Özgürlüğün bedeli: Malcolm X

YÜKSEL DURGUT | YORUM

Irk farkı gözetmeksizin herkes için eşit hakların mücadelesi, sadece hukuki kazanımlarla değil, aynı zamanda fedakârlıklarla, ihanetlerle ve bedellerle dolu. Malcolm X’in 60 yıl önce suikaste kurban gitmesi, yalnızca trajik bir ölüm değil, ırkçılığa karşı verilen mücadelenin nasıl bedel ödendiğinin bir kanıtı.

Malcolm X, Amerikan toplumunda ayrımcılığa karşı verdiği mücadelede keskin söylemleriyle dikkat çeken bir figürdü. 21 Şubat 1965’te, New York’ta bir konuşma yapmak üzere sahneye çıktığında, onu susturmak isteyenler çoktan harekete geçmişti. Hamile eşi ve küçük çocuklarının gözleri önünde 21 kurşunla vurularak hayatını kaybetti. Onun ölümü, ırkçılığa ve insan hakları tarihine işlenmiş bir dönüm noktasıydı.

Malcolm X’in hayatı değişim yolculuğunun bir özeti. Küçük yaşta Ku Klux Klan (KKK) tarafından hedef alınan ailesi, sistematik ırkçılığın en sert yüzüyle tanışmıştı. Babasının şüpheli ölümü ve annesinin akıl hastanesine kapatılması, Malcolm’u suç dünyasına itmiş, ancak hapis cezası sırasında bir dönüşüm geçirmesine vesile olmuştu.

Hapiste tanıştığı Elijah Muhammad’ın liderliğindeki İslam Milleti (NoI) hareketi, ona bir kimlik ve amaç kazandırmıştı. Ancak zamanla, bu hareketin liderinin ikiyüzlülüğünü gördü ve onlardan ayrıldı. Irkçılığa karşı daha geniş kapsamlı bir mücadele vermeye karar verdi.

Malcolm’un değişimi, mücadelesinde en önemli kavramlardan biri olan “öğrenme ve dönüşüm” sürecini yansıtır. Başlangıçta sert söylemleriyle ayrımcılığa karşı daha radikal bir tavır takınsa da, özellikle Hac ziyareti sonrası farklı ırklardan Müslümanlarla tanışması, ona insan hakları mücadelesinin daha kapsayıcı olabileceğini gösterdi. Artık siyahların yalnızca beyazlardan ayrılması gerektiğini savunmuyor, aksine tüm insanlığın eşit haklara sahip olması gerektiğini vurguluyordu.

Tüm dünyada özgürlük için mücadele edenlerin sıkça karşılaştığı bir durum vardır: Devletin ve baskıcı yapıların onları bir tehdit olarak görmesi. Malcolm X de tıpkı Martin Luther King Jr., Paul Robeson ve Medgar Evers gibi, ABD’nin özgürlük ve demokrasi iddialarının altını oyan bir figür olarak görülüyordu. FBI ve New York Polis Teşkilatı’nın (NYPD) onu izlediği, suikast planlarına göz yumduğu yıllar sonra açığa çıktı. Ancak onu asıl hedef haline getirenler, ayrıldığı NoI hareketinin liderleri oldu.

Suikast, kaçınılmaz bir sondu. Malcolm, yaşamının son yıllarında siyah hareketinin uluslararası bir boyut kazanması için Afrika ve Orta Doğu’ya seyahatler düzenledi. Afro-Amerikanların BM’de temsil edilmesi gerektiğini savundu. Özgürlük mücadelesinin sadece ABD sınırları içinde değil, küresel bir insan hakları meselesi olduğunu fark etmişti. Bu yüzden hem eski yoldaşları hem de devletin istihbarat organları için tahammül edilemez bir figüre dönüştü.

Malcolm X’in ölümü, onu susturmayı amaçlayanların beklentisinin aksine, sesini daha da yükseltti. Onun düşünceleri, Kara Panterler’den Black Lives Matter hareketine kadar birçok özgürlük mücadelesinde yankı buldu. Bugün, dünyanın dört bir yanında hâlâ ırkçılığa, ayrımcılığa ve baskıya karşı verilen mücadelede Malcolm’un mirası yaşamaya devam ediyor.

Demokrasinin direği ülkelerde bile hala insan hakları ihlalleri devam ederken, Malcolm X’in mücadelesi bizlere hatırlanması gereken dersler sunuyor. Özgürlük ve eşitlik talepleri büyük fedakârlıklarla elde ediliyor. O, ölümünden sonra daha da güçlü bir figüre dönüşerek, insan haklarının pazarlık konusu olamayacağını tüm dünyaya kanıtladı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin