Her bölümü tek plan sekans tekniğiyle çekilen Adolescence, ergenlik çağının sancılarını ve sosyal medyanın tehlikeli etkilerini mercek altına alıyor. Stephen Graham ve genç yetenek Owen Cooper’ın etkileyici performanslarıyla 2025’in en çarpıcı yapımlarından biri.
M. NEDİM HAZAR | YORUM
Önce bir önceki yazımızdan kısa bir özet geçelim: Philip Barantini’nin yönetmenliğinde ve Stephen Graham’ın başrolünde yer aldığı Adolescence, ergenlik sancıları, dijital çağın getirdiği kimlik krizleri ve “incel” kültürü üzerine odaklanan çarpıcı bir mini dizi. Dört bölümden oluşan ve her bölümü tek plan sekans tekniğiyle çekilen bu dizi, izleyiciye hem gerilim dolu bir hikâye hem de sosyolojik bir analiz sunuyor.
Hikâye, 13 yaşındaki Jamie Miller’ın bir sınıf arkadaşını öldürmekle suçlanarak gözaltına alınmasıyla başlıyor. Bu olay, yalnızca bir suç vakası olarak ele alınmaktan öteye geçerek, ergenlerin psikolojik dünyasını, sosyal medyanın manipülatif etkisini ve toplumsal dışlanmışlığın yol açtığı radikalleşmeyi inceliyor.
Dizi, günümüz gençlerinin karşı karşıya olduğu “incel” kültürüne derinlemesine bir bakış sunuyor. İncel terimi, romantik veya cinsel ilişki kuramayan erkeklerin kendilerini mağdur hissettiği ve zaman zaman kadın düşmanlığına yöneldiği bir topluluk olarak biliniyor. Dizi, bu kültürün sosyal medya ve dijital dünya aracılığıyla nasıl yaygınlaştığını, gençlerin bu tür içeriklere nasıl yönlendirildiğini ve bunun toplumda nasıl tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne seriyor.
Barantini ve Graham’ın birlikte çalıştığı Boiling Point filmindeki tek plan sekans tekniği, Adolescence dizisine de damgasını vuruyor. Her bölüm tek bir çekimle aktarılıyor, böylece izleyici olayların içine doğrudan çekiliyor ve karakterlerin psikolojik gerilimlerini daha yoğun hissediyor.
Bu mini dizi, sadece sürükleyici bir suç draması değil, aynı zamanda modern gençliğin, ebeveynlerin ve toplumun karşı karşıya olduğu sosyal ve psikolojik sorunlara ışık tutan bir yapım olarak öne çıkıyor. Adolescence, hem incel kültürü hem de ergen psikolojisi üzerine düşündürücü bir eser olarak Netflix’in en iyi yapımlarından biri olmaya aday.
Şimdi bu sıra dışı mini diziye daha derinlikli olarak bakabiliriz.
Stephen Graham ve Jack Thorne’un kaleme aldığı “Adolescence”, ergenlik çağının karmaşık doğasını ve dijital çağın gençler üzerindeki etkilerini çarpıcı bir şekilde ele alan ve 2025’in en dikkat çekici televizyon yapımlarından biri olan bu dizi, hem teknik başarısı hem de toplumsal mesajlarıyla öne çıkıyor.
“Adolescence”ın en dikkat çekici özelliklerinden biri, her bölümünün tek bir kesintisiz çekim olarak tasarlanmış olması. Barantini, daha önce “Boiling Point” filminde de kullandığı bu tekniği, dizide bir imza haline getirmiş. Bu teknik seçim, izleyicinin olayları kesintisiz ve gerçek zamanlı olarak deneyimlemesini sağlıyor. Kamera, polis baskınından sorgu odalarına, okul koridorlarından aile içi gerilimlere kadar her anı kesintisiz bir akışla takip ediyor.

Her bölüm günde iki kez tam olarak çekilmiş ve en iyi versiyon kullanılmış. Bu yaklaşım, oyuncular ve ekip için büyük zorluklar barındırıyor. Peki bunlar neler?
- Oyuncuların uzun diyalogları hatasız ezberlemesi.
- Kamera operatörlerinin karmaşık hareketleri kusursuz şekilde gerçekleştirmesi.
- Ses, ışık ve diğer teknik unsurların sürekli olarak ayarlanması.
- Tüm oyuncular ve figüranların tam zamanında doğru konumda olması, yani akış trafiği.
Plan sekans tekniği, sadece teknik bir gösteriş değil, şu sebeplerden dolayı hikâyeyi anlatmanın ayrılmaz bir parçası haline geliyor:
Kaçış İmkânsızlığı: Tıpkı Jamie ve ailesinin içinde bulundukları durumdan kaçamaması gibi, izleyici de anlatıdan “kaçamaz” veya uzaklaşamaz.
Gerçeklik Hissi: Kesintisiz akış, olayların “kurgulanmamış” gibi görünmesini sağlar, belgesel etkisi oluşturur.
Psikolojik Etki: Özellikle üçüncü bölümdeki psikolojik değerlendirme sahnelerinde, kameranın kesintisiz olarak Jamie’nin yüzüne odaklanması, onun zihinsel durumuna derinlemesine bir bakış sağlar.
Zamanın Akışı: Her bölümde zamanın kesintisiz akışı, karakterlerin o zaman dilimindeki deneyimlerinin yoğunluğunu vurgular.
Yönetmen bu teknik için özel çözümler geliştirilmiş: el kamerası görüntülerinden drone çekimlerine geçiş için özel teknikler, farklı mekânlar arasındaki geçişler için titizlikle planlanmış koreografiler ve sahne içinde doğal olarak gerçekleşecek ışık değişimleri dikkat çekiyor.
Ve görüyoruz ki aslında bu teknik bizi karakterlerin yanında yürütür, onlarla birlikte koşturur… sanki sahnenin bir parçasıymışız gibi bir his oluşturur. Çünkü Plan sekans, izleyiciyi pasif bir gözlemci olmaktan çıkarıp olayların aktif bir tanığı haline getiriyor.
Öte yandan dört bölümlük anlatı yapısıyla dizi, olayları kronolojik bir sırayla ancak zaman atlamalarıyla ele alıyor:
- Bölüm: Jamie’nin tutuklanma günü (Gün 1)
- Bölüm: Soruşturma (Gün 3)
- Bölüm: Psikolojik değerlendirme (3 ay sonra)
- Bölüm: Ailenin uyum süreci (13 ay sonra)
Bu yapı, olayın ani etkisinden uzun vadeli sonuçlarına kadar geniş bir perspektif sunuyor. Her bölümün kendi içinde kesintisiz akması, o anın yoğunluğunu vurgular ve izleyiciyi o anın içine hapsediyor.
Dizinin merkezinde yer alan Miller ailesi; baba Eddie (Stephen Graham), anne Manda (Christine Tremarco), kız kardeş Lisa (Amelie Pease) ve Jamie (Owen Cooper), trajik olayın farklı yönlerini temsil ediyor. Stephen Graham, şok, inkâr ve öfke arasında gidip gelen bir babanın karmaşık duygularını ustaca canlandırıyor. Christine Tremarco ise oğlunu koruma içgüdüsü ile gerçekle yüzleşme arasında sıkışmış bir anneyi inandırıcı bir şekilde yansıtıyor.
Dizinin en dikkat çekici performansı, 13 yaşındaki Jamie karakterini canlandıran Owen Cooper’dan geliyor. Oyunculuk kariyerindeki ilk büyük rolünde Cooper, masumiyet ve tehlikeli bir karanlık arasında gidip gelen karmaşık bir karakter inşa etmeyi başarmış. Özellikle üçüncü bölümdeki psikolojik değerlendirme sahnelerinde sergilediği performans, genç oyuncunun olağanüstü yeteneğini gözler önüne seriyor. Birçok eleştirmen, bu performansı Edward Norton’un “Primal Fear”deki performansına benzetiyor.
Dizideki diğer önemli karakterler arasında, soruşturmayı yürüten Dedektif Luke Bascombe (Ashley Walters) ve Dedektif Misha Frank (Faye Marsay) ile Jamie’nin psikolojik durumunu değerlendiren Dr. Briony Ariston (Erin Doherty) bulunuyor. Bu karakterler, olayın farklı yönlerini temsil ederek hikâyeye derinlik katıyor.
Dizinin adından da anlaşılacağı gibi, “Adolescence” ergenlik döneminin zorluklarını ve bu dönemdeki kimlik arayışını merkezine alıyor. Jamie’nin “Ben yapmadım” ya da “O ben değildim” ifadeleri, kelimesi kelimesine bir inkârdan öte, kimlik kaybı ve parçalanmanın bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Dizi, ergenliğin doğal zorlukları ile sosyal baskılar ve beklentiler arasında sıkışmış bir gencin zihinsel çöküşünü incelerken, “kimim ben?” sorusunun ergenlik dönemindeki karmaşık cevaplarını araştırıyor.

Dizi, günümüz ebeveynlerinin çocuklarının evrenine ne kadar uzak kaldığını gösteren can yakıcı bir belge niteliğinde.
Sosyal Medya ve ‘Manosphere’ Etkisi
Dizi, günümüz gençliğinin sosyal medya üzerinden maruz kaldığı zararlı etkileri ve özellikle “manosphere” olarak adlandırılan, kadın düşmanlığı ve toksik erkeklik değerlerini yayan çevrimiçi topluluğun tehlikelerini ele alıyor. Jamie’nin bu tür içeriklerden nasıl etkilendiği ve gerçeklik algısının nasıl çarpıtıldığı, dizinin en çarpıcı temalarından biri olarak öne çıkıyor.
Bir bakıma da Adolescence sadece kurgusal bir hikâye anlatmıyor, aynı zamanda günümüz toplumunun gerçek kötüleriyle tanışmamızı sağlıyor. Dizi, gençlerin sosyal medya üzerinden maruz kaldıkları zararlı içeriklerin, ailelerin farkında olmadığı veya küçümsediği tehlikelere işaret ediyor.
Dizinin en güçlü yönlerinden biri, ebeveynliğin karmaşık doğasını ve çocuk yetiştirmenin sorumluluklarını derinlemesine incelemesi. Eddie ve Manda karakterleri üzerinden dizi, “Nerede hata yaptık?” sorusunun ağırlığını hissettiriyor. Özellikle son bölümde Eddie’nin, oğlunun kıyafetlerine sarılarak “Baba olarak başarısız olduğum için özür dilerim” demesi, ebeveynlik sorumluluğunun ağırlığını çarpıcı bir şekilde yansıtıyor.
Aslında bu ailenin yaşadığı süreci “kendi içlerinde sorumluluğu sorgulama” olarak tanımlamak da mümkün. “Kim çocuk yetiştiriyorsa, otomatik olarak kendi sorumluluğuyla ve neyin doğru olduğu sorusuyla yüzleşmek zorunda kalacaktır.” Gibi alt metin var dizide.
Dizi, dijital çağda ebeveyn olmanın zorluklarını da etkili bir şekilde işliyor. Eddie ve Manda, oğullarının çevrimiçi dünyada nelerle karşılaştığından habersiz. Bu durum, günümüz ebeveynlerinin karşılaştığı en büyük zorluklardan birini temsil ediyor: çocukların dijital yaşamlarını takip etmenin ve anlamanın zorluğu.
