Ahh Erdoğan!

NECİP F. BAHADIR | YORUM

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın duramayacağını, ilk fırsatta kürsüde Ahmet Şık’ı yumruklayan AKP milletvekili Alpay Özalan’a sahip çıkacağını tahmin ediyordum. Yanılmadım, yazlık sarayındaki tatiline ara veren Erdoğan, Ahlat’ta arzı endam etti. Bakanlar da tam kadro Ahlat’a geldi ve kabine burada toplandı. Bir ilçede bakanlar kurulunun toplanması bir ilk… Daha önce örneği yok.

Yeni sistemde bakanların bir hükmü kalmadı ama yine de kabinenin ilçede bir araya gelmesinin ‘haber’ niteliği var. Eskiden bakanlar siyasi aktördü, Erdoğan döneminde ise istisnasız hepsi birer ‘teknokrata’ dönüştü. Müsteşara yani. AKP’nin Erdoğan dışında, bakanlarla siyaset yapamamasının nedeni bu. Her şey ‘tek adamın’ üstüne kaldı. Siyaset yapmaya kalkanın kulağı çekiliyor.

Başka bir ilk daha var Ahlat’ta; MHP Genel Merkezi’ndeki odasına ‘17 – 25 Aralık’ saatinin geri dönmesinden sonra Bahçeli ve Erdoğan ilk defa yüz yüze geldi. Erdoğan acaba ‘saat rahatsızlığını’ hissettirdi mi? AKP söz konusu olduğunda ‘kulis haberciliğinden’ bahsetmek mümkün değil. Haberler resmi açıklamalarla sınırlı… Baas bülteni gibi gazeteler. Ne kulis ne özel haber, ara ki bulasın.

Birbirlerinin yüzüne nasıl bakıyorlar?

O saatin Erdoğan’ı ‘kırdığını ve öfkelendirdiğini’ tahmin etmek zor değil. Erdoğan elinden gelse takvimden 17 – 25 Aralık günlerini çıkarır. Eğer olağan bir dönemde olsaydı, Bahçeli’ye demediğini bırakmazdı. Vatan haininden, darbeciden, teröriste kadar… Ama şimdi eli kolu bağlı. 31 Mart’tan sonra siyaset alanı alabildiğine daraldı ve kıpırdayacak hali yok. Acaba saat krizinden sonra birbirlerinin yüzüne nasıl baktılar?

Ahlat’ın bağlı olduğu Bitlis bir zamanlar AKP’nin kalesiydi. DEM ve türevi olan partiler bu çevrede tutunamamıştı. 1999’da MHP’nin bile Bitlis’ten milletvekili çıkarmışlığı var. Eski siyasetçi rahmetli Kamran İnan’ın memleketi Bitlis… Her dönem seçilmeyi başardı İnan. Yeğeni Safter Gaydalı partiler arasında mekik dokudu ancak Meclis’e dönmeyi başaramadı.

Soy isimleri farklı olduğuna bakmayın, aynı aileden her iki isimde… Amca yeğen… Gaydalı aşiretinden… İnan’dan sonra Gaydalı aşireti Meclis’te temsil imkanı bulamadı. Kamran İnan’ın Safter Gaydalı’ya, “Safter ben sana kendini geliştir diyorum sen göbeğinden başka hiçbir yerini geliştirmiyorsun.” dediğini hatırlarım. Zeki Ergezen de Bitlis’in öne çıkan siyasetçisiydi. Erdoğan başbakan olur olmaz bakanlıktan aldı ve ondan sonra da araları hiç düzelmedi. Son seçimde de oğlu Muaz’ı seçilemeyecek sıraya koydu.

Ahlat’ta konuşurken Ergezen için ‘kardeşim’ dediğini okuyunca bir tuhaf oldum. Ah bu siyaset… İnsanların kalbiyle dili arasında bu kadar mı fark olur? Bir başka milletvekilinin cenazesindeki konuşmasını anlatmış biri; “Sağlığında yapmadığını bırakmadı, tabutun başındaysa bir ağlamadığı kaldı.’ Acılı ailesi acı acı tebessüm etmekle yetinmiş.

Edip Uğur, belediye başkanıyken zorla istifa ettirilmişti. İstifasını açıklarken ağlamıştı. Kısa süre sonra hayatını kaybetti.

Edip Uğur’un cenazesine katılamamıştı; ailesi istememiş!

Edip Uğur diye bir siyasetçi vardı. Erdoğan’ın yardımcılığını yaptı uzun süre. Sonra Balıkesir Belediye Başkanı seçildi. Ve Erdoğan, gözyaşlarıyla istifa ettirdi. AKP yönetimi koltuğu bırakmaya yanaşmayan Uğur ve ailesine her türlü tehdit ve şantaj yaptı. Görevden el çektirildikten sonra ise fazla yaşamadı. Duyduğuma göre Erdoğan cenazesine katılmak istemiş. Aile ise, “Hayır, olmaz, hangi yüzle geleceksin?” diye cevap vermiş.

Edip Uğur’un belediye başkanlığından istifaya zorlanmasının nedeni neydi biliyor musunuz? Edremit’te Hacı Arif Çağan’ın cezazesine katılmak…

Hayır konuyu dağıtmadım, bir karakter inşa ediyorum.

