YORUM | RAMAZAN F. GÜZEL
15 Temmuz sonrasında görevden uzaklaştırılan, birçoğu atıldıkları cezaevi hücrelerinde aylarca haklarında iddianame düzenlenmesini bekleyen hâkim ve savcılarla ilgili olarak bir başka hukuksuzluğa dikkat çekmek istiyoruz.
Anayasa’nın 36. maddesi ve taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi adil yargılanma hakkı ile ilgilidir. Dürüst işlem ilkesi ise adil yargılama ilkesinin içinde, ruhunda yer alan ve ona hayat veren ilkedir. Söz konusu ilke; soruşturma ve kovuşturma makamlarının suçlanan kişiye karşı, dürüstçe işlem tesis etmeleri, haksızlık ve hilelere başvurmamaları, hakkaniyete uygun tarafsız ve insancıl işlem yapmalarını gerekli kılmaktadır.
Yargıtay eski başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’a göre; ceza muhakemesi işlemleri, yasalara ve ahlaka uygun olmalıdır. Hukuk devletinde adalet, ahlaksızlıktan faydalanamayacağından, tüm soruşturma işlemleri ahlaki değerlere ve dürüstlük ilkesine uygun olmalıdır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin içtihadında, “soruşturma ve kovuşturma makamlarının görevi, yasaları kanun koyucunun amacına uygun olarak yorumlayıp uygulamaktan ibarettir… Suç şüphesi elde etmek için kanunsuz işlemlere tevessül edilemez” denilmiştir.
Son dönemde yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda “dürüst işlem ilkesine” riayet edilmiş midir? Bu sorunun cevabı izahtan varestedir. Ancak biz burada toplumu aydınlatma görevimizin gereği olarak somut örnekleri ile durumu izah etme yükümlülüğündeyiz.
Hatırlatmak gerekirse 15 Temmuz’u 16’ya bağlayan gece, daha gün ışımadan 2745 hâkim ve savcı ‘darbeci’ ilan edilip isimleri internet sitelerinde, WhatsApp gruplarında, hatta televizyonlarda yayınlanmaya başlanmıştı.
Bir yargı mensubu olan Ankara Başsavcı vekili Necip Cem İşçimen, televizyon ekranlarında bu listede ismi yer alan meslektaşlarını ‘darbeci ve hain’ olarak ilan etmişti…
Pir Sultan Abdal’ın “Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu. İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu” dediği gibi, bu meş’um dönemde yargıyı yargıyla dövüp dize getirdiler!..
Bir başsavcı vekilinin, hukuk fakültesi öğrencilerinin bilebileceği ‘adil yargılama’, ‘masumiyet karinesi’ ve ‘soruşturmanın gizliliği’ gibi kavramlardan haberdar olmaması düşünülemez. Bu hâkim ve savcılara yöneltilen suçlamalarla ilgili ellerinde hiçbir somut bilgi, belge olmayan Başsavcı İşçimen ve mesai arkadaşları “dürüst işlem” ilkesini çiğneyerek masum meslektaşlarını medya önünde suçladılar. Buna olsa olsa “yargısız infaz” denebilir. O gün basın açıklaması ve müzekkereleri yazan savcılar Serdar Coşkun ve Musa Yücel‘in yapmış oldukları o işlemler dürüst yargılama ilkesini yok saymıştır.
Dürüst yargılama ilkesi ihlalinin bir başka örneği de HSYK’nın 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece verdikleri 2745 hâkim ve savcı hakkındaki açığa alma ve soruşturma izni kararlarıdır. Bu kararlarda ismi yer alan hâkim ve savcılarla ilgili olarak “15/07/2016 tarihli darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan askerler ile birlikte, fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduklarına dair kuvvetli delil ve şüphenin bulunduğu” şeklindeki tespit hiçbir zaman doğrulanmamıştır.
Bu cümle açıkça hâkim ve savcıların darbe girişiminde bulunan askerlerle fikir ve eylem birliği içinde hareket ettiklerine dair somut delillerin varlığından bahsetmekte ve bu hâkim ve savcıları “darbeci” oldukları yaftalamaktadır.
Listede ismi yer alan hâkim ve savcılardan hiçbiri darbe suçlamasıyla ve darbe ile ilgili eylem tanımlaması yapılarak mahkûm edilmedi.
Bu kararlardaki kesinlik içeren ifadeler hiçbir şekilde ispatlanmamış, bunları doğrulayan, destekleyen bir tek hâkim/savcı hakkında bir tek somut delil bilgi belge ortaya konulmamıştır. Bu kararlar da yargının en üst idari merciinin dürüst yargılama ilkesini, dürüstlükten uzak ve ahlaksızca nasıl ihlal edildiğini ortaya koymaktadır.
KİMDEN GİZLİ?
Bir diğer örnek ise soruşturmaya başlanmasının hemen devamında dosyalara konulan gizlilik kararıdır. Gizlilik kararının temel amacı, delil güvenliğinin sağlanması, varsa tanıkların etkilenmesinin önüne geçilmesi ve onların korunmasıdır.
İddianameler yazıldıktan, kovuşturma süreci başladıktan ve dosyalar alenileştikten sonra anlaşıldı ki aslında hiçbir delil yokmuş. Ankara Başsavcılığının demeçleri de resmi yazıları da HSYK’nın kararları da hep yalanmış!
Gizlilik kararı ile deliller değil delilsizlik gizlenmeye çalışılmış. Savunmaların etkin bir şekilde yapılmasının önüne geçilmek istenmiştir. Bu yolla, hâkim ve savcıların, haklarındaki suçlamayı ortaya koyan veya desteklediği iddia eden delil, bilgi ve belgelere ulaşmaları ve savunma haklarını kullanmaları da ellerinden alınmıştır.
15 Temmuz sürecini yönetenler “dürüst işlem ilkesini” bilerek ve isteyerek, altlarını imzaladıkları resmî belgelerle ortaya koymuşlar ve yasalarda yer alan yetkileri kendi dürüstlük dışı işlem ve eylemlerini gizlemek için kullanmışlardır.
İŞKENCELER…
Dürüst işlem ilkesinin ihlaline bir diğer örnek, ipe sapa gelmez iddialarla şüpheli veya sanık sandalyesine zorla oturtulan kişilerin, soruşturma ve kovuşturma aşamasında muhatap oldukları işkence, kötü muamele ve yalanlarla bezenmiş ahlaksız pazarlıklardır.
İşkence konusuna çok fazla girmeye lüzum olduğunu düşünüyorum, zira işkence yeryüzünde yaşayan tüm varlıklar arasındaki bir canlının alçalabileceği en alt seviyedir. Yeryüzünde hiçbir canlı diğerine işkence yapmaz. Çünkü işkence öldürmek için değil acı çektirmek için yaptırılır.
Yalan ve ahlaksız pazarlıklara gelecek olursak:
15 Temmuz ve devamında insanlara yöneltilen, “haklarında deliller olduğu, en az 15 sene cezaevinde kalacakları, birilerinin ismini vermesi halinde kendisine yardımcı olacakları, eğer yardımcı olmazsa, bir daha güneş yüzü göremeyeceğine” dair beyanlardır.
Ellerinde hiçbir bilgi belge olmayan kolluk görevlisi, hâkim ve savcı koltuğunda oturanlar, insanlara bu şekilde yalanlar söylemekten içtinap etmemiş, bu yalanları söylerken yüzleri dahi kızarmamıştır. Bu yalanlarla elde ettikleri bir kısım bilgileri ise delil diye kullanmışlardır.
İLKERE AYKIRILIK ve SONUÇLARI
“Dürüst işlem ilkesine aykırı hareketin neticesi nedir?” diye sorulursa, ona verilecek cevap: Yapılan işlemler tamamen hukuksuzdur. Bu işlemler neticesinde elde edilen deliller ve bu delillere dayanılarak yapılan işlemler de yok hükmündedir.
Bu işlemlerle ellerinden hakları alınan, zulme maruz kalanların hakları bir şekilde geri verilecek, uğradıkları zarar da mutlaka tazmin edilecektir.
“Peki, dürüst yargılama ilkesine aykırı hareket ederek insanları mağdur edenler ne olacak?” denilirse, onları bekleyen akıbet de ortadadır:
Sahte, gerçeğe aykırı, belge, bilgilerle işlem yapan, şüpheli veya sanıklara yalan söyleyip onları yanıltan veya onlara işkence eden kişiler suç işlemektedir. Muhatap olacakları en basit suçlama “kişiyi özgürlüğünden yoksun kılma”dır.
Sırf menfaatleri için dürüst yargılama ilkesini ihlal eden yargı mensupları, bugün önünde eğildikleri siyasileri yarın arkalarında göremeyecekler. Bunun sebebi Türk siyasi tarihinde sıkça tekrar edilen “bana mı sordular” veya “dün dündür, bugün bugündür” sözlerinde gizlidir.
Yargılama dosyaları hukuksuzlukları ortaya koyan belgelerle dolu. Bu her bir belgenin bir gün hesabını vermek zorunda kalacaklar. Çünkü dünya tarihi göstermiştir ki kimsenin ahı kimsede kalmamıştır.