Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu, geçtiğimiz salı günkü oturumunda 45’e karşı 113 oyla Türkiye’nin denetim sürecine yeniden alınmasına karar verdi. Bundan iki gün sonra Avrupa Birliği Parlamentosu, Macaristan ve Türkiye gündemlerinin konuşulduğu son derece önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı.
Toplantıda söz alan muhtelif siyasi gruplara ait onlarca parlamenter Erdoğan rejimine dair farklı bir çok eleştiri ortaya koymalarına rağmen, çoğunluğun üzerinde konsensüse vardığı en temel konu Türkiye ile ilişkilerin eskisi gibi devam edemeyeceği ve yeni bir ortaklık modeli üzerinde konuşmanın zamanın geldiği yönündeydi.
Hahn: Mevcut statüko, Avrupa Birliği ve Türkiye için devam ettirilemez
İlk olarak Komisyon adına söz alan Genişleme Komiseri Hahn, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin referanduma dair bulgularına atıfta bulunarak, Avrupa Konseyi’nin Türk demokrasisine dair taşıdığı kaygıları paylaştığını ifade etti. Komiser Hahn, mevcut statükonun gerek Avrupa Birliği gerekse de Türkiye için devam ettirilemez ve son derece maliyetli olduğunu sözlerine ekledikten sonra, ‘Türkiye ile Avrupa Birliği katılım müzakereleri yerine iki tarafı farklı bir modelle partner yapacak müzakereler üzerine kafa yormalıyız’ şeklinde bir açıklamada bulundu. Daha önceki konuşmalarından farklı olarak Komiser Hahn, Komisyon’un bilindik bürokratik çizgisini biraz aşacak şekilde Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri yürüten ülkelerin temel hak ve hürriyetlere son derece saygılı olmasını beklediklerini dile getirdi, aksi takdirde üyelik müzakerelerinden bahsedilemeyeceğinin altını çizdi.
Weber: Türkiye ile katılım müzakereleri bir an önce durdurulmalı
Genişleme Komiseri Hahn’ın konuşmasından sonra Avrupa Parlamentosu’nun en geniş siyasi hareketi olan EPP grubu başkanı sıfatıyla söz alan Alman siyasetçi Manfred Weber teknokrat olmamanın verdiği rahatlığı da kullanarak, Türkiye ile katılım müzakerelerinin bir an önce durdurulması gerektiği ve imtiyazlı ortaklık modelinin (privilaged partnership) Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerinin geleceğini belirlemesini umduğunu söyledi. Beklendiği üzere, konuşmasında Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerine çok fazla değinmeyen Weber, fazlası ile ilişkilerin ticari ve siyasi geleceğine değinerek Almanya’nın 2005’lerden bugüne savunduğu imtiyazlı ortaklık modelinin çerçevesini çizdi.
Piri: AB, 16 Nisan’da hayır oyu kullananları cezalandırmamalı
Manfred Weber’den sonra söz alan Hollandalı vekil ve ayrıca Avrupa Parlamentosu adına Türkiye Raportörlüğü görevini yürüten Kati Piri, Türkiye’de milyonlarca insanın 16 Nisan’da yapılan referandumda hayır oyu kullandığını, bu insanların büyük bir kısmının Avrupa’nın Türkiye’ye dair ortaya koyduğu gelecek tasavvuruna sempati ile baktıklarını ve Avrupa Birliği olarak bu insanları cezalandırmamaları gerektiğini belirtti. Kati Piri sözlerine ‘Türkiye ile nasıl bir ilişki kurarsak kuralım, kalbi Avrupa değerleri ile atan milyonlarca Türk insanın yanında olduğumuzu hissettirmek için Türk hükümeti ile bütün iletişim kanallarını açık tutmamız gerekli’ ifadelerini kullandı.
Kamal: Türkiye ile üyelik müzakereleri yürütmek doğru değildi
Kati Piri’den sonra Avrupa Birliği projesine kuşku ile bakan Avrupa Muhafazakarlar grubu adına söz alan İngiliz vekil Syed Kamal, yıllardır Türkiye ile üyelik müzakereleri yürütmenin doğru olmadığını, bu tavrın iki tarafın realiteleri ile örtüşmediğini ifade ettiklerini fakat bu gerçeğin geçte olsa yeni yeni anlaşılmasından ötürü son derece mutlu olduğunu belirtti. Türkiye ile real-politik düzlemde, ortak çıkarlar ve tehditler göz önüne alınarak yeni bir ilişki tarzının öncelikle konuşulmasını ve ardından bu ilişki tarzının geliştirilmesini önerdiklerini belirtti. Türkiye’ye karşı sert tavır alan bazı vekilleri de vizyonsuzlukla itham eden Kamal, ‘Türkiye Yunanistan ile olan sınırlarını mültecilere açarsa ne olur biliyor musunuz, Avrupa buna hazır mı?’ şeklindeki sorularını da Türkiye’ye karşı sert tavırları ile bilinen siyasetçilere yöneltti.
Verhofstad: Ankara ile fiili olarak ortada katılım müzakereleri diyebileceğimiz bir durum yok
Daha sonra Avrupa Liberaller Grubu başkanı Guy Verhofstad söz alarak, şunları anlattı: ‘Kendimden önceki konuşmacıların ifade ettiği şeyleri bir dakikam olduğu için tekrar etmeyeceğim ve kısaca şunu ifade etmek istiyorum. Avrupa Birliği’ni kuran kurucu anlaşmalarda da belirtildiği gibi AB çevresindeki komşu ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmeye gayret eder. Türkiye ile de bir ortaklık anlaşması (Association Agreement) imzalanarak katılım müzakereleri dışında farklı bir çeşidi ilişki kurulabilir. Bu ilişkilerin iki temel ayağı olacaktır. Bir yanda ekonomik ve ticari ilişkiler, diğer yanda ise siyasi ilişkiler. Zaten hali hazırda ilişkiler resmi olarak askıya alınmamış olsa da, fiili olarak ortada katılım müzakereleri diyebileceğimiz bir durum yok.’
Keller: Avrupa Birliği’nin elinde çok fazla seçenek yok
Son olarak Avrupa Yeşiller Grubu adına söz alan grubun eşbaşkanı Alman vekil Ska Keller, Avrupa Birliği’nin Erdoğan’a karşı elinde çok fazla seçenek olmadığını, fakat Erdoğan’a karşı atılacak en iyi adımın mevcut gümrük birliği anlaşmasının modernizasyonunun harekete geçirilmemesi olacağını ifade etti. Aksi takdirde böyle bir adımın yalnızca Erdoğan’ı daha da güçlendireceğini ifade etti. Sözlerine daha sonra Türkçe devam eden Ska Keller, referandumda hayır oyu veren milyonlarca Türk seçmenin yanında olduklarını ve bu insanların demokrasi kavgasında kendilerini desteklediklerini ifade etti.
Tüm bu tartışmaların neticesine baktığımızda, Türkiye ile öteden beri katılım müzakereleri temelli devam eden ilişkilerin değişmesi gerektiği üzerinde geniş bir konsensüs olduğunu görmekle beraber; gümrük Birliği’nin modernizasyonu, Türkiye’de muhalefetin güçlendirilmesi, Türkiye’ye karşı ekonomik bir takım yaptırım kararlarının alınıp alınmaması, müzakerelerin bir süreliğine mi yoksa tamamen mi ortadan kaldırılacağı gibi hususlarına dair Avrupalı siyasetçilerin çok farklı fikirlere sahip olduğu ve ileride Türkiye ile kurulacak ilişki biçiminin detaylarına dair bir konsensüse ulaşmadıkları ortaya çıkmakta.