Birkaç gün önce bir milletvekilinin il teşkilatlarının sahaya çık(a)madığını söylediği bir haber yayınlandı. İl Başkanı’nı aramış, “Meclis kapandı, geliyorum, program yap, birlikte dolaşalım.” demiş. Olumsuz cevap alınca milletvekili, “Düğün, cenaze de mi yok kardeşim!” diye çıkışmış. Olmaz olur mu? Var. Fakat, artık hiçkimse düğün ve cenazesinde bir AKP’liyi görmek istemiyor. Teşkilatlar bunun farkında. Milletvekilleri de herhalde gerçeğe bizzat kendileri tanıklık etmiştir.

Törende ‘halk’ yok!

Anadolu kültüründe istenmediğin yere gidilmez. Milletvekili de olsan bakan da olsan bu gelenek değişmez.

Erdoğan’ın Ahlat’a gitmesi için davet alması gerekmedi. İş davete kalsaydı yaştı. Bir ‘devlet töreni’ için orada. Devlet olarak gitti yani. Ama halk yok. Bu cümleyi bilerek kuruyorum. 2023 seçimlerinde Bitlis gibi bir yerde AKP sadece 1 milletvekili çıkarabildi. Diğer ikisini AKP’den önce bölgede tutunamayan DEM kazandı. Erdoğan – Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçiminde durum nedir biliyor musunuz? Her iki turda da Bitlis’te Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı ezdi geçti.

Evet, Erdoğan Ahlat’ta konuşurken lafı Meclis’teki kavgaya getirdi ve “Gazi Meclis’in adabına yakışmayacak şekilde provokatörlük yapan bir marjinale kimlerin kol kanat gerdiğini hep birlikte takip ettik. Milletin Meclisinde milletin kürsüsünde millete hakaret eden, milli iradeye hakaret eden, dilinden kin ve nefret akan bu provokatörü ellerinden gelse demokrasi havarisi ilan edeceklerdi. Muhalefetin koro halinde böyle bir şahsın arkasına ip gibi dizilmesi, açık söylüyorum teslimiyet işaretidir.”

Ahmet Şık’ın hedefi millet değil; AKP’ydi!

Ahmet Şık, ‘millete’ nasıl hakaret etmiş ki… Şık ‘millet’ değil mi? Sadece AKP ve MHP’liler mi millet? Şık’ın sert tonda yaptığı eleştiri tamamen AKP iktidarına yönelikti. AKP’nin ithamlarına, tehditlerine maruz kalan bir milletvekilinin isyanıydı söyledikleri. Muhalifleri sürekli ‘terörist, hain’ diyerek yaftalayan iktidar mensuplarına, “Asıl sizsiniz vatan haini, sizsiniz terörist.” dedi.

Ne yapmalıydı?

AKP’nin çirkin yaftaları karşısında sessiz mi kalmalıydı? Kürsüden gelen ithamlara yine kürsüden cevap verilir. Ama AKP’nin sözü tükenince ve söyleyecek söz bulamayınca şiddete yöneldi.

Erdoğan’ın Alpay Özalan’a bir çift sözü yok mu? Şiddeti başlatan Özalan değil miydi? Kürsünün önünde ne işi vardı?

Olayı yorumlarken söylemiştim, işte asıl soru bu… Şiddetin münferit olmaması. Bir organize şiddet ve kötülük olması. AKP’nin şiddet ve kötülüğün odağı haline gelmesi… Partinin lideri bu sözleri söylerse Meclis’te daha çok linç görüntüleri izler Türkiye. Daha çok kan dökülür, muhalefet milletvekilleri yerlerde sürüklenir. Parti yönetiminin ‘onay’ hatta ‘destek’ verdiği bir şiddetle karşı karşıya ülke. Sorunun kaynağı da öfkeli veya kendine hakim olamayan milletvekilleri değil parti politikaları… Kısaca Erdoğan.

Sokaktaki köpekleri bile öldürmek için yasa çıkaran bir partiden başka ne beklenebilir ki…

Erdoğan, gerçeklikten tamamen koptu

Erdoğan’ın, “Yasakların, baskıların, yokluk ve yoksullukların olduğu o eski günler bir daha geri gelmemek üzere tamamen geride kalmıştır.” sözü yeni değil sürekli tekrarlamakta. Ama yine de bir iki cümle söylemek lazım. Özellikle 31 Mart’tan sonra ‘gerçeklikten’ tamamen koptu. Başka bir dünyada yaşıyor. Devraldığı 2002 Türkiye’siyle bugünün rakamlarını kıyaslayan büyük yalanı ortaya çıkarır. Erdoğan ‘gerçeğin’ peşinde değil. Öyle bir derdi yok. Propagandası yalanı, daha büyük yalanla örtmek. Hitlerin propaganda bakanı Goebbels bile bu kadarını yapamamıştı. Yerli ve milli Gobbels’ler aslını fersah fersah geride bıraktı. AKP eseriyle ne kadar övünse az!

Allah bir kulunu rezil etmek isterse önce aklını alırmış. Erdoğan zaten vicdanını yitirmişti, bugünlerde ise ‘aklı’ alarm veriyor. Yoksa yukarıdaki satırların başka bir açıklaması olamaz. Muhatabı da gazeteci ve siyasetçiler değil, bundan sonra tıbbın konusu…

Siz de farkında değil misiniz?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin