HASAN CÜCÜK | HABER YORUM
”A Milli Takımı nasıl tanımlarsınız?” sorusunun tek cevabı yok. Cevap çok, ne yazık ki hepsi de doğru. En belirgin özelliği, istikrarsızlıktır. Devamlılığı yok. Acı olan bu hastalığın çaresi henüz ortaya konmadı. Teknik adamlar değişti. Sonuç aynı kaldı. Son Karadağ maçı hastalıklı halimizi bir kez daha gösterdi.
Türkiye, Uluslar A Ligi’ne yükselme şansını kendi eliyle heba etti. Her işte olduğu gibi futbolda da ‘kendi kaderinizi tayin etme’ şansını bulursunuz. Türkiye bu hakkı iki maçta çöpe attı. Liderlik mücadelesi verdiği Galler’le golsüz berabere kalıp, A Ligi’ne yükselmeyi son maça bıraktı. Averaj olarak Galler’den daha iyi olan Türkiye’yi bir üst lige taşımaya beraberlik yetiyordu.
Galler maçını geride bırakan bir takım doğal olarak bir sonraki maça odaklanırdı. Beraberliğin yettiği maçta maceraya girmeye gerek duymaz, önce defans güvenliği anlayışıyla sahaya çıkar. Peki ne oldu? Yediğimiz goller kontra ataktan geldi. Takım savunması berbattı. Montella ikinci yarıya çıkarken iki defans oyuncusunu oyundan almakla, Karadağ karşısında sahaya sürdüğü 11’in gol yememeyi öncelemediğini gösterdi. Kadro seçimi, rakibi hiç analiz etmediği ve küçümsediğinin canlı kanıtıydı.
Sahada ne düzen ne mücadele vardı. Milli takım kariyerinde 6 gol atan Krstovic, bunun yarısını bir maçta kalemize gönderdi. Skor 2-1 aleyhimize ve Galler İzlanda karşısında önde maçı götürüyor. Bir teknik adam bu durumda risk alır, forvet hattına taze kan takviyesi yapar. Montella bunu da yapmadı. Topa hükmetmenin skora katkısı olmadığını gösterdi. Pozisyon bulmakta zorlandık. Sonuç, tarihi hezimet oldu. Karadağ, tarihinde ilk kez Türkiye’yi yendi. Grupta 5 maçta bir gol atan Karadağ, Türkiye kalesini 3 kez sarstı.
A Ligi’ne direk çıkma şansımızı kendi elimizle Galler’e teslim ettikten sonra şimdi gözümüzü play-off maçlarına çevirdik. Bu süreçte B Ligi’nde gruplarını ikinci sırada tamamlayan takımlar ile A Ligi’ndeki grupların 3. sıradaki ekipleri eşleşecek. Çift maçlı eleme sistemiyle oynanacak maçların galipleri A Ligi’ne yükselecek. Belçika, İskoçya, Macaristan ve Sırbistan’dan biri rakibimiz olacak.
Milli takımın istikrarsızlığı yeni değil. Yıllardır süren hastalık. Tek 1996-2002 arasında bozuk saatin günde iki kez doğru vakti göstermesi misali istikrarı yakaladı. Tarihimizde ilk kez EURO 96’ya katıldıktan sonra 4 yıl sonra çıtayı yukarı taşıdık. EURO 96’da puansız evine dönen Türkiye, EURO 2000’de çeyrek final oynadı. Başarı çıtası 2002 Dünya Kupası’nda zirveyi gördü. Şenol Güneş yönetiminde Milli Takım, dünya üçüncüsü olup tarihi başarıya imza attı.
6 yıllık istikrar EURO 2004 biletini kaybedilmesiyle normale döndü. Letonya’ya play-off turunda elenip, EURO 2004 biletini kaçırdık. 2002 Dünya Kupası üçüncüsü olarak, 2006 Dünya Kupası’nı evimizde seyrettik. Ne yazık ki bir daha dünya kupası biletini almak nasip olmadı. Hani nasip dedimse şansızdık olarak anlaşılmasın. Başaramadık kısaca.
EURO 2008’te yarı final oynayıp, sonraki turnuvayı kaçırdık. 2016’dan itibaren Avrupa şampiyonası biletini aldık. Bunda elbette katılımcı sayısının 24’e çıkması etkili oldu. UEFA’nın üyesi sayısı 55. Neredeyse iki ülkeden biri Avrupa şampiyonası biletini alıyor. Bir anlamda, katılmanın artık başarı olmadığı Avrupa şampiyonası dönemindeyiz. Ne yazık ki, EURO 2016 ve 2020’de gruptan çıkamadık. 24 takımdan adını son 16 turuna yazdıran 16 takımdan biri olamadık.
EURO 2020 tam hezimet geçti. EURO 96’dan sonra ikinci kez şampiyonaya puansız veda ettik. EURO 2024’te gruptan çıktık, çeyrek finalde son yıllarda eski günlerini mumla arayan Hollanda’ya boyun eğdik. Elenmekten daha acı olan kimliksiz futbolumuz oldu.
Keza Uluslar Ligi maceramızda istikrarsızlık abidesi oldu. A Ligi’nde başlayıp, C Ligi’ne kadar düştük. C Ligi takımlarının Avrupa’nın averaj ülkeleri olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım. C Ligi’nden B Ligi’ne çıkmayı bile başarı gördük. Şimdi A Ligi’ne doğrudan bileti elimizle yırttık. Umudumuz play-off, temennimiz iyi gününde bir milli takım olması.
Bu makus talih değil. Düpedüz işbilmezlik. Aynı hataları yapıp, farklı sonuçlar bekliyoruz. Acı olan dümendeki isim değişiyor, sonuç aynı. Mesele Montella’nın çok ötesi. Elbette faturanın ilk adresi İtalyan Hoca ama zihniyet değişmeden hoca değiştirmek eski yüze makyajdan ibaret kalıyor.