YORUM | SEYİD NURFETHİ ERKAL
“Fakat (ona daha fazla tahammül edemeyerek) deveyi boğazladılar. Salih, derhal ikaz etti: Zevk u safa sürdüğünüz) şu yurdunuzda sadece üç gün daha oturun bakalım; (ardından ne olacak, hep beraber göreceğiz)! Bu, yalan çıkması mümkün olmayan bir tehdittir!” (Hud, 65)
Cenab-ı Hak, Sadık’ul vad’ul emin’dir yani vaadinden dönmesi muhaldir. Eğer bir nebisiyle vaadde bulunursa mutlaka gerçekleşir. Ancak vaidinden, ceza ile tehdidinden dönmesi mümkündür. Hz. Yunus’un kavmi Ninova’ya muamelesi istisna da olsa buna örnektir.
“Allah’tan azap hükmü çıktığı zaman iman edip de imanı kendilerine fayda veren tek bir memleket halkı olsun bulunsaydı! (Böyle bir şey asla vâki olmadı.) Sadece Yunus’un halkı müstesna ki, onlar iman edince, biz de üzerlerinden dünya hayatında rüsvaylık azabını kaldırıp, bir süre daha dünyada kalmalarına müsaade buyurduk.” (Yunus, 98)
Hz. Yunus (a.s.) yaratılışından kaynaklı vazife şuurunun gereği, mukaddes hırsının tesiriyle kavmine hak için kızmış; rabbani emri beklemeden, ilahi işareti mutlak kabul ederek, kavminin helakini kendilerine haber vermiştir.
Bir rivayete göre Cenâb-ı Allah, Hz. Yunus’a (a.s.): “Onlara beddua etme. 40 gün 40 gece onları davet et. Son bir fırsat tanı. Eğer iman etmezlerse o zaman onlar helakı hak ederler.” demiş. 37. günde Hz. Yunus (a.s.) kavmine: “Üç günlük süreniz kaldı. Üç gün içinde renkleriniz değişecek. Renkleriniz değişince azap geldi demektir.”demiştir.
Bunun üzerine Hz. Yunus davete direnen kavmini terk edip gitmiş ve bir gemiye binmiştir. Kavmi ise Yunus aralarından ayrılınca yüzlerinin değiştiğini görüp, azabın geldiğini anlamıştır. Kavminin nedametinin ve Hz. Yunus’un evbesiyle buluşması neticesinde Cenab-ı Hakk’ın atası kazasını bozmuş ve Ninova kavmi helak edilmemiştir.
Semud kavmiyle Ninova halkı arasında bir benzerlik, üç gün içinde helaketin yaklaştığının açık alameti olarak yüzlerinin renginin değişmesidir. Ayetle sabit olduğu üzere Salih Aleyhisselam kavminin yüzlerinin rengi değişmiş ve üç gün sonra helaketlerine dâir vaad gerçekleşmiştir ancak Ninova kavminde evbenin neticesi af ve mağfiret olmuştur.
Malum olduğu üzere Cenab-ı Hak ahirzaman nebisini (s.a.s.) kavminin arzi veya semavi felaketler ile helakete uğratmayacağı hususunda müjdelemiştir. Ancak O’nun ümmetinden kimse kalmadıktan sonra insanlığın umum olarak helaki vaad edilmiştir. Bu da Ahirzaman’a bakan yönüyle Kur’an’ın vaadi olan kıyamettir. Kıyamet Kur’an’ın mutlak vaadidir. Alametleri de hadislerle haber verilmiştir. Bu vaatten dönülmesi muhaldir. Ancak müminlerin performansıyla irtibatlı bir surette tâcil veya tecili söz konusudur. Bu da yine hadisler ile haber verilmiştir.
Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet: Eğer dünyadan bir gün bile kalsa, Allah, O, idareyi ele alıncaya kadar, o günü uzatırdı. (Sunen-i Tirmizi)
Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet: Eğer dünyadan bir gece bile kalsa, Allah onu uzatır ve Ehli Beytim’den birisini Melik kılardı. (Sünen-i Davud)
Ebu Faruk Silistrevi Hazretleri; ‘Bu alem eski bir saraya benzer. Nasıl ki eski bir saray tamir görünce ömrü uzarsa, dini-i mübin-i İslam da ihya edilirse, kıyamet tehir olunur.’ demesi kıyametin tarihi ile tecdid/ihya hareketleri arasındaki irtibatın hoş bir izahıdır.
Yakaza olan bir rüya-yı sâdıkada âlem-i misâle giren ve “Mukadderat-ı İslâm için teşekkül eden bir meclis-i muhteşem seni istiyor.” denilerek Selef-i Salihînden ve her asrın meb’usları içinde bulunur bir meclise davet edilen ve “Ey felâket, helâket asrının adamı, senin de reyin var. Fikrini beyan et!” hitabına mazhar olmakla sonu helaketle biteceği vad edilen ahirzaman hadisatının başında duran Hz. Bediüzzaman, ‘acele ettim kışta geldim.’ diyerek ümmetin baharını muştulamış ve başlattığı ihlas üzere iman hizmeti ile mukadder vaktin tehirine vesile olacak üç nurun birbiri ardına zuhurunu müjdelemiştir.
“Asya’da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.” (Sünuhat, 83)
Bu üç nurun arda arda inkişafı dünyanın kader-i mutlakını adeta üç günü murad-ı ilahi üzere tehir ederken; birbirini takip eden üç karanlık cereyan da kıyametten haber verip, onu davet edip çağırmaktadır.
Üstad Hazretleri’nin Risale-i Nur’un hizmet vetiresinin üç ana devresi olacağından haber vermesi mâlumdur. Bu meselenin bir beşaret ve ihbar-i gaybi yönü olmakla birlikte, genel anlamda fıtri bir vetirenin nazara verilmesi de söz konudur. Zira tabiat olaylarına benzer şekilde sosyal hadiselerde dahi Rabbani tedricilik esastır.
Küre-i arzın imani anlamda yeniden hayatlanması da şüphesiz bir vetire gerektirmektedir. Bir anda veya kısa bir zamanda gerçekleşmesi beklenmemelidir. Hususen nübüvvet mesleğinde tedriciliğe riayet usus-ul esas hükmündedir. Hakk’ı tavsiye edenlerin sabrı tavsiye etmesi, dolayısıyla zamanın çıldırtıcılığına karşı sabretmesi hem tekvini edebe riayet hem de muvaffakiyet adına elzemdir.
Zira, “Hırs ile aculiyet, sebeb-i haybettir. Zira mürettep basamaklar gibi fıtrattaki tertibe, teselsüle tatbiki hareket etmediğinden haris muvaffak olamaz.” (Hutbe-i Şamiye)
“Tertib-i eşyada bir teenni-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle teenni ile hareket etmediği için, o tertib-i eşyadaki manevî basamakları müraat etmez; ya atlar düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır; maksada çıkamaz.” (Mektubat, Yirmi İkinci mektup, s.272)
Bu sebeple maksada çıkılması istikametinde Üstad Hazretleri üç meselenin bir anda vücudunu adetullaha aykırı görmekte ve üç aşamalı bir vetireyi nazara vermektedir.
“Hem, üç mesele var: biri hayat, biri şeriat, biri îmandır. Hakîkat noktasında en mühimmi ve en âzamı, îman meselesidir. Fakat, şimdiki umûmun nazarında ve hâl-i âlem ilcaatında en mühim mesele hayat ve şeriat göründüğünden, o zât şimdi olsa da üç meseleyi birden umum rûy-i zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvâfık gelmediğinden, her halde en âzam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak; tâ ki îman hizmeti safvetini umûmun nazarında bozmasın ve avâmın çabuk iğfal olunabilir akıllarında, o hizmet başka maksatlara âlet olmadığı tahakkuk etsin.” (Kastamonu lahikası, s.62)
Malum olduğu üzere Üstad Hazretleri “O Zât’ın, o vazîfesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez.” demiş ve “Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa” bu üç aşamalı sürecin neticesinde “şu istikbal inkilabatı içinde en gür seda İslam’ın sedası olacağını” beşaret vermiştir.
(Devam edecek)
Seyid Bey, Kaleminize sağlık.
Cok guzel ve uzun bir yazi dizisi olacak gibi. Sabirsizlikla tamamini bekliyoruz.