15 Temmuz darbe girişiminin hemen sabahında binlerce hâkim ve savcı, yüz bini aşkın öğretmen, memur işten atıldı, gözaltına alındı, tutuklandı. Darbeyi ‘eniştesinden’ öğrendiğini iddia eden devletin zirvesinde bulunan şahıs, daha ilk dakikada ‘Cemaat’i suçladı ve geniş çaplı operasyon yapılması talimatını verdi.
Bahane çok: Çocuğunun hizmet okullarında okuması, Bank Asya’da hesabının bulunması, gazete abonesi olması vs. Eğer bu tutuklama gerekçeleri herkese eşit uygulanırsa dışarıda bir tek AKP’li kalmaz aslında. İktidarın en tepesindeki adamların kamuoyu önünde verdiği beyanatları bile toplasalar, il başkanlarından milletvekillerine kadar herkesi içeri tıkmaları lazım. Hukuk alt üst edilince ‘çadır medeniyetini’ bile kıskandıracak seviyesizlikte bir yargı sistemi ortaya çıkıyor. Yani? Bir fiil bazı kimseler için suç sayılıyor, bazıları için sayılmıyor. Bunun adına da adalet deniyor!
İşin aslı başka: Darbe bahane! Meselenin muhbir kalleşliğine dayandığını, kıskançlık ve hasetle insanların gammazladığını, öteden beri Hizmet Hareketi’nden hazzetmeyen bir ekibin topyekûn bir yok etme cinnetine kapıldığını ilerde çok dinleyeceğiz, çok okuyacağız. Bu isimsiz mazlumların âhını yarınlarda dinlerken insanlık adına utanacağız.
Bir de herkesin tanıdığı kişiler var ortada. Onlara karşı güdülen intikam davası ve yapılan zulme bakılınca bu dönemin şifrelerini daha iyi çözebilirsiniz. Tanınmış bürokratlardan itibarlı işadamına kadar herkes kişisel ve ideolojik nefretin mağduru durumunda. Dilerseniz birkaç örnek sıralayalım:
DENİZ FENERİ SORUŞTURMASININ İNTİKAMI
İbrahim Ethem Kuriş. Eski Ankara Başsavcısı. Çok ileri düzeyde kanser hastası olduğu, geçtiğimiz günlerde medyada yer almıştı. İki yıldan fazla zaman olmuş kanserle mücadele ediyor. Yakınlarının dediğine göre, neyse ki kemoterapi tedavisi olumlu sonuç vermiş ve biraz toparlanmıştı. 15 Temmuz sonrası uydurma darbeye teşebbüs suçlamasıyla apar topar gözaltına alınmış ve tutuklanmış. O günden beri hapishanede.
Neden?
Güya Cemaat bağlantısı varmış. Kim inanır bu masala? Mesele Cemaat değil; başka bir şey.
Farz edelim ki konu ‘Cemaat bağlantısı’ olsun. Aynı mantığı niçin başkaları için de kullanmıyorsunuz? Birkaç ay öncesine kadar İstanbul Başsavcısı, şimdiki İstanbul Bölge Adliye Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nun Cemaat ile ilişkisi yok muydu sanki? İki çocuğunun da bursunu onlardan almamış mıydı? Cemaat’in önde gelenleri ile kurduğu yakın arkadaşlığı, Ankara Başsavcısı hiçbir zaman kuramamıştı mesela. Zaten Hadi Bey’in HTS kayıtları bu bağı apaçık bir şekilde ortaya koyuyor. Bu yüzden yüzlerce insanın tutuklanmasına sebep olan HTS kayıtları Hadi Bey’e gelince apar topar hasıraltı ediliyor ve Hadi Bey kurtarılıyor. (https://arsiv.yarinabakis.com/?p=19670)
Peki, Kuriş’in hapishanede olmasının gerçek sebebi? Meselenin püf noktasının Ankara Adliyesinde soruşturulan bazı dosyalarla ilgili olduğunu sanıyorum. Sadece bir ipucu veriyorum: Deniz Feneri soruşturması, İbrahim Ethem Kuriş’in başsavcı olduğu dönemde ortaya çıktı. Daha açıkçası, dönemin Başbakanı tarafından Başsavcıya, soruşturmanın kapatılması için inanılmaz baskılar yapıldığı kulislere yansımıştı. Savcı Bey’in en büyük suçu hukuku ayaklar altına almaması ve iktidarın kulu kölesi haline gelmemesi. Şimdi o sürecin intikamı alınıyor. Öteden beri Deniz Feneri davasına ilgisi bilinen Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, Sayın Kuriş’e reva görülen zulme neden ses çıkarmıyor? Olaydan haberleri mi yok?
HÜSEYİN AVNİ MUTLU’NUN GÜNAHI (!)
Bir başka misal: İstanbul eski Valisi Hüseyin Avni Mutlu. Önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı. Oysa kendisi uzun zamandır kızağa çekilmişti. Mutlu’nun cemaat üyesi olmadığını cümle âlem bilir. İlle de bir gruba mal edilecekse, Vali Bey’in en yakın olduğu siyasi bağ ülkücü hareketi akla getirir. İktidarla hep uyumlu çalıştı; hatta 17-25 Aralık soruşturmasını yürüten görevlileri teamüllere aykırı bir şekilde gece yarısı görevden alarak hem yetkisini aştı hem de büyük risk aldı. Buna rağmen niçin tutuklandı?
Cemaat bahane. Mutlu’nun asıl suçu, Gezi Olayları sırasındaki barışçı ve kucaklayıcı tutumu. Bu davranışına içerleyen devletlû kişiler vardı ama şartlar Mutlu’yu ezmeye müsaade etmemişti. Kızağa çekmekle yetinen otorite fırsat bekliyordu. Hüseyin Avni Bey bir de büyük bir hata yaptı ve halka açık bir konuşmasında Gezi olayları ile ilgili kitap yazdığını söyledi. Basında da yer alan bu değerlendirme sarayları zindana çevirdi. Vali Mutlu, ‘Gezi’yi daha iyi yönetebilirdik’ cümlesinin devamında bazı bilgileri paylaşırsa birileri hukuken suçlu duruma düşebilir…
BİNALİ YILDIRIM’I ÜZMENİN FATURASI
Bir örnek daha: Eski İzmir Valisi Cahit Kıraç gözaltına alındı, günlerce nezarette bekletildi. Sebep? 15 Temmuz darbe girişimi ile ya da Cemaat ile nasıl bir saçma bağlantı kurulabilir ki yılların bürokratı hapishane yolunda bekletilir? Sebebi çok açık. Hatırlayın lütfen; o malum ses kayıtlarında Urla villaları konusunda hukuksuz işlemlere göz yummadığı için bir işadamı Erdoğan’a Vali’yi şikâyet ediyordu. Dürüstlüğünün bedelini ödüyor Kıraç.
Sadece Urla villaları değil mevzu. Binali Yıldırım’ın birinci dereceden akrabalarının karıştığı ‘liman yolsuzluğu’ soruşturması, Vali Bey’i ayrıca hedef haline getirdi. Cemaatçilik suçlaması sadece işin sosu. Eğer o konuda samimi olunsaydı Kıraç’ın İzmir Valisi olduğu dönemde Manisa valiliği yapan Celalettin Güvenç’in başına dert açarlardı. Haftalık sohbetlere gelen Vali Güvenç şimdi AKP milletvekili…
Bir fiil, bazı insanlar için suç; bazıları için değilse; orada adalet değil, husumet ve intikam vardır. Bu dönemde tam da bu yaşanıyor. Ne var ki bu zulüm de daha öncekiler gibi bir gün son bulacak ve zalimler kendi nefretleri içinde çatlayacak…