Adamlar işin kolayını bulmuş

YORUM | LEVENT KENEZ

Türkiye’yi bölmek isteyenler 31 Mart seçimlerini bekliyorlarmış.  Yani çöpleri kimin toplayacağının, imar rantını kimin yiyeceğinin belli olacağı seçimlerde iktidar partisi oy kaybederse ülke bölünecekmiş.

Neden? Alt tarafı yerel seçim değil mi bu. Faraza seçimlerde rekor oy da kaybedilse iktidar mı değişiyor? Rekor oy kaybedilse muhalefet genel seçime gidilsin dese bile bunun bir anlamı mı var? Böyle bir kamuoyu oluşturacak ne var ellerinde?

Ki zaten seçim denen şey artık sadece Erdoğan’ın meydan meydan gezip sövmesi ve  bütün kanallarda bunun canlı yayınlanmasından başka bir şey değil. Soranlar için ülkede seçim var mı var işte. Çocukluğumuzun Eurovision şarkı yarışmaları gibi bir gecelik heyecanlanma, çay-çerez ve sonra yine hakkımızı yediler deyip yatma günü.

Yerel seçim denen şey de, İstanbul ve Ankara. İstanbul’da sürpriz olması çok zor. Ankara’yı da zaten seçimi kazanana vermiyorlar. Velev ki Ankara’yı kaybetti çok da önemli değil zaten ama onu bile şansa bırakmadıkları şimdiden söylenebilir. Kaybettikleri yerlerde bile her şeye kendilerinin karar vereceği düzenlemeleri yapmalarının maliyeti bir top resmi gazete kağıdı ve mürekkebinden ibaret.

Başa dönersek…Türkiye’yi bölmek isteyenler 24 Haziran genel seçimlerini beklememişler de 31 Martı beklemişler. Bak sen!

Türkiye’yi bölmek ya da Türkiye’nin güçsüz kalmasını isteyenlerin arayıp da bulamayacakları tek yönetim halihazırdaki yönetimdir.

AB ülkeleri Erdoğan’dan oldukça memnundur. Kendi kamuoyları için çok nadir arada yaptıkları çıkışlar sizi aldatmasın. Erdoğan AB’nin kapılarını Türkiye’ye tamamen kapatmış bir liderdir. Bir zamanlar Sarkozy ve Merkel’in, Türkiye’nin bu gidişle üye olmak için kapıya dayanacağı sanılan günlerde engellemek için yaptıklarını hatırlayınca şu an ki Avrupa liderleri Türkiye gibi bir sorundan kurtuldukları için gayet mutlular.

AB ülkeleri Erdoğan’ı çok severler çünkü al şu parayı göçmenleri ülkede tut dedikleri bir liderdir. Kendi ülkelerinde göçmenlerin sayısının artması bir kriz sebebi iken Türkiye milyonlarca göçmen ile yaşamak zorundadır ve bunun getirdiği ekonomik ve sosyolojik bütün sorunlar ile başbaşadır.

Erdoğan halklar tarafından değil ama devletler tarafından sevilen bir liderdir. Meydanlarda kendilerine sövmesini ciddiye bile almazlar. Çünkü aldıkları ihalelere bakarlar. Ekonomisi dışa bağımlı bir ülke olarak bağımlı olduklarına bir yere kadar artistlik yaptığını hepsi bilmektedir.

Elbette bu memnuniyetin bir sınırları vardır. Türkiye, Suudi Arabistan gibi doğal kaynakları olmadığı için son tahlilde borcunu ödeyebilecek ve alışveriş yapacak kadar da ayakta kalmalıdır.

Kendi ülkelerindeki Erdoğan yanlılarını sevmeseler de, onları terbiye etmek konusunda epey yol aldılar.

Batı memnun da, Doğu memnun olmaz mı? Mesela Rusya. Ordusunda bütün güvenlik politikasını şekillendiren Nato ittifakından bir tane bile asker bırakmayana kadar tasfiye eden rejimden memnun olmasın da ne yapsın?  Amerika ile 6 ayda bir kriz yaşayan bir ülkeden mutlu olmasın mı? Türkiye’nin kendisini Suriye’de bir aktör zannettiği günlerden şimdi izin verirse Suriye hakkında konuşabildiği hale gelmesinden hoşlanmasın mı? Esed’in savaşı kazanmış olmasından. Türkiye’nin uçaklarını uçuracak pilotunun olmamasından mesela?

Hele iran’a hiç girmeyelim. Yukarıdakilere ilaveten Perslerin Türkiye’nin bürokrasisinde bu kadar etkili olduğu bir zaman olmuş mudur acaba?

Din düşmanları 31 Martı bekliyormuş

Eğer gerçekten Türkiye ile bu kadar ilgilenen din düşmanı varsa onlar altın çağlarını yaşıyorlar. Din bu topraklarda hiç bu kadar itibar kaybetmemiştir. Bütün hırsızların, yalancıların dindar diye muamele gördüğü başka bir zaman dilimi olmamıştır. İnsanların artık dinin bir kurtuluş ya da bir umut olduğunu sanmadıkları bu kadar karanlık bir dönem olmamıştır? Camilerin bu kadar münafıkla dolduğu da?

Kürtlere bu kadar hakaret edip yarın öbür gün nasıl birlikte yaşanacak acaba. Silahla nereye kadar gider bu iş. Birisi kendisine görev edinse ve Kürtlerin psikolojik ve duygusal olarak kopuş işini herhalde ancak bu kadar başarılı gerçekleştirebilirdi.

Yaşam kalitesinin her gün biraz daha düştüğü, özgürlüklerin kaybolduğu, onbinlerce masum insanların hapishanelere konulduğu,  insanların resmen çürüdüğü, kimsenin kimseye güvenmediği ve değerlerin alt üst olduğu bu toplumda siz Türkiye düşmanı olsanız oyunuzu kime verirdiniz?

Çok biliyorsan gel sandıkta devir diyeceksin, parti kurup seçime giren herkese hakaret, herkese terörist, zillet diyeceksin. Türkiye’de bu devrin barışçıl bir şekilde bitmeyeceğine inanmayan kaldı mı hala? Bu iktidar hiç seçim kaybeder mi? Velev ki kaybetti, gider mi? Tabii ki hayır. Türkiye her geçen gün büyük bir patlamaya doğru yol alıyor. Ekonomik kriz ile bu fetret devrinin bitmesi bile rahmet olur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Ciplak gercek olan bu yaziyi okuyunca rahmetli bediuzzamanin isaratul icaz kitabinin kendi yazdigi onsozu geldi, muslumanlarin ve islamin durumunu dert edinen muceddit soyle diyor:

    HAŞİYE

    Bu harika tefsirde, münafıklar hakkında olan on iki ayet ile muannid kafirler için olan iki ayetin izahat ve tafsilatının içinde bazı çok münasebat-ı belagati çoklar anlamayacak ve istifade etmeyecek ehemmiyetsiz nüktelerinin zikredilmesinin sırrı ve diğer ayetlerdeki tahkike ve izaha muhalif olarak mahiyet-i küfriyenin tafsilatına ve ehl-i nifakın temessük ettikleri şüphelerine pek az temas edilmesinin hikmeti ve yalnız elfaz-ı Kur’aniyenin ince ince işarat ve delaletlerinin ehemmiyetle beyan edilmesinin sebebi üç nüktedir.
    BİRİNCİ NÜKTE: Bidayet-i zuhur-u İslamiyette muannid ve kitapsız kafirlerin ve nifaka giren eski dinlerin münafıkları gibi, aynen bu zaman-ı ahirde bir naziresi çıkacağını ders-i Kur’aniden gelen bir sünuhat ile Eski Said hissetmiş. Münafıklar hakkındaki ayetleri izah ile en ince nükteleri beyan etmiş; fakat mütalaacıların zihnini bulandırmamak için mahiyet-i mesleklerini ve istinat noktalarını mücmel bırakmış, izah etmemiş. Zaten Risale-i Nur’un mesleği odur ki, zihinlerde bir iz bırakmamak için, sair ulemaya muhalif olarak, muarızların şüphelerini zikretmeden öyle bir cevap verir ki, daha vehim ve vesveseye yer kalmaz. Eski Said, bu tefsirde, Risale-i Nur gibi, zihinleri bulandırmamak için yalnız belagat noktasında lafzın delaletine ve işaratına ehemmiyet vermiş.
    İKİNCİ NÜKTE: Madem Kur’an-ı Hakimin her harfinin okunmasıyla öyle bir kıymeti olur ki, bir harf, on, yüz, bin ve binler sevabı ve baki meyve-i uhreviyi verecek mahiyettedir. Elbette Eski Said’in bu tefsirinde bir saç gibi, bir zerre gibi, Kur’an’ın kelimatına temas eden nükteleri izah etmesi israf değil, ehemmiyetsiz değil; belki göz kapaklarının kirpikleri ve belki gözbebeğinin zerreleri gibi kıymetli olduğunu hissetmiş ki, o dehşetli harp içinde bu incecik saç gibi münasebetleri yazmaktan ve düşünmekten, avcı hattında düşman gülleleri onu şaşırtmamış, ondan vazgeçirmemiş. HAŞİYE
    ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Türkçeye tercümesi, Arapçadaki cezalet, belagat ve harika kıymetini muhafaza edememiş, bazan da muhtasar gitmiş. İnşaallah Arabi tefsir, bu tercümenin ahirinde bir mani olmazsa neşredilecek; tercümedeki noksanlarını izale edecek. Fakat Arabi tefsirde tevafukun envaından çok harikalar vardır; beşer ihtiyarı karışmamıştır. Onun için, o matbuun aynı tarzında-imkanı varsa-mümkün olduğu kadar çalışmak lazımdır ki, alamet-i makbuliyet olan o harikalar kaybolmasın.

    Said Nursi

    HAŞİYE
    Acaba böyle bir adam, hiç mümkün müdür ki, dini siyasete, dünyaya alet etsin? Bu ittihamı yapanların, ne derece adaletten hariç bir zulüm ettikleri anlaşılır.
    Nur Talebelerinden
    Zübeyir, Bayram

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin