AYDOĞAN VATANDAŞ | HABER ANALİZ
ABD Adalet Bakanlığı’nın, New York Belediye Başkanı Eric Adams hakkındaki ‘yolsuzluk ve rüşvet’ suçlamalarını düşürme kararı, ülkede ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin tehlikeye girdiği yönünde ciddi endişelere yol açtı. Bu karar, yargı bağımsızlığı ve yürütme organının yargı süreçlerine müdahalesi konularında geniş çaplı tartışmaları beraberinde getirdi.
Adalet Bakanlığı’nın müdahalesi ve istifalar
ABD Başsavcı Vekili Emil Bove, New York’taki federal savcılara, ‘Adams’a yönelik tüm suçlamaların düşürülmesi’ talimatını verdi. Ancak bu talimat, Manhattan Bölge Savcısı Vekili Danielle Sassoon ve ekibi tarafından sert bir şekilde karşılandı. Sassoon, davayı düşürmek için “iyi niyetli” bir neden görmediğini belirterek, “Yasalar davanın düşürülmesini desteklemediğinden ve Adams’ın kendisine isnat edilen suçları işlediğinden emin olduğum için, uygunsuz düşüncelerle davanın düşürülmesini kabul edemem.” ifadelerini kullandı.
Bu görüş ayrılığı sonucunda Sassoon ve 6 savcı daha istifa etti.
Karara karşı çıkan savcılar arasında yer alan Hagan Scotten, istifa mektubunda ‘Bove ve Trump yönetiminin Adams’la gizli bir anlaşma yaptığını’ iddia etti. Scotten, “Sanırım sonunda bu kararı imzalamaya yetecek kadar korkak ya da budala birini bulacaksınız ama bu asla ben olmayacağım.” diyerek Adalet Bakanlığı’nın baskısına karşı durdu.
Bove’nin, Adalet Bakanlığı’nın Kamu Dürüstlüğü Bölümü’nde çalışan avukatlara, davayı düşürme talimatını kabul etmezlerse kovulacaklarını söylemesi, kurum içindeki baskıyı daha da artırdı. Eski Adalet Bakanlığı yetkilileri, bu durumu “yargı bağımsızlığına yönelik en büyük tehditlerden biri” olarak nitelendirdi.
Siyasi müdahale iddiaları ve tepkiler
Adalet Bakanlığı’nın bu müdahalesi, yargı süreçlerine siyasi etki iddialarını gündeme getirdi. Trump yönetiminin, Adams’ın göçmenlik politikalarına destek sağlaması amacıyla davayı düşürdüğü yönündeki iddialar, yürütme organının yargıya müdahalesi olarak değerlendirildi. Eski ABD Başsavcısı Barbara McQuade, DOJ’un kamu görevlilerini Adams davasını düşürmeye zorladığını belirterek, “Onların anayasaya sadakat yemini, başkanın siyasi ajandasına değil, hukukun üstünlüğüne bağlıdır.” ifadelerini kullandı.
Bu gelişmeler, Adalet Bakanlığı içinde büyük bir krize yol açtı. Kamuoyu, yaşananları “modern dönemde Adalet Bakanlığı’nın karşılaştığı en ciddi kriz” olarak nitelendiriliyor. Kriz, 1973’teki “Cumartesi Gecesi Katliamı”na benzetilirken, Trump yönetiminin doğrudan yargı sürecine müdahale ettiği iddiaları, hukukçular arasında geniş yankı uyandırdı.
Adams’ın açıklamaları ve kamuoyu tepkisi
Suçlamaların düşürülmesi kararının ardından Eric Adams, Adalet Bakanlığı’na teşekkür ederek, “Baştan beri söylediğim gibi asla yasayı çiğnemedim ve asla çiğnemem. Sonunda, aylarca süren ve beni, ailemi ve şehri gereksiz sıkıntıya sokan hikaye son buluyor.” dedi.
Ancak, kamuoyunda ve siyasi çevrelerde bu açıklamalar yeterli bulunmadı. Özellikle yerel Demokrat liderler, Adams’ın görevini etkili bir şekilde sürdüremeyeceği endişesiyle istifasını talep etti. Ayrıca, Adalet Bakanlığı’nın içindeki çatışmalar ve istifalar, kurum içindeki huzursuzluğu ve siyasi baskıların varlığını gözler önüne serdi.
Eski Adalet Bakanlığı yetkilileri, yaşananları “ABD tarihinde benzeri görülmemiş bir yargı müdahalesi” olarak nitelendirirken, bazı hukuk uzmanları, mahkemelerin bu kararı sorgulaması gerektiğini savundu. Federal yargıçların, davanın neden düşürüldüğüne dair kapsamlı bir inceleme yapması gerektiğini belirten hukukçular, bu sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerektiğini vurguladı.
Adalet Bakanlığı’nın, New York Belediye Başkanı Eric Adams hakkındaki suçlamaları düşürme kararı, ABD’de kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı prensiplerinin sorgulanmasına neden oldu. Yürütme organının yargı süreçlerine müdahalesi, demokratik değerler ve hukuk devleti ilkeleri açısından ciddi bir tehdit olarak görülüyor. Bu gelişmeler, ABD’de yargı bağımsızlığının korunması ve siyasi etkilerden arındırılması gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.