Ergenlik dizisi, eğitim sisteminin gençleri koruma ve yönlendirmedeki başarısızlığını da eleştiriyor. Okul sahnelerinde gösterilen ilgisiz öğretmenler, kontrolsüz sosyal medya kullanımı ve zorbalığa karşı etkisiz müdahaleler, kurumsal bir başarısızlığın göstergeleri olarak sunuluyor. Dedektif Misha Frank’in “Okullar kusmuk ve mastürbasyon kokuyor” ifadesi, eğitim kurumlarının içinde bulunduğu çürümeyi çarpıcı bir şekilde özetliyor.
“Adolescence”, suçlanan bir ailenin toplum tarafından nasıl damgalandığını ve dışlandığını da güçlü bir şekilde ele alıyor. Miller ailesinin arabalarına yazılan küfürler, komşuların tacizleri ve medyanın yaklaşımı, toplumsal yargının acımasızlığını gösteriyor. Dizi, “masumiyet karinesi”nin pratikte nasıl işlemediğini ve bir suçlamanın bile aileleri nasıl yıkıma sürükleyebildiğini gösteriyor.
“Adolescence”, özellikle erkek karakterler üzerinden “erkeklik krizi” temasını işliyor. Eddie’nin duygularını ifade etmekte zorlanması, Jamie’nin erkeklik algısının çarpıtılması ve dedektif Bascombe’un profesyonel mesafesi, farklı erkeklik modellerini temsil ediyor. Dizi, toplumun erkeklere dayattığı rollerin ve beklentilerin, özellikle duygusal ifade konusundaki kısıtlamaların zararlı etkilerini gösteriyor.
Pek çok eleştirmenin özellikle övdüğü üçüncü bölüm, Jamie’nin klinik psikolog Dr. Briony ile olan seansını konu alıyor. Küçük oyuncunun adeta döktürdüğü bu bölüm, ergenlik çağındaki bir zihnin karmaşıklığını ve travmanın etkilerini çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Bu bölüm, dizinin sadece bir suç draması değil, aynı zamanda derin bir psikolojik inceleme olduğunu kanıtlar nitelikte. Jamie’nin zihnine yapılan bu yolculuk, ergenlik çağındaki karmaşık duyguların ve kimlik krizinin portresini çiziyor.
Görsel Dil ve Atmosfer
“Adolescence”, görsel diliyle de dikkat çekiyor. Tek çekim tekniğinin yanı sıra, dizinin renk paleti, ışık kullanımı ve mekân seçimleri, hikâyenin karanlık ve boğucu atmosferini güçlendiriyor. Kuzey İngiltere’nin kasvetli manzarası, karakterlerin iç dünyasını yansıtan bir arka plan olarak işlev görüyor.
Dizideki müzik kullanımı da dikkat çekici bir unsur olarak öne çıkıyor. Minimal ve gerilimi artıran müzik seçimleri, izleyicinin duygusal deneyimini derinleştiriyor. Örneğin, sorgu sahnelerindeki sessizlik anları veya Jamie’nin zihinsel çöküş anlarındaki müzikal geçişler, hikâyenin etkisini artırıyor.
Kameranın karakterlere yakınlığı ve mesafesi, izleyicinin duygusal tepkilerini yönlendiren bir unsur olarak kullanılıyor. Jamie’nin psikolojik değerlendirme sahnelerinde kameranın yakın plan kullanımı, karakterin zihnine yapılan yolculuğu temsil ediyor.
Dizi, çocuk suçlulara yönelik adalet sisteminin işleyişini de mercek altına alıyor. Jamie’nin gözaltına alınma, sorgulanma ve değerlendirilme süreçleri, çocuk suçlulara yönelik prosedürlerin detaylı bir portresini sunuyor. Bu süreçlerde çocukların hakları, yasal temsil ve psikolojik destek gibi konular, gerçekçi bir şekilde işleniyor.
Öte yandan “Adolescence”, teknik ve tematik olarak çeşitli film ve dizilerden etkilenmiş görünüyor. Tek çekim tekniği, Barantini’nin kendi filmi “Boiling Point”in yanı sıra, “Victoria” ve “1917” gibi filmleri hatırlatıyor. Tematik olarak ise, Gus Van Sant’ın okul şiddetini konu alan “Elephant” filmi ve gençlik travmasını işleyen “We Need to Talk About Kevin” gibi yapımlarla paralellikler gösteriyor.
Genel olarak “Adolescence”, eleştirmenlerden büyük övgü almış durumda. Dizinin teknik başarısı, oyunculuk performansları ve toplumsal mesajları, eleştirmenlerin dikkatini çeken unsurlar arasında. Birçok eleştirmen, diziyi 2025’in en iyi televizyon yapımlarından biri olarak nitelendiriyor.
Dizinin farklı ülkelerdeki eleştirmenlerden aldığı tepkiler de ilginç bir perspektif sunuyor. İngiliz, Amerikan, Alman ve İspanyol eleştirmenlerin yorumları incelendiğinde, dizinin evrensel temalarının farklı kültürlerde nasıl yankı bulduğu görülebiliyor. Örneğin, Alman eleştirmen dizinin aile dinamiklerine odaklanırken, İspanyol eleştirmen eğitim sisteminin çöküşüne daha fazla dikkat çekiyor.
“Adolescence”ı benzer temaları işleyen diğer yapımlarla karşılaştırdığımızda, dizinin özgün yanları daha net ortaya çıkıyor. Örneğin, HBO’nun “Euphoria” dizisi de genç yetişkinlerin sorunlarını işliyor ancak daha stilize bir anlatım diliyle. Netflix’in “13 Reasons Why” dizisi intihar ve zorbalık temalarını ele alırken daha melodramatik bir ton benimsiyor. “Adolescence” ise, tek çekim tekniği ve gerçekçi anlatımıyla bu yapımlardan ayrılıyor.
Toplumsal Bir Ayna Olarak “Adolescence”
“Adolescence”, sadece etkileyici bir drama değil, aynı zamanda günümüz toplumunun sorunlarını yansıtan bir ayna. Dizi, ergenlik çağındaki gençlerin karşılaştığı zorlukları, ebeveynlerin sorumluluklarını, kurumların başarısızlıklarını ve dijital çağın tehlikelerini çarpıcı bir şekilde ele alıyor.
Stephen Graham ve Owen Cooper’ın olağanüstü performansları, Philip Barantini’nin yenilikçi yönetmenliği ve Jack Thorne’un derinlikli senaryosu, “Adolescence”ı 2025’in en dikkat çekici televizyon yapımlarından biri haline getiriyor. Dizi, izleyicilere sadece güçlü bir drama deneyimi sunmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal sorunlar üzerine düşünmeye ve tartışmaya teşvik ediyor.
“Adolescence”ın mini dizi formatında tasarlanmış olması, hikâyenin devam etme olasılığını düşük gösterse de dizinin toplumsal tartışmalara katkısı ve televizyon yapımcılığına getirdiği yenilikçi yaklaşım, uzun vadeli bir etki yaratma potansiyeline sahip.
Dizi, izleyicilere sadece bir hikâye anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda manosphere tehdidini ele alarak ve onu idolleştiren çocuklara bir tür korku aşılayarak takdire değer bir iş çıkarıyor.
Diğer bir deyişle Adolescence, sadece bir kriminal vakayı ele almıyor, aynı zamanda günümüz gençliğinin içinde bulunduğu çıkmazı ve toplumun bu çıkmazı nasıl pekiştirdiğini gözler önüne seriyor. Bu anlamda dizi, sadece etkili bir televizyon draması olmakla kalmıyor, aynı zamanda günümüz dünyasında ergenliğin ve ebeveynliğin karmaşık doğasını anlamamıza yardımcı olan değerli bir toplumsal yorum niteliği taşıyor.