Adaletin çöküşü; suçlulara cesaret, masumlara ceza!

AV. NURULLAH ALBAYRAK | YORUM

Hukukun üstünlüğünün yerini siyasi çıkarların aldığı bir sistem sadece adaleti değil, toplumsal barışı da tehdit eder. Adaletin çöküşü, toplumun çöküşü anlamına gelir. Adalet sisteminin bozulduğu, suçlu ile masumun keyfi olarak yer değiştirdiği bir ülkede sadece bireyler değil, toplumun tamamı zarar görür. İktidarın gücü keyfi şekilde suç ve suçlu belirlemeye hizmet ettiğinde, adalet yerini kaosa bırakır ve toplumda kaçınılmaz şekilde kutuplaşma başlar. Gerçek suçluların serbestçe dolaştığı, masum insanların ise cezalandırıldığı bu çarpık düzen, ülkenin geleceğini karanlığa sürükler.

Suçluların korunup, masumların cezalandırıldığı bir düzenin toplumu nasıl kaosa sürüklediğini anlamak için son günlerde yaşanan olaylara bakmak yeterlidir. İki gün önce İstanbul’da bir cani, yarım saat arayla İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil adlı iki genç kızı vahşice katletti. Defalarca kez şikayet edilmesine rağmen, katil hakkında hiçbir önlem alınmadığı ortaya çıktı. Bu olaydan kısa süre önce ise genç bir polis memuru Şeyda Yılmaz, 26 suç kaydı bulunan bir kişi tarafından silahla vurularak öldürülmüştü. Yaşanan bu acı olaylar, gerçek suçluların nasıl göz ardı edildiğini açıkça ortaya koyuyor. Daha da vahim olan ise bu tür vahşetlerin artık toplumda ‘olağan’ hale gelmesi.

Adalet sistemimiz ne yazık ki sadece bu büyük trajedilerde değil, her gün farklı şekillerde kendini gösteren bir çarpıklıkla işliyor. 7 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleştirilen polis operasyonu bu çarpıklığın en acı örneklerinden biriydi. Aralarında 12-17 yaşlarındaki kız çocuklarının da bulunduğu genç kadınlar, hiçbir somut delil olmaksızın “terör” suçlamasıyla gözaltına alındı. Çocukların ders çalışması, dini eğitim alması ve sosyal etkinliklerde bulunması ‘suç’ olarak gösterildi. Acı olan ise bu masum faaliyetlerin kız çocukları davasında “tehlike” olarak nitelendirilmesi ve gerçek suçluların serbestçe dolaşabilmesidir.

Hukuk, rejimin elinde bir silaha dönüştü

Bu iki olay arasındaki bağlantı, hukukun nasıl bir silaha dönüştüğünü ve iktidarın suçlu kavramını keyfi olarak belirleme politikasının ne denli tehlikeli olduğunu açıkça göstermektedir. Bir yanda, tehdit altındaki masum kızların korunamadığı bir adalet sistemi; diğer yanda, masum çocukların ‘terörist’ yaftasıyla cezaevine konulduğu bir düzen. Bu sistem, masumiyetin suç gibi gösterildiği, gerçek suçluların ise özgürce dolaşabildiği tehlikeli bir toplumsal yapıyı inşa ediyor. Ülkenin geleceğini tehlikeye atan bu düzen, sadece muhataplarını değil, tüm toplumu tehdit ediyor.

Adaletin nasıl siyasi bir silaha dönüştüğünü ve masumları mağdur eden bir sistemin gerçek suçluları nasıl cesaretlendirdiğini görmek için İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın X  platformundaki paylaşımlarına bakmak yeterlidir. Bakan, 7 Mayıs operasyonu gibi masum insanlara yönelik polis baskınlarını “büyük başarı” olarak nitelendirip, bu operasyonları gerçekleştiren polisleri yücelterek onları dua ve tebriklerle onurlandırıyor. Ancak aynı Yerlikaya, göz göre göre gelen bir vahşi cinayet karşısında yalnızca başsağlığı dilemekle yetiniyor.

Adaletsizlik, suçluları cesaretlendiriyor

Bir yanda gerçek suçluların tehditleri ve göz göre göre işledikleri cinayetler karşısında sözde sert açıklamalarla yetinilirken, suçlular serbest dolaşıyor. Topluma somut güvenlik sağlanması gerekirken, yalnızca “Nefes aldırmayacağız!” gibi boş meydan okumalar yapılıyor. Diğer yanda ise masum öğrencilere yönelik yapılan polis baskınları, gururla kameraya çekilip paylaşılabiliyor. Masumlara karşı yapılan bu orantısız güç kullanımı, adalet sistemindeki çarpıklığı görmek isteyenler için yeterince açıklayıcıdır.

İki olay arasındaki bu fark, iktidarın suç ve suçlu kavramlarını nasıl keyfi ve siyasi amaçlarla belirlediğinin en bariz kanıtıdır.

İstanbul’da yaşanan vahşi cinayetler ve kız çocukları davası, Türkiye’de adaletin nasıl araçsallaştırıldığını ve iktidarın çıkarları doğrultusunda yönlendirildiğini açıkça göstermektedir. Gerçek suçluların cezasız kaldığı, masumların ise terörist yaftasıyla cezalandırıldığı bu sistem, toplumsal barışı tehdit etmektedir. Bu çarpık anlayışın devam etmesi, Türkiye’de adaletin tamamen ortadan kalkması anlamına gelir. Suçluların cesaret bulduğu, masumların ise cezalandırıldığı bir sistemde toplumsal huzur ve güvenin sağlanması mümkün değildir.

Bu gerçek karşısında, bizlere düşen görev, bu çarpıklığa sessiz kalmayarak suçluların cezalandırıldığı, masumların ise zarar görmediği bir adalet sistemini inşa etmek için çabalamaktır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin