Dervişoğlu’dan ‘ehli namus ve ehli vatan evlatlarına’ çağrı: ”Kafalarınızı artık kaldırın, kanunsuz emirleri reddedin”

Akın Gürlek’in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanmasının ardından başlayan soruşturmalarda 12 yıl önceki Gezi Parkı eylemleri gerekçe gösterilerek menajer Ayşe Barım’ın tutuklanmasını, bazı oyuncular hakkında soruşturma başlatılmasını, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ve Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın aralarında olduğu politikacıların tutuklanmasına tepki gösteren İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu, “Buradan, yürütmenin ve yargının harabeye dönmüş yapısı içerisinde, halen nefes alan, kıyıda köşede de olsa, halen görevlerine devam edenlere, yahut susarak bu karabasanın geçmesini bekleyenlere, kısaca ehli namus ve ehli vatan çoğunluk Türk evlatlarına sesleniyorum: Her neredeyseniz, yerinizden çıkınız, kafalarınızı artık kaldırınız. Bugün vicdanınızın almadığı bu vicdansızlık düzenine, bugün namusunuzun müsaade etmediği bu namussuzluk düzenine, bugün aklınızın kabul etmediği bu akıl dışı yağma düzenine, susarak veya saklanarak daha fazla direnemezsiniz. Kanunsuz emirleri reddedin.” dedi.

AKP ve Erdoğan’ın iktidarda kalmak için her şey göze aldığına dikkat çeken Dervişoğlu, ‘‘Mesele siyasilerin üzerindeki yargı sopası da değildir. Hatta mesele sadece İmralı canisiyle giriştikleri alçak yeni ittifak da değildir. Mesele iktidardakilerin, iktidarda kalmak uğruna her şeyi ama her şeyi göze almaları, sarayın saltanatı için, tek adamın ömür boyu başkanlığı için 85 milyonu sefalet içinde bırakmalarıdır.’’ diye konuştu.

78 kişinin can verdiği Kartalkaya’da yaşanan otel faciasıyla ilgili Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a tepki gösteren Dervişoğlu, ‘‘Kendi atadığı bürokratlara, kendi işletmelerini denetleten, kendi otellerine, istediği kıyı şeridinden arsa tahsis ettiren, Türkiye’yi ucuz turizm cenneti haline getirerek, Türkiye’nin kültür ve turizm potansiyelini yok eden zattır kendileri. Adeta Erdoğan’ın kayyım rejiminin bir özetidir.’’ İfadelerini kullandı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin dün grup toplantısındaki “15 Temmuz’dan ders almayanlara sesleniyorum; yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa da görelim” sözlerine de tepki göstererek Dervişoğlu, “Milletimizi ‘Sokağa çıkarsanız yakarız’ diye tehdit ederken, sokağa çıksınlar diye de tahrik ediyorlar. Artık biliyoruz, kaos peşindeler. Kaosu yaratanlar, o kaosun altında kalmaya mahkumdur” dedi.

Partisinin grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulunan Dervişoğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Malumunuz üzere tam 78 vatandaşımız Bolu Kartalkaya’daki otel yangınında can verdiler. ‘Yine’ önlenebilir, bir olayda hayatlarını kaybettiler. Üstelik 36 tanesi çocuktu… Daha bir hafta önce karnelerini almış ve sadece şubat tatili yapmak isteyen 36 çocuğumuz, hayatlarının baharında kaybolup gittiler. Yenidoğan bebeklerini hastanede koruyamayan bu kahrolası düzen karne hediyesine kavuşmuş, belki o tatili yapabildiği için şanslı diyebileceğimiz bir avuç evladımızı da koruyamadı. Garibanına gün yüzü göstermedi, yüzü güler gibi olana dahi tebessümünü tamamlatmadı. Pazartesi günü sabah okula gideceklerdi, şimdi kara toprağın altına girdiler. Yöneticilerin ihmallerinden kaynaklanan hiçbir ölüm, toplumun hassas olduğu duygular istismar edilerek geçiştirilemez. 2002 sonrasında yönetimin ihmali, denetim eksikliği ya da kayırmacılığından kaynaklanan ve kader, fıtrat denilerek üstü örtülen ölüm sayısı yaklaşık 55 bin civarındadır. Bu sayıya deprem felaketlerinde hayatını kaybedenler dahil değildir. İstisnasız herkesin kabul ettiği üzere insan en değerli varlıktır ve devlet yönetiminde öncelik, yaşam hakkıdır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 3’üncü, Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde yer alan yaşam hakkının korunamaması, devlet vasfının ortadan kalkması anlamına gelir. Ne yazık ki ülkemizde yaşanan tam da budur.

“TURİZM BAKANI MEHMET NURİ ERSOY TURİZMİN BAŞINDAKİ KAYYIMDIR”

Devletin en tepesindeki şahıstan, bakanlarına, bakan yardımcılarına ve diğer yönetici pozisyonlarına kadar neredeyse hepsinin açık ya da örtülü şekilde holding patronu olduğu bir düzende yaşıyoruz. İhaleye çıkmak için sorumluluk yarışına giren oturdukları koltuğu Erdoğan’ın verdiği ‘tımar’ zanneden, sıra görev sorumluluğuna geldiği zaman sırra kadem basanların düzeninde yaşıyoruz. Bu isimlerin en bilineni, Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy. Kendi atadığı bürokratlara, kendi işletmelerini denetleten, kendi otellerine, istediği kıyı şeridinden arsa tahsis ettiren, Türkiye’yi ucuz turizm cenneti haline getirerek, Türkiye’nin kültür ve turizm potansiyelini yok eden zattır kendileri. Adeta Erdoğan’ın kayyım rejiminin bir özetidir. O da turizmin başındaki kayyımdır. Bu kimseler, tıpkı genel başkanları gibi aldıkları ya da almadıkları kararlarla, hayatlarımız üzerinde sonsuz yetki sahibi. Dertlerimize karşı ise mutlak sorumsuzdurlar. Her biri, iç işlerinde serbest, dış işlerinde saray kayyımına bağlı şirket patronlarıdır. Ama burada bir püf noktası vardır: Bakanlıkları ve bakanlıklarının görev alanındaki kamu hizmetini, basiretli bir tacir gibi, bir şirket gibi bile yönetmezler. Yetkilerini ve görev sahalarını, kendileri için ikballeri için ve saray kayyımının nam ve şahsı için bir şirket sermayesi olarak kullanırlar. O yüzden, Türkiye’de devlet idaresi, kar peşinde koşan bir şirket bile değildir. Mesele, bütün Türkiye’nin kaynaklarıyla, insanlarıyla bu harami düzeninin devamı için bir şirket sermayesi gibi kullanılmasıdır. Kiralanması, rehin edilmesi, ipoteğe konulması, satılması, üzerinde inşaat yapılması, değiş tokuş edilebilmesi bundandır. Elbette sadece arsa olarak gördükleri vatan toprağından bahsetmiyorum. Pul kadar bile değer vermedikleri, maraba saydıkları Türk vatandaşlarından, bizden, hepimizden bahsediyorum…

“TÜM TEFERRUATLAR DA EMİN OLUN BİR GÜN O SARAYDA TOPLANIR”

Bu kürsüden aylardır bu iktidarın Türk milletine karşı bir kalkışma içerisinde olduğunu haykırıyorum. Bu kalkışma, kişilerle ilgili değil, milletin bütünüyle ilgilidir. Büyük Türk milletine karşı dört bir koldan giriştikleri kalkışmayı kişilere münferiden açılmış savaş üzerinden okumak, kişilerle milleti eşitlemek, meseleleri kişiselleştirmek anlamına gelir. Tıpkı devleti şahsı, milleti tebası gören zat-ı muhteremin yaptığı gibi. Mesele sadece gözaltılar, tutuklamalar, malum mahkeme kararları da değildir. Mesele siyasilerin üzerindeki yargı sopası da değildir. Hatta mesele sadece İmralı canisiyle giriştikleri alçak yeni ittifak da değildir. Mesele iktidardakilerin, iktidarda kalmak uğruna her şeyi ama her şeyi göze almaları, sarayın saltanatı için, tek adamın ömür boyu başkanlığı için 85 milyonu sefalet içinde bırakmalarıdır. Tüm bu yaşadıklarımız bu amaca ulaşmak için onların kullandığı enstrüman ve argümandır. Çünkü ortada bir saray varsa, saraydan gerisi teferruattır. Tüm teferruatlar da emin olun bir gün o sarayda toplanır. Onların vatan dedikleri saraydır, bayrakları saraydır, siyasi namusları bile saraydır. Gerisi, herkes ve her şey teferruattır. Dedim ya her teferruat sarayda toplanır. Millete gelecek olursak, ölmüşüz, tutuklanmışız, mahpus damındaymışız, işsizmişiz, hastaymışız, yoksulmuşuz, yoksunmuşuz… Hepimiz Saray için ancak birer sayıdan ibaretiz.

“HABER YAPAN GAZETECİLERİN ZULMÜ UĞRADIĞINA ŞAHİT OLDUK”

Burada başkalarının başına gelen, senin de uzaktan okuduğun 3.sayfa haberlerinden bahsetmiyorum. Hepimizden ve hepimizin sefaletinden bahsediyorum. Oysa yabancısı değildik, biz bunları biliyorduk. Demokrasiyi, istedikleri durakta inecekleri tramvay diye tarif etmelerinden biliyorduk. Muhalefetteyken bile tahammülsüzlüklerinden, iktidara geldiklerindeki kibirlerinden biliyorduk. Sadece Cumhuriyetimize değil, 200 yıla yaklaşan demokrasi birikimimizin kahramanlarına hakaretlerinden biliyorduk. Anayasayı tanımamalarından, Anayasa Mahkemesi kararlarını yok saymalarından biliyorduk. İktidar ve ikballeri için, aziz milletimizin varı yoğu devletini, FETÖ’cülere peşkeş çekmelerinden biliyorduk. Aynı zarftaki üç oyu geçerli, bir oyu geçersiz saymalarından biliyorduk. Mühürsüz zarfları geçerli saymalarından biliyorduk. Tek adam rejimiyle, asil bir milletin kaderini, bir kişinin iki dudağı arasına hapsetmelerinden biliyorduk. Nelere şahit olduk hatırlayın. Haber yapan gazetecilerin zulmü uğradığına şahit olduk. Şanlı ordumuzun subaylarının boğazlandığı hukuk kumpaslarına şahit olduk. Siyaset yapan siyasetçilerin demir parmaklıkların ardına atıldığına şahit olduk. Neler gördük neler.

“GİDİYORLAR VE BU GERÇEĞİ GÖRDÜLER”

Demokrasiyi, kendilerini onaylamak zanneden bu gözü dönmüşlük, maalesef artık gemi iyice azıya aldı. Şimdi çok tehlikeli bir oyun oynuyorlar. Milletimizi ‘Sokağa çıkarsanız yakarız’ diye tehdit ederken, sokağa çıksınlar diye de tahrik ediyorlar. Artık biliyoruz, kaos peşindeler. Buradan hatırlatıyorum, siyaset tarihi göstermiştir ki, kaosu yaratanlar, o kaosun altında kalmaya mahkumdur. Öz milletine illet-zillet diyebilecek kadar gözü kararmış bir kibri buradan uyarıyorum; büyük Türk milletinin  ferasetini unuttunuz. Bunun siyasi faturası sizin için çok ağır olacak. O feraset ki milleti, milletin değerlerini, devletin kurumlarını, demokrasiyi, adaleti yerle yeksan eden bu nobran iktidarı, tarihin çöplüğüne gönderecek kadar da güçlüdür. Sanat yaptığı için sanatçıya, haber yaptığı için gazeteciye, siyaset yaptığı için siyasetçiye reva gördükleri zulmün tek bir izahı var; Gidiyorlar ve bu gerçeği gördüler. Geleceklerini kurtarmak adına, siyasallaştırdıkları yargıyı, kendi ikbal ve istikballerinin kölesi haline getirenler, yaptıkları işin, hangi sonuçları beraberinde getireceğini unutmasınlar.

“HUKUKLA, ADALETLE BAĞDAŞMAYAN BU DÜZENİN SOPASI OLMAYI REDDEDİN”

Son dönemlerdeki yargılamaları ve tutuklamaları, bu egemenlik zemininde yapanlar, Türkiye’nin cumhuriyet ile yönetildiğini ve herkesin kanun önünde eşit olduğunu akıldan uzak tutmasınlar. Türkiye’de siyasi köle yoktur. Demokratik hak ve hürriyetlere sahip, onurlu insanlar vardır. Buradan, yürütmenin ve yargının harabeye dönmüş yapısı içerisinde, halen nefes alan, kıyıda köşede de olsa, halen görevlerine devam edenlere, yahut susarak bu karabasanın geçmesini bekleyenlere, kısaca ehli namus ve ehli vatan çoğunluk Türk evlatlarına sesleniyorum: Her neredeyseniz, yerinizden çıkınız, kafalarınızı artık kaldırınız. Bugün vicdanınızın almadığı bu vicdansızlık düzenine, bugün namusunuzun müsaade etmediği bu namussuzluk düzenine, bugün aklınızın kabul etmediği bu akıl dışı yağma düzenine, susarak veya saklanarak daha fazla direnemezsiniz. Ya çarka girip yok olacaksınız ya da o çarka çomak sokacaksınız. Bilin ki sizler, 7 düvelin çarkına çomak sokan kahramanların evlatlarısınız. Cüzdanınızda taşıdığınız kartların üzerinde yazan ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ ibaresi kendi milletine meydan okuyanların değil, dünyaya meydan okuyanların kurduğu devletin adıdır. Kanunsuz emirleri reddedin. Buradan size sesleniyorum sonuna kadar arkanızda olacağım.

“12 SENE ÖNCE O PARKA GÖZ DİKTİKLERİ ZAMAN KARŞILARINDA MİLYONLAR BU SEBEPLE DİKİLDİ”

Bugüne kadar ölenlerimiz öldükleriyle kaldılar. Geride kalanlar, kaybettikleriyle kaldılar. Millet kendini, sessiz, yalnız ve çaresiz hissetsin diye her seferinde daha da şiddetlenen darbelerini milletin üzerinden hiç sakınmadılar. Bugüne kadar, bu vatan toprağında nerede ulu bir ağaç gördüler, onu kestiler. Nerede bir sakin göl buldular, onu kuruttular. Nerede orman buldular, onu yaktılar. Bir avuç çayır bırakmadılar, betona gömdüler. İşlerine gelmeyen her fikre ‘terör’ dediler. Haksızlığa ses çıkartan kim varsa, susturdular. Zulme uğrayan her kim varsa, bir tekme daha vurdular. Bundan 12 sene önce o parka göz diktikleri zaman karşılarında milyonlar bu sebeple dikildi. Halen karınlarına giren ağrının sebebi orada hep milletin bir arada olmasıydı, konuşabilmesiydi, haykırabilmesiydi. Dindarı, seküleri, sağcısı, solcusu, işçisi, genci, yaşlısı… Herkes Cumhuriyet için oradaydı. Bunların talanlarına, yalanlarına, utanmazlıklarına hep birlikte hayır demek için oradaydı. Bu yüzden onu hiç unutmadılar. Ne zaman yeni bir telaş içerisine girseler, ne zaman çaldıkları minare, kılıfa sığmasa, ne zaman şapkalarından çıkartacakları barış güvercini terörist başı olsa, akıllarına müflis tüccarın ilk yapacağı şey geliyor yani eski defterleri açıyorlar.

“UTANMAZLIKTAN ALDIKLARI CÜRETLE ÇİFTE VERGİLER ALDILAR, DURMADILAR”

En büyük korkuları konuşan ve tepki veren millet olduğu için bunun bir tezahürü olan Gezi’yi hiç unutmayanlar, peşini bırakmayanlar, Sinan Ateş’in kanının yerde bıraktılar. Azmettiricilerini takipsizlikle ödüllendirdiler. Sıla bebeğimizi, Narin kızımızı mezara koydular. Katledilen yüzlerce kadının katillerini sokaklara bıraktılar. 53 binden fazla insanımız öldü depremde geride kalanlar, kimsesizlikleriyle kaldılar. Cumhurbaşkanı diye bildiği kişiye, ‘halen evsizim’ diyerek çaresizlikle yakaran vatandaşı, suçlu ilan edenler iktidarda kaldılar. Yüzbinlerce dönüm orman, milyonlarca ağacımız yanıp gitti kimse üzerine alınmadı. O yanan arazilere çökenler, ceplerini doldurduklarıyla kaldılar. Enflasyonu kısa kısa yüzde 44 açıklayıp, memura işçiye emekliye yüzde 15 enflasyon farkını zar zor sadaka diye verenler. Utanmadan iktidarda kaldılar. Utanmazlıktan aldıkları cüretle çifte vergiler aldılar, durmadılar. Şimdi de bin liralık elektrik faturasını iki bin liraya yuvarlayıp üstüne kamu hizmetine kuver yazdılar.

