Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 4. duruşmasına katıldığı Sinan Ateş davasında gelinen noktayla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Bugünkü duruşmada Sinan Ateş’in eşi ve ablasının ifadelerine dikkat çeken Ahmet Davutoğlu, sanıkların verdiği gerçeklerle aleni olarak örtüşmeyen ifadeleri ise eleştirdi. Davutoğlu, “Bu dava alçakça yapılan bir cinayetin şahsi hukuk davası değildir. Bu dava Türkiye’de gerçekten bağımsız yargının olup olmadığının da ortaya çıkaracağı bir kamu davasıdır. Her şeyden önce bu tiyatroya bir son vermek lazım. Söz konusu olan husumet dolayısıyla bir insan hayatını kaybetmesi değil; Türkiye’de hukukun var olup var olmadığı meselesidir. Bu cinayeti sıradan bir husumet davasına indirgemek hukukla ve Türk insanın aklıyla alay etmektir. Ortada örgütlü bir cinayet var ve örgütlü cinayetin eğer bugün hesabı sorulmazsa yarın devlet içine sızmış olan çetelerin başka ne tür cinayetlere sebebiyet verecekler öne alınamaz. Ayşe Ateş hanımefendinin ifadesinde zikrettiği iki üst düzey MHP yetkilisi mutlaka bu davada bir şekilde gelip ifade vermelidirler.” dedi.
Ahmet Davutoğlu’nun açıklamasının ilgili kısımları şöyle:
- Bugün Sinan Ateş için davasını takip etmek üzere mahkemede bulunuyoruz. Aslında bu dava alçakça yapılan bir cinayetin şahsi hukuk davası değildir. Bu dava Türkiye’de gerçekten bağımsız yargının olup olmadığının da ortaya çıkaracağı bir kamu davasıdır. Bir akademisyen gün ortasında Ankara’da yani Başkent’te alçakça bir saldırıyla hayatını kaybetti. O günden bugüne 18 ay geçti. Aile büyük acılar yaşadı, biz bu acıları hissettik.
- Türk kamuoyu bu acıları derinden yaşadığı için büyük bir kamuoyu baskısı oluştu. Bu mesele asla bir şahsın öldürülmesiyle ilgili adli bir soruşturma değildir, adli bir mahkeme
değildir. En başından itibaren Gelecek Partisi olarak yakından takip ettik. Bu
davanın doğrudan takipçisi olmaya devam edeceğiz; hem siyasi anlamda hem de
hukuki anlamda. - Mesele nedir? Mesele gerçekten 3 gündür devam eden tiyatronun ortaya koyduğu gibi bir alacak verecek davasında yaşanan şahsi bir husumet midir yoksa devletin içine çeteler
olarak sızmış olan ve hem yargıyı hem emniyet teşkilatını hem istihbarat teşkilatımızı zan altında bırakan bir yapılanma mıdır? - Düşünün bir dava ki 39 sanığı vardı 17 sanığı ayrıldı, başka bir dosyaya aktarıldı.
Niçin bu yapıldı? 22 sanık da bugün burada yargılanıyor. Nasıl bir şahsi husumet ki 39 kişiyi birden bir sürecin içine soktu ve nasıl bir şahsi husumet, bir alacak verecek davası ki iki kişinin bilemediğiniz üç kişinin arasında olması gereken bir meselede 22 kişi
yargılanıyor. - Her şeyden önce bu tiyatroya bir son vermek lazım. Söz konusu olan husumet dolayısıyla bir insan hayatını kaybetmesi değil; Türkiye’de hukukun var olup var olmadığı meselesidir. Bugün çok değerli eşi sayın Ayşe Ateş’in açıklamasında da vurguladığı gibi açık bir şekilde Milliyetçi Hareket Partili bazı yöneticilere atıfta bulunmuştur. Hiçbir insan en yakını olan eşinden daha fazla bilgiye sahip değildir.
- Bugün kardeşin ifadesini de dinledik. O kadar çok tehdit almışken bunu sıradan bir husumet davasına indirgemek hukukla ve Türk insanın aklıyla alay etmektir. Ortada örgütlü bir cinayet var ve örgütlü cinayetin eğer bugün hesabı sorulmazsa yarın devlet içine sızmış olan çetelerin başka ne tür cinayetlere sebebiyet verecekler öne alınamaz.
- 90’lı yıllarda faili meçhul çok cinayet gördük. Maalesef onların hesabı görülemediği için Türkiye’de kimse kendini hukuk garantisi altında görmedi. Bu mesele bilinçli, örgütlü
yapılan bir saldırı sonunda bir akademisyenin hayatını kaybetmesi meselesidir. Bugünkü
ifadeler çok dikkatle incelenmeli. Özellikle de Ayşe Ateş hanımefendinin ifadesinde zikrettiği iki üst düzey MHP yetkilisi mutlaka bu davada bir şekilde gelip ifade vermelidirler. - Eğer bir camianın içine böylesine yapılar nüfuz etmişse o camia kendisini arındırmakla mesuldür. Çünkü bahsi geçen kişi herhangi bir kişi değil; o camianın en önemli isimlerinden biridir. Aksi takdirde bu işin önüne alınamaz.
