YORUM | Av. MEHMET TAHSİN
2015 yılında, iktidarın yasadışı işlerini soruşturduğu için gözaltın alınan ve kendisi tutuklayan hakimler karşısında savunma yapan bir savcının, “bunca katil, hırsız dışarıda serbest dolaşırken bizim dışarıda olmamız abes olurdu!..” sözlerini unutamam.
Ahmet Altan’ın üçüncü defa hapse girmesine gerekçe gösterilen “Kağıttan Flüt” yazısını okurken de aynı şeyleri hissettim.
“Ben hapisten çıktım ama binlerce masum insan hapiste kaldı. O demir parmaklıklar ve kalın duvarlar cangılından çıktığımda ardımda çaresiz insanlar bıraktım.
Bir gece yarısı hapishaneden çıktığımda bana ne hissettiğimi sordular, özgürlüğüne yıllar sonra kavuşan birinin sevindiğini duymak istiyorlardı, biraz üzgün olduğumu söyledim.”
Bu yazı şimdiden tarihe geçti. Ahmet Altan duruşuyla tarihe geçtiği gibi, onu bunca yıldır içeride tutanlar, 8 günlük aradan sonra, yasaları çiğneyip suç işlemeyi göze alarak tekrar tutuklayanlar da birer utanç abidesi olarak tarihe geçecekler.
Ahmet Altan’ın tekrar tutuklanması üzerine, uzun yıllar boyunca kritik ceza soruşturmalarında görev yapmış bir hukukçuya ulaştım. Bu kararın mevcut yasalarda zorlama ile dahi olsa bir yolunun olup olmadığını sordum. Asla, dedi ve şunları ilave etti:
Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanmanın temel unsurlarından biri ve hukuk devleti ile hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir. Gerekçe, yargılamanın konusu iddia ve savunmayı, vakıa, delil ve talepleri değerlendirerek hangi yasal nedenlere dayandığını ortaya koyan hukuki bir metindir ve her kararda bulunması yasal zorunluluktur.
Öte yandan, CMK 223/1: “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.”
Dolayısıyla yargılamayı sona erdiren her karar hükümdür ve hüküm ile birlikte ilk derece mahkemesi artık dosyadan elini çeker. Bu aşamadan sonra dosya hakkında işlem yapacak yargı mercileri İstinaf mahkemeleri veya Yargıtay ilgili dairesidir.
TCK 267 maddesinde “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.” şeklinde yer alan düzenleme ile itiraz edilebilecek kararlar belirtilmiştir.
Bu yasal düzenlemeden de anlaşılacağı üzere mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir. Mahkemeler tarafından verilen ara kararlar ile birlikte verilen tutuklama ve tahliye kararları yasada belirtilen mahkeme kararlarındandır. Oysa ki hüküm bir ara karar olmayıp yargılamayı sonlandıran bir yargısal karadır. Bu aşamada artık hiçbir ilk derece mahkemesi bu karar içeriği ile ilgili değerlendirme yapamaz. Bir başka deyişle hüküm CMK 267 kapsamında itiraza tabi bir karar değildir. Dolayısıyla hükümle birlikte verilen tahliye kararına da itiraz edilemeyeceği gibi bu hususta karar verilemez. Bu kararlar yok hükmündedir.
Ahmet Altan yaklaşık 3 yıl 2 ay haksız bir şekilde tutuklu olarak yargılandıktan sonra Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında mahkemece adli kontrol tedbiriyle tahliye edildi. Mahkeme tahliye kararına rağmen Türk hukuk tarihinde görülmemiş bir şekilde terör örgütüne yardım suçundan, terör örgütü yöneticilerine verilen miktarda (10 yıl 6 ay) cezaya hükmetti.
Mahkemenin bu haksız ve hukuksuz kararı tartışılırken, bu kez yukarıda izah ettiğimiz üzere yetki gaspı yapan bir üst mahkeme Ahmet Altan hakkında yakalama kararı verdi. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi kendisini istinaf mahkemesi veya yargılamayı bitirdikten sonraki her karar hükümdür, ara karar değildir. Bu nedenle 27. Ağır Ceza mahkemesi İstinaf Mahkemesinin yetkisini gasp ederek kararı denetlemiştir.
Kararı veren asıl mahkeme bile kendi kararını değiştiremez çünkü dosyadan el çekmiştir. Başka bir Ağır Ceza Mahkemesi de o kararı değiştiremez. CMK da bunun aksini ortaya koyacak ya da yorumla dahi bu sonucu ortaya çıkaracak hiçbir hüküm yoktur.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi kendisini Yargıtay yerine koyarak bu kararı verdi. Öğrendiğimiz kadarıyla yakalama kararını veren mahkemenin başkanı bu mahkemeye 1 gün önce atanmış. Dosyayı 3 yılda dahi anlayamayan asıl mahkemenin verdiği kararı dosyayı 1 günde okuyup çözerek anlamış bir yargıç! Espri olsun diye ‘çok zeki’ diyeceğim ama
Evet, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı bir yargıçtan daha çok bir tetikçi gibi davrandı. Bu hukuksuz kararı kendi başına verdiğini düşünmek de saflık olur. Altan’ın cezaevinden çıktıktan sonra sergilediği tutum birilerini fena rahatsız etmiş olmalı ki önce mahkeme başkanını değiştirip, yerine söz dinleyecek bir yargıç atayıp, en temel insan haklarını, hukuku yasayı, anayasayı çiğneyerek bu kararı verdirdiler.
Ahmet Altan, cesur, kişilikli, değerlerinden ödün vermeyen, zalim bir dikta karşısında direnen bir kahraman olarak tarihe geçti. Eminim çok yakın zamanda yine özgürlüğüne kavuşacak. Bu kararı verenler ise işledikleri bu suçun hesabının sorulmaması için planlar yapacak. Hukukun geri döndüğü o gün geldiğinde, kendisine yol gösterenler ortadan kaybolacak, yanında bir tane dostu olmayacak.