiçbir kuvvet komutanına “Böyle bir gecede birbirinizi niye aramadınız, beni niye aramadınız, başbakanı niye aramadınız” demiyor ya da diyemiyor. Bunca yetkili komutanın, cumhurbaşkanının ve başbakanın birbirini aramaması işi Kılıçdaroğlu’nun dediği noktaya getiriyor, “Kontrollü darbe” Ve daha da ilginç olan, bu birbirini aramayhan komutanların kara ve jandarma hariç 1 yıl daha görevlerine devam etmeleri, hatta Hulusi Akar’ın hâlâ görevde olması.
Son bir noktayı söylemeden geçemeyeceğim, çünkü bu benim içimi çok acıtıyor. 15 Temmuz gecesi ölenlerin sayısı 250 olarak söyleniyor. Oysa bu gerçekçi değil, darbe yaptığı söylenen erler ve askeri öğrencilerden ölenler bu sayının içinde değiller. Bu açıkça kana susamışlıktır, sonuçta bu kişilerden çoğunun darbeyle bağlantısı yok ama öldükleri bile kabul görmüyor. Bu gerçekten üzücü bir durum.
Bir sonraki yazıda bazı konuşma metinlerini vereceğim, havacılar ne gibi konuşmalar yapmış ve neler yasaklanırken, neler serbest bırakılmış.