HABER-YORUM | SEMİH ARDIÇ
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri Recep Tayyip Erdoğan, Saray günlerini uzatmak ve tek adamlığını tahkim etmek için sermayeye muhtaç.
Suni sermaye teşekkülü için de devlete ait bütün varlıklar has dairedeki ailelere ve holdinglere peşkeş çekiliyor.
“Vatandaşa hizmet” denilerek ihaleler üzerinden Hazine soyup soğana çevriliyor. Hazine’nin nasıl yağmalandığını ortaya çıkaracak ne Sayıştay kaldı ne de cesur savcılar!
Sermaye sınıfı her devirde Ankara’ya sırtını yaslamıştır. Bu yüzden Avrupa’da demokrasinin inkişafına öncülük etmiş Burjuvazi’nin Türkiye’de esamisi dahi okunmamıştır.
İHALE İÇİN KAPIDA BEKLEYEN SERMAYE
İhale için kapıda bekleyen sermayedâr haliyle temel hak ve hürriyet mücadelesinde forma giymiyor.
Demokrasi ikliminin ileri demokrasileri yakalaması için mücadele vermek bir tarafa işadamları halihazırda en ağır hukuk ihlallerine mukabil üç maymunu oynuyor.
Her biri “Gemisini yüzdüren kaptan!” edasıyla hareket ediyor. AKP devrinde sermaye-siyaset ilişkisi bütün devirleri gölgede bırakacak kadar şirazeden çıktı.
KAMU İHALE KANUNU ARTIK YAZBOZ TAHTASI
Devleti iflasın eşiğine getiren soygun düzeninde kimseye hesap sorulmaması için Kamu İhale Kanunu’nda 200’e yakın değişiklik yapıldı.
Zamanla istisnalar kaideye dönüştü. Oysa İhale Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylandığı 2005 senesinde Avrupa Birliği’nden (AB) takdir belgesi alacak kadar mükemmel bir kanundu.
Gıpta ile bakılan Türkiye’den herkesin uzaklaştığı Türkiye’ye savrulurken o kanundan da geriye yapboz tahtası kaldı.
YANDAŞI İHYA İÇİN 138 SENELİK NUMUNE HASTENESİ KAPATILDI
İhaleler şeffaf olmaktan çıktı. Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli, AKP’ye yakın işadamlarını ihya düzenine döndü. Ankara’da 138 senelik Numune Hastanesi’nin kapatılmasının sebebi de yandaşı ihya düzenidir.
Ramazan ayında 400 kişiyi kapının önüne koyan AKP hükûmeti, Numune’yi Bilkent Şehir Hastanesi’ne verdiği “hasta garantisi” yüzünden kapattı.
Araba garantisi gibi hasta garantisi. Erdoğan’a kadar hiçbir siyasetçinin aklına gelmemişti bu kavramlar.
KÖPRÜ KIYAĞI YETMEDİ, ÇEÇEN’E HASTANE VERİLDİ
Bilkent Şehir Hastanesi’nin kim işletiyor? İsim hiç yabancı değil.
İstanbul Boğazı’nda “3’üncü köprü” diye bilinen Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün müteahhiti İbrahim Çeçen, Ankara’da Bilkent Şehir Hastanesi’ni 25 sene işletecek.
Geçiş ücreti (3 dolar+Katma Değer Vergisi) dolar üzerinden hesaplanan ve ne vakit dolar artsa tarifesine zam yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde Çeçen’e sadece 2017’de 1,7 milyar TL ödendi.
“Geçmeyen arabaların bedeli” olarak ödenen bu tutar her sene katlanacak. Aynı şekilde Bilkent Şehir Hastanesi’nde yüzde 70 doluluk garantisi verildi.
Verilen garanti 3 bin 810 yataklı hastanede günlük 2 bin 700 yataklı tedavinin altına düşülmemesi demek. Çeçen boş kalan her yatak için Hazine’den ilave ücret tahsil edecek.
SENELİK 473 MİLYON 900 BİN TL
Sağlık Bakanlığı ile imzalanan mukaveleye göre devlet Çeçen ve ortaklarına her sene 240 milyon TL’si kira, 233 milyon 900 bin TL’si hizmet bedeli olmak üzere 473 milyon 900 bin TL ödeyecek.
25 sene boyunca 23 şehir hastanesi için 96 milyar TL ödenecek. 96 milyar TL’ye bazı hastanelerin ihale bedelleri açıklanmayan bazı hastanelere ödenecek tutar dahil değil.
En az 10-15 milyar TL de “sır” gibi saklanan hastanelere aktarılacak.
Dolayısıyla Erdoğan’ın “Devletin kasasından 1 kuruş çıkmayacak.” dediği kamu özel işbirliği (KÖİ) hastanelerinin millete faturası 110 milyar TL’yi bulacak. Dahası var.
110 MİLYAR TL KİMLERİN CEBİNE GİDECEK?
Taahhüt edilen hasta sayısına ulaşılamadığında tıpkı köprü, tünel, otoyol ve havalimanlarında olduğu gibi aradaki fark Hazine tarafından işletmeci firmalara ödenecek.
Nasıl İzmit Körfezi’nde Osman Gazi Köprüsü, İstanbul Boğazı’nda Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile Avrasya Tüneli’ne “geçmeyen araba” parası olarak Hazine’den 1 yılda 6 milyar TL aktarıldıysa şehir hastanelerinin faturası da 110 milyar TL ile mahdut kalmayacak.
Bu kadar afakî harcamayla Amerika Birleşik Devletleri’nin sağlık üssü Houston’a rakip olunacağını zanneden varsa boşa heveslenmesin.
Maksat sağlık turizmini şahlandırmak ya da tıpta Amerika’yı yakalamak değil ki!
Rüşvete kılıf bulmak için işlem hacmi teşekkül ettirmek ve bu yolla kabarık faturaları millete ödettirmekten başka bir gayeleri yok ki!
Zaten ihalenin şartnamesi AKP’ye yakın işadamları ve rüşvet havuzu dikkate alınarak tanzim edildiği için bu saatten sonra “Nasıl olur?” demenin kıymeti yok.
AKP’NİN HAVUZ FORMÜLÜ
Numune Hastanesi kapatıldı, zira Bilkent’e müşteri lazım. Yataklar boş kalırsa ihalenin ne kadar çarpık olduğu ortaya çıkacak ve Saray ahalisinin keyfi kaçacak.
İstanbul’da Atatürk Havalimanı da Yeni Havalimanı’na senelik 100 milyon yolcu garantisi verildiği için kapatıldı. Kapatırken de açarken de aynı isimler kazançlı çıkıyor.
AKP’nin rüşvet havuzunun formülü zannedildiği kadar girift değil. Formül çok basit. Aç-kapa=Gelsin milyarlar
Formül belli olduğuna göre şu suâlle bitireyim:
İstanbul’da 10 dönümlük kupon arazinin kendisinden habersiz satıldığını duyduğunda Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) başındaki ismi azleden Erdoğan milyarlarca liranın havada uçuştuğu ihalelerden bîhaber olabilir mi?