Türkiye, milletvekillerinin tutuklanmasını kaldıramaz

Türkiye, iç ve dış siyasette bilinmeyen sulara sürüklenmeye devam ediyor. Her konuda köşeye sıkışmış bir ülke görüntüsü hakim. Batı ile ilişkilerin kopma noktasına gelmesi de Türkiye’yi yeni arayışlara itiyor. Dışarıda bunlar yaşanırken içeride başkanlık sistemi ve siyasi tartışmalar devam ediyor.

Dünyanın en etkili küresel genç liderleri arasında gösterilen uluslararası ekonomi ve siyaset stratejisti Cenk Sidar ile başkanlık sisteminden dokunulmazlıkların kaldırılmasına, ABD’deki seçimlerden Reza Zarrab’ın tutuklanmasına ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun önüne kurşun atılmasına kadar birçok konuyu konuştuk. Sidar’a göre dokunulmazlıkların kaldırılmasının ardından milletvekillerinin tutuklanmaya başlanmasını Türkiye kaldıracak durumda değil.
Sidar, Erdoğan’ın artık Batı’da ciddiye alınan bir siyasi lider olmadığını söylüyor. Bunun sorumlusunun da bizzat kendi söylem ve eylemleri olduğuna dikkat çekiyor. Ona göre bu durumu özetleyen en somut örnek Muhammed Ali’nin cenazesinde yaşananlar. ABD’de devam eden Reza Zarrab davasının ise siyasetçilere, banka ve bu ağın destekçisi işadamlarına kadar uzanacağı kanaatinde. Bu davanın, Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda bir temel oluşturmasını beklemenin hata olacağını düşünüyor.

ABD’de devam eden Reza Zarrab davasını Türkiye adına nasıl değerlendiyorsunuz?
Zarrab davası 17-25 Aralık’ın “uluslararasılaşması” anlamına geliyor. Türkiye’de aleni işlenen suçların üstü siyasi iradeyle kapatılmıştı. Fakat meselenin İran ve ABD ulusal güvenlik boyutu konunun tekrar gündeme gelmesini sağladı. Hem de küresel boyutta.

Davanın bazı Türk bankaları ve siyasilerine uzanacağına dair haberler ortaya çıktı.
Dava mutlaka Türk siyasetçilerine, bankalara ve bu ağın destekçisi işadamlarına uzanacaktır. Havuz medyasını finanse eden inşaat şirketleri de uluslararası yaptırımların hedefi olabilir. Bu, Türkiye’deki büyük altyapı projelerini de zora sokar.

Bunun siyaseten büyük bir etkisi olur mu?
Zarrab davasının Türkiye’ye siyaseten etkisinin sınırlı olacağını düşünüyorum. Ekonomik yaptırımlar devreye girerse akabinde siyasi etkileri de yaşanır. Bütün bunlara rağmen Zarrab davasını Türkiye’nin demokratikleşmesi ve normalleşmesi için ana unsur olarak görmek iktidarın ekmeğine yağ sürer. Eninde sonunda muhalefetin sandıkta güçlenebilecek atılımları yapması ve seçim kazanması gerekiyor. Muhalefet güçlenmeden değişim ve normalleşme mümkün değil.

Reza Zarrab’ı tutuklatan Amerikalı savcı Preet Bharara ile sözde paralel yapı arasında bir ilişki olduğu yönünde AKP’ye yakın gazetelerde haberler yayınlandı? Bu tür haberlerin ABD’de bir karşılığı var mı sizce?
Maalesef iktidar çevrelerinin son dönemde görüşlerini beğenmediği muhalif çevreleri “şuculuk” ve “buculukla” suçladığı bir dönemdeyiz. Bu hem tehlikeli hem de gülünç bir durum. Tehlikeli çünkü akıl dışı ve vicdansız bu ithamların nereye gideceğini göremiyoruz. Gülünç çünkü kendisini ve temsil ettiği partiyi ciddiyetsiz bir duruma düşürüyor. ABD hukuk sisteminde bu tarz ilişkilerin olması mümkün değil. Özellikle Bharara gibi geleceği parlak ve siyasi kariyer hedefleyen bir savcı, bu tarz karanlık ve girift ilişkilere girmez. Bu gülünç iddialar ve haberler ABD medyasında yer bulmuyor. Aslına bakarsanız Zarrab meselesi de yer bulmuyor. Ama ilerleyen aşamalarında ortaya çıkacak bilgiler bu durumu değiştirebilir.

Meclis’te dokunulmazlıkların kaldırılması kararı çıktı. Bir röportajınızda “HDP’li milletvekilleri tutuklanırsa AKP’nin çöküşü hızlanır.” demiştiniz. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dokunulmazlıkların kaldırılmasının, AKP’nin muhtemel bir anayasa değişikliği ve başkanlık sistemiyle alakalı olduğu açık. HDP’nin bu süreçte büyük yanlışlar yaptığı ortada. Fakat HDP’li ve CHP’li milletvekillerinin tutuklanma görüntülerini bu ülke kaldıramaz. Bu karar ve adım AKP için de büyük bir yanlış oldu. Ülkeyi bu kadar germesi kendisine de zarar verecek.
Gerilim demişken CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun önüne kurşun atıldı. Son dönemde buna benzer olaylar sıkça yaşanmaya başladı.

Bu olayların örgütlü ve organize olduğu gayet ortada. Ülkenin anamuhalefet lideri aleni bir şekilde kurşunla tehdit edilebiliyorsa sözün bittiği yerdeyiz demektir. Yaşadığımız bu süreçte hiçbir muhalif siyasetçinin, gazetecinin, aydının ve sivil toplum liderinin yaşam güvenliği yok. Bırakın bu kesimi, vatandaşın yok! Maalesef burada ana sorumlu vatandaşının can güvenliğini sağlama birinci görevi olan devletin! O devletin en tepesiyle şakalaşan zat sonra gidip Kılıçdaroğlu’na kurşun atabiliyor.

Bu gergin ortamda yeni anayasanın yapılması zor

Yüzde 49,5 ile tek başına iktidara gelen Ahmet Davutoğlu başbakanlık görevini kongreye giderek bıraktı? Beklediğiniz bir olay mıydı?
Ahmet Davutoğlu`nun görevden bu şekilde alınması demokrasi ve ülke adına acıklı bir durum. Fakat Davutoğlu için aynı sempatiyi duymam mümkün değil. Kendisi bütün akademik geçmişine ve entelektüel altyapısına ihanet ederek bu otoriter ve vicdansız iktidarın lideri oldu. Yarattığı canavar da sonra kendisini yedi. Bu süreçte Davutoğlu gibi AKP içindeki bazı çevrelerin dengeleyici ve frenleyici bir faktör olduğunu iddia etmeleri de akıllara ziyan bir durum. Neyi dengeledi, neyi frendiler? Davutoğlu ve diğer makul gibi gözüken AKP siyasetçilerinin yaptığı tek şey radikal, fanatik ve otoriter zihniyetin ekmeğine yağ sürmek ve aynı ekipte yer alarak onları meşrulaştırmak oldu.

Başbakan Binali Yıldırım, ilk grup toplantısında ‘başkanlık ve yeni anayasa’ üzerinde çalışacaklarını söyledi. Sizce böyle bir ihtiyaç var mı?
Yeni bir anayasa yazabilmek için ülkede diyalog, etkileşim ve mutabakat sağlayabilecek bir siyasi ekosistem gerekir. Maalesef Türkiye bunun tam tersi bir yerde. Kutuplaşma, ötekileştirme ve ayrımcılık en üst seviyede. Türkiye bu iklimde yeni bir anayasa yazamaz. Yazarsa bu dayatma ve tahakkümle olur ki bunun sonu hiç istenmeyen yerlere gidebilir. Bugün Erdoğan`ın mevcut sistemde başkanlıka ihtiyacı yok. Zaten keyfi davranarak istediği her şeyi hukuksuz olarak gerçekleştirebiliyor. Bu, ülkeye ve kendisine zarar verecek. Binali Yıldırım da siyasi konumunu anlamsızlaştıracak bu projeyi destekleyerek hem kendi konumuna ve şahsiyetine hem de ülkeye haksızlık yapıyor.

AK Parti’nin dış politikasında bir değişiklik bekliyor musunuz?
Türk dış politikasının son 14 senedir bütün yanlışları yavaş yavaş Davutoğlu’na yüklenmeye çalışılıyor. Davutoğlu gerçekçilikten uzak vasat bir akademisyen olarak İslamcı gençlik hülyaları ve akıl dışı politikalarını uygulama fırsatı buldu. Bu hayallerin tutarsızlığı zaten kitabında açık bir şekilde görülüyordu. Fakat unutmamak gerekiyor ki ona bu fırsatı Erdoğan ve AKP verdi. Bu yüzden ana sorumlu Erdoğan’dır. Erdoğan Türk siyasetinin dışına çıkmadan dış politikanın normalleşmesi ve rayına girmesi mümkün değildir.

İncirlik mutabakatı ciddiyetsizliğin göstergesi

Almanya Federal Meclisi tarafından kabul edilen “Ermeni soykırımı” tasarısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunun hemen ardından Almanya – Türkiye arasından İncirlik mutabakatı haberleri çıktı.
Almanya Federal Meclisi’nin soykırım kararı diplomatik bir fiyaskodur. Özellikle Almanya ile bunca taktiksel işbirliğinin olduğu bu süreçte bunun durdurulamaması Erdoğan ve AKP’nin itibarıyla alakalı bir durum. Maalesef Batı’da Erdoğan artık ciddiye alınan bir siyasi lider olmaktan uzaklaştı. Bunun sorumlusu da bizzat kendi söylem ve eylemleri. Muhammed Ali’nin cenazesinde yaşananlar da somut bir örnek olarak karşımızda duruyor. Soykırım kararı sonrası imzalanan İncirlik mutabakatı bu ciddiyetsizliğin göstergesi. Dış politika ve diplomaside caydırıcılık en önemli faktördür. Bu karardan sonra siz İncirlik imtiyazı veriyorsanız bir daha hiçbir ülke sizi karşısına almaktan çekinmeyecektir.

VEFA KORKMAZ

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin