YORUM | MAHMUT AKPINAR
Demokratik dünyada şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık gibi konular çok önemli. Bu kurallara dikkat etmeli, çoğulcu ve katılımcı, şeffaf yapılar kurmalıyız. Ancak Hizmet’in şirket olmadığını da belirtmek gerekir. Hizmet’i profesyonel yönetmek, hesap verebilir kılmak, yaşadığımız ülkelerin hukukuyla uyumlu hale getirmek onu töhmetlerden kurtarır. Fakat Hizmet’in ruhu, kalbi, motoru, Hareket’i ileriye taşıyacak konular bunlar değil. Bunlar, Hizmet’i diğer organizasyonlardan farklı ve üstün kılmaya yetmez. Hizmet’i farklı ve üstün kılan, Hizmet insanlarında var olan adanmışlıktır, tevazudur, istiğnadır, fedakarlıktır, kardeşlik ruhudur. Allah rızası için çalışmaktır, beklentisizliktir. Hizmet’in ayırıcı vasfı, adanmış insanları yüce idealler doğrultusunda harekete geçirebilmesidir.
Kıyıma, linçe maruz kaldığımız bugünlerde Hizmet için istismara müsait boşlukları kapatmak, legal, şeffaf yapılar kurmak daha da önem kazandı. Lakin gerçek misyonunu eda edebilmesi için yukarıda saydığımız temel özellikleri canlı tutmak ve yeni nesillere aktarmak mecburiyetinde. Bunların en başında da adanmışlık geliyor. Zira imkanları sınırlı, az sayıda adanmış insan büyük atılımlar ve açılımlar yapabiliyor. İlk Müminler bunu yaptılar. Benzer başarıları Allah, Hizmet’in adanmışlarına da nasip etti. İman ve Kur’an Hizmet’i bugünlere kadar hep hasbi ve fedakâr insanların omuzlarında geldi, genişledi. Hareket adanmışlıkla birlikte teşriki mesaiyi, tanzimül amali kullanarak potansiyelinin çok üstünde başarılar elde etti. Taşlaşmış gönülleri eritti, zor coğrafyalarda tutundu. 1970, 1980’li yıllarda bir avuç insan maişetini öğretmenlikten temin ederken, adanmışlık ruhuyla insanların imanına vesile olmak için çırpınıyordu.
1990’larda Hizmet dershanelerle sıçrama yaptı. Bazılarının açılma süreçlerine şahit oldum. Elde edilen başarının mevcut personelle, imkanlarla izahı mümkün değildi. İmkânsızlıkları, yetersizlikleri kapatan ve avantaja çeviren şey inayeti İlahi yanında bu işleri deruhte eden gençlerin adanmışlığıydı. 1990’ların ortasında Ege’de, eğitimde ilk sıralarda yer alan bir şehrin büyükçe ilçesinde dershane açmak istedik. Ama bu bölgede dershanecilik çok kaliteli yapılıyordu. Rekabet kıyıcıydı, köklü dershaneler, meşhur hocalar vardı. İnsanlar eğitime çok önem veriyordu. Bir bina tuttuk. Öğretmenlerimiz sakalı bitmemiş gençlerdi. Müdür 25, müdür yardımcısı 24 yaşındaydı. Geri kalan kadronun tamamı yeni mezundu, bazıları mezun bile değildi. Yaş ortalaması 23 ancaktı. Eğitim düzeyi ve bilinci yüksek bu şehirde tutunabilir miyiz diye çok endişelendik. Ayrıca seküler yapısından dolayı Hareket’e karşı bir tavır, hatta husumet vardı. Bir branşta hocayı dışardan bulmak zorunda kaldık. Arkadaşların hepsi genç olunca bari bu öğretmen tecrübeli olsun istedik ve tecrübeli, şöhreti olan bir öğretmen bulduk. Arkadaşların hepsi adanmış, fedakâr gençlerdi. Enerjik ve heyecan doluydular. İyi bir takım ruhuyla zamanlarını bütünüyle öğrencilere ayırıyorlardı. Yılın sonunda beklenmedik bir başarı elde ederek tutunmayı ve pekçok dershaneyi geride bırakmayı başardılar. Elbette bunda dershanecilikteki kurumsal birikimin, yayın desteğinin büyük katkısı vardı.
Yılın sonunda öğrencilere yaptığımız ankette genç öğretmenlerden büyük memnuniyet olduğunu gördük. Tek şikayet edilen öğretmen tecrübeli olarak aldığımız hocaydı. Bu durum o öğretmenin niteliksiz, bilgisiz olmasından kaynaklanmıyordu. Ama genç öğretmenler tamamen adanmışlık içinde ve hasbilikle çalışıyordu. Ders çalışma kampları yapıyor, ailelerle irtibat içinde oluyorlardu. Diğer öğretmen ise dersini anlatıp gidiyordu. Çok daha tecrübeli ve bilgili olmasına rağmen öğrenciler sonraki yıl o branşın da genç olmasını istedi. Keza yurt dışına ilk giden arkadaşlarımız adanmışlıkları, fedakarlıklarıyla olağanüstü kabul gördüler. Farklı dil, din ve kültürden insanların gönül kapılarını genç, tecrübesiz ama adanmış kadrolar açtı. Halk, hal diliyle ortaya konan çabayı, samimiyeti görmezden gelmedi, evlatları ile birlikte desteklerini de verdi.
Bakın, Hoca Efendi: “Adanmışlık ruhunun gönüllerde canlılığını sürekli koruyabilmesi için göz önünde bulundurulması gereken temel disiplinler nelerdir?” Sorusuna nasıl cevap veriyor.
“Her şeyden evvel adanmış gönüllerin güven kredilerini zedeleyebilecek her türlü tavır ve davranıştan uzak durmaları gerekir. Samimi hislerle, herhangi bir beklenti içine girmeksizin bir mefkûreye gönül vermiş, bir davaya kendini vakfetmiş insanların, içinde bulundukları daireye bilerek zarar vereceklerini, beraber oldukları insanların lekedâr olmasına yol açacak davranışlar sergileyeceklerini zannetmiyorum. Fakat bazen düşünülmeden atılan adımlar, iyi hesap edilmeden girişilen işler, bir kısım falsoların yaşanmasına, dolayısıyla itibar yıpranmasına yol açabilir. Böyle bir durumda yapılması gereken aynı duygu ve düşünceye sahip insanların ortak akıl ve müşterek hareketle hemen o yanlışlık ve falsoyu telafi edecek bir ceht ve gayret ortaya koymalarıdır. Böyle yapıldığı takdirde hata yapan insan mahcubiyetten kurtarılmış olacağı gibi, içinde bulunulan daire adına da bazı olumsuz düşüncelerin zihinlerde yer etmesine fırsat verilmemiş olur.”
Hoca Efendi aynı sohbette adanmışların istiğnasına, dikkatine, itinasına dair: “hayatını hizmet önceliğine bağlamış insanlar bence haklarında suizan oluşmasına sebebiyet verebilecek her türlü muameleden uzak durmalı ve töhmet mahallerine hiç mi hiç yaklaşmamalıdır.” Diyor.
Aynı makalede ideal ve realite dengesi üzerine ise şunları söylüyor:
“Diğer taraftan ideallerle realiteler birbirine karıştırılmamalıdır. Evet, himmetler âli tutulmalı, insan yüksek hedeflerin peşinden koşmalıdır. …Fakat bütün bunların yanında, zaman, mekân, imkân ve insan unsurunun hesaba katılarak meselelerin realize edilmesi gerekir. Güzel düşüncelerin mevcut şartlar açısından gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği iyi hesap edilmelidir ki, atılan adımlar hüsran ve fiyasko ile neticelenmesin. …Eğer biz beraber olduğumuz insanlardan dünyanın çehresini değiştirecek ve ona yeni bir veçhe kazandıracak işler bekliyorsak, hükümleri hayale bina ettiğimizden ve gerçekleşmeyecek şeylerin arkasına takılıp kaldığımızdan dolayı hem kendimiz inkisar-ı hayale uğrar, hem de bize ümit bağlayan insanların ümitlerini kırmış oluruz. Böyle bir vebalin altına girmemek için zaman, mekân, insan ve imkân unsurları göz önünde bulundurularak realize edilmelidir.”
Hizmetin en önemli dinamikleri adanmışlık, hasbilik, fedakarlık, ideal sahibi olmaktır. Ancak münhasıran demokratik dünyada hesap verebilirlik, şeffaflık, açıklık çok öne çıkmaktadır. Husumetin, nefretin köpürdüğü böyle bir dönemde zarar vermek isteyenlere malzeme verme, açık kapı bırakma lüksümüz yok. Batı dünyasında hizmet edebilmek için bu yönlerimizi geliştirmeli, görev tanımları yapmalı, toplumun değerleri ile uyumlu hale gelmeliyiz. Hizmetlerimizi yeni duruma, çevreye, şartlara uygun realize etmeliyiz. Lakin Hizmet’in ruhu, canı, motoru hükmünde olan adanmışlık, hasbilik, feragat, uhuvvet gibi dinamikleri canlı tutmayı ve yeni nesillere aktarmayı da başarmalıyız. Bunlar olmaksızın kurulacak profesyonel, şeffaf, hesap verebilir işleyen yapı, ancak iyi bir şirket olabilir. Ama sadece bunlarla gönüllere girme, insanlara ulaşma, hakkı/hakikati anlatma gibi temel misyonlar ifa edilemez. Bu özellikler arabanın dış aksamı, kaportası ise, adanmışık motorudur, ruhudur. Benim gibilerin sıkça vurguladığı üzere evrensel ve demokratik bazı ilkeler, esaslar önemli olsa da Hizmet’i farklı kılan adanmışlıktır. Birisini dikkate alıp öne çıkarırken diğerini ihmal edemeyiz. Hem modern, demokratik dünyanın şartlarına uygun Hizmet yapıları kurmalı, hem de insanımızın adanmışlığını, manevi derinliğini, fedakarlığını korumalı ve geliştirmeliyiz.
Adanmışlar elbette Allah’a güvenir ve tevekkül içinde olur. Ama adanmışlık; işleri hasbelkader, gelişigüzel yapmak, riskleri dikkate almamak anlamına gelmiyor. Hoca Efendi adanmışlık gibi oldukça subjektif bir konuyu anlatırken bile rasyonel vurgular yapmaktan, zamanın, şartların, coğrafyanın gerektirdiği tedbirleri almaktan bahsediyor. Güven kredisini zedelememeye, iyi hesap etmeden işlere girişmemeye, falsolar yaşatmamaya, itibarı yıpratmamak için ortak aklı kullanmaya, şartlara göre hizmetleri realize etmeye dikkati çekiyor. Adanmışların davaya, insanlara zarar vermeme, zarar verme düşüncesinde olanlara fırsat sunmama gibi bir sorumluluğu var. Önce tedbirleri almalı sonra derinlemesine bir adanmışlık, fedakarlık, hasbilik içinde hizmetlerimizi yürütmeliyiz.
Kaynak: Ömür Boyu Adanmışlık Ruhu, https://fgulen.com/tr/eserleri/buhranli-gunler-ve-umit-atlasimiz/bir-omur-boyu-adanmislik-ruhu
Yureginize saglik Mahmut abi. Insalllah yazilariniz bazi seylerin degismesini saglar umidini besliyorum.
Adanmışlık elbette çok önemli ve işin olmazsa olmazı.
Şeffaflığa gelince, şeffaflık demek gücün hesapsız bir şekilde sadece bir kişide toplanmaması demek. Şeffaflık liyaket ve hesap verebilirlik dmek.
Şeffaflık istişare müessesinin işletilmesi demek.
Şeffaflık bir hikmeti var değil, o hikmeti paylaşmak demek.
Şaffaflık bir yerdeki şikayet ve aksaklıkların üzerine gidilmesi ve zamanında müdahale edilmesi demek.
Şeffaflık bir yerde kader birliği yapmış kişilerin kaderinin sadece bir kişinin iki dudağı arasına bırakılmaması demek.
Şeffaflık bir insanla çatlatıncaya kadar uğraşıp küstürdükten sonra “Karakterinin geregini yaptı” diyerek ayetin arkasına sığınmamak.
Şeffaflık insanların ikna ile motive edip, kabiliyet ve güçlerine göre sevk ve idare etmek.
Şeffaflık bir kurumun bütün ticari ve yönetim sırlarının ulu orta paylaşılması değil, ilgili kişilerin bilmesi gerekenleri onlarla paylaşmak.
Şeffaflık sadece hizmet ve koşturma zamanı değil, zor günlerde de arkadaşlarının yanında olmak demek. Şeffaflık kol kırılır yen içinde kalır değil, kırık kolu tedavi etmek ve eğer kolu biri kasti kırmışsa onun hesabını sormak.
Şeffarlık kırılan tedavi edilmeyen yen içinde saklanmaya çalışılan koldan dışarıya sızan kanı gizlemek değil, acıyı dindirmek ve kanamayı durdurmak demek.
Yani şeffaflık, insanca, peygamberce, müslümanca muamele demek.
Allah senden razı olsun
Evet katılıyorum. Kaleminize, yüreğinize sağlık
Şeffaflık “hizmet” denen kavramın tam olarak ne olduğunu açık ve net bir şekilde tanımlamak demek. Kime ve neye hizmet? İslam’a mi, Allah(CC) ve Rasulullah’a(sav) mi, yoksa insanlığa mi hizmet? Eğer Islamsa hizmet edilen, Allah(CC) ve Resulü’nün(sav) belirlemedigi metot ve yöntemlerle bu nasıl yapılabilir sorusunun cevabını bulmak demek.
Şeffaflık temel gaye Islamsa eğer bugüne kadar somut sayılarla İslam adına yapilan ve elde edilen tüm sonuçların ortaya konulabilmesi demek. Dünyadaki kendini İslam’a nispet eden diğer hareketlere tepeden ve kibirli bir şekilde bakarak onları yok sayıp, görmezden gelmemek demek. Kendi sonuçlarını dürüst bir şekilde onların sonuçları ile yan yana koyabilmek, kendini anlamak adına onlarla mukayese edebilmek ve aynaya bakabilmek demek. Kendini İslam’ın en güzel temsilcisi olarak görmemek demek.
Şeffaflık içinden geldiği Türkiye toplumunun yüzlerce yıllık İslam anlayışından çok da farklı bir yerde olmadığını fark edip, bunun tanımlamasını somut bir şekilde ortaya koyup neye nasıl ve ne şekilde inandığını muğlak ifadelerle değil, net bir şekilde herkese açık bir şekilde ortaya koymak demek. Dünyanın Türkiye’den ibaret olmadığını görebilmek ve bunu açıkça ifade edebilmek demek. Içinden geldiği İslam anlayışını yapabiliyorsa eğer sağlaması çapraz kritiklerle ele alınmış tüm somut delilleri ile ortaya koyabilmek demek.
Şeffaflık temeli sufilik ve eski dönem Yunan felsefesinin kritik edilmiş updatelerine dayanan köklerinin farkına varıp yoluna yine bu çizgide devam edip etmeyeceğini ortaya koymak demek. Keramet ve doğa üstü olaylar olmadan kendini eksik bulan İslam anlayışının temellerini sorgulamak demek. Inanç köklerini, temel kabullerini, sorgulanamaz, yanlislanamaz, elestirilemez kutsallarini, kırmızı çizgilerini net bir şekilde ortaya koymak demek. İslam anladığının Allah’ın(CC) dini mi yoksa bir kültür mü olduğuna karar vermek demek.
Şeffaflık kapalı kapıları, mahrem hedef ve gayeleri olan bir yapı olarak kalmaya devam etmek ile İslam kavramından tamamen bağımsız olarak “salt iyiliğe dayalı dayanışma” sonucu oluşan dünyanın her milletinden ve her inancından insanları bünyesinde barındırabilen “bir sivil toplum hareketi” olarak devam etmek arasında karar kılmak demek. Şeffaflık İslami bir hareket mi yoksa iyilik temelli ve kendisini diğer benzerlerinden üstün ve ayrıcalıklı görmeyen bir “sivil toplum hareketi” olup olmayacağına veya bunu isteyip istemediğine karar vermek demek.
Şeffaflık Eurovision benzeri yapılanmaya dönüşen organizasyonunu İslam ile iliskilendirmemek demek. Haramlarin farzların görmezden gelinmemesi demek.
Şeffaflık amaç ve gayenin net olarak tanımlanması demek. Kur’an ve Sünnet’e dayanmayan uygulamaları Allah’ın(CC) rızası makyajları ile insanliga sunmamak demek. Insanları Allah(CC) ile aldatmamak, İslami kullanmamak demek. Dünyadaki tüm insanlari memnun etmek ile Allah’in(CC) rızası arasında bir seçim yapacak olsa, hangisini sececegine karar vermek demek şeffaflık.
Şeffaflık içi dışı bir, net olmak demek. Ne isen o olmak demek. Elle tutulur, gözle görülür, en ince detayına kadar “tanımlanabilir” somut bir yapı olmak demek. Tüm çelişki ve tutarsızlıklardan, kararsızliklardan arınmak demek. Her türlü aidiyet ve bağlılığın neye ve kime karşı olduğunun somut olması demek.
Şeffaflık bulunulan yol ayriminda hangi taraftan devam edeceğine karar vermek demek.
Adanmışlık gassalın elinde meyyit olmak.
Şeffaflık meyyite gassal tarafından eziyet edilmesinin önüne geçmek.
malesef bütün hayallerimizi ideallerimizi yıkıp geçtiniz. Adanmışlık ama neye adanmışlık, biz ne için çalıştık ne uğruna sıkıntılar çekildi. hep Allah rızası sandık ama değilmiş ve herkes kendi çıkarı için çalışmış. bizde saf saf koşturmuşuz. gerçi Allah katında zayi olmaz biliyoruz ama içimiz çok acıyor. yaşadığımız onca zulümden daha acı geldi yazıklar olsun…
Adanmışlık teriminin doğru olmadığını düşünüyorum. Özellikle 15 Temmuz ve sonrasında şahit olduklarımız kelimenin çok muğlak olduğunu akıllara getiriyor.
Bu hizmet örnek verdiğiniz öğretmenler üzerinden yükseldi. Onlar astronomik ücretler yerine normal ücretlere razı oldular. Ama bu arada birileri yükünü tuttu.
Darbe ile hayatlar mahvedilirken gariban öğretmenler yine unutuldu. Birileri yurt dışına çok rahat çıkarılırken onların çoğu akıllara bile gelmedi. Bir kısmı işsiz kaldı bir kısmı da hapse girdi.
Sanki eğitimciler (Allah beni affetsin) diğer işlere göre (Bu söz için adanmış denilmese de fedakar öğretmenlerden özür dilerim) “mayın eşeği” gibi oldular.
Şu anda yine birileri (başta ilahiyatçılar sonra özeller) işlerini yürütürken garibanlar hem gözden hem gönüllerden ırak kaldılar.
HH tepe yönetiminde MY dışında bir tane bile eğitimci olmaması da beni doğruluyor.
Acı gerçekler bu. Kusura bakmasınlar herkes hesabını Allah’a verecek.
Merici yeni geçmiş bir insana, büyüğümüzün “var mısınız, eşlerinizi boşamaya” türü bir sohbetini açıp koysak, sizce bu ne olur? Zamanında söylendiğinde atmosfere uygun olsa da, dinleyenlere bu da nereden çıktı şimdi olmaz mı.
Şunu demek istiyorum, şu an bu güzel insanlar içerisinde konuşulan bazı konuları gereksiz, lüzumsuz görüyorum.
Hz. Peygamber, Hendek kazılırken, hendekte karşılaşılan zor bir taş üzerine, her gayrette, Kisranın anahtarlarının verildiğini görüyorum mucizevi ümitlendirmesi gibi bir ruh gerekiyor bu günlerde.
Hendekteyken, efendimiz “şimdi küçük cihaddan , büyük cihada gidiyoruz” demedi.
Bolluğun, bereketin, İmkanın olduğu dönemlere has dil ayrıdır, sonraki dil ayrı. İmtihanlarda ona göre çünkü.
İşte son yıllarda bunun ıskalandığını görüyorum malesef.
Bizleri muhatap alanlar, ceplerimizde milyon eurolar var mış gibi,
Rahat lüks içinde yaşıyormuşuz da elimizi bir işe atmıyormuşuz gibi,
Yapılması gerekenler var da yapmıyormuşuz gibi,
davranıyor.
Biraz daha açayım.
Mahmut Bey, değerli hocam,
Hizmet tahşidatları artık çok soyut. Gerçekler içinde yüzen bizler o tahşidatlar içinde kendimizi bulamıyoruz. Gerçeklerimiz ile onlar arasındaki yolu bulmaya çalışırken, pratikteki hizmetin teamülleri bizleri bocalatıyor.
Bizler hayatını beyinleriyle kazananlarız. Devasa çoğunluğu böyle. Yitirdiğimiz şey hizmet imkanı değil sadece, hayatımız.
Hayatımızı yitirdik. Lise öğrencisinden beklenilen şeyi dahi beklemek bize zul geliyor. Lal gibiyiz bulunduğumuz ülkelerde.
Dil öğreniyorlar eğitimtiler bak Allah bir hikmete binaen saçtı diyoruz da, madalyonun diğer yanı var.
Çok zorlanıyoruz değerli hocam. Arkadaşlarımız, istemedikleri bir geleceği görüyorlar kendilerine biçilen rol olarak.
Ama uygulama da, bizlere biçilen rol belirsiz.
Biraz daha dikkatli analiz ederseniz göreceğiniz şu ki, bu 5 yıldır bu yazılarınıza muhatap insanlar, dil kursları köşelerinde yıllarını tükettiler. Sadaka verseniz, sadaka düşecek insanlar, çok şeyde de gayret ettiler. Hal bu.
Konu para asla değil bu arada. Konu, kesilmiş ağaç.
Kimilerimiz kökünden kesildik, 40 lara 50 leler 60 lara dayandık. Ama 0 yaşıdayız biz.
Herşeyi sıfırdan kuruyoruz. Evlerimizi, hayatımızı, eğitimimizi.
İşte tam bu nokta da, bu tarz hizmet edin, koşun, coşun, yeni yollar bulun yazılarını okuyunca, acaba ne bekleniyor da bunlar söyleniyor diyorum.
Neyi bekliyorlar bizden.
Ve beklenilen şeyler gerçekten bizim gerçeklerimize uyuyor mu.
Şu an kurumsal hizmet ile mülteci durumundaki arkadaşlar arasında uyum var ise hiçbir sözüm yok.
Ama birileri bir uyumsuzluk görüyorsa, sebebi de sanınım bu.
Bu nedenle siz şu an, adanmışlık mı şeffaflık mı diye yazdınız ya, bu yazı öyle ileri zamanların konusu ki.
Muhatabı biz değiliz.
Bence devasa bir kısmın değil.
Şu an ydışındaki arkadaşların yaşadığı sorunlar, hayatın olağan akışına uygun. Böyle olur.
Unutmayın, bizler, der die das öğrenen, sınava girerken çocuk gibi heyecanlanan, kalınca üzülen insanlarız artık.
Kökü kesilmiş ağaçtan çıkan yeni filiziz.
Bu yazdığınız yazılarınıza sizin çocuğunuz muhatap olabilir mi mesela?
Olamaz.
Değerli hocam, yaşlarımız 40 lar 50 ler ama inanın bizlerde muhatap değiliz. Ruh halimiz bambaşka.
Nasıl tutunacağız, nasıl adım adım tırnaklarımızla kazıyacağız durumundayız.
Hani, üstadın dediği gibi, insanın başına dünya büyüklüğünde bir cenneti ya kazanmak yahut kaybetmek imtihanı açılmış diyorlar ya.
İtildiğimiz bu durumda bizler, bir gailenin içindeyiz.
Konu geçim değil, çok daha öte, derin psikolojik temeller barındıran bir gaile.
Ve bunu görmeden, hizmet ile hizmet insanı arasındaki bu tuhaf açıklık kapanmayacağa benziyor.
Birilerinin bize biçtiği rol üzerinden yaptırmak istediği hizmet ayrı.
Bizim gerçeklerimizin bize sunduğu ancak yapabileceğimiz hizmet ayrı.
Ve yapmak istediğimiz hizmet ayrı..
Bu üçlü açmazın tam ortasında da malesef bizler varız.
Ununu eleyip asan insanlar değiliz, bizim oralarda biti kanlandı derler. Bazı tartışmalara bakıyorum örneğin hizmet entelijansiyasında, yahu diyorum bu insanların okulları yok mu, dil öğrenmek için gayreleri, hangi ausbildung u yapsam acaba diye bir uğraşları, neden bunları konuşmuyorlarda, ununu elemiş insan modunda bunlar yazılıyor.
Hizmeti kurtaracak kahraman modunda anlatımlardan tutun, soyut tahşidatlara değişik varyasyonda bir girdi var hizmet insanına sosyal medyada ve hatta güvenilir kendi medyamızda.
Ama içinde BİZ yokuz.
Mülteciyiz, herşeyimizi sıfırladık, gerçekten ağaç gibi kesildik ve bu ZAMAN kanununa bağlı. Adım adım aşama aşama ilerliycez, çocuğuz bu kesin gerçek.
Biz buyuz.
Ama yazılarda muhatap olduğumuz, ya da bizi muhatap alan dil, Türkiyedeki imkanları içinde olan, mental rahatlık içinde olan insan sanki.
Diyeceğim şu ki.
Hizmet insanının devasa kısmı şu an MÜLTECİ. Bir mültecinin tüm süreçlerini acısıyla tatlısıyla teker teker yaşıyor.
Bu gerçeği görmeden, yapılan her girişim de, akamete uğruycak gözüküyor. En azından, şu yıllarda.
Bu yıllarda, bu yıllara yönelik bir dil kullanılmalı.
Tahşidatlar da ona göre olmalı.
Fen Lisesi sınavına çalışan bir öğrenciye, afrikaya gitmekten bahsetmek ne kadar absürdse,
Kolej de öğretmene, himmetlerinde coşun demek ne kadar tuhaf bir şey ise,
Muhatap olduğumuz hizmet tahşidat dilindeki anlatım da inanın öyle.
İçinde kendimize bir yer bulamıyoruz.
Ve bu inanın üzüyor.
Var olan pratikte,bize biçilen role adapte edilmek istenilen bir tutumu görüyoruz.
Sorunun tespiti en önemli şey, çözüm adına.
Ve inanın, sorun nedir, tespiti açar mısın, çözüme ne önerirsiniz derseniz de, o konuda yeterince doluyum, sayfalar dolusu da yazabilirim.
Etrafta gördüğüm aklı başında insanlarla paylaşınca da aslında benzer duruma parmak basılıyor.
Türkiye de kullandığımız hizmet dili ile bugünün insanına hitap etmemeliyiz.
Dilden öte, sorunu kökünden görüp, bir çocuk gibi, bir lise öğrencisini hayata hazırlıyor gibi, adım adım süreç süreç bunu sabırla işlemeliyiz.
Ve tum bunların ortasında..
Üzülerek söylüyorum. Benim için, şu yazdığınız yazıdaki. başlık o kadar lüzumsuz, o kadar gereksiz ki.
Bunlar, bu günlerin değil, geleceğin konuları.
Teşekkür ederim.
“Her şeyden evvel adanmış gönüllerin güven kredilerini zedeleyebilecek her türlü tavır ve davranıştan uzak durmaları gerekir…“hayatını hizmet önceliğine bağlamış insanlar bence haklarında suizan oluşmasına sebebiyet verebilecek her türlü muameleden uzak durmalı ve töhmet mahallerine hiç mi hiç yaklaşmamalıdır.”
Hocaefendiye ait bu ifadeler uzerinden su sorulara nasil cevaplar verilmeli:
–Mahrem (Gizli) Hizmetler/Mahrem (Gizli) Imamlar Meselesi insanlarin guvenini zedeleyen sisli puslu alanlar degil mi? Insanlarin Hizmet hakkinda Suizana ve kafa karisikligina sebebiyet veren bu tarz uygulamalari Hizmet yillarca neden devam ettirdi? Hizmetin basina musallat olan 15 Temmuz Belasindan sonra dahi bu tarz yapilanmalarin tamamen sonlandirildigina dair net bir irade neden gosterilmedi/gosterilmiyor?
–Hizmet, inanmis musluman insanlar da Devlet Dairelerinde tabii ki yer almali diyerek iyi niyetle basta Yargi, Emniyet ve Askeriye olmak uzere butun Devlet Kademelerinde her birimin Imami olacak sekilde cok ciddi organize olarak hareket etti. Devlet Dairelerine planli, sistemli ve organizeli bir sekilde kendi adamlarini yerlestirme ve ardindan da her birime bir imam atayarak onlari kontrol etme gibi bu tarz yapilanmalar ve uygulamalar toplum nezdinde insanlarin acaba bunlar “nur” yerine “topuz” mu tasiyor hissine kapilmalarina ve ayrica basta iktidar partisi olmak uzere butun siyasi partilerin kendi alanlarina direk dogrudan mudahale olarak gormesine ve Hizmetin Adanmislarina cephe alma, rakip ve dusman gorme ve ardindan bertaraf etme dusuncesine sebebiyet vermedi mi? Bu tarz yapilanma ve uygulamalar, Hocaefendinin yukaridaki beyanlari istikametinde “guven kredileri zedeleyen” ve “Suizan olusmasina sebebiyet veren muamelerden” degil mi?
Neden Hizmet, Seffafliktan cok uzak, Adanmislik Prensibine cok ters olan bu tarz uygulamalarla yuzlesip ozelestiri yapmaktan hala kaciniyor? Neden Hocaefendinin guzel soylemleri ve perensipleri bir turlu eylemlere donusemiyor? Hizmetin uzerine yapisan, guveni ciddi manada kemiren ve eriten bu muglaklik, gizlilik ve dualite perdesini neden kaldirip atamiyoruz? Neden net, acik ve seffaf olamiyoruz?