Günün birinde, ABD Başkanının sabahın körü denecek bir saatte attığı tweet’lerle gündem belirleyeceğini söyleselerdi inanmazdık. Özellikle de görevi yeni devraldığı bir önceki başkanı ‘telekulak’ olmakla suçlayıp ‘hasta’ diye tanımlamak, Trump’tan ‘sıradışı performans’ bekleyenlerin bile ummadığı bir gelişme oldu.
Gelişmeleri görmüşsünüzdür.
‘Sıradışı Başkan’ Donald Trump, Cumartesi sabahı 7’de attığı seri tweet’lerle büyük bir tartışmayı ateşledi.
Bir önceki başkan Obama’yı, seçim kampanyası döneminde kendisinin telefonlarını dinletmekle suçlayan Trump daha da ileri gidip Obama’ya ‘kötü (ya da hasta) adam’ dedi.
Görevdeki bir ABD Başkanı’nın bir başka ABD başkanı hakkında böyle ifadeler kullanması pek alışılmış bir durum değil.
Doğal olarak Washington karıştı.
Obama’nın ekibi bu iddiaları yalanlarken Trump’a Cumhuriyetçilerden bile destek gelmedi. Hatta ABD siyasetinin önemli isimlerinden Cumhuriyetçi Senatör John McCain “Bu görülmüş şey değil, ABD Başkanını kanunları ihlal etmekle suçlayan bir başkan duymamıştım” dedi.
McCain ayrıca “Trump’un elindeki delilleri ortaya koyması gerektiğini” de söyledi. Trump bu iddiasını destekleyecek bir delil ortaya koymadı. Washington’da konuşulanlara göre telekulak tartışmaları, marjinal bir sitede yer alan ‘habere’ dayanıyor.
Hal böyle olunca Trump, hem Senato hem de Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu elinde bulunduran Cumhuriyetçilerden bile destek bulamamış oldu.
Demokratlar ise Trump’ın ‘başını ağrıtan skandallardan kurtulmak için Obama’ya saldırdığı’ görüşünde. Demokrat liderlerden Nancy Pelosi, Trump’ın Ruslarla olan ilişkilerini örtmek için bu yola başvurduğunu iddia etti.
Bu fikrin destekçisi az değil. Zira Trump kabinesinin başı Ruslarla büyük dertte.
TRUMP-RUS FLÖRTÜ ÇOK CAN YAKACAK GİBİ
Hatırlanacağı gibi Trump’un ulusal güvenlik danışmanı emekli General Michael Flynn, Rus Büyükelçi Kislyak ile görüşmesi hakkında yalan söylediği için istifa etmek zorunda kalmıştı.
Geçtiğimiz hafta içinde benzer bir ‘sorun’ Adalet Bakanı Jeff Sessions’ta yaşandı.
Adı daha önce ırkçılık tartışmalarına da konu olan Adalet Bakanı Sessions, Senato’daki ‘onama’ oturumunda Rus elçi ile teması olmadığını söylemişti.
Ancak ABD medyası, tıpkı Flynn’de olduğu gibi Sessions’ın üzerine gitti ve ‘çok ilginç’ bağlantıları ortaya döktü. (Bu arada ABD medyasının fikri takip ve detaycılığını takdir etmemek mümkün değil…)
Sessions’ın da Senato’ya yalan söylediği ortaya çıkınca Demokratlar istifasını, Cumhuriyetçiler ise yürüttüğü soruşturmalardan çekilmesini istediler.
Sessions, Ruslarla ilgili soruşturmalardan çekildi.
Ancak sular durulmuş değil çünkü bizzat Trump, ‘ekibinden kimsenin Ruslar ile ilişkide olmadığını’ söylemişti fakat her gün yeni bir detay ortaya dökülüyor.
ABD medyasına yansıyan haberlere göre sadece Flynn ya da Session değil Trump ekibinden başkaları da Ruslarla temastaymış. Hatta damadı Kushner’in gizlice Rus Büyükelçi Kislyak ile görüştüğü ortaya çıktı.
Rusların ABD seçimine müdahale ettiği yönündeki iddialarla birleşince Trump-Rus ilişkileri daha da sıcak bir konu haline geliyor.
WASHINGTON DURULMUYOR
Trump idaresindeki Beyaz Saray ve Washington’da sular durulmuyor. Merkezinde Rusların olduğu tartışmalar bitmezken ABD Başkenti’nde kafalar karışık.
Zira Trump hala kadrosunu kuramadı.
Tabiri caizse birçok kurum ‘otomatik pilotta’ gidiyor. Mesela Dışişleri Bakanlığı’nda kritik tüm koltuklar boş.
Daha önce günlük yapılan basın brifingleri 5 haftadır yapılamadı. The Atlantic’te yayınlanan uzun kulis haberde Dışişleri’nde yaşananlara dair ilginç anekdotlar var. Mesela bakanlık kafeteryası bugünlerde tüm gün doluymuş çünkü bakanlıkta işler durma noktasına gelmiş.
Sadece Dışişleri değil başka bakanlıklarda da durum benzer. 2 bin civarında kadro Trump tarafından doldurulmayı bekliyor. Bunların içinde Türkiye’yi yakından ilgilendiren ‘masalar’ da var.
Bu arada şu notu da düşmek lazım: Trump’a yönelik en yaygın eleştiri ‘Amerikan geleneklerini yerle bir ettiği’ şeklinde.
Mesela ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık insan hakları raporu sessiz sedasız açıklandı. Normal şartlarda bu rapor bizzat dışişleri bakanı tarafından basın toplantısı ile duyurulurdu.
Trump döneminde bırakın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın katılmasını, herhangi bir üst düzey yetkili zahmet edip basının karşısına çıkmadı. Onun yerine, rapor daha önceden haber bile verilmeden e-mail ile basına dağıtıldı.
Raporun Türkiye ile ilgili bölümü aslında ayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor. ABD, Erdoğan’ın Hizmet Hareketi’ne yönelik ‘terör örgütü’ suçlamasını satın almamış gözüküyor.
Raporda on binlerce insanın belirsiz kanıtlar ve suçlamalarla hapsedildiği kayda geçiriliyor ki bu çok önemli bir vurgu.
Trump’ın icraatlarına dönersek:
Başkanlık koltuğunda ki ilk 40 günün 14’ünü Florida’daki ‘kışlık Beyaz Saray’ diye tanımladığı Mar-a-Largo’da geçiren Trump’ın kabinesine dair tartışmalar bitmek bilmiyor. (Bu arada bu seyahatler de ayrı bir tartışma konusu. Zira ABD medyasına yansıyan rakamlara göre Florida ziyaretlerinin günlük maliyeti 3 milyon dolara çıkıyor.)
En ilginç tartışmalardan birisi de şu; Beyaz Saray Genel Sekreteri Priebus’un devam eden soruşturma ile ilgili FBI Başkanı Comey ve yardımcısı McCabe ile görüştüğü ortaya çıktı.
Bu durum ‘soruşturmaya müdahale’ olarak yorumlanıyor ki, ABD tarihinde bunun sonu hayli kötü biten, çarpıcı örnekleri var.
Başkan Trump, Obama’nın telefonlarını dinletmekle suçladığı tweet’lerinde yaşananların ‘McCharty’izm’ olduğunu iddia edip Watergate Skandalı’na atıf yapmıştı.
Hatırlanacağı gibi 1972’deki Watergate Skandalı sonrası dönemin ABD Başkanı Nixon, soruşturmayı yürüten FBI üzerinde baskı kurmaya çalışmış ve ‘görevden azledileceği’ yönünde işaretler artınca 1974’te istifa etmek zorunda kalmıştı.
Trump’ın FBI ile mücadelesi benzer bir sonuç doğurur mu bilinmez fakat ABD medyasına konuşan Nixon döneminin Beyaz Saray hukuk danışmanı John Dean “Trump’ın başkanlığı felaketle bitecek” kehanetinde bulundu.
Kısacası, ‘sıkıcı’ denebilecek kadar sakin geçen 8 yıllık Obama döneminden sonra ‘macera dolu’ bir Trump döneminin içindeyiz. Üstelik bugünlerde herkes Trump’ın görevden alınıp alınmayacağını tartışıyor.
Başkanlıkta 4 yılını doldurabileceğine inananların sayası ise her geçen gün azalıyor.
Bir bakıma her şey Rafet El Roman’ın şarkısındaki gibi: Macera dolu Amerika!