ABD Savunma Bakanı Ash Carter, önceki gün yaptığı basın toplantısında gelen bir soru üzerine, önümüzdeki 20 Ocak’ta Donald Trump başkanlık koltuğuna oturmadan önce Musul’u alabileceklerini iddia etti. 17 Ekim’de yaklaşık 100 bin kişilik bir güçle başlayan Musul kuşatması için uzmanlar, ‘yıllar sürebilecek bir savaş’ nitelemesi yapmıştı.
Carter’a yönelen sorudaki Trump vurgusu önemli, zira yeni başkanın dış politikada nasıl bir yol izleyeceği konusu belirsizliğini koruyor. Birçok yorumcu, Donald Trump’ın Ortadoğu’da işlerin Rusya’nın öngördüğü şekilde yürümesine rıza göstereceğini düşünüyor. Bu da Suriye meselesinde Esad’ın yerinde kalacağı ve ülkedeki çeşitli cihatçı grupların ‘temizleneceği’ bir senaryo demek.
Halep ve Kuzey Suriye
Rusya’nın desteğiyle Suriye devletinin başlattığı Halep operasyonu, ABD’nin bölgeden çekilmekte olduğunun ilk büyük göstergesiydi. Rusya burada hem Suriye’ye destek vererek ciddi bir askerî operasyonu tetikledi, hem de Türkiye ile yaptığı işbirliği sayesinde bölgedeki El-Nusra gibi cihatçı örgütlerin Halep’e ‘ses çıkarmamasını’ sağlamış oldu.
Türkiye’yle El-Nusra’nın ne alakası var, diye düşünebilirsiniz ancak hem Erdoğan’ın hem de Mevlüt Çavuşoğlu’nun El-Nusra’ya yaptıkları çağrı, “Herhalde bir alakaları var” dedirtmişti, hatırlarsanız.
Şimdi Rusya ve Suriye devleti, Halep’te gösterdikleri ‘başarı’ hikâyesinin bir devamı olarak, Suriye’nin kuzeyine de yönelmek isteyecek. Burada Kürtler kantonları birleştirerek, en azından Esad’dan bir özerklik koparmak istiyor. Türkiye ile birlikte ÖSO’nun hamleleri ise, Kürtlerin burada kalıcı hâle gelmesini önlemek üzerine. Bu çatışma Esad’ın da işine geliyor. Zira böyle bir çatışma olduğu müddetçe, bölgenin hâkimiyeti konusunda hâlâ söz hakkı bulunuyor.
Kürtlerin geleceği de belirsiz
ABD’nin IŞİD’e karşı sahadaki ‘müttefiki’ olarak gördüğü Kürtler, ABD’den söz almışçasına kuzey Suriye’de yönetim birimlerini (kanton) birleştirmeye çalışıyordu. Ancak Türkiye’nin Suriye’ye girmesi, ABD’nin ‘kalıcı bir söz vermediğini’ göstermiş oldu. Ayrıca Türkiye’nin Rusya’dan icazet almış olduğu düşüncesi, Esad’ın da bir süre ses çıkarmayacağının teminatıydı. Yine de Trump’a yakın eski CIA yöneticisi Mary Beth Long’un Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda Kürtlerle ‘iyi geçinme’ imasında bulunması, bölgede Kürtlerin hemen oyun dışında kalmayacağını gösteriyor.
Rusya, Türkiye’ye güvenmiyor
Öte yandan Rusya’nın Türkiye’ye pek güvenmediği aşikâr. Zira Fırat Kalkanı operasyonu başlar başlamaz, Türkiye hem ABD’ye hem de Rusya’ya operasyonu ‘haber verdiğini’ duyursa da, kısa süre içerisinde birkaç kez Rus askerî yöneticiler, Türkiye’ye gelerek operasyon hakkında bilgi aldı. Erdoğan’ın bir ara yine ağzından kaçırdığı “Esad’ı devirme” planı, Rusya tarafından hemen karşılık buldu ve Türkiye geri adım attı. Bazı yorumcular, Wikileaks’in Berat Albayrak’ın e-posta kutusunu dünyayla paylaşmasını da Rusya’nın bir hamlesi olarak görüyor.
Bu güvensizliğin bir başka göstergesi de, yakın zamanda El-Bab yakınlarında Türk ordusuna yönelik bir saldırı yapılmasıydı. Her ne kadar Rusya ve Suriye bu saldırıyı üstlenmese de, verilen mesaj açık. El-Bab’ın stratejik önemi, bölgeyi hem Kürtler, hem Türkiye hem de IŞİD için vazgeçilmez kılıyor. Haliyle herkesin bir diğerinden hamle yapmasını beklediği bir sinir harbi var El-Bab’da.
Türkiye’ye cihatçılar da güvenmiyor
Türkiye’nin sahada aktif olarak çalışmaya başlaması, gerek ÖSO içindeki gerekse bağımsız bütün cihatçı gruplarda bir şüpheye de yol açtı. Zira Türkiye ile Rusya arasındaki sıcak temaslar, İran’la devam eden diplomasi, Türkiye’nin burada ‘güvenilmez hâmi’ olarak algılanmasına yol açabilir.
Nitekim, Türkiye ÖSO’yu daha ‘güçlü’ kılmak adına Suriye’ye adım atmış gibi görünse de, şu ana kadar hâli hazırda IŞİD’in ya da benzerlerinin çekilmekte olduğu bölgeler dışında bir etkinlik gösteremedi. Dahası, El-Nusra’nın Halep’ten çekilmesi çağrısı yaptı ve Halep gibi ‘devrimin’ en güçlü olduğu yerlerden biriyle ilgili söz söyleyecek bir pozisyonda olmadığını gösterdi.
Türkiye alternatifleri kaybetti
Suriye konusunda Türkiye’nin bugüne kadar alternatifleri bulunuyordu. Rusya ve İran’la enerji anlaşmaları sağlarken, ABD’yle Suriye’de onlara karşı cephede yer alması bu alternatifler sayesinde mümkün olmuştu. Ancak ABD’nin oyundan çekildiği bir senaryoda, Türkiye’nin Rusya ve İran’la anlaşmaktan başka çaresi bulunmuyor. Bu da, Suriye’de Türkiye’ye bel bağlayan bütün cihatçı yapıların ‘intikam’ arayışına girmesine sebep olabilir.
IŞİD’den Türkiye’ye eylem çağrısı
Türkiye’ye Suriye konusunda yöneltilen suçlamalar arasında, ABD ve Rusya’nın sahadaki oyun planlarını bozma, IŞİD’e yönelik operasyonları sabote etme gibi maddeler de bulunuyor. IŞİD’in, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğinden bugüne kadar ‘yararlandığı’ düşünülebilir. Zira hem Esad’a hem de Kürtlere karşı hamleler yapan bir Türkiye, IŞİD’in manevra alanını genişletiyordu. Ancak Rusya’nın bölgeye vereceği nihaî dokunuş karşısında Türkiye’nin eli kolu bağlı pozisyonu, IŞİD’in de öfkelenmesine yol açacak.
Zaten önceki gün IŞİD tarafından Türkiye’nin çeşitli ülkelerdeki konsolosluklarına ve Türkiye içindeki hedeflere ‘eylem’ çağrısı yapıldı. Daha önce Türkiye’de Kürtlere ve turistlere eylem yapmakla yetinen IŞİD, bu sefer Türklere yönelik eylemlerde bulunabilir. Özellikle ABD, söz verdiği gibi 20 Ocak’a kadar Musul’u almayı başarırsa, ‘öfkeli IŞİD’in’ nereyi vuracağı belli olmayacaktır.