“MESELE ŞAHISLAR MESELESİ DEĞİL TÜRK MİLLETİNİN ŞAHSİYETİ MESELESİDİR”

Bugün Ekrem İmamoğlu’na iddianame, Hüseyin Baş’a denetimli serbestlik, Ümit Özdağ’a tutuklama kararı yazan, Müsavat Dervişoğlu’na yazılmış tehdit mektuplarını okuyan bu düzen, dün Ergenekon’da şerefli Türk subaylarına ihtilallerde bu ülkenin aydınlarına, genç umutlarına yaptığı gibi eğer bu devrana dur demezsek, yarınlarda hepimizi ihanet senaryolarına kurban edecektir. Bu yüzden mesele şahıslar meselesi değil Türk milletinin şahsiyeti meselesidir. İnşa edip kutsadıkları bu düzende, kimin ne olduğunun önemi yoktur. Bu rejimin meşruiyeti tartışmalıdır. Darbe dönemlerine rahmet okutacak, sıkıyönetim uygulamalarını aratacak, örtülü bir istibdat yönetimiyle karşı karşıyayız. Bu gayrimeşruluğu da en zavallıca ve alçakça yöntemlerle, her gün Nazi propagandalarına taş çıkartırcasına, bizlere ‘yerli ve milli’ diye sunabilmektedirler. Stalin’in talimatnamelerine taş çıkartırcasına, her gün başka bir kararla bir yerlere çökmelerini vesile oluyor. Bunu bizlere ‘Yeni Türkiye’ diye satabilmektedirler.

“YETER, SUSMAYACAĞIZ. BU DÜZENE ASLA TESLİM OLMAYACAĞIZ”

Bugün terörist başı ile açık ittifak edecek kadar had bilmezlikleri de bundandır. Hudut namustur diyen her kim varsa, Türkiye’yi BOP projesine kurban etmek istemeyen her kim varsa, ‘Tek devlet değil, Türk devleti, tek vatan değil Türk vatanı, tek bayrak değil, Türk Bayrağı, tek millet değil, Türk milleti’ diyen her kim varsa, ezcümle bu saray istibdadına, karşı çıkan kim varsa, Cumhuriyet Türkiye’si isteyen, Mustafa Kemal Atatürk’e şükran ve minnet besleyen her kim varsa, hedef tahtasına koyulmasının sebebi, tehdit edilmesinin, tevkif edilmesinin sebebi bundandır. Emekli kardeşim, memur kardeşim; alamadığın hakkın, maaşın, bil ki bunların cebindedir. İşçi kardeşim, şantiyede, fabrikada, madende alın terinden ürettiklerini İsviçre’deki bankalarda istifleyen, lüks teknelerde şampanya diye patlatan bunlardır. İşsiz kardeşim, senin mülakatlarda elenme sebebin giremediğin işe, diplomasız hem de sınavsız bunların çocukları girsin diyedir. Peki bu örgütlü kötülüğü iktidarda tutmak için daha kaçımız öleceğiz? Bu tefeci bezirgan düzenin kasalarını doldurmak için daha kaçımız tutuklanacağız? Kaçımız iftiraya uğrayacak, saldırıya uğrayacak, tehdit edilecek, kaçımız işsiz kalacak, kaçımız mülakatta elenecek, işinden olacak, bebeğini çocuğunu kaybedecektir? Buna daha ne kadar susacağız? Milletimizin bu acılarından beslenip semirmelerine, kendi talihlerini bize kader diye yutturmalarına, kendi iktidarlarını bize devlet diye satmalarına razı mı olacağız? Hayır, olmayacağız. Yeter, susmayacağız. Bu düzene asla teslim olmayacağız.”

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. O kadar lafın içinde ben yine terörist, ülkenin kendisine peşkeş çekildiği ‘FETÖ’ cüyüm. Beni seven, hakkıma sahip çıkan yok. Yarın gücü eline geçiren ilk veya bilemedin ikinci sırada beni döver yine.

    Kızıldeniz kapandı, Lut kavmi gibi akıbetlerini mi bekliyorlar!? Allahım içimizdeki beyinsizlerden ötürü bizi helak etme.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin