BÜLENT KORUCU | YORUM
Can Atalay ve Osman Kavala, Erdoğan rejiminin en bilinen mağdurlarından. Selahattin Demirtaş’ı da ekleyebiliriz listeye. Zorba rejimin kitleleri susturmak için kullandığı hukuk tanımazlığın sembol isimleri. Onların cezaevinde olması, AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın tuğla tuğla ördüğü korku duvarının sağlam kalmasını sağlıyor. Kitlelerin şöyle düşünmesini istiyor: “Bu kadar AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararına, etkili kesimlerin desteğine hatta Avrupa ülkelerinin açık yaptırım tehditlerine rağmen kurtulamıyorlarsa vay benim halime.”
Söz konusu isimler adaletin erişilmez bir ‘anka kuşu’ ve yargının kurşun asker oluşunun da canlı delilleri. Can Atalay için cuma günü Meclis toplanacak. Anayasa Mahkemesi’nin, vekilliği düşüren kararı ‘yok hükmünde’ kabul etmesinin sonucunda pazarlıklar yapıldı ve en azından TBMM’den olağanüstü toplantı koparıldı. Numan Kurtulmuş, vekillik düşürme kararını Bekir Bozdağ’a okutup kendisi ‘arazi’ olmuştu. Meclis’in yine Bozdağ yönetecekmiş…
Atalay vekilliğe dönebilirse hakkını almış olacak; lakin adalet gerçekleşmiş olmayacak. Tam tersine pazarlıklarla imtiyaz elde etmiş azınlığa karışacak.
Artık paspasa dönmüş Anayasamızın 10. Maddesi herkesin kanun önünde eşit olduğunu kayıt altına alıyor. Herhangi bir gri alan bırakmamak adına çok ayrıntılı biçimde çerçeveliyor ve şöyle diyor: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
Okuyunca siz de acı acı güldünüz, değil mi?
Türkiye’de açık ve net bir kast sistemi var. Öncesinde de herkes eşit değildi ancak sınırlar böylesine keskin hatlarla çizilmemişti. Ezilenlerin yüzüne nobran ve aşağılayıcı biçimde haykırılmıyordu acı gerçek. Cam tavanı sadece zıplamaya kalkanlar biliyordu. Şimdi dokunulmazlık sahipleri bunu herkesin gözüne sokmaktan haz duyuyor.
Kastın en üstünde Erdoğan Ailesi var; onları AKP’nin çelik çekirdeği takip ediyor. Parti devletinin diğer unsurları aşağı doğru bir piramit gibi sıralanıyor. Erdoğan ve ailesine ulaşma becerisine ve pazarlık gücüne göre diğer insanlar, piramidin herhangi bir bölgesine sığıntı gibi kümeleniyor. Şu anda en karlı sektör yargı borsası. İnsanların malına çökmek için kurulan ‘FETÖ borsası’ en bilineni fakat onunla sınırlı değil. İrili ufaklı bütün suçlarla ilgili ve erişim engelinden tutukluluğun kaldırılmasına kadar her karar için tarife bulunuyor.
Anadolu Adliyesi Başsavcısı İsmail Uçar bir iktidar çatışmasında gaza gelip isim vererek bunları anlattı. Sonra susturmak için Yargıtay’a üye atadılar ve tartışma kapandı. Son örnek: Uyuşturucu kaçakçılarını tahliye etmek için 720 bin dolar aldığı iddia edilen mahkeme başkanı hakkında verilecek hükmü bekliyor.
Borsada para kazanmak üzere işlem yapanlar olduğu gibi siyasi hesaplarla çalışan brokerlarda mevcut. “Erdoğan’la en iyi ben normalleşirim, cezaevindeki mahalle sakinlerini en kolay ben tahliye ettiririm.” diye ortalarda dolaşan Özgür Özel onların başında geliyor. Her diktatör böyle bir düzen kurmak ister ama o düzeni meşrulaştıracak, normalleştirecek muhalefet herkese nasip olmaz.
Instagram yasağını protesto ettiği için tutuklanan genç kız Dilruba’yı kim kurtaracak? Çoğu insanın içinden geçirip söyleyemediklerini dile getirdiğinden dolayı sosyal medyada desteği yüksek. Siyasi destek ise komşular pazarda görsün seviyesinde. “Dilruba’nın tutuklanmış olması kabul edilebilir değildir. Bu yanlıştan dönülmeli, Dilruba serbest bırakılmalıdır.” demiş CHP lideri Özel. ‘Ooo bu çok sert oldu’ diye dalga geçiyor insanlar.
14 yaşındayken tutuklanıp 124 yıl hapis cezası verilen Mazlum İçli onun kadar bile şanslı değil. Yasin Börü’yü öldürdüğü gerekçesiyle gözaltına alınanlar arasındaydı. Suçlama ispatlanamadı, tam tersine olayların yaşandığı saatlerde 140 km uzaklıkta bir köy düğününde olduğunu hem HTS kayıtları hem tanıklar doğruluyor. Sesini kim duyuyor, kim duyuruyor? Mazlum, 8 yıldır cezaevinde.
Şair İlhan Çomak’ı tanıyor musunuz? 30 yıldır cezaevinde olan bir şair; denetimli serbestlik hakkı doğmasına rağmen verilmedi. AİHM’nin adil yargılanmadı kararı bile 8 yıl gecikmeli uygulandı. Hakkındaki suçlama somut ve şüpheye yer bırakmayacak delillerle ispat edilemedi. Cezaevinde unutulanların başında geliyor.
AİHM, KHK’lı Yüksel Yalçınkaya kararında sadece kanunla değil mantıkla bile bağdaşmayan suçlamalarla on binlerce insanın hukuksuz yere cezaevlerine atıldığını belirledi. Tarihinin en ağır ihlal kararlarından birini verdi. Siyaset ve nispeten özgür medya bile Erdoğan rejimiyle birlikte üç maymunu oynuyor. Onlar bir Can Atalay olmadığı için sosyal medyada sesini bir avuç insanla duyurabiliyor.
Dilerim Atalay, cuma günü hakkını geri alabilir ve özgürlüğüne kavuşur. Ve umarım birileri bunu “Adalet yerini buldu!” diye sunmaya çalıştığında, “Hadi oradan!” diyebilecek sağduyuyu gösterir.