Türkiye’nin çıkardığı kırmızı bültenle İspanya’da gözaltına alınan sonra serbest bırakılan aktivist ve yazar Doğan Akhanlı, “Beni kim tanıyordu ki? Küçük bir edebiyat çevresi… Şimdi Almanya’da ilk haber ben oluyorum” dedi. Akhanlı, “Türkiye sesimi kısmak istedi ama tersi oldu” ifadelerini kullandı.
Almanya’da yaşayan yazar Doğan Akhanlı, 28 yıl önce, bir kişinin öldüğü döviz bürosu soygununa katıldığı iddiasıyla yargılandığı davada 2011 yılında beraat etti. Karar temyiz edildi. Akhanlı, tahliye edildikten sonra Almanya’ya dönerken sınır dışı edildi. Yargıtay kararı bozduktan sonra yeniden yargılanmaya başladı. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Akhanlı hakkında 31 Temmuz 2013’te kırmızı bülten ve tutuklama kararı verdi. İspanya’da 19 Ağustos’ta gözaltına alındı.
Cumhuriyet’e konuşan Akhanlı, “Bu türden olaylarda keyfi bir şiddete maruz kalınca, en olumsuz olan şey yalnızlık duygusudur. Bende oluşmadı. Çok büyük bir dayanışma tutumu oluştu. 2010’da beni kurtaran oydu insani olarak, şimdi de öyle oldu” diyor.
– Polis baskınını anlatır mısınız?
Avrupa’da sabahleyin polis baskını çok az olan bir şeydir. İlk anda Barselona’daki saldırı yüzünden herkesin kontrol edildiğini sandım. Polisler de çok heyecanlıydı. Çelik yelek giymişlerdi. Kapıyı yarı çıplak açtım. O yüzden onlar da şaşırdılar. Ufacık, yaşlı bir adam… ‘Teröristi’ bulmaya gelmişlerdi ama aranan kişinin gerçekten de ben olup olmadığımı anlamak için bir yerlere telefonlar ettiler. Sonra da kelepçeleyip götürdüler. Toplam 8 polis vardı beni götürmeye gelen… İçlerinden biri İngilizce biliyordu. Açıklama yapmak istemediler. Sonra bir çevirmen geldi. Türkiye’nin beni istediğini, o yüzden tutukladıklarını söylediler.
– Ertesi gün nasıl bırakıldınız?
Kız arkadaşım Almanya’daki avukatımı arıyor. Sonra çok hızlı bir kamuoyu tepkisi oluştu. Tepki oluşmasaydı tutuklanırdım. Bıraktıkları için çok rahatladım. Burda İspanya basını, edebiyat çevrelerinin de yakın bir ilgisi oluştu. Almanya’dan bir sürü destek geldi. Kalacağım yer sorunu hızla çözüldü.
– Orada 40 gün mü kalacaksınız?
Resmi olarak bildirdikleri Türkiye 40 gün içerisinde iade talep ettiği dosyayı vermek durumunda. Dosya geldikten sonra, 10 gün içinde hükümet iade talebiyle dava açılmasını isteyecek ya da dava açılmadan talebi reddedecek. İade davası altı ay da sürebilirmiş. Burdaki politik ve hukuki çevreler, benim Türkiye’ye verilme ihtimalinin az olduğunu ifade ediyorlar. Ama bazen politikada belli olmuyor neyin nasıl olacağı. Öte yandan, dünya kamuoyuna yansımışsa, olan biten bu kadar bilindikten sonra İspanya, herhangi bir nedenden beni Türkiye’ye verirse, bu artık benimle ilgili bir ceza davası olmaktan çıkıp uluslararası politik bir davaya dönüşecek. İspanya, Türkiye, Almanya sorumluluk altına girecek. Türkiye, dünyanın gözü önünde beni yargılamak durumunda kalacak. Türkiye’nin kepaze olma ihtimali daha büyük bana göre…
– Bu davadan beraat etmiştiniz…
Benim beraat kararımı temyiz eden savcı Celal Kara, F…’den kaçak durumunda. Savcının talebi üzerine bozma kararı veren Yargıtay 9. Ceza Dairesi üyeleri de büyük bir ihtimalle ya kaçaktır ya tutukludur, ya darbeci durumuna düşmüştür. Benim o dosyada aleyhime tek bir şey yok. Benim korkum yok ama durduk yere ömür boyu ceza talebiyle keyfi bir yargılamanın kurbanı olmak da istemedim. Beni mahkemeye bile davet etmediler. Hemen tutuklama kararı verip uluslararası düzeyde arama kararı verdiler. Bu durumda Türkiye’nin hukuk sistemine güvenmemem normal. Farkında değiller
-Almanya’da neler yapıyorsunuz?
Fasıl kitabımdan sonra ‘Ona Sevdiğini Söyle’ adlı romanım geçen sene yayınlandı. Almanya’da ‘Annenin Sessizliği’ adlı Almanca yazdığım tiyatro oyunum sahneye konuldu. Sanatsal faaliyetlerimle yaşamımı sürdürüyorum. Köln Şehir Tiyatrosu’nda İstanbul adlı oyunda kendimi oynuyorum. Tiyatro bu gözaltından sonra beni profesyonel oyuncusu olarak ilan etti.
– Sanatla iç içesiniz ama bu dava yüzünden gündeme geliyorsunuz…
Ben, Türkiye’deki temel sorunlar üzerine konuşuyorum ama aktüel politik gelişmelerle ilgili ikide bir de görüş beyan eden biri değilim. Roman yazıyorum, tiyatro oyunları yazıyorum. Türkiye niye beni aşırı tehditkâr görüyor buna da bazen şaşırıyorum. Asıl sorun büyük bir ihtimalle Türkiye’nin geçmişiyle ilgili çok fazla konuşuyor olmam. Ermeni tehciri, Kürt politikası… Öte yandan Türkiye de durduk yerde benim konuşma hakkımı sürekli güçlendiriyor. Beni kim tanıyordu ki? Küçük bir edebiyat çevresi… Şimdi Almanya’nın ana haber bülteninde ilk haber ben oluyorum. Türkiye sesimi kısmak isterken, bana daha fazla söz hakkı ortamı yarattığını fark etmiyor.