YORUM | RAMAZAN F. GÜZEL
Türkiye’nin önde gelen 11 hukukçusu bu hafta başı, TBMM’de kabul edilen ve kamuoyunda ‘Af yasası’ olarak bilinen İnfaz düzenlemesinin gerek şekil gerekse öz bakımından Anayasa’nın hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu vurguladı.
Emekli AYM ÜyesiAli Güzel, Prof. Dr. Cem Eroğul, Prof. Dr. Ergun Özbudun, Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak’ın aralarında olduğu duayen hukukçuların, infaz düzenlemesinin eşitliği gözetmediği, ‘siyasal muhalefetin kriminalize edilmesi imkânına dönüştürüldüğüne dikkat çekmeleri çok önemli bir adımdı.’
Peki CHP’nin AYM’ye taşıdığı dosya hakkında Yüksek Mahkeme’den ne karar çıkar? 11 değerli hukukçunun çağrıları zaviyesinden, infaz düzenlemesinin AYM boyutunu ele almaya çalışalım.
ÖNCEKİ YILLARDAKİ “AF”
AKP iktidarından hemen önce -2001 yılında- çıkan ve “Rahşan affı” olarak bilinen 4616 sayılı Kanunla, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlarla ilgili şu düzenlemeler gelmişti:
– İnfaza esas olarak cezaya dönüştürülenlerin hükümlülük süresinden on yıl indirim yapılması,
– Üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı kamu davasının açılmasının ve açılmış davaların kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi.
Bu yasa itiraz ile AYM’ye gitmiş ve de (17.4.2002 tarihli ve E.2002/61, K.2002/43 sayılı kararla) iptal edilmişti. Gerekçe olarak da “Anayasa’nın hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırılık” ifade edilmişti. (Detaylar için eski AYM Raportörü Dr. Selami Er’in makalesine göz atılabilir.)
Mahkeme ayrıca mahiyet olarak bu yasanın “toplu özel toplu af” niteliğinde olduğu sonucuna da varmıştı… Binaenaleyh Mahkeme, yasa koyucuya iptal edilen hükümlerin tekrar düzenlenmesi için altı aylık süre tanımış ve bu amaçla 21.05.2002 günlü, 4758 sayılı kanunla hükümlülerin cezalarından 10 yıl indirilmesi yönünde yeni bir düzenleme yapılmıştı. Bu kanunun da Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Cumhurbaşkanınca iptal başvurusu yapılmıştı. Ve (28.5.2002 tarihli ve E.2002/99, K.2002/51 sayılı karar ile de) bu düzenleme iptal edilmişti…
Nitekim hükümlülerin iyi halli olup olmadıklarına bakılmaksızın salıverilmeleri, getirilen düzenlemenin toplu ve şartlı özel af niteliğinde olması ve de “af” niteliğindeki yasama işlemlerinin TBMM üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile yasalaşması gerekirken buna uyulmaması, Anayasa’nın 87. maddesine aykırıdır.
BU SON YASAYA GELİNDİĞİNDE…
Yasa teklifinin 36 maddesi ile 5275 sayılı infaz yasasının 89 maddesi başlığı ile birlikte değiştirilmesi önerilmiştir, mevcut yasada; Koşullu salıverilmede iyi hâlin saptanması başlıklı 89 maddesi; (1) Hükümlünün, Kanunun 107 nci maddesinde öngörülen süreleri, ceza infaz kurumlarının düzen ve güvenliği amacıyla konulmuş kurallara içtenlikle uyarak, haklarını iyi niyetle kullanarak, yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirerek geçirmiş ve uygulanan iyileştirme programlarına göre de toplumla bütünleşmeye hazır olduğunun disiplin kurulunun görüşü alınarak idare kurulunca saptanmış bulunması gerekir. Bu madde 1 fıkradan oluşmakta iken teklif ile ‘Hükümlülerin değerlendirilmesi ve iyi hâlin belirlenmesi’ başlıklı bu madde hükmü ile; bu maddeye 6 fıkra hükmü daha eklenmiş bulunmaktadır.
Mevcut yasada, koşullu salıvermeye esas olan en temel kriter olarak kabul edebileceğimiz ‘iyi hal kararı’ idare ve gözlem kurulları tarafından verilmektedir. Bu kurulların görev ve oluşturulma şekillerine dair Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliği 5275 SK 13 ve 23 maddeleri uyarınca çıkartılmıştır. İlgili yönetmeliğin 7. Maddesi uyarınca; İdare ve gözlem kurulu detaylı düzenlenmişti…
Yeni yürürlüğe giren infaz yönetmeliğinin; İdare ve gözlem kurulunun nasıl oluşturulacağına dair 22. maddesi hükmü Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliğinin 7. maddesi ile genel itibariyle benzer hükümler içermekle birlikte yeni getirilen yasa düzenlemesi ile İdare ve gözlem kurulu üye yapısı bazı suçlardan hükümlü kişiler yönünden değiştirilmiştir.
Buna göre, toplam 10 yıl ve daha fazla hapis cezasına mahkum olanlar ile terör suçları, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar, kasten öldürme suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar ve uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarından mahkum olanlar hakkında yapılacak açık ceza infaz kurumuna ayırmaya, denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazına ve koşullu salıverilmeye ilişkin değerlendirmelerde idare ve gözlem kuruluna C. başsavcısı veya belirleyeceği bir C. savcısı başkanlık edecektir.
Kanunlarda iyi halliliğin arandığı durumlarda, hükümlülerin tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi bakımından bu madde hükümleri uygulanır. ‘Ayrıca, idare ve gözlem kuruluna C. Başsavcısı tarafından belirlenen bir izleme kurulu üyesi ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı il veya ilçe müdürlükleri tarafından belirlenen birer uzman kişi katılacaktır.’ gibi yeni hükümler içermektedir. Bu değişiklik metni ile sayılan bazı suçlar bakımından idare ve gözlem kurulunun başkanı değiştirilmekte ve 3 ayrı üye daha ilave olarak getirilmektedir…
Sayılı suçlar bakımından, bu kurula Cumhuriyet savcısının başkanlık etmesinin istenmesi, bir izleme kurulu üyesi ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı il veya ilçe müdürlükleri tarafından belirlenen birer uzman kişiden oluşan üç ayrı üyenin kurula eklenmiş olmasından beklenen fayda ne olmaktadır ki?
Bu ilave üyeler, cezaevi daimi personelinden oluşan ve sayılı suçlar dışında kalan suçlar bakımından iyi hal kararı vermelerinde bir sakınca görülmeyen idare ve gözlem kurulu üyelerine nazaran hükümlüleri daha mı iyi tanıma imkanı bulacaklardır ya da bu ilave üyelerin bu kurul ve kararlarına bir katkısı olacaksa sayılan suçlar dışındaki hükümlüler için verilecek iyi hal kararlarının bunların yokluğunda alınıyor olması ayrı bir çelişki ve infaz temel ilkeleri ve amacına özellikle eşitlik ilkelerine aykırı değil midir?
Yoksa bu düzenleme ile asıl getirilmek istenen siyasi iradenin ‘iyi hal kararı’ vermek istemediği hükümlülerin bu ‘iyi hal’ kararından faydalanmasının daha baştan önüne mi geçilmek istenmektedir?
Yasa değişikliğinin teklifi aşamasında genel gerekçesinde; yetkinlik ve uzmanlaşmanın gerekli oluşundan, infaz hukuku ile ilgili olarak “Peneloji ilmi”nin lüzum ve öneminden den bahsederek İnfaz Hakimliği kurumunu güçlendiren, bu görev ve yetkilerini artırma yoluna giden anlayışın yasa teklifinde kullandığı dil ve argümanlar ile getirilmek istenen kurumlar/düzenlemeler arasındaki mantıki ve yapısal tutarsızlıklar daha ilk bakışta göze çarpmaktadır.
BUNDAN SONRASI İÇİN AYM…
Kamuoyuna açıklamada bulunan duayen hukukçuların açıklamalarında ve eski AYM kararlarında da işaret edildiği gibi;
Eğer ortada bir eşitsizlik varsa, ceza infaz hukukunun temel ilkelerine ve Anayasa’nın “hukuk devleti” ilkesine aykırılıklar doğmaktadır.
Düzenlemede belli suçların ve de suçluların avantajlı tutulması ve bazılarının da infaz uygulamalarının kapsamı dışında bırakılması, Çağdaş infaz sistemlerinin esas aldığı;
– Suçluyu topluma kazandırma,
– Salgın hastalıklara karşı riski azaltma,
– Ve hasta, yaşlı ve çocuklar yönünden avantaj oluşturma yaklaşımlarına aykırıdır.
Aksine, yeni düzenleme ile içeriği itibariyle daha ağır olan suçların failleri, haksızlık içeriği daha az olan suçların faillerinden infaz sürecinde daha avantajlı duruma getirilmişlerdir… Nitekim yağma (gasp), hırsızlık, rüşvet, zimmet, irtikap vb. gibi oldukça ağır cezaları gerektiren suçlardan mahkûm olanlar, mahkûm oldukları cezanın yarısını infaz kurumunda çekecek iken;
Bir kimsenin kişisel verilerini kaydeden, başkasıyla yaptığı telefon konuşmasının içeriğini diğerinin rızası olmaksızın ifşa eden kişiler mahkûm oldukları cezanın üçte ikisini infaz kurumunda çekecekler…
En hassas nokta ise “terör suçları”nda!.. “Terör” diyoruz da;
– Muhalif görüşlerini sosyal medyada paylaşan;
– Muhalif bir partide siyaset yaparken iktidarın aleyhine laf eden;
– Devlet izniyle kurulmuş bir sendikaya üye olan, bir bankaya para yatıran vs…
İşte bunlar hakkında “terör örgütü üyesi olmaktan” en alt sınır olan 6 yıl 3 ay ceza verilmekte!
Yeni düzenlemenin hiçbir avantajından yararlanamayıp -eskiden olduğu gibi- bu sürenin ¾ ünü (4 yıl 8 ay 10 gün) cezaevinde geçirdiği takdirede şartlı salıverilecek… Yani en erken bundan bir yıl önce, yani 3 yıl 8 ay 10 gün sonra denetimli serbestlikle cezaevinden tahliye edilebilirken, adi bir suçtan 6 yıl hüküm alan bir hükümlü yeni düzenleme ile bunun yarısı olan üç yıllık infaz süresinin tamamı için denetimli serbestlik imkanından yararlanacak.
AYM NE YAPAR?
Beklenti, dünyayı kasıp kavuran Korona (Kovid-19) salgının ülkeyi de vurduğu noktada -soykırıma varan- toplu ölümlerin yaşanmaması için infaz düzenlemesinin herkesi kapsaması yönünde idi… Böylelikle siyasi hırslarla içeride tutulmakta olan insanların mağduriyeti geç de olsa nispeten de olsa telafi edilebilecekti.
Ama öyle olmadı! Yeni yasa bazı ağır suçlulara avantaj sağlayıp onları dışarıya salarken, bazılarını ısrarla içeride tuttu. Ve dolaysıyla mesele AYM’ye taşınmış oldu. AYM de hala kendi varlığını inkâr etmiyorsa iptali yönünde karar verecektir. Nitekim AYM de uluslararası hukuk nezdinde halen bir “iç hukuk yolu” olduğu izlenimi vermek için arayışlar içerisinde…
Fakat şunu da biliyoruz ki bu yasa tamamen Saray’dan hazırlandı. Şekillenmesi noktasında Adalet Bakanlığı’nın bile son ana kadar pek bir haberi olmadıydı. 15 Temmuz’dan sonra 2 üyesini hapse kaptırmış olan AYM 2001’li yıllardaki gibi özgür değil artık! İktidarın ve Erdoğan’ın siyasi muhaliflerine karşı “terör” silahını kullandığı yerde AYM’nin buna aykırı bir girişimde bulunması zor gözüküyor bir yandan da…
Ama AYM iptal ederse, farklı sonuçlar doğabilir. Mahkeme, belli suçları avantajlı infaz düzenlemelerinin kapsamı dışında tutan cümle ve hükümleri iptal ederse, birkaç farklı yöntem seçebilir:
A- Tüm istisnaları iptal: Anayasaya aykırı görerek AYM, istisnai bütün hükümleri iptal edebilir. Bu durumda iptal kararı hemen yürürlüğe gireceğinden, kanunun kapsamı dışında bırakılan mahpuslar da infaz indiriminden yararlanır ve salıverilir. (Umulan bu yönde…)
B- Belli istisnaları iptal: Ya da Mahkeme, belli maddelerini bazı cezalar yönünden Anayasa karşısında sorunlu bulup iptal edebilir. Bu durumda ise 2 alternatif durum var:
1- belli cezalar yönünde iptal hükümleri hemen yürürlüğe girmesi,
2- Sorunlu kısımlarının tekrar yasalaşması için meclise süre verilmesi. (Bu durumda da kapsam dışında tutulanların akibeti için yeni düzenlemeyi beklemek gerekecektir. Ki mevcut konjonktürde en olası alternatif bu gözüküyor maalesef.)
“AKP-MHP-Çakıcı Affı-CHP-AYM; Neler oluyor?” başlıklı yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, bu yasa ile iktidar asıl maksadına ulaşmış ve çıkarmak istediklerini dışarıya salmıştır…
Çıkan çıktı, atı alanlar Üsküdar’ı çoktan geçti gitti bile… Kronik bazı suçlular da kaldıkları yerden suçlarına devam ediyor. Yasanın iptali gibi alternatif durumlar oluşsa bile kazanılmış haklarını koruyacaklar.
“Terör” bahanesiyle istisnai tutulup içeride esir alınan siyasi mahpusların hayatını kurtarma noktasında AYM’nin atacağı adım hukuksuzluğu bitirebilir. Eğer hala bir Yüksek Mahkeme varsa ve hala -iddia ettiği gibi- bir iç hukuk yolu ise…