Mehter bugün İslamcı kesimi kendinden geçiriyor ve büyük bir coşkuyla meydanlara koşarak, AKP’nin her türlü etkinliğine katılmasına önemli bir katkı yapıyor. Yine AKP iktidarının doğrudan yönlendirilmesiyle çekilen diziler ve filmlerde mehter önemli bir yer tutuyor. AKP’nin heyecanlı gençliği mehteri duyunca işsizliği, ekonomik problemleri, dış politikada ülkenin geldiği noktayı unutuveriyor ve “Batılılara atının üzengisini öptüren” ecdadının izinden gittiğini zannediyor.
MUHAFAZAKÂR KESİMİN MÜZİKLE İMTİHANI
İslamcı kesim 1980’lerde İran Devrimi ve Afganistan’ın işgali sürecinde müzik ihtiyacını “cihat” vurgusunun öne çıktığı marşlarla karşılamış ve mehtere dudak bükmüştü. Daha sonra da arabesk şarkılara “İslamî” sözler yazılarak dünyevi şarkıların güya İslami bir nitelik kazanması sağlanmıştı. Bir dönem pop müziğe merak sarılmış ve “nevzuhur” bir “Yeşil Pop” bile oluşturulmuştu.
Mehter son yıllara kadar küçümsendi ve MHP’nin propaganda müziği olmaktan öte gitmeyen bir müzik türü olarak görüldü. Ancak AKP’nin gittikçe Türk-İslam sentezine evrilen ideolojisine en uygun müzik olarak mehter yeniden keşfedildi. Vatan, millet, bayrak kavramları öne çıkarılarak milliyetçi duygulara hitap edildi. Her konuda olduğu gibi bunda da ölçü kaçınca olur olmaz her yerde mehter çalınarak “ver mehteri” şeklinde sığ bir yaklaşım öne çıktı. Hatta AKP’nin yarı resmi TV kanalında bir spiker hızını alamayarak domates pahalılığından menemen yiyemeyen halkı mehter dinleterek teskin etti.
ESKİ TÜRK KİTABELERİNDE ASKERİ MÜZİK
Mehter, her şeyden önce bir askeri müzik çeşididir. Türk tarihinin en eski yazılı belgelerinden Orhun, Yenisey ve Göktürk kitabelerinden Türklerde daha o dönemde askeri musikinin olduğu anlaşılmaktadır. Divan-ı Lügat-it Türk’te Türklerin savaşlarda musiki kullandıkları, davul ve boru çaldıkları bilgisi yer almaktadır. Selçuklularda ise askeri musiki kurumsallaşmış ve I. Mesut’tan itibaren namaz vakitlerinde günde beş defa nevbet vurulmuştur.
Osmanlılarda mehterhanenin kuruluşu hakkında kesin bilgiler yoktur. Selçuklu sultanının egemenlik alameti olarak Osman Bey’e tuğ, bayrak, davul, nakkare, zil ve davul gönderdiği ve Osman Gazi’nin bir ikindi vakti ilk defa nevbet çaldırdığı ifade edilse de bu bilgi doğrulanamamıştır. Ankara Savaşı sırasında mehterin varlığından söz edilmesi, Yıldırım Bayezid devrinde mehterin mevcut olduğunu göstermektedir.
Mehterin asıl gelişimi Fatih zamanında olmuş, Demirkapı’da bir nevbethane kurularak günde üç defa nevbet çalınmaya başlamıştır. Osmanlı hükümdarları nevbeti ayakta dinlemişlerse de Fatih, bu âdeti lüzumsuz görerek kaldırmıştır.
Mehterin bulunduğu binaya “Mehterhane, mehter kışlası” deniliyordu. Mehterin amacı, çok uzaklardan bile duyulan ve gittikçe yaklaşan gök gürültüsüne benzer yabancı bir müzik sesiyle düşmanın moralini bozarak savaşı kısa zamanda kazanmaktı. Mehter, ordunun savaşı kaybedip geri çekilmeye başladığı sırada, hatta bozgun esnasında bile son birlik geri çekilene kadar çalmaya devam ederdi.
GÜNDELİK MEHTERE NEVBET DENİR
Mehter havalarının Hünkâr Peşrevi, At Peşrevi, Elçi Peşrevi, Saat Peşrevi ve Rakkas Peşrevi gibi isimleri vardı. Gündelik hayatta ise mehter, namaz vakitleri ve önemli münasebetlerde “nevbet” adını alırdı.
Mehter, Osmanlı teşkilatları ve enstrümanlarının gelişimine paralel olarak değişim geçirdi. Askeri müzik olarak ortaya çıksa da toplumun dini ve dünyevi yaklaşımlarındaki gelişmelerle belirli özelliklere sahip bir müzik türü haline geldi. 15. ve 16. yüzyıllarda Hekimbaşı Abdülaziz Efendi, Zurnazen Ahmed Çelebi, Ali Ufkî, Osman Dede, Kutb-ı Nayi gibi müzik ustalarının katkıları bunda önemli bir rol oynadı.
Mehter musikisi yüzyıllar boyunca Osmanlı ordusunun her seferinde ön safta bulunarak fethedilen her yere ulaştı ve topluma da hitap etti. Mehterin büyüklüğü “kat” olarak ifade edilen saz sayısına göre değişirdi. Padişahın on iki katlı, yani her sazdan on iki adet olacak şekilde mehterleri vardı. Sadrazamın dokuz, vezirlerin yedi kat mehterleri bulunuyordu. Mehter savaşta saf, diğer zamanlarda yarımay şeklinde dizilirdi.
AVRUPA ORDULARINI DA ETKİLEDİ
18.yüzyıla kadar sürekli gelişen Osmanlı askeri müziği, Avrupa ordularını da etkiledi. “Yeniçeri Müziği” olarak bilinen bu müzikten ilk etkilenen Lehistan oldu. 1683’deki Viyana Kuşatmasında Leh Kralı Sobiyevski’nin ordusuna askeri bando eşlik etti. Avusturya, Rusya, Prusya ve İngiltere de bandolar kurdu. Avrupalı bestecilerden Haendel, Timurlenk ve Bayezid operalarını besteledi. Türk Operası akımı Mozart ve Beethoven’le zirveye çıktı.
YÜRÜYÜŞ TARZI OSMANLI’YA ÖZGÜ
Mehterhane’nin çaldığı sazlar arasında zurna, boru, göç borusu, mehter düdüğü, klarnet, kös, davul, nakkare, def, zil ve çevgân yer alıyordu. Mehterin yürüyüş tarzı sadece Osmanlılara özgü idi. Sağ ayakla yürüyüşe başlanıp üç adım atıldıktan sonra durulmakta ve sonra tekrar bu şekilde yürüyüşe devam edilmekteydi.
Mehter sazendeleri, Acemi Oğlanlar Ocağı’ndan seçilerek Enderun’da yetiştiriliyordu. Evliya Çelebi’ye göre musiki öğrenimi önce “mehter düdüğü” denilen bir aletle başlıyordu. Mehterler sadece İstanbul’da değil, birçok başka eyalette de bulunmaktaydı. Rumeli’de 24, Anadolu ve Bağdat’ta 8, İstanbul’da 15 yerde mehter vardı.
Mehter takımının beste formlarının başında marş geliyordu. Ayrıca peşrev, saz semaisi, raksiye, kalenderi ve türkü formları yer alıyordu. Günümüze kadar ulaşan en eski mehter besteleri 16. yüzyıla aittir. Resmi mehterler dışında halkı eğlendirmeye yönelik faaliyet gösteren esnaf mehterleri de vardı. Mehterlerin kıyafetleri göz alıcı renklerdeydi.
MEHTERİN KALDIRILMASI VE SONRASI
Osmanlılardaki batılılaşma hareketlerinden mehter de etkilendi. II. Mahmut devrinde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra 1828’de Mehterhane kaldırıldı. Yerine Avrupa bandoları örnek alınarak Mızıka-i Bando-yu Hümayun kuruldu.
Ahmet Muhtar Paşa mehteri 1911’de yeniden canlandırdı. 1914’de de Askeri Müze’ye bağlı olarak Mehterhane-i Hakanî adıyla teşkilatlandırıldı ise de eski marşlar unutulduğundan yeni bir repertuar oluşturuldu. Ancak bu uzun sürmedi ve Mehterhane, Cumhuriyet devrinde 1935 yılında bir kez daha kaldırıldı.
Mehterhane’nin tekrar kuruluşu Demokrat Parti iktidarında gerçekleşti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut Paşa’nın önderliğiyle altı kat olarak kurularak İstanbul’un fethinin 500. Yılı kutlamalarında yer aldı ve halkın takdirini kazandı. Bu takım günümüzde “Mehteran Bölüğü” adıyla varlığını sürdürmektedir.
2.ABDÜLHAMİT VE MEHTER
Yazının başlığına dönecek olursak Mehterin tarihçesine baktığımızda sorunun cevabı net olarak ortaya çıkıyor. Abdülhamit’in dedesi, reformcu Padişah II. Mahmut devrinde Mehterhane kaldırıldığından Abdülhamit’in mehter dinleme şansı yoktu. Her ne kadar “Payitaht Abdülhamit” dizisinin daha ilk bölümünde Ulu Hakan’a bir mehter konseri verilse de bunun gerçeklikle ilgisi yoktur.
Çok büyük bütçe ile yapılan bir filmde böyle bir hatanın nasıl olduğunu anlamak elbette mümkün değil. Hele dizinin danışmanı olarak Prof. Dr. Azmi Özcan gibi yetkin birisi varken böyle bir yanlış yapılmasının mutlaka bir izahı olmalı. O da AKP’nin kendi kitlesini tamamen “cahil” yerine koyarak “ver mehteri” anlayışıyla olur olmaz ortamlarda mehtere yer vermesi gibi gözüküyor.
MODERNİST ABDÜLHAMİT
Burada Abdülhamit’in bir başka özelliğini hatırlatalım. Abdülhamit, babası Abdülmecit ve dedesi II. Mahmut gibi modernist bir padişahtı. Guatelli Paşa ve Lombardi adlı iki İtalyan’dan musiki dersleri almış ve Batı müziğinde iyi derecede bilgi sahibi olmuştu.
Abdülhamit tahmin edilenin aksine Türk müziğinden hoşlanmaz, daha çok Batı müziğini ve özellikle de İtalyan müziğini tercih ederdi. Abdülhamit’e göre Türk müziği insanı karamsarlığa itmekte ve uyuşturmakta idi. Kendisi nota bilgisine sahip olduğu gibi piyano ve keman çalmaktaydı.
Günümüzde mehter, Türk milletinin tarihten gelen önemli bir değeri olarak varlığını sürdürmektedir. 28 Şubat darbecilerinin zorla herkese Onuncu Yıl Marşı’nı dinletip bu marştan halkı soğutmaları örneğinde olduğu gibi mehteri de aynı duruma düşürmemek gerekir. Osmanlı’nın izinden gittiğini söyleyenlerin mehter istismarından bir an önce vazgeçmeleri ecdada bir vefa olarak şarttır.
Kaynaklar: S. S. Güner, “Osmanlı Musikisi ve Mehter”, KARAM, S. 14, 2007; Nuri Özcan, “Mehter”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 28; Mehmed Zeki, “Mehterhane-i Hakani”, Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, 1335, S. 3; www.metinhulagu.com.