YORUM | NACİ KARADAĞ
Türkiye’nin alışık olmadığı bir tablo. Art arda belediye başkanlarının istifa haberleri geliyor.
Yok, bizdeki istifalar gelişmiş demokrasilerdeki gibi değil. Herhangi bir yanlış icraat ya da usulsüzlük neticesinde, vicdani ya da etik teamül gereğince yapılmıyor bunlar.
Başka şekil oluyor… Ve enteresandır bu tuhaf, kabile türü yönetim modeli içselleştirilmiş sanki. Kimseden ‘tık’ yok.
Durun şöyle yapalım…
Tarihi biraz geri saralım. Ahmet Davutoğlu’nun liderliğindeki AKP bir önceki seçimlerden neredeyse 10 puan fazla oy alarak, yani ülkenin yarıya yakınının oyunu alarak seçimlerden birinci çıkmış. Birkaç ay sonra, Pelikan oluşumu olarak bilinen gurubun marifetiyle yapılan ve Wikipedia’ya Saray darbesi adıyla giren operasyonla, Mayıs 2016’da Davutoğlu istifa etmek durumunda kaldı.
Aslında bu süreci başlatan hareketin Davutoğlu’nun açıklamayı düşündüğü Şeffaflık Paketi olduğunu herkes biliyordu. Ancak Erdoğan’ın kontrolündeki medyanın da marifetiyle adları yolsuzluğa bulaşan bakanlara da yargı yolunu açabilecek olan bu hamleye karşılık saraydan MKYK vasıtasıyla Davutoğlu’nun yetkilerini kısıtlayan kararlar alınmış ve tabiri caizse Davutoğlu’na istifa dışında kapı bırakılmamıştı.
HERKES AYNI AÇIKLAMAYI YAPIYOR
Meseleyi siyaset tarihçileri detaylarıyla inceleyip yazacaklardır elbette. Mevzumuz bu değil çünkü.
İstifa etmek durumunda kalan Davutoğlu, “4 yıllık sürenin daha kısa sürmesi benim tercihim değildir. Zarurettir” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Bugünlerde istifa ettirilen belediye başkanlarının hemen hepsinin benzer açıklamalar yapması oldukça enteresandır.
Davutoğlu görevi bırakırken özetle şunları söylemişti: “Benim için yoldan önce önemli olan yol arkadaşıdır. Yol arkadaşlarımın benimle olmadıklarını anladığım anda bunu bana söylemelerini isterim. Hedef önemliyse, refik önemliyse hepimizin bir muhasebe yapması gerekiyordu. İstişareler neticesinde AK Parti’nin birliği için refik değişmesindense genel başkan değişmesinin gerektiği bende hâsıl oldu.”
Davutoğlu devamında nasıl başarılı bir Başbakan olduğunu, büyük hizmetler yaptığını, seçimden zaferle çıktığını söylemişti.
Aklı başında olan her insan için soru şuydu:
Peki, bu kadar başarılı bir Başbakan ne diye istifa ediyordu ki?
Havuz bataklığından kimsenin böylesi bir soruyu sormayacağını herkes biliyordu. Sorulmadı da zaten.
Davutoğlu tıpkı Gül, Arınç ve Erdoğan ile beraber yola çıkan diğer kader arkadaşları gibi o günden sonra adeta görünmez oldu.
Ara ara kendini gösterdiği anda ise başta AKP medyası olmak üzere, Pelikancılar ve tüm tetikçi troller abandılar Davutoğlu ve taraftarlarına.
SARAY’IN BAŞARIYI ÖDÜLLENDİRME YÖNTEMİ Mİ?
Gelelim yakın geçmişe…
İstanbul’un kaç dönemdir belediye başkanlığını yürüten Kadir Topbaş, enteresan ve sürpriz şekilde istifa etti.
Şaşırtıcı olan Topbaş’ın veda ederken tıpkı Davutoğlu gibi konuşmasıydı.
Ona göre kendisi ve ekibi İstanbul’a büyük hizmetler vermişti.
Peki, o halde neden istifa ediyordu ki?
Söylentilere göre bu istifayı Saray istiyordu.
Demek ki Saray ya Topbaş’ın İstanbul’a hizmet ettiğine inanmıyordu ya da onlar için başarının ve hizmet etmenin çok önemi yoktu…
Ardı ardına belediye başkanlarının istifa haberleri gelmeye başladı.
Beni en çok şaşırtan ise Bursa belediye başkanının gidişi oldu. Zira bir süre önce bizzat Erdoğan tarafından üstün başarısı sebebiyle ödül verilen adaşı Recep Altepe, gazetecilerin bir gün önce sorduğu “İstifa edecek misiniz?” sorusuna “Ne istifası, görevimin başındayım” derken, bir gün sonra yaklaşık 15 dakika ne kadar başarılı bir belediye başkanı olduğunu izah ederek istifasını açıkladı. O da tıpkı Davutoğlu ve Topbaş gibi Erdoğan ve AKP’nin neferi olduğunu vurgulamayı ihmal etmedi.
Bu başkanlar kendi söylemlerine göre dillere destan icraatlara imza atmış, muhteşem başarılı isimlerdi.
Başarıyı ödüllendirmek böyle bir şeydi galiba Saray için.
GERÇEKTEN ‘İSTİFA’ EDİYOR OLSALARDI
İstifa gerçekten onurlu bir müessese.
Özellikle gelişmiş demokrasilerde oldukça sık rastlıyoruz.
Bazı doğu ülkelerinde bu abartılıyor. Başarısızlıklarından dolayı bırakınız istifayı, intihar eden bürokratlar ve siyasetçiler var.
Ülkemizde yaşanan onca büyük felaketler, skandallar, yolsuzluklar ve arsızlıklara rağmen istifa eden tek bir siyasetçi görmedik yıllardır.
Bırakanız siyasetçiyi, genel müdürü, sıradan bir memur bile istifa etmedi, etmiyor, etmez.
Son on yılda sanırım sadece bir futbol hakemi istifa etti ülkemizde.
Bir AKP’li yönetici ise adeta tüy dikecek şu beyanatı verdi: “Bu başkanlar yolsuzluklarından dolayı görevlerinden ayrılmıyor, tam tersi başka görevlere gelecekler, sadece nöbet değişimi…”
Hani tam tersi olsa, çıkıp “Şu şekilde usulsüzlük, yolsuzluk ya da etik dışı icraatları dolayısıyla istifaları istendi,” dese belki takdir görecek ve tarihe geçecekti.
Şaşkın ördek misali, tablonun çarpıklığını daha da perçinlemiş oldu bu şahıs: Başarılıydılar ama biz görevden aldık.
REİS ÖYLE İSTEDİ ÇÜNKÜ…
Yani, Reis istedi diye gidiyorlar…
Türk halkının yorumu ise bu konuda net: Bu nöbet değişimi değil, çeşmenin başındaki sıra değişimi, biraz da başkası testilerini doldursun isteniyor!
Ne kadar haklı bilemem ancak durum buna çok uygun düşüyor.
Nitekim Melih Gökçek meselesinde herkes şunu söylüyor; Melih Başkan pabucu ucuza kaptırmaz. Kendini ve ailesini sağlama almadan adım atmaz. Şimdi olmasa bile çok yakın zamanda birilerinin canını yakacaktır ya da öyle hamle yapacaktır…
Hasılı kelam bu ülkede istifa müessesi “bir kereden bir şey olmaz” diyen siyasetçiler için değil, halkın oylarıyla iş başına gelmiş belediye başkanları için aşiret baskısı modeliyle uygulanıyor.
Yolsuzluk değil, başarı cezalandırılıyor…
Sanırım Melih Gökçek odasındaki bilgisayarında en çok merhum Barış Manço’nun o meşhur şarkısını dinliyordur:
“Canı kaymak isteyen cebinde manda taşır!”
AKP’li bi arkadaş; “bu defa Davutoğlu için oy veriyorum, şöyle kaliteli, böyle eğitimli, öyleböyle stratejist” falan demişti… Bikaç ay sonra David şutlanınca arkadaşa sordum “kızdın mı” diye, “Reisin bi bildiği vardır” dedi!
Aynı arkadaş belediye seçimlerinde Gökçek kazanınca oolleeeyyy diye havaya zıpladığında sorduğum soruya “sırf Akparti adayı diye Gökçek’e oy verdiğini, aslında Melihi sevmediğini, Akparti kazandığı için sevindiğini” belirterek cevap vermişti… Yani Davutoğlu sevildiği halde tepki olmadıysa, Melih için yaprak kımıldamaz!
Not:
Halen AKP destekçisi bu arkadaş, KHK ile ihraç edildiğimden beri beni arayan soran nadir insanlardandır ki bu da ülkemizi anlaşılmaz kılan bir örnektir! Benim için para bile topladı!.. Halbuki bunlar oy vermeseydi biz zaten mağdur olmayacaktık.. Hayat çok garip