Yorum | Mehmet Yıldız
MehmetYildiz@Tr724.com | @myildiztr724
17 Aralık sabahı kabinesindeki bazı bakan çocuklarının da içinde olduğu bir operasyonla uyanan dönemin başbakanı Erdoğan, oğlu Bilal’i arıyor ve THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu’nun yolsuzluk operasyonunu durdurmak için Savcı Zekeriya Öz’le görüşmesini istiyor. Çünkü Zekeriya Öz, Hamdi Topçu’yla arkadaş gibidir. Ancak sonraki gelişmelerden anlıyoruz ki Hamdi Topçu arkadaşına söz geçiremiyor, operasyon devam ediyor. Öğleden sonra babasına rapor veren Bilal, Topçu’yla görüştüğünü, Zekeriya Öz’ün telefonda Hamdi Topçu’ya “Haberim yok, dosya dolu” dediğini nakledince Erdoğan, “Yalan söylüyor, hem haberim yok diyor, hem dosya dolu diyor” diyerek tepki gösteriyor.
O günlerde bu konu çokça tartışılmış, Başbakan’ın soruşturmayı etkileyerek suç işlediği iddia edilmişti.
Sonradan o kadar kanıksadık ki bu durumu, dönemin Adalet Bakanıyla Başbakanı arasındaki yargıya nasıl müdahale edildiğini ortaya koyan ses kayıtları bile çoktan unutuldu gitti.
“Yav kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız.”
Hukuksuz talimatını yerine getirmekte nazlanan bir bürokrata, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’nın söylediği bu sözler aslında gelecek dönemin ipuçlarını veriyordu. Nitekim öyle de oldu. AKP iktidarı sözünü tuttu, yargıya müdahaleyi suç olmaktan çıkardı.
2014 yılının Haziran ayında yapılan ceza kanununun “yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs” başlıklı 277. maddesi üzerinde yapılan küçük bir değişiklikle “veya yapılmakta olan bir soruşturmada” ve “şüpheli veya” ibareleri metinden çıkarılmış, böylece “soruşturma” aşamasında yargı görevlilerini etkilemeye yönelik fiiller suç sayılmaktan çıkarıldı. Ayrıca maddeye, “Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır.” şeklinde yeni bir fıkra eklenerek ceza indirildi ve böylece davalara yönelik etkileme teşebbüsünün de cezası azaltılmış oldu.
Yargıya talimat veren verene
O zamanlar Başbakan veya bakan düzeyinde yapılan bu müdahaleler sonradan ayağa düştü. Milletvekilleri, parti yöneticileri, hatta yandaş yazarlara kadar herkes hakim ve savcılara emirler yağdırmaya başladı.
Bugünlerde “şunu alın, bunu bırakın” diye televizyon ekranından hakim ve savcılara talimatlar yağdıran Cem Küçük ve benzerlerinin sayısı o kadar arttı ki, zavallı hakim ve savcılar şu aralar “talimat manyağı” olmuş vaziyette.
AKP’li tanıdığın varsa Bylock kullanmak suç değil
Olay bir Anadolu şehrinde geçer. Her şey geçen yıl Ağustos ayında bir AKP milletvekilinin kardeşinin gözaltına alınmasıyla başlar
Vekilin kardeşi, sohbetlere gittiğini, himmet verdiğini, gazete abonesini olduğunu kabul eder ve tutuklanır. Devreye milletvekili abisi girer ve kardeşini tahliye ettirir. Bu da yetmez, açığa alınmış olan kardeş eski görevine döner.
Olay bununla bitmez.
AKP’li vekil, kardeşine bu operasyonu yapan emniyet müdürüne çıkışır ve “bunu senin yanına bırakmam” der. Polis müdürü bu tehdidi adliyede tutanak altına aldırır.
3 ay sonra güncellenen Bylock listelerinde AKP’li vekil tarafından tehdit edilen emniyet müdürünün de ismi vardır. Ancak müdürün arkası sağlamdır. Eşi adliyede ağır ceza hakimidir ve kısa sürede Bylock’tan takipsizlik kararı verilir.
Adliyede tutulan tehdit tutanağında imzası olan hakim ve savcılara gelince, onlar “FETÖ” üyeliğinden açığa alınırlar. Bu arada kardeşi gözaltına alınıp serbest bırakılan tehditçi vekil de boş durmaz. Emniyet müdürü ve hakkında takipsizlik veren yargı görevlileri aleyhine yandaş bir gazetede haber yaptırır. Şimdilik durum bu.
Olayı nakleden avukata göre AKP’li veya esaslı tanıdığın varsa Bylock kullanmak suç değil.
Yandaş yazarın adaletin pençesinden kurtardığı masum “Belçika imamı”
Yeni Şafak yazarı Serdar Tuncer’in 3 Ağustos tarihli yazısında anlattığı olay durumun vahametini ortaya koyuyor. Yazarımız, bir yakınının atılan bir üzerine gözaltına alınmasına celallenip, sağı solu arıyor ve aynı gün serbest kalmasını sağlıyor. Soruşturmaya nasıl müdahale ettiğini de yazısında anlatarak iftiharla kayda geçiriyor.
“… telefonum çaldı, arayan büyük kızımdı: “Baba, ablanın yanındayım, eşini sabaha karşı polisler alıp götürmüş, çok ağlıyor, ne olur bir şeyler yapalım” Haydaaa! “Sebep neymiş kızım” dedim şaşkınlıkla. Aldığım cevapla şaşkınlığım öfkeye dönüştü: “FETÖ’nün Belçika imamı olduğuna dair bir ihbar gelmiş, ondanmış!” “Kapat kızım, ben ilgileneceğim, sen ablanın yanından ayrılma” dedim. O telefonu kapattı ben elimdeki fincanı fırlattım.
… Hemen sağa sola telaş ve kızgınlıkla telefon açmaya başladım. Ortalığı ayağa kaldırdım. Tutulduğu yeri öğrendik, hakkındaki ihbarı teyit ettik, yurt dışından soruşturulmasını talep ettik, böyle bir şeyin neden doğru olamayacağını anlatmaya çalıştık, işlemlerin hızlandırılması ricasında bulunduk, çıldıracağım!
… Gerekli araştırmalar yapıldı, savcılık sorgusu tamamlandı, gelen ihbar değerlendirildi, Ankara’dan beklenen savcılık yazısı nihayet geldi ve akşama doğru bir yetkiliden telefonuma bir mesaj düştü: “Arkadaş 21:25 itibariyle salıverildi.” …Duanın bini bir para. Sözümüzde yalancı çıkarmayan Allah’a hamdolsun.”
Gözaltına alınan askerî hâkim AKP’li vekilin şahitliğiyle serbest
“F..Ö ile mücadelede çok yararlı bilgiler vermek suretiyle mücadelenin yargı ayağına önemli katkılar sağladığına bizzat şahidim. Masum olduğuna inanıyorum.“
Bu sözler TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop’a ait. 15 Temmuz sonrası gözaltına alınan Askeri Savcısı Hâkim Üsteğmen Eren Şen için savcıya tanık olarak ifade verdi. Şentop ifadesinden Hakim üsteğmen kendisine TSK’da bilgi getirdiğini söyledi. Daha sonra Şen hakkında takipsizlik kararı verildi. Aynı soruşturmada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Askeri Hakim Eren Şen dahil 48 şüpheli hakkında 22 Mayıs’ta takipsizlik kararı verdi.
Bunun üzerine ceza hukukçusu Prof. Dr. İzzet Özgenç sosyal medya hesabı üzerinde şu açıklamaları yapmıştı: “Bir milletvekili, bir hakimin terör örgütü üyesi olmadığı yönünde tanıklık yapmış. Bir kişinin terör örgütü üyesi olup olmadığı, dahli bulunduğu somut suçlarla bağlantılı olarak değerlendirilip tespit edilebilir. Bu itibarla, bir kişinin işlediği iddia edilen somut suçlarla bağlantılı olarak tanıklık yapılabilir.”
Ben niye vekilim? Ünye Başsavcısı’nı aradım ‘niye aldın bu arkadaşı’ dedim!
AKP Ordu İl Danışma Kurulu’nda konuşan AKP Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun başına gelenler de öyle. Partiye yakın bir sendika temsilcisi gözaltına alınır. Derhal devreye girer vekilimiz ve bir masum daha adaletin pençesinden kurtuluverir.
Gelin kendi ağzından dinleyelim bundan sonrasını:
Kimseden korkmuyorum. Benim sendika temsilcimi kata kulliye getirip alacaklar Ordu’dan. FETÖ olmadığını bildiğim halde bende bu arkadaşa göz yumacağım! Ben niye vekilim? Ünye Başsavcısı’nı aradım. Kimseden de korkmuyorum. Kimse de beni bu konuda eleştiremez. Eyvallahım da yok. Haksızlık yapıldığına inandığım bir arkadaşın yanında durdum. Savcıya ‘niye aldın bu arkadaşı’ dedim. ‘Hakkında yazılı ihbar var’ Benim hakkımda biri yazsa beni de mi alacaksın? Gel al dedim. Kimse hata yapmayacak bu süreçte. Fitnenin kol gezdiği bir süreç. 2 saat sonra döndü ‘Biz yanlış almışız arkadaşı’ dedi. Biz bunun arkasında durmasaydık ne olurdu arkadaşlar? 3-4 ay orada kalacaktı.
Ya işte böyle!
Siz siz olun başınıza bir şey gelecek olursa avukat bulacağım diye uğraşmayın. Şimdiden size şefaatçi olacak bir AKP’li bulun, en fazla 2 saat, bilemediniz akşama kadar serbest kalırsınız.
Değerli Dostlar;
Cemaate üye olmak bir suç gibi gösterilip on binlerce kişiyi kapsar şekilde yapılan tutuklamaların ve diğer tüm yaptırımların hukuki hiçbir dayanağının olmadığını çok yönlü olarak ispatlayan bir model savunma metnini bloğuma ekledim. Mahkeme veya savcılıklara sunulabilecek formatta ve hukuk dilinde hazırlanan bu metnin, ilgili kişinin durumuna göre özelleştirilerek kullanılabileceğini, savunma yapacak kişinin avukatının görüşü de alınarak durumuna uygun bölümlerinden istifade edilebileceğini düşünüyorum.
‘Şu anda tarafsız bir yargı var mı ki esaslı bir savunma yapalım’ diye aklınızdan geçirebilirsiniz ve bu düşüncenizde haksız da değilsiniz. Ancak dava dosyanızı öyle savunmalarla doldurunuz ki dosyanızın kapağı açıldığında suçsuzluğunuz kendini haykırsın. Bu haykırış, sarayın talimatıyla sizlere ceza biçen hâkimlerin kulaklarında kalıcı bir çınlama ve hala kalmışsa vicdanlarının bir köşesine batıp ara ara sızlatan bir kıymık olsun. Zalim güruha verilen süre dolup da bu korkunç zulümlerin hesabı görülmeye başlandığında da bu savunmalar, yapılan vicdansızlıklara şahitlik eden vesikalar olarak o zalimlerin hayasız yüzlerine çarpılsın.
Zerre ağırlığındaki zulmün bile hesabının sorulacağı büyük mahkemede tecelli edecek ilahi adaletten zaten şüphemiz yok. Ve onun tecellilerini burada görmeye başlayacağımızı da biliyoruz. Çok da uzak olmadığına inandığımız o günler gelinceye kadar, yapılan bu zulmün hukukla bağdaşmazlığını her yönüyle ortaya koymalıyız ki zulümlerine kendilerince vicdani gerekçe bulmaya çalışanların sadece kendilerini kandırdıkları gün gibi ortaya çıksın.
Mehmet Bey,
Elinize sağlık güzel bir yazı olmuş. Yüzlerce somut örneğin olduğu bu konuda ben de bir kaç örneği aşağıya not düştüm.
ByLock’ta içerik verisi olmadan mahkumiyet kararı verilemeyeceğini, öncelikle yazışma içeriğinin araştırılması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemelerinin kararlarını bozan Antalya ve Gaziantep İstinaf Mahkemesi Başkan ve üyeleri HSYK tarafından derhal görevden alınarak ilk derece hakimi olarak başka illere sürüldüler.
Diğer bir örnek de Gazeteciler Murat Aksoy ve Atilla Taş’ın da aralarında bulunduğu 21 tutuklu gazeteciyi tahliye eden İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyelerinin bu kararın ardından açığa alınmasıdır. İronik bir şekilde, bu açığa alma kararından 7 ay önce Gazeteci Murat Aksoy ile Atilla Taş’ı tutuklayan Sulh Ceza Hakimi İbrahim Lorosdağı, o dönemde terfi ettirilerek 25. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı yapılmıştı.
HSYK, bu açığa alma kararının gerekçesinde, şüpheliler hakkındaki dijital verilerin henüz incelenmemiş olmasını gösterdi. HSYK Başkan Vekili Mehmet Yılmaz da açığa alma kararını savunurken ‘Deliller toplanmadan tahliye olmaz’ gibi ‘anlaşılmaz’ bir ifade kullandı. 7 aydır tutuklu bulunan kişiler hakkında delil olmadan tutuklama yapıldığının ve bu kadar zaman dijital inceleme bile yapılmadan tutulduklarının itirafı anlamına gelen bu ifade aynı zamanda idari bir kurul olup yargı kararlarına müdahale yetkisi olmayan HSYK’nın iktidarın etkisiyle yargıya doğrudan müdahale ettiğinin de inkar edilemez bir göstergesidir.