Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘Gülen Hareketinin 40 yılının analizi’ başlıklı raporuna, merkezi Amerika’daki Allience for Shared Values (Ortak Değerler için Birlik, AFSV) kuruluşundan bir açıklama geldi. Fethullah Gülen’in şahsında ve Hizmet Hareketi’ne yönelik karalama amaçlı bu tür çalışmaların ilmi ve İslamilikten uzak olduğu, siyasi emellerle hazırlandığına dikkat çekildi.
Açıklamanın tam metni:
DİYANET’İN “GÜLEN HAREKETİNİN 40 YILININ ANALİZİ” RAPORU HAKKINDA AÇIKLAMA
14 Temmuz 2017 tarihli “Gülen Hareketinin Kırk Yılının Analizi” başlıklı rapor açıkça gösteriyor ki Diyanet Teşkilatı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi vesayeti altında derin bir kurumsal ve dini krizin içine düşmüştür.
Amerika Birleşik Devletlerde çok sayıda Hizmet hareketiyle irtibatlı sivil toplum kuruluşunun ortak sesini temsil eden Alliance for Shared Values (Paylaşılan Değerler İttifakı) olarak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu raporun iddialarını kesin olarak reddediyoruz.
Diyaneti bu raporu hazırlamaya yönlendiren C.B. Erdoğan’ın amacı ilmi ve objektif bir çalışma yaptırmak değil, Hizmet Hareketi’ni dünyaya siyasi saiklerle bir suç şebekesi gibi lanse etme gayretlerine Diyaneti bir vasıta haline getirmektir.
D.I.B başkanı Görmez’in açıkça ifade ettiği üzere, Din İşleri Yüksek Kurulu, Hizmet Hareketi’nin temel değerlerinde ya da katılımcılarının davranışlarında birtakım yanlışlar, dini açıdan mahzurlu anlayış ve uygulamalar tespit ettiği için böyle bir çalışma başlatmış değildir. Aksine bu çalışma, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Din İşleri Yüksek Kurulu’nu araması ve özel talimatıyla başlatılmıştır. Bu bağlamda raporun “bulguları” olarak ortaya koyduğu iddialar ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ağustos 2016’daki Olağanüstü Din Şurası açılış konuşmasında ifade ettiği iddialar arasındaki paralellik de kimseyi şaşırtmamıştır.
Bu rapor, 15 Temmuz menfur darbe girişimini müteakip C.B. Erdoğan’ın Hizmet hareketine karşı şiddetlendirdiği karalama çalışmasının yeni bir boyutunu teşkil etmektedir. Deliller ortaya koyarak dünya devletleri ve kamuoyunu Fethullah Gulen Hocaefendi ve Hizmet sempatizanlarının 15 Temmuz menfur girişiminin planlayıcısı olduğuna ikna edemeyen Erdogan, elindeki medya gücünü ve devletin polis ve yargı gücünü kullanarak yüzbinlerce insani islerinden attırdı, tutuklattı ve hapse attırdı.
Hizmet katılımcılarına karşı Türkiye’de yaptığı zulümle yetinmeyerek başka ülkelerle Türkiye’nin ilişkilerini bir baskı aracı olarak kullandı ve oradaki Hizmet okullarını kapattırma, devrettirme ve okullarda görev yapan Türk vatandaşlarını da Türkiye’ye iade ettirmeye çalıştı. Erdoğan’ın Turkiye dışındaki bu çabaları devletin bütün finansal ve uluslararası gücünü kullanmasına rağmen bazı istisnalar dışında başarısızlığa uğradı.
Dünyadaki gayretleri bu şekilde başarısızlığa uğrayan Erdogan, bu sefer Hizmet hareketini dini alanda karalama gayreti içine girdi ve DIB ve DIYK’I de bu maksatla bir araç haline getirerek ortaya hakikatten uzak bir iddialar cümlesi ortaya koydurdu.
Maalesef DIB başkanı Görmez’in açıklamaları, bu kurumun CB Erdoğan’ın gayri meşru ve zalim imha kampanyasına dini bir payanda haline geldiğinin itirafı mahiyetindedir. Bu hal, Türkiye’de zaten gerilim içinde olan devlet, din ve toplum ilişkilerinin daha da problemli hale geleceğini göstermektedir.
D.I.B.’nın böyle bir mevzuda siyasi baskılara boyun eğmiş olması kendileri açısından yüz kızartıcı ve millet adına üzücü olmakla birlikte şaşırtıcı değildir. Bu rapor, Cumhurbaşkanı’nın Turkiye Cumhuriyeti devlet kurumları üzerindeki totaliter kontrolünün ne seviyeye ulaştığına dair yeni bir göstergedir. Hizmet hareketinin yaşadığı acı tecrübe Türkiye’deki hiçbir dini veya sivil grubun devlet tarafından bu şekilde hedef tahtasına konmaya karşı garanti altında olmadığının delilidir.
Hazırlanmasının arkasındaki siyasi yönlendirme ve sonuçlarının bastan belirlenmiş olması nedeniyle bu rapor, ciddi ve ilmi analize dayalı bir cevabi hak etmiyor. Ancak bu raporla kafaları karışabilecek Turkiye ve dünya Müslümanlarını muhatap alarak bir noktanın altını çizmek istiyoruz: Zamanın başbakanı Erdoğan’ın 2013’un Aralık ayında kamuya yansıyan bir yolsuzluk soruşturmasını hükümetine karşı bir yargı darbesi olarak tanımlayıp hemen ardından Hizmet sempatizanı yargı mensuplarını bunun sorumlusu ilan etmesi ve onlara karşı bir karalama kampanyası başlatmasına kadar ne D.I.B. kurum olarak ne de onun başkanları Hocaefendi ve Hizmet aleyhinde bu raporda ifade edilen iddialar mahiyetinde söylemler kullanmadılar.
Tam tersine, Fethullah Gulen Hocaefendinin 30 yılı aşan vaizlik hayati esnasında kendisi ve bu esnada gelişen Hizmet hareketine dair D.I.B. mensupları, onunla irtibatlı ilahiyatçılar ve eski D.I.B. başkanları çok sayıda takdirkar ifadeler ortaya koydular.
Hocaefendi 1959’dan 1981’e kadar D.I.B. tarafından yetkilendirilerek Kur’an hocalığı, imamlık, cami vaizliği ve bölge vaizlik yaptı. 1989 ile 1991 arasında yine Diyanet camiası tarafından yapılan davetle İstanbul’un Sultan Ahmet camii dahil olma üzere dünyaca unlu camilerinde on binlerce vatandaşa vaazlar verdi.
Dolayısıyla, D.I.B.’nın bu asilsiz iddialarla dolu raporuna en güzel cevap yine D.I.B.’nın Hocaefendi ve Hizmet hareketine karşı geçmiş 40 yıllık tutumu ve haklarındaki kamuya yansıyan takdirkar ifadeleridir.
Son olarak Diyanet Teşkilatına teklifimiz şudur: Eğer bu rapordaki iddialarınızda samimi iseniz, buyurun, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin eserlerini hangi esas ve kriterlere göre incelediğinizi beyan edin ve aynı esasları kullanarak bir çalışma daha yapın. Bu çalışmanızda, Erdoğan’ın Hizmet hareketine karşı tavır değişikliğinde milat kabul ettiği 17/25 Aralık 2013 tarihinden sonraki konuşmalarını aynı kriterlerle inceleyin. Mesela 2014 yılında partisinin Muğla mitinginde kullandığı “Rahmetimiz gazabımızı geçmiştir” ifadesinin dini akide açısından yerini açıklayın.