Maruz kaldığımız kur şoku öylesine derinden gelen bir dalga ki Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz artışı ve döviz satışı ile mahdut kalacak bir reçete ile bu sarsıntıyı atlatmak mümkün değil.
24 Kasım’da politika faizinin Saray ve avanesinin telkinlerinin aksine 50 baz puan artırılması, Merkez Bankası’nın bağımsız karar alabildiğini göstermesi açısından altın kıymetinde bir pastı. Kararın hemen akabinde doların 3,42’den 3,37’ye gerilemesi, faiz artışının piyasa üzerinde tesirli olduğunu gösterdi.
Ancak hükümet bu isabetli atışı hoyratça harcadı. Aynı gün Türkiye ile devam eden Avrupa Birliği (AB) üyelik müzakerelerinin askıya alınması tavsiyesinin Avrupa Parlamentosu’nda (AP) ezici çoğunlukla kabul edilmesi TCMB’nin tesis etmeye başladığı güveni sarstı. Ankara’nın kararı doğru okuması ve mutedil bir yaklaşım sergilemesi halinde kriz fırsata çevrilebilirdi.
Hariciye Vekili Mevlüt Çavuşoğlu’ndan Reis-i Cumhur Tayyip Erdoğan’a kadar yetkili zevatın kullandığı tehditkâr üslup nispeten düzelen moralleri bozdu. Yatırımcı, TCMB’nin inisiyatif aldığına, piyasa dinamiklerine göre adımlar atılacağına tam ikna olmuştu ki 24 Kasım akşam saatlerinde iklim yeniden bir gün evveline döndü. Dolar/TL 3,45’e, Euro/TL 3,64’e fırladı.
Yabancı, Türkiye’nin elinin zayıflığının farkında. Gerilim siyasetinden medet umanlara böyle giderse evdeki bulgurdan da olacakları lisan-ı münasiple ifade edilmeli. Ekonomi ince bir buz tabakasının üzerinde kayıp giderken kavga ve gerilimin kaybeden tarafı maalesef Türkiye olacak. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin “OHAL istemiyorum” sözleri krizin müsebbibini ele veren itiraf cümlesi sanki. Öyle ya, eser miktarda hukuk cari olduğunda hayalini dahi kuramayacakları icraatları KHK marifeti ile tahakkuk ettiriyorlar.
Günden güne derinleşen iktisadî krize bizzat imza attıkları hukuk cinayetlerinin sebep olduğunu geç de olsa idrak etmişe benziyorlar. Başvekil Binali Yıldırım da Şangay İşbirliği Teşkilatı’nın AB’nin alternatifi olamayacağını ve dalgalı denizde ayakta durmaya çalıştıklarını söyleme cesaretini göstermiş. Esas mesele başka.
GÜVEN BUNALIMININ ÇARESİ VAR
Hükümet cenahı inisiyatifi tam manasıyla ele almadıkça böylesi beyanların netice vermesi zor. Küsuratı ile bin odalı Saray’da mukim zatı Başkanlık sevdasından vazgeçirmeleri ve anayasanın çizdiği sınırlara çekilmesini sağlamaları şart. Bunda muvaffak olabilirlerse sükûnet içinde krizden çıkışa odaklanabiliriz.
Memleketin varı yoğu ve dahi istikbali bir adamın iki dudağı arasına sıkışmışsa güven bunalımına çare bulunamaz.
Merkez Bankası’na da memlekete de geçmiş olsun. Aralık’ta Amerika’da faiz arttığında yeni bir tsunami alarmı verilecek. Bizim gibi döviz açığı had safhadaki ekonomilerin iliğini kurutacak bir fon akışı var okyanus ötesine.
TL, YABANCILARIN İNSAFINA KALDI
Doların ne kadar yükseleceği Türk Lirası enstrümanlara para koyan yabancıların insafına kaldı. Her fon yöneticisi, Türkiye’yi idare edenlerin çıkmaz sokağa girdiğinin farkında. Suriye’de askerî harekâtın getireceği ağır maliyeti risk hanemize daha yeni yazıyorlar.
OHAL kalkmadıkça, AB ile münasebetleri düzeltmedikçe radikal faiz artışının bile bu saatten sonra işe yarayacağı kanaatinde değilim.
Kur riskini yönetmek birilerinin iddia ettiği gibi vatan hainliği olmadığı gibi ticaretin olmazsa olmazıdır. İnsanları böyle itham edeceklerine 3 TL’den dolar bozdurdukları halde 45 kuruşa varan artışa niye mani olamadıklarını izah etsinler.
Böyle giderse, kurda her geri gelişi satın alma fırsatı olarak görmeye devam edebilirsiniz.